Tayyip’i her seferinde kurtaran muhalif görünümlü satılmışlar
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Daha önce de defalarca söyledim; bu Tayyipgiller; vatanımız, milletimiz ve halkımız için Yüzyılın Felaketi.
Bunların başındaki Kaçak ve de Haram Saray’ın despotu Tayyip, dünyadaki bütün kötülükleri şahsında toplamış bir varlık. Akla gelebilen bütün kötülükler var bu adamda ve bunun avenesinde.
İşte geçenlerde Yenidoğan Çetesi ortaya çıktı.
Bunun eski Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, yeni Bakanları, valileri işin içinde. Vurgun vurmak için birkaç aylık bebelerimizin canını alıyor bunlar.
Salim Güran, Narin yavrumuzun katili, aile boyu Tavşantepe Köyü’nü mahvetmiş, esir almış, bütün kötülüklerini saçmış köye ve ağırlaştırılmış müebbet isteniyor şimdi.
Bu Tayyipgiller, 86 milyonluk ülkemizi aynı şekilde kötülüğe gark ettiler; cehenneme çevirdiler halkımızın hayatını.
Salim Güran, İsmail Saymaz’ın dışında Türkiye’de herkes için nefret figürü.
Ama Tayyip ve bakanları hakkında, Ali Yeşildağ ve bizim dışımızda herkes, “Sayın” demeden ağzını açamıyor. “Sayın” kelimesini de çamurlara buladı bu korkak, yüreksiz, gevşek, solucan, muhalifi oynayan sözüm ona siyasiciler, gazeteciler, televizyoncular.
İblis’in bile yanında ağzı süt kokan bebek kadar masum kalacağı bu başbelasını, ABD devşirip ülkemizin başına sardı, musallat etti. Ama yerli figüranları da var bunun. Ekonomik plandaki figüranları; Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıdır. Siyasi planlardaki figüranları da; Yeni CHP’nin alçaklıkta birbirleriyle yarışan son üç Başkanıdır.
Devletin güvenliğine karşı suç işlemiş olmaktan dolayı affa uğramış olsa bile, bu Tayyip’in Anayasa’nın 76’ncı Maddesine göre bir siyasi parti başkanı olması ya da milletvekili adayı olabilmesi mümkün değildi ömür boyu. Kesin mahkûm olmuştu bu adam. Ama Baykal denen puştla, uçkurcu alçakla, partisindeki parti arkadaşının karısıyla on yıl boyunca iş tutan, ahlâk sefaleti, çürümüş, namussuzla, bu Tayyip Beylerbeyi’nde buluşuyorlar. Baykal diyor ki; “Ben seni kurtarabilirim, senin için açabilirim siyaset yapma yolunu.”
Baykal da ajan çünkü. Amerikalılar, İngilizler ve İsrailliler bu Tayyip’i devşirirken, Baykal da var ekibin içinde. Sözüm ona Baykal puştunu cumhurbaşkanı seçecekler, Tayyip de başbakan olacak; anlaşma öyle. Ama iş bittikten sonra bu Baykal puştunu şutluyorlar kenara; esas oğlan olarak başbelası Tayyip’i sürüyorlar piyasaya avenesiyle beraber.
Baykal da, ABD öyle buyurduğu için ve Tayyipgiller uçkurculuğunu gündeme getirmesin diye; “Ben burada uçkurculuğumu yapayım, CHP’nin başında da ana muhalefet lideri olarak devranımı süreyim, bu benim için iyi bir durum, iyi bir uğraş”, diye uşaklık etmeye, hizmet etmeye devam ediyor Tayyipgiller’e. Tabiî efendisi ABD de öyle buyuruyor bu namussuza. Sabahattin Önkibar geçen konu etti, sapık bu Baykal. Önüne gelen kadına saldıran bir alçak…
Rahmetli babacığım 13 yaşındayken, Kuvayimilliye kahramanı dedem, lider olarak öne çıkıyor ve Kurtuluş Savaşı’mız yıllarında üç köyün arazilerini gasp eden Bahri Güzelkılıç Ağanın topraklarına köylülerle birlikte, bir köylü isyanı başlatarak el koyuyorlar.
