E, mecburen saldıracak tabiî eğitimli olan herkese… Kendisinin lise diploması bile yok çünkü…
E mecburen saldıracak öğretmenlere de tabiî…
Tıpkı doktorlara, mühendislere, namuslu Kuvayimilliyeci, Mustafa Kemalci akademisyenlere, bilim insanlarına, gazetecilere, öğrencilere saldırdığı gibi…
Çünkü Kaçak Saraylı Narsist, zır cahil. Sadece Fatih’teki İstanbul İmam Hatip okulunu zor kötek, bütünlemeye kalarak filan bitirebilmiş birisi. O da hocalarının; “Ya Müslüman çocuğumuz mağdur olmasın, geçirelim gitsin, bir diploması olsun”, anlayışıyla yaptıkları kıyak sonucunda…
Daha önce de söyledik; inanın bizim zamanımızdaki ilkokul bitirme sınavlarına girse, sınıfta çakar kalır bu Narsist. Kesinkes mezun olamaz.
Ya adam; “Anadolu Selçuklularının başşehri Ankara’ydı”, diyor. Bu başşehrin Konya olduğunu orta düzeyde başarıya sahip ilkokul çocuklarının tamamı bilir be…
Güya rol model bellediği İkinci Abdülhamid’i İttihatçılar tahttan indirip asarak öldürdüler, diyor. Bu da ilkokul çocuklarının bile bildiği Tarih bilgisinden yoksun olduğunu göstermektedir. İkinci Abdülhamid’in Beylerbeyi Sarayı’nda özel doktorunun ve ailesinin özenli bakımları altında kalp yetersizliğinden öldüğünü ve Saltanat Töreniyle Cağaloğlu’ndaki türbesine defnedildiğini azıcık Tarih okuyan herkes bilir.
Yine bu Narsist Hafız; “Almanların Goethe’si varsa, İspanyolların da Sokrates’i vardır”, diyor. Bildiğimiz kadarıyla İmam Hatiplerde Felsefe dersi de okutulur. İlk Çağ Grek Felsefesinin en önde gelen birkaç düşünüründen biridir Sokrates. Ve hatta Sokrates’le birlikte Felsefenin konusu doğadan insana ve topluma kaymıştır. Sokrates öncesi düşünürler “Doğa Filozofları” diye adlandırılır. Sokrates, öğrencisi Platon, Aristoteles ve ardılları artık insan, toplum, devlet, ahlâk gibi konuları ele alırlar özellikle.
Hafız’ın Sokrates’ten haberi olmadığı gibi Romancıların Babası sayılan Cervantes’ten de hiç haberi yok. Ya onun bütün üfürükleri kulaktan dolma, yalan yanlış bilgi kırıntılarından ibarettir. Hiçbir şeyi sistemlice okuyup inceleyip araştırması yoktur. Zaten mental durumu da buna elverişli değildir.
Narsist için insanların tamamı nesneler kapsamı içinde yer alır. Görevleri de ona biat ve hizmet etmektir. Ona bu şekilde kulluk ettikleri sürece, onlara pek olumsuz bir şey demez. Tabiî böylelerini aynı zamanda önemli kamu kurumlarına bir şekilde yanaştırarak-sokarak arpalandırır. Böylece de kullaştırıp suç örgütüne soktuğu kişilerin kendisine bağlılıklarını daha da pekiştirmiş olur. Bunlar için liyakatin zerre miktarda önemi yoktur. Önemli olan Narsist’e sadakattir, kölece bağlılıktır, hizmettir.
Bakın, geçenlerde ne dedi, uzun yıllar danışmanlığını, dışişleri bakanlığını ve başbakanlığını yapmış bulunan Davidson Ahmet ve Deva’cı, Samanpazarlı bezirgân Bebecan için?
“Onlar o makamlara kendi layık oldukları için gelmediler, o makamlara getirildiler.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erdoganin-babacan-ve-davutoglu-kullandigi-makam-yaniti-tartismasi-suruyor-bu-tema-whatsapp-gruplarinda-dolasiyor-1962773)
Soralım Narsist’e:
Niye getirildiler Hafız?
Sana sadakatle kulluk edeceklerine dair verdikleri sözden dolayı…
Ettiler mi?
Ettiler…
Sonrasında ne yaptın?
Bunlar biraz gak guk etmeye başlayınca her ikisini de kapının önüne koydun. Şimdi de bunların biri Gelecek’çi oldu, biri Deva’cı…
Bunlar ne karşılık verdi sana?
Aynen şöyle…
Önce Davidson’un dediklerine bakalım:
“Sayın Cumhurbaşkanı lütfetmiş! Sadece o söylese, provokatörlerini karşımıza getiriyorlar, Tayyip Erdoğan olmasa sen bir hiçtin, sen onun yüzünden bakan oldun, yok canım! Biz olmasak Tayyip Erdoğan bir hiçti aynı zamanda.” (https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/270720224)
Demek ki Davidson Ahmet Efendi; siz olmasanız Erdoğan bir hiçti, öyle mi?
Âlâ…
Öyleyse seni kapının önüne koyduğu zaman Tayyip’e yaptığın şu güzelleme nedir, Ahmet Hafız?
“Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim, bunun da istismar konusu edilmesine izin vermem.
“Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak onun onuru benim onurumdur, onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur, onun ailesi benim ailemdir. Burada kimsenin yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder.”
Şimdi fitne kapısını kim açmış oluyor, Davidson; Tayyip’e “hiçsin” demekle?
Sen, değil mi?
Aslında hepiniz biliyorsunuz, hem de adınız gibi, alayınızın insani anlamda hiç olduğunu. Hiçbir insani ve vicdani değer taşımadığınızı…
Ama “dava arkadaşlığı” diyerek maskeleyip ambalajlayıp saf, bilinçsiz insanlarımıza yutturduğunuz şey, aslında mafyatik bir yapının cürüm arkadaşlığıdır. Suç ortaklığından başka hiçbir şey değil, sizlerin arasındaki bağ. Acınacak haldesiniz de, halkımızın cehaletinden ve bilinçsizliğinden ortalıklarda dolaşabiliyorsunuz hâlâ, insan içine çıkabiliyorsunuz ve konuşabiliyorsunuz, utanmadan, arlanmadan…
Samanpazarlı bezirgân, Deva’cı Bebecan ne karşılık Verdi Tayyip’e?
Şunu:
“Sayın Erdoğan siz de ben de o makamlara gökten inmedik. Milletin iradesi ve partinin ortak aklı bizi göreve getirdi. 13 sene layıkıyla Dışişleri ve Ekonomi bakanlıkları yaptım. Madem keramet sizde; 2018’den beri kaç bakan değişti, buldunuz mu çare? Halep oradaysa arşın burada.” (agy)
Bir de; “Bizi halk seçti”, demez mi bu düzenbazlar…
Sizi başta Amerika seçti, devşirip örgütleyip önünüzü açıp o makamlara getirdi. Tabiî bu arada da cahil, bilinçsiz, yoksul insanlarımızı “Allah’la Aldatarak” peşinize taktınız, oyunu aldınız. Bakın, yaptığınız düzenbazlığı artık o insanlarımız da anlamaya başladı. Alayınız yolun sonuna geldiniz. Ve hepiniz hesap vereceksiniz. Ettiğiniz onca ihanetten yakanızı kurtaracağınızı sanmayın hiç…
Bakın yıllarca Allah’la Aldatıp kandırdığınız Giresunlu içtenlikli dindar bir vatandaşımız nasıl anlatıyor sizi:
[Narsist’i kast ederek] “Ben bu adamdan niye etkilendim? Hepimiz Müslümanız, elinde Kur’an’la geziyordu; Allah, Peygamber diye etkileniyorduk. Yalanmış bu. Geçen belediye ile tartıştım. Cuma namazını belediyede kılıyorlar, ‘Belediyede neden namaz kılıyorsunuz, gösteriş mi yapıyorsunuz’ dedim. Ayıp, git evinde, camide kıl. Ben inanmıyordum. Bunlar Müslüman, biz değiliz. Herkesi kötüle kötüle, böyle siyaset yapa yapa bizim gözümüzü bürümüşler. Biz de kanmışız bunlara, sadece ceplerini doldurmuşlar” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/kemal-kilicdaroglunun-giresunda-ziyaret-ettigi-eski-akpli-ismet-aydin-elinde-kuranla-geziyorlardi-sadece-1977984)
Bakın, halkımızdan sıradan bir kadın da nasıl net görüyor sizin iğrenç içyüzünüzü…
***
Videonun Tapesi:
Röportajcı: Nasıl geçim şartları, ev hanımı mıyız?
Vatandaş: Evet.
Röportajcı: Alışverişe gittiğimiz zaman harcamalarımız arttı mı, nasıl?
Vatandaş: Ciddi zorlanıyoruz. Bence Türkiye, bugün tarihindeki en zor günleri yaşıyor, en zor dönemini yaşıyor. Ben de Ak Parti’ye oy verdim, fanatik derecesinde seviyordum. Cumhurbaşkanlığına bile oyumu “Evet” olarak verdim. Çok pişmanım, bin pişmanım. Yani kendimi bile suçlu hissediyorum. Çevremde de konuşuyorum zaten gerektiği gibi. Artık yani, kimsenin bu durumu görmemesi herhalde imkânsız.
Yani bir de bu yapılanların din adına yapılması beni çok üzüyor, gerçekten çok üzüyor. Bunun dinle alakası yok. Kesinlikle yok. Yani mesela diğer insanlar düşünebilir; dindar insanlar geldi, böyle yaptı. Ben şimdi var ya, gerçekten öyle düşünüyorum: Ateist gelsin, gerçekten ülkeyi böyle güzel yönetsin, inancı olmasın, gerçekten hiç önemli değil, adaleti tesis etsin, oyum onadır…
Röportajcı: Daha öncesinde farklı mı düşünüyordunuz?
Vatandaş: Evet.
Röportajcı: Yani bir ülkeyi yönetecek profilin inançlı ya da herhangi bir dine mensup olması gerektiğine mi inanıyordunuz?
Vatandaş: Yok ama şöyle: Alnı secdeye değiyor, vicdan sahibidir, merhamet sahibidir, diye düşünüyordum. Ama tamamıyla benim bu düşüncem altüst oldu. Kesinlikle bu düşüncenin yanlış olduğunu anladım. Bence dinle, gerçekten Atatürk çok güzel şey yapmış yani Laikliği getirerek, din ve devlet işlerini ayırmakla. Demek ki bu kadar tehlikeliymiş.
Röportajcı: İsabetli bir karar mıymış?
Vatandaş: Çok, bence evet. Çok zekice alınmış, ileri görüşlü olduğunu ispat eden bir karar, Laikliği tesis etmesiymiş. Bunu bir dindar olarak söylüyorum.
***
Narsist’in, kendisi zır cahil olduğu için tüm eğitimlilere içten içe, gizleyemediği, saklayamadığı bir öfkesi var aslında. Bunlar bunca okuması, bitirilmesi güç okulları okumuşlar, başarıyla mezun olmuşlar; ben niye böyle yetersiz kaldım, eksik kaldım, diye devamlı bir hayıflanma içindedir. Bu sebeple de, dikkat edersek, partisine hayatta az çok başarılı olmuş, mesleğinde başarılı olmuş, toplumca bilinen, saygı gösterilen insanları hep yemleyerek suç örgütü içine çekmeye çalışmıştır. Bunda da oldukça başarılı olmuştur. Çünkü hep söyleyegeldiğimiz gibi; koltuk, makam, ün, poz ve büyük paralar hep çekici gelmiştir insanlarımıza. E, Narsist de bunları bolca sununca, saflarına katmıştır böyle insanları…
Bir dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dır. Başarılı bir mühendis ve müteahhitken, Tayyip onu suç örgütü içine çekmiş ve TOKİ aracılığıyla Türkiye’nin en büyük emlak vurgunculuğunu yapabilmiştir.
Fakat 17/25 Aralık Geriz Patlaması sonrasında ortaya bütün bu vurgun ve talanların pislikleri saçılınca ne demiştir Erdoğan Bayraktar, Tayyip suçu bu Dört Bakan üzerine yıkıp kendini ve ailesini temize çıkarmaya kalkışınca?
Aynen Şunu:
“Ben yaptığım her şeyi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda yaptım. Ben istifa ediyorum. Fakat milletimizin rahatlaması için Erdoğan’ın da istifa etmesi gerekir.”
Ne demiş oluyor burada Erdoğan Bayraktar?
Biz suç ortağıyız ve bu işte patron sensin, diyor. Suçu benim üzerime yıkıp kendini temize çıkarmaya yeltenme, diyor. Tamam, ben istifa ediyorum ama milletimizin rahatlaması için senin de istifa etmen gerekir, diyor. O güne dek tepe tepe kullandığı kullarından birinin böyle karşısına dikilip ona karşı suçlayıcı sözler sarf etmesi, Narsist’i çılgına çevirir. Halkımızın deyişiyle “Kayış attırır.”
Ne yapmıştır Tayyip, Erdoğan Bayraktar’ın bu kafa tutuşu sonrası?
Şunu:
“Gel konuşalım” diye makamına davet eder Erdoğan Bayraktar’ı. Adam daha kapıdan adımını atar atmaz da yeğeni Ali Erdoğan şefliğindeki koruma ordusu anında yere indirirler. Boylu boyunca uzatırlar yere. Tayyip gelip ayağıyla kafasına basar. “Ulan söylediklerinin hepsini geri alan ve benden de özür dilediğini içeren bir açıklama yapacaksın”, der. Şafak atar E. Bayraktar’da. “Tamam”, der mecburen.
Yani o güne dek sürdürülen sözde dostluk bir anda en uzlaşmaz düşmanlığa dönüşmüştür artık. Hep söylüyoruz ya; Narsist’te hiçbir insani ve vicdani değer bulunmaz. Küçüklüğünde babasının eşek sudan gelinceye kadar dövüp sonra da ayaklarından tavana asma gibi ağır travmalar yaratan işkencelerden geçirmesi, onun ruhunda kapanması mümkün olmayan ağır yaralar ve onarılmaz gedikler açmıştır. Onun özgüven ve kendilik değerlerini paramparça edip ortadan kaldırmıştır.
Ağır bir yetersizlik duygusu ve aşağılık kompleksi içindedir, Narsist. Bu aşağılık kompleksini, çeşitli yollarla devşirip etrafına topladığı başarılı insanların başarılarını sömürerek telafi etmeye, ödünlemeye çalışır. Onun olmadığı yerde de Erdoğan Bayraktar’a yaptığı gibi, Davidson’a ve Bebecan’a yaptığı gibi, en yakınında on yıllar boyu bulunmuş insanları bile bir anda silip geçer; onlara karşı olmadık fiziki ve sözlü hakaretlerde bulunur…
Dikkat edersek, Narsist, başarılı sporcuları, ünlü sanatçıları da yine böyle mamalayarak suç örgütü içine ya da yörüngesine çeker. İşte dediğimiz gibi onların başarılarıyla kendi eksikliğini kapatmaya çalışır. Onlardan en küçük bir sadakatsizlik gördüğü anda da Erdoğan Bayraktar örneğinde olduğu gibi hemen saldırıya geçer onlara karşı.
Dikkat edersek, Gezi Eylemcileri için de “Sürtük”, “Çürük” gibi ağıza alınmayacak, iğrenç küfürler yağdırmıştı, Tayyip.
Bir de ne demişti?
“Camilerimizi yaktılar bu kendini bilmezler”, “Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nden bizim makamımıza kadar loderlerle tünel kazıp geldiler, buradan Taksim’e çıktılar…”
Arkadaşlar, gördüğümüz gibi kendi Kaçak Saray Saltanatını tehdit eder olarak algıladığı Gezi Eylemcilerine o kadar hınç, öfke ve kin duyuyor ki Narsist; onlar hakkında akla, hayale, mantığa sığmayacak yalanlarda ve iftiralarda bulunuyor.
Yahu ben bunları söylüyorum da acaba benim dışımda yandaşlarımın da içinde olduğu bir tek insan olsun inanır mı bunlara, diye akıl edip düşünemiyor. Çünkü kopuyor o anda bütünüyle, gerçeklikten. Başka bir hayaller âlemine uçuş yapıp gidiyor. Aslında elinden gelse, gücü yetse, tümünü katledip yok edecek Gezi Eylemcilerinin.
Ve kendisinin iğrenç, pis düzenlemeleriyle eğitim emekçilerimizi-öğretmenlerimizi aday öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen adları altında kategorize edip basamaklara ayırmasına karşı çıkan ve bunu öğretmenlik onuruyla bağdaştıramayan Gerçek İnsan ve Gerçek Öğretmen arkadaşlarımıza karşı da aynı şekilde; “Vay benim önerime siz nasıl karşı çıkarsınız?”, diyerek kin ve nefret kusuyor. “Çapulcu” diyerek saldırıyor bu aslında insanlık onuruna ve meslek onuruna sahip çıkan Gerçek Öğretmen arkadaşlarımıza…
Hep söyleyegeldiğimiz gibi; Kaçak Saraylı Narsist asla düzelmez. Kendi mafyatik, çıkar amaçlı suç örgütüne kul köle olmayan herkese saldıracak o. Başka türlüsünü yapamaz, elinden gelmez istese bile. İçinde yaşadığı ruhsal boşluk, kofluk, eksiklik, yetersizlik, çapsızlık onu mecburen böyle davrandırtacaktır. Ancak herkes ona kusursuz biçimde hizmetkâr olursa, o bir nebze de olsun ruhunu dinlendirebilecektir. Kaldı ki o halde bile doyuma ulaşmış saymayacaktır kendisini. Daha önce de belirttiğimiz gibi onun gibiler, zemininde çatlaklar olan barajlara benzerler. Ne kadar saraya, saltanata, altına, gümüşe, paraya pula sahip olurlarsa olsunlar; ruhlarındaki açlığı asla doyuramazlar. Aslında acınacak haldedirler de ABD Emperyalist Haydudunun namussuzluğu ve halkımızın cahilliği ve bilinçsizliği bu Tayyipgiller adlı kriminal yapıyı milletimizin başına bela etmiştir. İşin kötü tarafı burasıdır…
Fakat yukarıdaki örneklerle de artık somutça görüldüğü gibi, bu hırsızlık, talan ve ihanet örgütü de artık yolun sonuna gelmiş bulunmaktadır. Ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini bekleyen acıklı sondan asla kurtulamayacaklardır. Hukuk karşısında hesap verecekler, işledikleri binbir suçun cezasını yükleneceklerdir. Hiç kaçarız, kurtuluruz hayallerine kapılmasınlar. İlçe yöneticilerinden tutun da en tepedeki Kaçak Saray avanesine ve Kaçak Saray Sultanı’na varıncaya kadar alayı hesap verecek bunların.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
7 Eylül 2022
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı
Podcast: Play in new window | Download