Sanmayın ki bu iş burada biter; binlerle, milyonlarla geleceğiz:Silivri Zindanını da çürümüş saltanatınızı da yıkacağız!
AB-D Emperyalistleri ilk önce Türkiye tarihinin en hain iktidarını görev başına getirdi. AKP isimli, hainlerden, katillerden, halk düşmanlarından derleşik bir parti yaratıp iktidar koltuğuna oturttu. Tayyipgiller’in iktidar koltuğuna oturması demek aynı zamanda ABD Emperyalistlerinin de kucağına oturması anlamına geliyordu. Emperyalizmin kucağında yıllardır din alıp satan İblis Fethullah Gülen de zaten Türkiye Halklarına ihanete teşneydi. İşte bu şekilde AB-D Emperyalistleri, kucağındaki halk düşmanlarıyla beraber Türkiye’deki Antiemperyalist, Yurtsever, Laik, Mustafa Kemalci unsurlara yönelik alçakça bir saldırı başlattı.
Bildiğimiz gibi AB-D Emperyalistleri, kucağındaki gayrimeşru çocukları eliyle 1950’lerden beri uygulamaya çalıştıkları politikaları daha pervasızca hayata geçirmeye başladılar Tayyipgiller döneminde. Bu kapsamda Türkiye’deki Yeni Sevr’i hedefleyen Ortaçağcı kuşatmayı hızlandırdılar. Mustafa Kemal önderliğinde başarıya ulaştırdığımız Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın tüm kazanımlarını teker teker yok etmeye çalıştılar, çalışıyorlar.
AB-D Emperyalistleri ve yerli işbirlikçileri tüm alanlardaki saldırılarının yanı sıra bir de hukuk maskesi altında adına “Ergenekon” dedikleri bir CIA Operasyonu gerçekleştirdiler. Özellikle Devrimci Gelenekli Ordu Gençliği’mizin, bunların hainane saltanatına yönelik itirazlarını pasifize etmek için başta Türk Ordusu’ndaki Devrimci, Mustafa Kemalci unsurlar olmak üzere birçok asker, aydın, gazeteci, bilim insanını Kontrgerilla’nın sınangılı katilleriyle, suç çetesi liderleriyle aynı kaba koyarak düzmece bir “yargı” süreci başlattılar.
Bu düzmece yargılamaları şu anda var olan, burjuva hukukunu uygulayan mahkemelerde bile gerçekleştiremeyeceklerini bildikleri için Silivri’de Nemrut Mustafa Paşa Divanı benzeri bir sözde mahkeme kurdular. Tıpkı öncülünün Mustafa Kemal ve Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın liderlerine idam fermanları çıkarması gibi özel yetkilerle donattıkları bu mahkemelerin biricik amacı Antiemperyalist, Yurtsever, Laik unsurlara idam fermanları çıkarmaktı.
Nitekim bu CIA Operasyonunun sonucunda idam fermanları çıkardılar. 5 Ağustos’ta yapılan karar duruşmasında yurtseverlere idama eşdeğer cezalar yağdırdı Nemrut Mustafa Paşa Divanı. Ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet cezaları da dahil olmak üzere yurtseverlere verilen hapis cezaları toplamda binlerce yılı buluyor. Gerçekten de bu operasyon sonunda Nemrut, Nemrutluğunu gösterdi.
Düzmece yargılamalar sonucunda verilen cezalar, Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın niteliğini daha iyi gözler önüne seriyor. Duruşlarıyla, davranışlarıyla Ordu Gençliği’mizin Devrimci Geleneğini taşıdığını gösteren Hurşit Tolon ve Şener Eruygur Paşalara müebbet hapis cezası kesildi. Namuslu araştırmacı-yazar Ergun Poyraz 29 yıl hapisle cezalandırıldı. Ordu Gençliği’nin Tayyipgiller iktidarından ve Türkiye’nin Yeni Sevr ile birlikte Ortaçağa doğru sürüklenişinden rahatsızlığını ortaya koyan “Genç Subaylar Rahatsız” başlıklı bir haber yayımlamasından dolayı gazeteci Mustafa Balbay’a 34 yıl 3 ay hapis cezası verildi. “Türkiye NATO’dan çıkmalı” diyen Tuncer Kılınç Paşa 13 yıl 2 ay hapisle cezalandırıldı. Toplamda verilen binlerce yıllık hapis cezalarının listesi uzadıkça uzuyor…
Baştan beri ifade ettiğimiz gibi Ergenekon maskeli CIA Operasyonunun hukuki bir dava olmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Yürütülen sözde yargılama süreci de, bu sürecin sonunda verilen cezalar da tamamen siyasidir. Bunu, emperyalizme ve yerli uşaklara kul köle olmuş hainler ve “Yetmez ama Evet”çi halk düşmanlarının dışında tüm namuslu, yurtsever insanlarımız görmekte ve kabul etmektedir.
