Dershaneler de özel okullar da kapatılsın!
Parasız, Bilimsel, Laik, Demokratik, Anadilde Eğitim!
Şanlı Taksim Gezi İsyanı’ndan sonra şirazesi iyice kayan Tayyipgiller’in son günlerde ülke gündemine getirdiği konulardan biri de dershaneler olmuştur. Halkımızın temiz dini duygularını kullanarak Parababalarının desteğiyle iktidar olan AB-D uşağı Ortaçağcı Tayyipgiller ile ABD’nin kucağında din alıp din satan İblis Fethullah Gülen cemaati arasındaki çatlak giderek büyüyor. Bu iki Ortaçağcı güruhun arasında giderek kızışan post kavgası, dershaneler üzerinde yürütülen kapışmayla iyice açığa çıkmaya, artık mızrak çuvala sığmamaya başladı. Hem de halkımızın çok daha can yakıcı sorunlarının giderek kangrenleşmeye başladığı bir dönemde.
Örneğin İşçi Sınıfımızın yaklaşık 80 yıllık kazanımı olan ve 12 Eylül Faşist Darbecilerinin bile kaldıramadığı kıdem tazminatı hakkı gasp edilmeye çalışılıyor. İşsizlik gün geçtikçe artıyor. Halklarımız gün geçtikçe yoksullaşıyor. Kürt Sorunu’nda Emperyalist çözüm Tayyipgiller eliyle sahneye konuluyor. Gezi İsyanı’nda yitirdiğimiz yoldaşlarımızın katilleri Tayyipgiller’in hukuk bürolarına dönüşen yargısı aracılığıyla aklanmaya çalışılıyor.
Dershaneler olayını ülkemizin yarısömürge kertesine düşürülmüş ekonomik-politik ilişkilerinden, kangrenleşmiş eğitim sisteminden bağımsız olarak tartışmak konunun özünün hiç anlaşılmadığını gösterir. Dershanelerin Tayyipgiller ve ABD’deki İblis’in rant ve iktidar kavgası ile gündeme gelmesi kimseyi aldatmasın! Sorunun altında yatan nedenleri incelemeden söylenecek her söz ve yazılacak kelime havanda su dövmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Eğitimin bu duruma gelmesi-getirilmesi İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Türkiye Parababalarının tercihlerini Emperyalist Batı yönünde ortaya koyması ile başlar. 1945 yılından itibaren Türkiye ve ABD arasında bir dizi ikili anlaşmalar yapılmaya başlanır. Bu anlaşmalardan eğitim ile ilgili olanı 27 Aralık 1949 tarihli “Türkiye ve ABD Hükümetleri arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma”dır. (Resmi Gazete No: 7460.1950)
İşte bu antlaşmadan sonra Türkiye’de eğitim milli olmaktan çıkmış tamamen ABD’li uzmanların kontrolüne geçmiştir. Daha sonra 1950’li ve 1960’lı yıllarda birçok CIA ajanı eğitim ve “Barış Gönüllüsü” adı altında Türkiye’ye yerleştirilmiştir.
Bu antlaşma ile birlikte ABD Emperyalistleri sistematik olarak Türk eğitim sistemini çökertmiştir. 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi’nden sonra ise eğitim ve sağlık kademeli olarak devlet elinden alınarak yerli ve yabancı Parababalarına adeta peşkeş çekilmiştir. Hükümetler eğitime genel bütçeden ayrılan payı her yıl düşürerek eğitim kalitesini Afrika ülkelerinin bile gerisine düşürmüşlerdir.
OECD ülkelerinde devlet bütçelerinden eğitime ortalama yüzde 13.3 oranında pay ayrılırken, bu rakam Türkiye’de 2011 bütçesine göre yüzde 10.9’dur. Meksika’da yüzde 23.8 iken, 11 yıllık AKP iktidarında genel bütçeden Milli Eğitime ayrılan pay ise yıllık ortalama % 9.4’tür.
Eğitim ve sağlık devletin yapması gereken toplumsal bir görevdir; bu alan Parababalarının soygun ve sömürüsüne terk edilemez.
Gelin hafızalarımızı biraz yoklayalım.
“Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde, öğrenim gördüğü dershaneye olan 5 bin TL’lik borcu nedeniyle annesinin cezaevine girmesi üzerine psikolojik bunalıma giren 18 yaşındaki Soner Semih S., evlerinin balkonundaki çardağa kendini asarak intihar etti.” (03.04.2010 günlü gazeteler)
Soner Semih canına kıydığında o zaman ne ABD’deki İblisin medyasından, ne yandaş medyadan, ne de merkez medyadan kimse dershanelerin ya da eğitimin durumunu tartışmadı.
Aynı Antika-Modern Parababaları, ataması yapılmayan 350 bin öğretmenden 38’i yaşamlarının baharında hayatlarına son verirken dershane ve eğitim sorunlarını gündem etmediler. Hatta Tayyipgiller’den insan suretli mahlûk Ömer Dinçer atamalarını yapmayıp açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettikleri öğretmenlerimizle alay ederek onları Eminönü’nde yem bekleyen güvercinlere benzetme küstahlığına kadar işi götürdü. Halkımıza yaptıkları bu davranışlar Genel Başkanımız Nurullah Ankut’un Tayyipgiller’i 4. kategori canlı (Tayyipgiller-bitkiler-hayvanlar-insanlar) olarak sınıflamasında ne kadar doğru bir tespit yaptığını göstermiyor mu?
Halkımızı Tayyipgiller ve İblis Fethullah Gülen cemaati arasında devam eden bu kayıkçı kavgası konusunda aydınlatmak ve doğruları paylaşmak için olayların ve rakamların diliyle konuşalım.
Türkiye de kaç adet özel dershane var?
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünün açıklamalarına göre 23 Eylül 2013 tarihi itibariyle 3690 adet özel dershanenin mevcut olduğu görülüyor.
Türkiye’de dershaneye giden öğrenci sayısı kaçtır?
Türkiye’de 6. sınıftan 12. sınıfa kadar eğitim gören toplam öğrenci sayısı 7 milyon 882 bin. Bunlardan dershanelere giden öğrenci sayısı ise 1 milyon 782 bin. Bu rakama lise mezunu olup dershaneye giden 325 bin genç eklenince dershaneye gidenlerin toplam sayısı 2 milyon 107 bin oluyor.
Dershane ücretleri ne kadar?
Dershane ücretleri 2 bin liradan başlıyor, üst sınırı ise açık. Sınıftaki öğrenci sayısına, ders saatine göre değişiyor. Büyük şehirlerde ücreti 10 bin liranın dahi üzerinde olan dershaneler var.
Dershanelerde çalışan öğretmen sayısı ne kadar?
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2009-2010 öğretim yılında çalıştırılan öğretmen sayısı 50 bin.
Dershanelerin yıllık cirosu ne kadar?
Dershaneye gidenlerin sayısı 2 milyon 107 bin ise, ortalama dershane ücretini de alt sınırdan 2000 TL kabul edersek dershanelerin yıllık cirosu en az 4 milyar 214 milyon TL. Bu rakamlar tahmini değerler ve konu kitabı, test kitabı vb. adlarda ailelerin ödediği ücretleri yansıtmıyor.
Türkiye’deki mevcut 3690 adet dershanenin sahibi kim ya da kimler?
Bu bilgiye ulaşmak kolay değil ve sayı çok olunca bu iş de oldukça zor. Ama ulaşılabilecek bazı bilgiler resmi ortaya koymaya yetiyor. Bu dershanelerin yaklaşık 1000’i cemaatin bu da toplam dershanelerin yaklaşık % 30’ana karşılık geliyor. Kalan 2690 dershane ise diğer işletmecilerin.
Tüm dershanelerin yıllık cirosunun en az 4 milyar 214 milyon TL’nin üzerinde olduğu yazılıp-çizilmektedir. Bu paranın da en az % 30’u cemaatin kasasına akmaktadır. Bu rakam ise yaklaşık 1 milyar 100 milyon TL’nin üzerindedir. Buna cemaatin test kitabı, ders kitabı satışını eklemiyoruz.
HKP olarak ilk günden itibaren Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlarının bir CIA Operasyonu olduğunu ve AB-D Emperyalistlerinin bu operasyonu Tayyipgiller ve Fethullahçılar eliyle yürüttüğünü, Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı’nın teorisi ışığında ortaya koymuştuk. Bu süreçte özellikle Fethullahçılar sahte deliller yarattılar, uydurma davalarla Amerikan karşıtı, yurtsever, laik, Mustafa Kemalci askerleri, yazarları ve gazetecileri cezaevlerine doldurdular.
İşte tüm bu aşağılık işlerde ağababaları AB-D Emperyalistleri, bu cemaati ve Tayyipgiller’i kullandı. Şimdi bu cemaat kalkıp “demokrasi” ve “özgürlükler” adına dershaneler kapatılmasın diye çığırtkanlık yapmakta. İşin acı tarafı şu ki, bu olayda da 2010 12 Eylül Referandumunda olduğu gibi bir kısım Sevrci Sahte Soytarı Solcular, sosyal demokratlar da bu İblisin oyununa gelmişlerdir.
Bir diğer önemli nokta ise Fethullahçıların bu dershaneler aracılığıyla kendine bağlı müritler yetiştirmesidir. Bu sayede ne yazık ki gençlerimizin beyinlerini gerici Ortaçağcı düşüncelerle doldurmaktadırlar. Onları kafadan silahsızlaştırıp “Hizmet” dedikleri şeye köle haline getirmektedirler. Biz biliyoruz ki Tayyipgiller’in de bunlardan farkı yok. Onların da amacı halklarımızı dini kullanarak sömürmektir. Bir farkla ki Fethullahçılar bu işte daha da sistemli ve organize çalışıyorlar. İşte dershaneler kapatılırsa bu mürit yetiştirme fabrikaları da kapanacaktır. Kaldı ki Tayyipgiller’in halkımıza dayattığı 4+4+4 eğitim sistemi ile birlikte ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim sistemi-gerici, Ortaçağcı bir sisteme dönüştürüldü. Tüm sistem tarikat, cemaat gibi karanlık odaklara teslim edildi. Kavganın bir nedeni de ortaya çıkan rantı hangi cemaatin paylaşacağı üzerinde odaklanmaktadır.
Asıl kavga Nakşibendi Tarikatı ile Nur tarikatı arasında yaşanmaktadır. Her ne kadar ABD’deki iblis Nurcu olmadığını söylese de o kökten gelmektedir.
Tayyip döne döne açıklıyor ki, Cemaat ne istedi de yapmadık? Soruyoruz: Ey Tayyip cemaatin isteyip de yaptığın şeyler neler bakalım!
Dershaneler özel okula dönüşsün. Bir de üstüne para mı verelim! Niye?
Açık lise, akademik lise olsunlar. Bir de bunlar için mi para verelim. Niye?
Öğretmenlerini alalım. Niye?
Böylece cemaatin tüm kadroları MEB’e aktarılacak. Doğru mu?
İki yanlıştan birini savunmak zorunda mıyız?
Peki, tüm bu karşılıklı it dalaşında bizler ne yapmalıyız? Biz ne yapacağız, neyi savunacağız?
Bizler yıllardır, Parasız Eğitim için mücadele yürütmekteyiz.
Özel dershanelerin, özel paralı kursların, özel okulların kapatılmasını kararlıca savunduk ve savunmaya da devam edeceğiz.
Eğitim toplumsal bir olaydır, tüm toplumu ilgilendirmektedir, dolayısıyla eğitim her kademede ücretsiz olmalı, devlet bunun için tüm koşulları sağlamalıdır.
Öğretmenlerimizin bu kurumlarda güvencesiz ve kölece çalıştırılmasına, öğrencilerimizin dinlenmesi ve oyun oynaması gereken zamanlarda dershanelerde sınav turnikesine sokularak yarış atına dönüştürülerek ruh sağlıklarının bozulmasına, halkımızın dişinden tırnağından artırarak çocuklarını dershanelere göndermek zorunda bırakılmasına karşıyız.
Yaşasın Parasız, Bilimsel, Laik, Demokratik, Anadilde Eğitim Mücadelemiz!
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi