Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut, en özet biçimde ideolojimizi anlatıyor
Bugün de özetçe ideolojimizi anlatayım size, arkadaşlar…
Hayat acılardan ve sevinçlerden oluşur, ikisinin karmaşasıdır. Acılarsa iki odaktan çıkagelir, kaynaklanır. Biri varoluşun kendisinden: İnsan ölümlü olduğunu bilen tek canlı türüdür. İşte bu bilgi hemen hemen her insanda az veya çok bir travma yaratır. Yani özetçe, bütün insanlar travmalıdır bu açıdan. Bu var olan bir şey ve kaçınılmaz olan bir şey.
Bir diğer kaynaksa insandan kaynaklanır yani insanın insana kötülük etmesinden kaynaklanır. Ve buradan doğar bir diğer acı türü de. İşte biz bunlara toplumsal acılar diyoruz.
6 bin yıl önce böyle bir acı yaşamıyordu insanlar. Tüm insanlık kan kardeşleri toplumu içinde, herhangi bir çıkar farklılığı olmadan Sosyalist bir düzende yaşıyordu. Öyle olunca, insanın insana kötülük etmesine bir sebep kalmıyordu. Çünkü kimse özel mal mülk edinme hırsı taşımıyordu. Kimse birey olarak aç kalma endişesi taşımıyordu, kimse gelecek endişesi taşımıyordu. Bu nedenle de insanlar, insanlara acı vermiyordu. Kardeşti, eşitti, rızıkta aynı statüdeydi. O bakımdan biz bu döneme İlkel Komünal Toplum Düzeni, dönemi diyoruz. O dönemin insanları yalan dolan, hile, kandırmaca, ihanet bilmiyordu. Çünkü bunu yaratacak maddi şartlar yoktu.
İnsanlık Milattan Önce 4 bin yıllarında, yani bugünden geriye gidersek 6 bin yıl önce Aşağı Mezopotamya’da, Sümer’de Sınıflı Topluma geçmiştir. İnsanlar ilk kez orada çıkarları ve durumları birbirine zıt, asla uzlaşmaz parçalara bölündü, ayrıştı. Toplum ezen-egemen sınıf, altta ezilen yoksul sınıf, sömürülen sınıf olarak ikiye bölündü. Egemen sınıfın tahakkümüyle birlikte ahlâk da bozuldu, insanlar da bozuldu, her türlü kötülük ortaya çıkmaya başladı.
Biz Oğuz Türkleriyse bin yıl önce Sınıflı Topluma geçtik. Oğuz Türklerini toprağa yerleştiren Tuğrul Bey’dir. Ancak onunla birlikte Tarım toplumuna geçti Türkler. Ondan sonra Sınıflı Topluma adım attı ve Sınıflı Toplumla karıştı, kaynaştı. Ve ondan sonra sınıf ayrımları başladı. Yani bin yıl önce biz Türkler de sosyalist bir toplumda (İlkel Komünal Toplum Konağında) yaşıyorduk.
İnsanların maddi hayatlarını kazanış biçimi; insanların entelektüel dünyasını, düşünce dünyasını şartlandırır ve belirler. İnsanlar maddi hayatını nasıl kazanıyorlarsa ona göre bir ahlâka, bir düşünce sistemine, bir dünya görüşüne sahip olurlar. Egemen sınıf diğer insanları, ezilen sınıf insanlarını yük hayvanları olarak görür, sürü hayvanları olarak görür ve kendi egemenliğini tesis edecek bir düzen kurar. O zaman ahlâkı da kendi sınıf çıkarlarına ona göre oluşturur, hukuku da ona göre oluşturur, dini de, sanatı da, her şeyi ona göre oluşturur.
Demek ki, Sınıflı Toplum sürdükçe insandan kaynaklı acıların asla sonu gelmeyecek; yalanın dolanın, hilenin, kandırmacanın asla sonu gelmeyecektir. Yani bu ahlâki çürüme sona ermeyecektir. Bunu tümüyle ortadan kaldırmanın yolu, insanları rızıkta eşitleme yani sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır.
İşte ancak o zaman insanlar geçim endişesi taşımaz, işsizlik endişesi taşımaz, gelecek endişesi taşımaz. Neşe de, acı da ortaklaşa olur. İşte ancak ondan sonra gerçek bir kan kardeşliği, gerçek insan sevgisi ortaya çıkar ve oradan kaynaklanan bir toplum düzeni oluşur. İnsanların bu yönden acı çekmeleri ortadan kalkar.
İşte biz bunun için mücadele ediyoruz. Yani insanlığın 6 bin yıl önce içine girdiği, üretici güçlerin gelişmesi sonucu zorunlu olarak içine girdiği bu sosyal sınıflı, yalanlı dolanlı, hileli, ezmeli, şiddetli bu ahlâksız toplum konağından, batağından insanlığı çıkarmak; tekrar bilincimizle yeniden sosyalizmi kurmak, insanları rızıkta eşitlemek, insanın insana acı vermesine son vermek için mücadele ediyoruz. Yani insanı gerçek bir insancıl toplum düzenine geçirmek için mücadele ediyoruz.
İşte bunu 1967 yılında öğrendik, bilincimize çıkardık, yüreğimize nakşettik. O yıldan bu yana başka hiçbir şeyi gözümüz görmemecesine, kendi özel hayatımızı parantez içine alarak sadece önce ülkemizin bu düzene geçmesi, sonra bütün insanlığın bu düzene geçmesi için mücadeleye adadık.
Bizce yaşanmaya değer en yüce yaşama biçimi budur. Hayata en insancıl, en yüce anlamı katan yaşama biçimi budur. O yüzden biz kendimize insanlığın hep doruklarında yaşadık diyoruz. İşte ideolojimiz özetçe budur, arkadaşlar.
2 Haziran 2023