Bu saldırılarla emperyalistler, ülkemizdeki ve Ortadoğu’daki planlarına karşı çıkacak tüm odakları yok etmeyi amaçladı. Ancak hem Tayyipgiller’in hem de emperyalistlerin tereyağından kıl çeker gibi kolayca hayata geçirmeyi hayal ettikleri planlarını ezilen halklar görmeye başladı. Ülkemizde ve Mısır’da başlayan isyanlar, hainler cephesinde bir bozgun havası yarattı. Bu durum, onların korkularından daha çok saldırmalarına neden oluyor. Yine halkı baskılayarak kontrol altına alabilecekleri yanılgısını tekrarlıyorlar. Ancak bütün bu saldırılar karşısında halkın onlara söylediği ve söyleyeceği bir şey var: Bütün bunların hesabını bir bir soracağız…
Tayyipgiller, Ergenekon Operasyonu sonucu bu cezaları vermekle yurtseverlerin sahip oldukları
idealleri de hapsettiklerini zannediyorlar. Oysa bunun böyle olmadığını Şanlı Gezi İsyanı’mız sürecinde tüm dünya görmüştür. Gezi Direnişçileriyle Ergenekon Operasyonunda tutsak edilen yurtseverlerin mücadeleleri ortaktır. Her iki mücadelede de savunulan en belirgin ilkeler Antiemperyalizm, Yurtseverlik, Laikliktir. Bildiğimiz gibi Gezi Direnişçileri de ellerinde Mustafa Kemal bayrakları, dillerinde “Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla mücadele etmişlerdir. Gezi Direnişçileri de tıpkı Silivri’deki yurtsever tutsaklar gibi Ortaçağcılığa karşı yükselen önlenemez tepkilerini ortaya koymuşlardır.
Bu gerçekliği esasında Tayyipgiller de çok net biçimde görmektedir. Bildiğimiz gibi seyahat firmalarını bile terörize etmeyi amaçlayan tehditlerle yurtseverlerin Silivri’ye ulaşmalarını engellemeye çalışmışlardır. İllerden Silivri için harekete geçen otobüsleri durdurmuş, kimilerine el koymuş, kimilerine ise “çöp poşeti olmadığı, perdelerin eski olduğu” gibi gerekçelerle binlerce liralık cezalar keserek yıldırma politikası uygulamışlardır. Silivri ilçesi sınırlarında cezaevine gidilebilecek yerlere onlarca barikat kurmuşlar, hava sahasını dahi kapatarak ne denli korktuklarını apaçık göstermişlerdir.
Gezi Direnişçilerine nasıl çocuk, yaşlı, engelli demeden vahşice saldırmışlarsa karar duruşmasında yurtseverlere destek için tüm engelleri aşarak Silivri’ye ulaşan insanlarımıza da aynı vahşilikle saldırmıştır Tayyipgiller’in polisi. Yine binlerce insanın üzerine gaz bombaları, plastik mermiler, ses bombaları yağdırmıştır. Bizzat tanık olduğumuz görüntülerden birinde polis, eylemcilere sanki av tüfeği ile keklik avlıyormuşçasına hedef gözeterek biber gazı fişekleri atmıştır ve bu görüntü defalarca tekrarlanmıştır.
Gezi Parkı örneğinde de çok açık biçimde gördüğümüz gibi bunlar aynı zamanda doğanın da düşmanıdır. En ufak bir kıvılcımda yangın çıkacağı besbelli olan kurumuş otlarla kaplı arazilerde attıkları gaz bombası fişeklerinden dolayı birçok bölgede yangın çıkarmışlardır. Araziye yakın yerlerde bulunan evlerin bahçelerine de gaz bombaları atarak gariban halkımıza zulmetmişlerdir. Ancak her şeye rağmen başta Kurtuluş Partililer gelmek üzere yurtseverler olanca kinleriyle bu vahşice saldırılara göğüs germiştir.
Ergenekon saldırısının sonunda verilen cezalar biz yurtseverler için şaşırtıcı değildir. Zaten hiçbir Yurtsever Tayyipgiller’in hukuk bürosuna dönüşmüş olan Yargı mekanizmasından adalet beklememektedir. Çok iyi biliyoruz ki bu mücadele Tam Bağımsızlıkla Emperyalizm uşaklığı, Laiklikle Ortaçağcılık, İlericilikle Gericilik arasında geçen bir mücadeledir. Tarihse her zaman son duruşmada ilerinin ve ilericilerin büyük bedeller ödeyerek kazandığı zaferlere tanıklık etmiştir. Bedeli ne olursa olsun Halklarımızı Yeni Sevr’e götüren bu Ortaçağcı kuşatmayı yaracağız. Antiemperyalist, Antifeodal, Antişovenist İkinci Kurtuluş Savaşı’mızı başarıya ulaştıracağız ve canlılar âleminin bu en aşağılık temsilcilerini hak ettikleri yere göndereceğiz. 06.08.2013
Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi