Yeni CHP’nin Sorosdaroğlu Kemal’i, yine yaptı yapacağını. Kaçak Saraylı Reis ve avanesi önünde attı havluyu, geçti gitti…
Yeni CHP’nin Sorosdaroğlu Kemal’i, yine yaptı yapacağını.
Kaçak Saraylı Reis ve avanesi önünde attı havluyu, geçti gitti…
Bu Firavun Anayasası Referandumu’nda, YSK’nin yaptığı hile, kanunsuzluk apaçıktı. Dağdaki çoban da, İlkokul çağındaki bebe de, bunun kanunsuzluk olduğunu anında görür, tepkisini koyardı.
Ne yaptı, YSK bu düzenbazlığında?
Yasayı aldı ayağının altına çiğnedi.
Ne diyor, yasa?
Aynen şunu:
“Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır.” (3627 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 98. Madde)
İşte bu kadar net, kanunun emri. Tekrarlayalım:
Üzerinde, ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan oy zarfları geçersiz sayılır.
YSK ne yaptı?
AKP Temsilcisi Recep Özel’in saat 16.10’da verdiği bir dilekçeyle, saat 16.50’de, yani 40 dakika sonra, AKP’nin buyruğunu aynen benimseyerek, kanunu ayaklar altına aldı.
Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulunun mührü bulunmayan, 2 buçuk milyon civarında oy zarfını geçerli sayıverdi…
Hem de, CHP temsilcisinin, bu yasanın emredici hükmüne aykırıdır, yapamazsınız, diye itiraz etmiş olmasına rağmen.
Böylece, Referandum maskaralığı tam bir düzenbazlığa ve kandırmacaya dönüşmüş oldu. Yenileceklerini öngören Tayyipgiller, böylece, 2 buçuk milyonluk, yani kendilerini çok az farkla da olsa üstün getirecek bir sahte oyla, oynadıkları oyunu kazanmış oldular. Tayyip’i 1165 odalı Firavun Sarayına, bir 21’inci Yüzyıl Firavunu olarak oturtmayı başarmış oldular, kendilerince.
Fakat bu sahtekârlığın yenilir yutulur tarafı yoktu. Bunun bir kandırmaca olduğunu görmemek için, ahmak olmak gerekirdi.
Yapılması gereken, sadece bu düzenbazlıktan dolayı bile bu Referandumun olmamış sayılmasıdır. Yani, iptalidir. Başka hiçbir şey, yapılan hırsızlığı, kandırmacayı düzeltemez, ortadan kaldıramaz.
Özetçe; bu Referandum oyununun hukuki açıdan zerrece meşruiyeti yoktur. Geçerliliği yoktur.
Nitekim, halk kitleleri de sahtekârlığı anında görüp sokaklara dökülerek tepkilerini ortaya koymaktan çekinmedi. Başta üç büyük şehrimiz olmak üzere, pek çok şehrimizde protesto eylemleri yapıldı.
Bu eylemler de, her gün yapılmaya başlandı. Namuslu insanlarımızın onuruyla oynanmıştı açıkça. Bu sebeple de, onurlarının peşine düştü insanlarımız. Onu çiğneyenlerden hesap sormaya kalktı. Bu eylemler, Tayyipgiller’i panikletti.
Bizzat Tayyip, en başından itibaren bu kandırmacanın içinde olduğu için, 16 Nisan akşamı “Atı alan Üsküdar’ı geçti”, diyerek, bu hilelerini yutturduklarını itiraf etmiş oldu. Minareyi çaldık, ama kılıfına da uydurduk. Görünüşte başarıya ulaştık, dedi.
Kitlelerin bu tepkisi üzerine, Kılıçdaroğlu, 16 Nisan akşamı sade suya tirit bir açıklamayla Tayyip’in sahte galibiyetini kabul etmiş olmasına rağmen, mecburen, “Biz bu sonucu kabul etmiyoruz”, demek durumunda kaldı.
Biz sevindik, onun bu noktaya gelebilmesine. Fakat, onun bugüne kadar izlemiş olduğu pasif, etkisiz, sonuçsuz, teslimiyetçi muhalefeti bildiğimiz için, bundan da vazgeçebilir endişesini paylaştık yoldaşlarımızla.
Çünkü bugüne dek hiç dik duramamıştı Sorosçu Kemal, Tayyipgiller karşısında.
Ergenekon Kumpasında, milletvekili seçilen arkadaşlarının tutukluluklarını devam ettiren Feto-Tayyipgiller ortaklığına karşı savunamamıştı arkadaşlarını. Önce, arkadaşlarımız serbest bırakılmadan Meclise gelip yemin etmeyiz, dedi. Fakat kısa süre sonra, öbek öbek Meclise geldiler ve yeminlerini ettiler. Tayyip’in dediğini yapmış oldular.
Tayyip, onlar Meclise gelip yemin etmeyiz, dediklerinde; “Tıpış tıpış geleceksiniz”, demişti. Bunlar da gittiler.
Sadece Mersin Milletvekili İsa Gök, tek başına birkaç ay direnebildi. Ama sonunda, o da pes etti.
Sorosçu Kemal, Kaçak Saray’a da gitmeyeceğini söyledi. Tayyip, yine aynı şekilde, “Gelirsiniz, gelirsiniz”, dedi. Öyle de oldu. 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı sonrasında, ABD tarafından Pensilvanyalı İmam’ın ordusu karşısında galip getirilen Tayyip’in Kaçak Saray’ına tıpış tıpış gitti.
Tayyip, onun bu diz çöküşüyle de dalgasını geçmekten geri durmadı. “Sarayıma gelmeyeceğim dedin, ne oldu? Tıpış tıpış geldin.”, dedi.
İşte bütün bu yamulmaları vb.lerini bildiğimiz için Kılıçdaroğlu’nun o sözünün arkasında da duramayacağının endişesini ilk andan itibaren taşıdık. Haksız da çıkmadık. İşte, dünün ABC İnternet Gazetesinde yayımlanan bir haberi. Gazeteci Murat Yetkin, Kılıçdaroğlu’yla telefonda görüşüyor, bu konuda. Yani görüşlerini soruyor. O da, cevaplıyor. Yazının ilgili bölümü şöyle:
“CHP’nin sokak protestoları konusundaki tutumu üzerine Kılıçdaroğlu, “İnsanların YSK’nın bu haksız kararını protesto etmek hakkı var.
“(…)
“Bu sokak protestolarının içinde CHP üyeleri olabilir de, olmayabilir de, ama kurum olarak, parti olarak CHP yoktur. CHP kurumsal kimliğiyle sokak protestolarında yoktur ve destek olmamaktadır. Siyaseti ve hak arayışını parlamenter demokrasi zemininde sürdürüyoruz.” (http://www.abcgazetesi.com/kilicdaroglu-hak-arayisindan-vazgecmeyecegiz-51149h.htm)
Çok net bir şekilde görüldüğü gibi, Sorosdaroğlu, CHP’nin sokak protestolarında olmayacağını söylüyor. CHP yoktur, sokak protestolarında, diyor. Böylece, eylemlerle hak arayan milyonlarca namuslu insanımızı arkalarından vurmuş oluyor. Yani, sokağa çıkmayın, buyruğu vermiş oluyor, CHP’ye oy veren 11 milyon insanımıza.
Ne yapacakmış, Hafız?
“Siyaseti ve hak arayışını parlamenter demokrasi zemininde sürdür”ecekmiş…
Hani halkımız der ya; kargalar bile güler buna, diye. İşte aynen öyle…
Soralım Sorosçu Kemal’e:
Bugüne kadar hangi başarılı muhalefeti yapabildin Mecliste?
Hiç örneği var mı?
Paso küfür yediniz, AKP’giller’den, dayak yediniz, hakaret işittiniz, aşağılandınız. Alay edildiniz. Sizin bugüne dek Mecliste geçen serüveniniz bunlardan ibaret.
Tayyipgiller’in hangi Laik Cumhuriyet’i yıkım projesine karşı bir başarı ortaya koydunuz?
Biz böyle bir şey hatırlamıyoruz…
Sen de hatırlamazsın aslında Kemal Efendi de; işte laf olsun diye söylersin böyle zırvalamaları.
Saygıdeğer arkadaşlar;
CHP, Referandum sürecinde de asla başarılı bir çalışma yapamamıştır. CHP’nin çalışması neye odaklanmıştır?
Bu Anayasa değişikliklerinin getireceğine, götüreceğine…
Bu elbette yapılmalıdır. Ama, muhalefeti bununla sınırlamak, esas konuyu, daha doğrusu konunun özünü es geçmek olur.
Çünkü, karşımızda meşru bir hükümet, meşru bir iktidar partisi ve meşru bir cumhurbaşkanı yoktur. Bunların hepsi, Türk Ceza Kanununda yazılan ve müeyyideleri belirlenen hemen tüm suçları yüzlerce, hatta binlerce defa işlemiş bir mücrimler topluluğudur. Çıkar amaçlı bir suç örgütüdür bunlar.
Deniz Feneri yolsuzluklarını araştıran, soruşturan namuslu savcı Abdulvahap Yaren’in deyişiyle; Laik Cumhuriyet’i yıkmışlar ve Türkiye’yi bir “Hırsızlar İmparatorluğu”na dönüştürmüşlerdir.
Bunların hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yalanlarını, hilelerini, dümenlerini, savaş suçlarını, katliamlarını, ABD işbirlikçiliklerini, ihanetlerini, vatan satıcılıklarını tek tek ortaya koymazsak, bunlara karşı doğru bir mücadele verememiş oluruz.
İşte bu mücadeleyi yalnızca biz verdik, her zaman olduğu gibi, bu Referandum sürecinde de. Partimiz verdi, yoldaşlarımız verdi.
Tayyip’in savcıları, kendisine hakaret ettiğimiz savıyla soruşturmalar başlattılar hakkımızda. Hiç umrumuzda olmaz…
Ne diyor Önder’imiz Hikmet Kıvılcımlı?
“Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense, ölmek yeğdir.”
Evet, aynen öyledir…
Biz de, ilaveten diyoruz ki;
Halkımız ve vatanımız söz konusu olduğunda:
Belaya atlar gideriz,
Kurşun gibi, mavzer gibi, dağ gibi patlar gideriz.
Saygıdeğer Halkımız;
Eğer CHP’nin şu an sahip olduğu kitle tabanının onda birine sahip olmuş olsaydık, Tayyipgiller’e Türkiye’yi dar ederdik. Onların hiçbir ihanetine ve hırsızlığına izin vermezdik. Neylersiniz…
Bize sağlı sollu tüm medya organları düşman. En solcu ve namuslu geçinen yazarçizerler bile, bizleri, mücadelemizi yok saymakta, sanki yeminliler gibidir. Çünkü hepsi, şöyle ya da böyle, ABD ve AB Emperyalist haydutlarının etkisindedir, çizgisindedir.
Bizse, bilindiği gibi, bu iki haydut gücü, tüm insanlığın ve mazlum milletlerin olduğu gibi, ülkemizin de başdüşmanları olarak görmekteyiz. Bu emperyalist çakallarla birlikte, ülkemizdeki bunların hain işbirlilçileriyle de savaş halindeyiz.
Ne diyoruz?
“Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çete”, diyoruz, bu tamamı da burjuva partilerinden oluşan Amerikancı ihanet yolcularına.
Bunlar aslında bir tiyatro oynuyorlar: İhanet Tiyatrosu. Biri iktidar rolünü oynuyor, diğerleri muhalefet.
İktidardaki AKP’giller Dinciyi oynuyor. İçtenlikli, cahil, yoksul insanlarımızın din duygularını ve inançlarını sömürüyor, istismar ediyor.
Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si, Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyecilerin kurduğu Gerçek CHP’nin mirasını sömürüyor, onunla insanlarımızı kandırıyor. Oysa bunların ne Birinci Kuvayimilliye’yle ilgileri var, ne de Mustafa Kemal’le, İsmet İnönü’yle, silah arkadaşlarıyla.
Saray’ın Arka Bahçeli Amigosu Bahçeli’nin MHP’si, hep söylediğimiz gibi, Kontrgerilla’nın Türkiye’deki paramiliter özel örgütüdür. Bu da, cahil ve bilinçsiz insanlarımızın milli duygularını sömürüyor, kullanıyor ve Amerikancı siyasetini onun üzerine inşa ediyor.
HDP ise, açıktan Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin partisidir. Kürt Meselesi’nin Amerikan Emperyalistlerinin çıkarları doğrultusunda ve onların belirlediği çerçevede, onların her türden yardım ve desteğiyle çözülmesini amaçlamaktadır. Yani Amerikancı Burjuva bir Kürt Devleti kurma derdindedir. Ortadoğu’da ikinci bir İsrail olma derdindedir.
Bunlardan ne Türk Halkına, ne de Kürt Halkına zerrece fayda gelmez. Bunların tamamı ABD hizmetkârıdır.
Hepsi de halklarımızı, yukarıda andığımız araçlarla kandırmakta, aldatmakta, peşlerine takıp sürüklemektedir, ne yazık ki.
Bunların özgür iradesi yoktur. Her biri için Amerika ne rolü vermişse, onu oynamakla yükümlüdürler. Demek ki, şu anki Meclis, Birinci Kuvayimilliye’yi yöneten gerçek Meclis değildir.
Yani, 97 yıl önce tam da bugün işgal altındaki vatanımızı kurtarmak ve halklarımızı özgürleştirmek için açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi değildir.
ABD’nin “project democracy” adlı ihanet oyununun sahnelendiği bir tiyatro sahnesidir.
Başka türlü ifadelendirirsek; Meclisteki bu Amerikancı Burjuva Partileri, birbirinin yandaşı, oyundaşıdır. Aynı kadronun oyuncularıdır. Oynadıkları oyunsa, tekrarlayalım ki, ihanet oyunudur.
Bunlar, Mecliste kriminal terimle, “Tantanacılık” yaparak halklarımızı kandırmakta ve Amerika’nın çizdiği yolda peşlerine takmaktadırlar. O yolun sonunda, yine hep tekrarladığımız gibi, BOP vardır.
Yani bunların hepsi BOP’çudur…
Özetçe, hainler topluluğudur.
Kısa sürede olmasa da, sonunda bu halk düşmanı, bu vatan millet düşmanı oyunu biz bozacağız. Halkımızla ele ele, omuz omuza vererek Antiemperyalist İkinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı zafere ulaştıracağız, Devrimci Demokratik Halk İktidarı’nı kuracağız. Zaman alacak bu. Ağır bedeller ödeyeceğiz, şehitler vereceğiz. Ama sonunda biz kazanacağız! Halklarımız kazanacak!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
23 Nisan 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı