Kurtuluş Partili Hukukçular İstanbul Barosu’na yapılan saldırılara dur demek için Olağanüstü Genel Kuruldaydı.
GÜN İŞİN “ESAS”INI DEĞİŞTİRME GÜNÜDÜR!
GÜN, “TAM BAĞIMSIZ, LAİK, DEMOKRATİK TÜRKİYE”Yİ KURMA GÜNÜDÜR! “Ulusların yasalarını imtiyazlarıyla
büyük oranda belirleyen
soyluların suçları hangi yasalarla cezalandırılacak?” Cesare Beccaria
Beccaria’nın bu sorusunun yanıtı, artık hukuksal değil, siyasal cevaplar üretmekten geçiyor.
Bakın, siyasi iktidar sahipleri, bugün “hukuk” maskesiyle gizledikleri saldırılarının asıl motivasyonunu nasıl ikrar etmişlerdi geçmişte:
“Moral değerleri açısından yine Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan, sistemin ilkelerinin birisi de LAİKLİK İLKESİDİR, LAİKLİK OLAYIDIR”, “İslam’ın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben bir Müslüman olarak buna inanıyorum,… Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslam’a aykırı olan da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkanı vereceğim,… Düzen Türkiye’de İslam’ı caminin içine hapsetti. Biz İslam’ı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz” (Abdullah GÜL, Milliyet, 10 Aralık 1995, akt., E. Poyraz).
“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu!… Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. Mümkün değil ikisinin bir arada olması…, Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak yalan koskoca bir yalan’’ (Tayyip Erdoğan, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/08/21).
…
“Yeşil Kuşak kimin fikriydi peki? ABD’nin değil mi?” (Devrim Sevimay soruyor-01.11.2004 tarihli Vatan Gazetesi)
“Soğuk savaş zamanında Sovyetlerin güneye doğru yayılmasını önlemek içindi. Fikir herhalde bizimdi” (CIA’nın Ortadoğu Masası eski Şefi Graham FULLER yanıtlıyor). Devamla “çok da haklı bir tezdi, çok da doğruydu, Komünizme karşı gerçek bir duvar oluyordu İslam”
“Türkiye’de bu fikrin en ateşli savunucusu olarak siz biliniyorsunuz” (D.S.)
“Bu benim için şeref sayılabilir” (G.F)
…
İşte bunlar açık, katı, maddi gerçeklikler. Ülkemiz, ABD Emperyalizmi ve Yerli Siyasal İslamcılar tarafından ortak bir projeyle Önasya’nın, Ortadoğu’nun kaderine, yani BOP’a eklemlenerek; oradaki kardeş halkların daha fazla sömürülmesine-parçalanmasına eş güdümlü bir sürece sokuldu. Her gün yaşanan siyasal ya da hukuksal gelişmeler, bu sürecin argümanlarının geliştirilmesinden başka bir şey değildir. Özel yetkili CIA+Cemaat+AKP mahkemeleri de bunun aparatıdır.
Tarih sahnesine çıkışı kamu malını aşırmakla gerçekleşen Tefeci-Bezirgan Sınıfı, hakim olduğu Ortaçağın ümmet ve şeriat düzenine geri dönebilmek için kendisine en yakın büyük güç olarak Emperyalistleri bulmuştur. Emperyalizm de 20’inci Yüzyıl ile birlikte Kapitalizmin Tekelci, dolayısıyla en gerici haline ulaştığı için, gittiği sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ulus kavramına düşman olan Tefeci-Bezirgânlarla ittifaka girmekte hiçbir beis görmüyor. Böylece sömürülerini süreklileştirmek isteyen Antika-Modern, Yerli-Yabancı sömürgenler kol kola giriyor. Bu ortaklığın ülkemizdeki adı ABD-AB-AKP-Cemaat ortaklığıdır.
Bu tarihsel-sınıfsal motivasyonun yarattığı kirli ortaklık ile sömürü düzenini devam ettirmeyi amaçlayan egemenler, dünya halklarını birbirine kırdırmak, devrimci süreçlerin de gelişmesini sağlayan ulusal kurtuluş hareketlerini ve kazanımlarını boğmak istiyorlar. Halkların ulusal değerlerini ve kültürlerini, enternasyonal değerleri, kısaca insanlık tarihi boyunca üst yapıda biriken olumlu ne varsa aşınmaya-yozlaşmaya ve giderek yok oluşa uğratmaları buna eklenmelidir. Yozlaşan ve yok olan bu değerlere “Kuvvetler Ayrılığı”, “Laik Hukuk” gibi hukuksal kazanımlar da dahildir.
İstanbul Baro Başkanı ve Yönetimi, bu gidişatın hukuksal pervasızlıklarına karşı haklı bir tavır almıştır. AB-D (ABD ve AB) emperyalizminin, Yeni Sevrci saldırısı karşısında en güçlü direnç noktası olarak gördüğü; yurtsever, laik ordu gençliğini ve aydınları sindirmeyi amaçlayan ve bir CIA operasyonu olan Hukuk maskeli “Ergenekon” saldırısına karşı net bir yurtsever hukukçu direnci göstermiştir. Bu direnç Yargının tümden teslim alınmasına karşı gösterilen bir dirençtir de aynı zamanda. İstanbul Barosuna yönelik gerici saldırıların asıl sebebi de budur. Bu bakımdan İstanbul Barosu Başkan ve Yönetiminin haklı-onurlu duruşlarını destekliyoruz. Ve ekliyoruz: Bizce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, ve ona ışık tutan Sosyalist Ülkelerin önergesine dönmek zorundayız: “Kişi hak ve özgürlükleri, ekonomik ve sosyal haklarla temellendirilmezse hiçtir!” Başka bir deyişle, ekonomik-politik-toplumsal sorunların çözümü gerçekleşmeden, hukuk tek başına sorunları çözmeye yetmeyecektir. Hukuk, toplumsal formasyonun bir sonucudur, kendisi değil. Hukuk ancak çözüm araçları verebilir. Araçların kim için, nasıl, ne şekilde kullanılacağını ise tercih edilen siyasi pozisyon belirleyecektir.
Böylece savunma mesleğinin yürütülmesinin ön koşulunun da mesleki-hukuksal sorunların da kaynağını oluşturan siyasal iktidara ve uygulamalarına karşı mücadele etmekten geçtiği çıkarsamasını yapmak zor olmayacaktır.
AB-D’nin doğrudan güdümündeki AKP İktidarı, mevcut hukuksal kazanımları yok edecek temsil gücüne ulaşıncaya kadar “demokrasi” postuna sığındı. Tıpkı ağababası ABD’nin Irak’a saldırırken yaptığı gibi… Şimdiyse “iktidar benim, canımın istediğini yaparım” diyor. Oysa unutmasınlar ki, meşruiyet temeline yaslanmayan hukuksal düzenlemeler, “ölü kanun” olmaya mahkûmdurlar. O meşruiyet, toplumun-halkın vicdanıdır. Tarih önünde son hükmü örgütlenmiş halk verecektir. Bu hüküm verilirken halk örgütlerinin bir parçası olan Adalet Örgütlerinin de söyleyecek sözü olacaktır, olmalıdır da. Tarihin vereceği hükmün ise temyizi yoktur. 17.03.2013
Yaşasın Antiemperyalist-Antifeodal-Antişoven, Gerçek Avukatların Savunma Mücadelesi!
Yaşasın Demokratik-Laik-Tam Bağımsız Türkiye!
KURTULUŞ PARTİLİ HUKUKÇULAR