Köylüler topraklarını almak istiyorlar, Bahri Ağa adamlarıyla birlikte tarlalara gelip işgal altında tuttuğu tarlalara sahip çıkmak istiyor. Ama karşısında kimin olduğunu bilmiyor; en büyük hatası bu. Karşındaki düşmanı tanımazsan savaşı kaybedersin. Dedem Hasan Oğlu Mustafa, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda, arkasından kesintisiz olarak devam eden Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda cepheden cepheye koşmuş, babamın aktarımına göre sayısız işgalci emperyalist askeri yok etmiş, def etmiş, etkisiz hale getirmiş bir efe. Sene 1929… Babam 13 yaşında.
Bahri Ağanın adamları uzaktan bir iki tüfek patlatıyorlar. Dedem köylülere; “Korkmayın ülen, gelin”, diyor en önde yürüyerek. Köylüler önde yürüdüğü için arkasından geliyorlar.
Bahri Ağa, bakıyor ki tüfek patlatmak bir iş yapamadı, bir numara yapamadı; “Efendiler hele durun, bir konuşalım, anlaşırız”, şeklinde düzenbazlığa başvuruyor.
Dedem biliyor bunların ne mal olduğunu, cibilliyetlerinin, ruhlarının ne olduğunu. “Vurun len”, diyor köylülere. Köylüler bir taş yağmuruna tutuyorlar, 13 yaşındaki babamın anlatımıyla, beş dakika sonra Bahri Ağa’nın üzeri taşlarla yığılıp kalıyor. Ve adamları yüz geri edip kaçıyorlar.
Oğlu Muhittin Güzelkılıç, Demokrat Parti’den milletvekili oldu sonradan. Bayar’ın, Menderes’in Amerikan Uşağı Demokrat Partisi’nden milletvekili seçildi ve Konya ondan sorulur oldu, ne yazık ki.
İşte babam, oradaki o ağanın, o halk düşmanı, halkın kanını emen, arazisine el koyan ağanın nasıl katledildiğini gördüğü için, nasıl yok edildiğini gördüğü için, bu Baykal gibi adamlarla karşılaştığı zaman, onun gibiler söz konusu olduğu zaman; “Taşla öldürülecek adam oğlum bunlar”, derdi.
Evet, Bahri Ağa gibi, bu Baykal puştu da “taşla öldürülecek” bir namussuz, şerefsizmiş. Sabahattin Önkibar komşusuymuş, aynı sitede kalıyorlarmış. Bunun bütün namussuzluklarını bire bir biliyor, açın o videosunu bir izleyin. Yani böyle bir namussuz…
Ondan sonra geliyorlar bunlar, Anayasa’nın, Tayyip’i artık muhtarlık düzeyinde bile hiçbir kamu görevi yapamaz hale getiren, maddesini değiştirelim, diyorlar. Tayyip’in AKP’sinin ve Baykal namussuzunun CHP’sinin oylarıyla Anayasa’nın o maddesi değiştiriliyor.
Ardından Ankara’daki Amerika Büyükelçisi, adını unuttum alçağın şu anda, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan’ı ziyaret ediyor, Yüksek Seçim Kurulunda. Diyor ki; “Seçimleri yenileyeceksiniz.” O da devşirilmiş çünkü. “Tamam”, diyor.
Ve Siirt’te bir köyde yani birkaç önemsiz, oyda bir eksik mi olmuş, eksik mi sayılmış, katılmamış mı insanlar yani sonucu değiştirmeye asla bir etkisi olmayacak düzeyde bir usulsüzlük mü, bir eksiklik mi olmuş, onu bahane ederek tüm Siirt’in seçimini yeniliyorlar.
Ve Tayyip’in oradan aday olup seçilebilmesi için de Tayyipgiller’den bir milletvekilinin adaylıktan çekilmesi gerekiyor yerin boşalması için. Tayyipgiller’den Mervan Gül adlı satılmış adaylıktan feragat ediyor. Onun yerine Tayyip aday oluyor. Tabiî Tayyip seçiliyor. Önce Meclise giriyor, ardından Başbakan oluyor, ardından da bildiğimiz süreç devam edip geliyor…
Bu Baykal alçağı ondan sonra da savunmaya devam ediyor. 2017’deki Antalya’da yaptığı bir ziyarette de, işte şöyle şerefsizce savunuyor yaptığı ihaneti:
“Baykal: Pişman mısınız diye sorarsanız; hayır pişman değilim. Adaylar oluşmuş, bütün oy pusulalarında adı yazılmış, seçime girmiş bütün illerde miting yapan, millet bunun adının etrafında partiye oy vermiş ve adam yüzde 34 oy almış. Meclisin üçte 2’si neredeyse onun kontrolünde. Şimdi bunu sen milletvekili seçtirmeyeceksin. Bu demokrasiye de, siyasi ahlâka da, hukuka da aykırı, sürdürülebilir değil. İnançla, hiç tereddüt etmeden doğru olduğu kanısındayım.”
Hâlbuki Zülfü Livaneli; o zamanki parti yöneticilerinden olan Mehmet Sevigen’in evinde, Ankara’da yaptıkları bir toplantıda, Baykal’la aralarında geçen tartışmayı açıkladı.
(O yazıyı şu linkten okuyabilir arkadaşlar: https://www.hkp.org.tr/kaderin-cilvesine-bak-tayyip/)
Zülfü Livaneli açıkça uyarıyor; bakın bu adam demokrasi, hak, hukuk filan dinlemez. Eğer yönetimi bir ele alırsa, bu evde bulunan herkesin yasama hakkını elinden alır, yok eder, diyor. Ve hatta bununla da yetinmeyecek, siyasi hayatını bitirecek ve Türkiye’yi tahribata uğratacak, diyor.
Ama Baykal alçağı dinlemiyor. Bu, iki üç ay ancak dayanır, ekonomiyi yürütemez, partisi düşer diyerek sözde savunmaya kalkıyor.
Ama devşirilmiş namussuz, ajan, hain…
Ondan sonra gelen Sorosçu Kemal, bildiğimiz gibi bunu Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde kurtardı. Hâlbuki o zaman İmamınoğlu aday gösterilseydi çok rahat kazanıyordu. Mansur Yavaş aday gösterilseydi çok rahat kazanıyordu.
Bunu hukukçu arkadaşlarımız Ankara’da Yargıtay Üyelerine de soruyorlar, onlar da aynı cevabı veriyorlar; İmamoğlu da, Mansur Yavaş da kesin kazanır, diyorlar.
Peki, Kılıçdaroğlu aday olursa ne olur?
Onu bilemeyiz, diyorlar.
Tabiî öyle diyecek onlar…
Ama ondan sonra devreye yine bu ajan, karanlık Kılıçdaroğlu girdi. Yüzde yüz kazanması kesin olan İmamoğlu’nu aday göstermedi, onu blokaja aldı kendini öne çıkardı, kendini aday gösterdi.
Defalarca açık, net, sert yazılarımızla uyardık bu alçağı. Bir günde, birkaç saat arayla, art arda iki yazı yayımladık;
“Sorosçu Kemal!
“Bak kaybettiği bir seçimi yeniden Tayyip Erdoğan’a hediye edeceksin. Adaylık hırsını gemle, İmamoğlu’nu aday göster. İmamoğlu kesin kazanacak”, diye anlattık.
Odatv’de de yayımlandı bu yazılarımız sanıyorum. Ama o hiç dinlemedi.
Sonuç ne oldu?
Hüsran! Kazanamayacağı bir seçimi bu Sorosçu Kemal alçağı Tayyip’e hediye etti.
Gelelim 31 Mart Seçimleri sonrasına…
Tayyip orada yaşadığı hezimetten sonra, tam anlamıyla aldığı sert kroşe sebebiyle kroke duruma düşmüş, ne yaptığını bilmez hale gelmiş, ortalıkta ne olup bittiğini algılayamayacak duruma düşmüş bir haldeydi.
Bu Özgür Özel alçağı anında gitti, buna “yumuşama, normalleşme” adı altında, bunun Kaçak Saray’ında, önüne gitti diz çöktü. Ve buna yeniden kan, can verdi. Yeniden kendini toparlama fırsatı verdi. Ve Tayyip kendini toparladıktan sonra yeniden saldırıya geçti. Gündem belirlemeye başladı bildiğimiz gibi.
Özgür Özel namussuzu ne yaptı?
CHP’ye yüzde 5,5 oranında oy kaybettirdi. AKP’nin çok önündeyken AKP’nin gerisine düşürdü CHP’yi. İşte son yapılan kamuoyu araştırmalarına göre AKP’nin en az bir puan gerisine düşürdü CHP’yi.
Bu alçağı da ajan gazetesi Sözcü habire parlatıyor. Cumhuriyet de parlatıyor, bunun kadar olmasa da. Bu, şu andaki Mecliste bulunanların en ahmağı, en zavallısı. Bet sesiyle sadece boş teneke gürültüsü çıkarıyor. Yaptığı başka bir şey yok…
Evet, Kaçak Saray’ın arkadan Bohçalı’sı desen zaten kaset tutsağı, o kurtulamaz, kaseti Tayyip’in elinde.
Bunu Tayyip’in eski metin yazarı Aydın Ünal açık söyledi: “Bak partimize atıp tutuyorsun, ağzından köpükler saçıyorsun ama öyle bir döneme giriyoruz ki, o saçtığın köpükleri itinayla yalayıp yutacaksın”, dedi.
Tayyip de; “Bak Bahçeli, bize saldırıyorsun, atıp tutuyorsun ama partindeki bazı adamların kaseti çıktı, bak onların siyasi hayatı bitti. Kim bilir bakarsın senin de kasetin çıkar”, dedi.
Ve Bohçalı anında diz çöktü. Biliyor ne olduğunu, biliyor kasetinin muhtevasını. Ali Bulaç da, şeriatçı, Ortaçağcı, güya ilahiyatçı: “Kaseti izledim, midem bulandı”, diyor Sabahattin Önkibar’a.
Yani böylesine tutsak. Tayyip’i ve avenesini, Tayyipgiller’den daha fazla savunuyor gördüğümüz gibi. Bir zavallı, acınası bir yaratık. Milliyetçiyiz diyen yığınla cahil genç de bunun arkasından gidiyor.
Üstüne üstlük, bununla da kalmadı, bir de Sinan Ateş gibi bir Kuvayimilliyeciyi ve Mustafa Kemalciyi katlettirdi ekibiyle birlikte. Bir de Sinan Ateş cinayetinin, o cinayetin asli failidir. Gerçek bir yargı olsa hepsi ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacak, partisi de kapatılacak.
Onu da bildiği için, şimdi Tayyipgiller tarafından çifte prangaya vurulmuş durumda. Tayyip ne derse; “emrin olur sahip” diyecek durumda.
İşte Tayyip de bunu, eski model, 10-15-20 yıl öncesinin robotları gibi, o zavallı ilkel yürüyüşüyle, konuşmasıyla, mimikleriyle, ortalıkta acıklı haller sergileyen haliyle dolaştırıp duruyor, kullanıyor işte bunu. Kürt Açılım’ları yaptırtıyor buna. Diğerlerini de parayla satın alıyor. Sinanoğlan’ını, Teğmen Çelebi’sini, Testici’sini, Çömlekçi’sini, HÜDA PAR’ını hatta Akşener’ini bilmem nesini hepsini sıralıyor. Öyle görülüyor ki bu Özgür Özel alçağı da, soytarısı da Tayyip’in eline tutsak düşmüş durumda bir şekilde.
Ve bu hainler haini iktidar, zulmünü sürdürüp gidiyor. Ve Ali Yeşildağ’la bizim dışımızda bu Tayyipgiller iktidarının kim olduğunu, hiç kimse açıkça, mertçe, yiğitçe, yüreklice ortaya koyamıyor.
Saygıdeğer Halkımız;
Aynı şeyi istiyoruz senden hep. Bir tek şey istiyoruz; Anlaşılmak…
Kalın sağlıcakla…
30 Ekim 2024