12 Mart Faşist Darbesi: 27 Mayıs Politik Devrimi’ne ve 61 Anayasası’na karşı kapsamlı ilk büyük saldırı
12 Mart aynı zamanda, Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneğine, Kuvayimilliye’ye, Mustafa Kemal’e karşı da ilk faşist darbeydi.
Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta; “Türkiye’nin tarihinde bir Millet Meclisi varsa, o Anayasa’dan gelmiştir. Türkiye tarihinde ne zaman bir Anayasa doğmuşsa, o Ordu’dan gelmiştir. Onun için, dost-düşman Türkiye’de herkes bize ‘Ordu-Millet’ demiyor mu?” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor, Tarihsel Maddecilik Yayınları, s. 25) der ve ayrıntılı olarak Türk Ordusu’nun ve Gençliği’nin Devrimci Geleneğini, bu geleneğin kaynağını tahlil eder ve sonuca bağlar.
“Türk Ordusu: Kayıhanlı Gazilerin Dirlik Düzeni’nden Gazi Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluş’una dek, hep ilerici, devrimci gelenekli bir ordudur. İlk Gazi-İlb’lerin Antika müstebitliğe [zorbalığa] karşı ezilen toprak kölelerine nispi kurtuluş getiren Tarihçil Devrim’in Devrimcileri idiler. Son Gazi-Kuvayimilliyeciler Modern müstebitliğe [zorbalığa], emperyalizme karşı ezilen köle uluslara Milli kurtuluş getiren Sosyal Devrim’in Devrimcileri oldular. Türk Ordusu o Devrimci geleneğin öz çocuğu olarak her şeyi olağanüstü dupduru görmeyi hızla geliştiriyor” (agy, s. 60)
Bilimsel Sosyalizme 20. Yüzyıl’da Lenin Usta’dan sonra en büyük katkıyı sunan Kıvılcımlı Usta’ya göre;
Türk Ordusu ve Türk Gençliği, Türkiye’nin ileri gidişinin, devrimlerinin hep motoru, vurucu gücü olmuşlardır.
“Hem Ordu Gençliği’nde hem de Sivil Gençlikte bulunan bu devrimci gelenek, bize ilk Osmanlı atalarımızdan gelmiştir. Osmanlı’yı kuran Oğuzların Kayı Boyu’nun Gazi savaşçıları, kişicil çıkar nedir bilmeyen, İlkel Sosyalist Toplum insanlarıydılar. Onlar için toplumun çıkarı ve mutluluğu her şeyden önce gelirdi. Kendileriyse zaten o eşitlikçi toplumun bir parçasıydılar. Kendilerini toplumdan ayrı düşünmezlerdi. Onun için toplumun çıkarı neredeyse o yönde ileri atılırlar, ölüme bile gerektiğinde duraksamadan giderlerdi. Toplumu tehlikede gördükleri anda hemen harekete geçerler, yiğitçe savaşarak o tehlikeyi ortadan kaldırırlardı. İşte bu toplumcu, dolayısıyla da, ilerici devrimci gelenek; bize bu ilk Osmanlı (Osmanlı’yı kuran) atalarımızdan miras olarak gelmiştir. Gelenekler, yüz yıllarca yaşar, bildiğimiz gibi.
“İşte bütün bu devrimlerde Asker ve Sivil Gençliğin en önde yer almasının sebebi budur.” (Ordu Üzerine Yazılar, Derleniş Yayınları, s. 20-21)
Kıvılcımlı Usta’nın öğrencisi, Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı, önderimiz Gerçek Devrimci Nurullah Ankut da son derece didaktik bir şeklide koyuyor “Türkiye’de Ordu Gençliği’nin Devrimci Geleneği”ni.
“Ekim Devrimi ve onu takip eden bütün devrimlerde, burjuva devletinin emrindeki ordu parçalanmış ve bunlardan biri devrime katılmıştır. Devrimcilerin safına geçmiştir. Her gerçek devrim askeri birliklerde bu bölünmeye yol açar. Bu kaçınılmazdır. Yeter ki devrim kitle karakteri kazansın. Halkı etkilesin ve saflarında ordulaştırsın. İşte o zaman askerî birlikler içinde de bir tereddüt ve bunun arkasından bir parçalanma mutlaka olur.
“Kaldı ki Türk Ordusu hemen tümüyle Halk çocuklarından oluşmaktadır. Fransız Ordusu gibi subay kadrosu burjuva çocuklarından, İngiliz Ordusu gibi soylulardan oluşmamaktadır.
“Sivil Gençliğimizin nasıl çok önemli bir bölümü devrimcileşebiliyorsa, Ordu Gençliği’nin de bir bölümü devrimcileşebilir. Belki sivil gençlik oranında olmaz bu devrimcileşme. Ama bir bölümü mutlaka devrimcileşir. Ordu da Halkın bir parçasıdır. Fakat Halkın, içine en zor nüfuz edilebilen parçasıdır. Bu nedenle, Ordu Gençliği’ni ideolojik olarak kazanmak için aktif bir mücadele yürütmeliyiz.
“Ordu, Devrime de gidebilir, Faşizme de. Tabiî biz, Ordu’nun devrime giden tarafını tutmalıyız. Bu taraf, Ordu Gençliği’dir. Generaller, Ordu’nun burjuvalaşmış kesimini temsil ederler. Parababaları tarafından kolay elde edilirler. Tabiî bu kesim içinden de ilerici unsurlar çıkabilir. Ama az çıkar. Ordu Gençliği’yse, Ordu’nun Halka yakın olan yönünü oluşturur. Biz devrimciler işte bu yönü-tarafı tutmalı ve onu ideolojik olarak kazanmalıyız. Marksist-Leninist Devrim Öğretisi bunu emreder.
“Kaldı ki bizim Ordu, Osmanlı’nın ilk kuruluş günlerinden gelen bir devrimci geleneğe sahiptir (Tabiî Ordu Gençliği).
“Tanzimat’ta, Meşrutiyet’te, Kuvayimilliye’de, 27 Mayıs’ta ve 28 Şubat’ta bu gelenek kendini ortaya koymuştur, ispatlamıştır. Tabiî olayları, olduğu gibi görebilenler için… Akıl ve Diyalektik Mantık sahipleri için…” (Nurullah Ankut, Bin Kalıplılar, Derleniş Yayınları, s. 466)
Türk Ordusu ve Gençliği, tarihten gelen bu geleneğin-göreneğin gücüyle, Tanzimat’ta, 1908 Meşrutiyet Devrimi’nde, Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nda, bu savaşın zaferle taçlanmasından sonra gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimi’nde, 27 Mayıs Politik Devrimi’nde en ön safta yer aldı. Ortaçağcı karanlığa gidişe belirli süreliğine dur diyen 28 Şubat, AKP’gilleri afallatan 27 Nisan Muhtırası, Ordu Gençliği’nin tabandan tazyikiyle gerçekleşen ilerici hareketlerdir, adımlardır.
Ordu ve sivil gençliğimizin bu devrimci geleneğini AB-D Emperyalistleri gördüler, tahlil ettiler ve o andan itibaren bu devrimci geleneği zayıflatma, budama mücadelesine giriştiler. Ama adında “sol” olan, “devrimci” olan siyasetler, partiler görmediler, anlamadılar, bilmediler.
Devrimci Geleneği unutturmak için AB-D Emperyalistleri tarihte ilk yenilgiyi tattıkları Çanakkale’den ve ilk olarak bir Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zaferle taçlanmasından sonra çalışmalarına başladılar. 1952 yılında da Türkiye’yi NATO’ya sokarak Türk Ordusu’nu ABD Emperyalistlerinin sapık generallerinin emrine verdiler. Genelkurmay tayfasını saflarına çektiler. 27 Mayıs Politik Devrimi’nden sonra iyice anladılar ki Ordu Gençliğinin ilericiliğini yok etmezsek bize rahat yok. Bu nedenle Ordu’nun tepesindeki Generallerin, yani Ordu Fosillerinin ruhunu boşalttılar. O generalleri, Mustafa Kemal’in askeri olmaktan çıkarıp, NATO’ya çalışan tosun paşalara, “Bizim Oğlanlara” dönüştürdüler. İşte insan soyunun en büyük düşmanlarının casus örgütü CIA yönetiminde gerçekleşen 12 Mart-12 Eylül Faşist Darbeleri, bu Ordu Fosillerine, “Bizim Oğlanlara”, Tosun Paşalara yaptırıldı.
Ruhu boşaltılmış Genelkurmay’ın Fosilleri Türk Askeri’nin başına çuval geçirilirken sessiz kaldılar.
Savaşçı yönleri ortadan kaldırılmış Tosun Paşalar, Ortaçağcı IŞİD’in 2 askerimizi yakmasına gereken tepkiyi veremediler.
AKP hükümetinin Şah Süleyman Türbesini, Türkiye’ye ait toprakları terk ederek IŞİD korkusu yüzünden taşınmasına alet oldular.
Ege Denizi’ndeki 19 Adamızın ve bir Kayalığımızın Yunanistan’a peşkeş çekilmesini seyrettiler. Vb. V.b.
Türk Ordusu, Mustafa Kemal’in Ordusuydu. Bu ordunun yüreksiz, onursuz “Genelkurmay” Tayfası, Başkomutanları Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye “İki Ayyaş”, “Ölmüş İnek” diyen Ortaçağcıların emrine girmeyi, onların hakaretlerini yemeyi içlerine sindirebildiler.
Genelkurmayın bu Özel ve Güzel Paşaları “Kes lan Paşa!” hakaretini yediler, hastanesi GATA’nın, tarihi lisesi Kuleli’nin kapatılmasını, kışlaların şehirlerden, kasabalardan sürülüp çıkartılmasını, parçalanmasını, her parçasının bir karakol gibi AKP’gillerin Reisine bağlanmasını, yalayıp yuttular.
Göz göre göre bu Tosun Paşalar, Pensilvanlı İblis’e hizmet eden, Türk Ordusu’nu çökertmekle görevlendirilen askerlerin Ordu’nun içine sızmasına göz yumdular.
Gelinen noktada, Kurtuluş Savaşımızla dize getirdiğimiz AB-D Emperyalistleri ve Ortaçağcı gericilik aşağılık hedeflerine ulaştılar. Birinci Kurtuluş Savaşı’nın ürünü olan, Başkomutanı da Mustafa Kemal olan Ordu’nun yerinde yeller esmektedir artık. O, bir enkaza döndürülmüştür artık. Mustafa Kemal’in Ordusu’nu hiçbir caydırıcı gücü olmayan bir sömürge ordusu durumuna düşürdüler. Özellikle 15 Temmuz sonrası AB-D Emperyalistleri tarafından galip getirilen AKP’giller tarafından, tabiî ki kuklacı efendilerinin emriyle, onuru, saygınlığı, özgüveni, caydırıcılığı ve savaşma gücü hırpalandı.
“Pensilvanyalı İmam’ın cemaatiyle Tayyip’in AKP’giller’i el ele vererek bazen kardeş kardeş, bazen de düşman kardeşler biçiminde paylaşım savaşına girerek bu hale getirmişlerdir, düşürmüşlerdir Türk Ordusu’nu. Ve Laik Cumhuriyeti de…”
İşte 12 Mart Faşist Darbesiyle açıldı, bugün Faşist Din Devletini adım adım ören AKP’giller’in önü. AB-D Emperyalistlerinin “Ilımlı İslam” Projesinin aktörleri 12 Mart Faşist Darbesiyle korundu, kollandı, sarılıp sarmalanıp bugünlere ulaştırıldı.
AB-D Emperyalistleri; 12 Mart Faşizmiyle başladılar gerici alçak saldırılarına. Eksik gedik de olsa Halka özgürlükler getiren 61 Anayasası’nı budadılar, Onu yaraladılar, 12 Eylül Faşist Diktatörlüğüyle yarım kalan işlerini tamamladılar, 61 Anayasası’nı ortadan kaldırdılar, Onu öldürdüler, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşıyla son noktayı koydular, Laik Cumhuriyet’e son verdiler.
12 Mart Faşizmiyle birlikte ülke, AB-D Emperyalistlerinin kanlı katliam örgütü, NATO’ya girişle birlikte Süper NATO olarak kurulan Kontrgerilla ile tanıştı. 12 Mart öncesinde ülkeyi Faşizme hazırlamak için CIA ajanı David Galula’nın koyduğu genel Kontrgerilla prensipleri Türkiye koşullarına adapte edildi ve kitap olarak Silahlı Kuvvetlere dağıtıldı. Dünyada Kontrgerilla eğitiminden geçen ilk 4 kişiden biri olan Alparslan Türkeş’in Partisi MHP, Kontrgerilla’nın sivil uzantısı olarak halk düşmanı görevine 12 Mart öncesi başladı. Ve hâlâ da bu görevine kesintisiz devam etmektedir. Devrimciler, aydınlar, yurtseverler Kontrgerilla ve bu sivil uzantısı tarafından katledildi.
12 Mart ortamına, o yangın yerine, Türkiye Devrimci Hareketi; yerli-yabancı Finans-Kapital ve onların emrindeki Kontrgerillacılarca her adım başında hazırlanan tuzaklara düşürülerek darmadağın, partisiz, halkla yeterli bağ kuramamış bir biçimde sürüklendi. Kanlı katliam örgütü, ülkeyi Faşizme hazırlayan Kontrgerilla, 12 Mart öncesi bazı kundaklama eylemlerine de girişti, Devrimciler yaptı sanılsın, halkın gözünde onlar kötülenmiş olsun diye. Bunların en önemlileri İstanbul Kültür Sarayının yakılması, bir yolcu gemisiyle bir araba vapurunun kundaklanarak batırılmaya çalışılmasıdır.
Kanlı Zalim ABD Emperyalizminin 6. Filo’sunu protesto eden tarihe Kanlı Pazar olarak geçen, Devrimci Gençlere Ortaçağcı Güruhun başını çektiği saldırı ve iki Devrimcinin katledilmesi 12 Mart öncesi gerçekleştirilen bir Kontrgerilla eylemidir.
Ardından art arda gelen devrimci gençlerin, ilerici aydınların katli ile Halk 12 Mart Faşizmine hazırlandı, Kontrgerillaca.
12 Mart Faşizmi gelince ülkemizde ne kadar namuslu yurtsever aydın varsa içeriye tıktı. Ziverbey Köşkü’nde ve benzeri işkencehanelerde işkencelerden geçirildi. Antiemperyalist-Antifeodal-Antişovenist; Mahir ve Yoldaşları Kızıldere’de hunharca katledilirken, üç fidan Deniz-Yusuf-Hüseyin darağaçlarında idam edildiler. AB-D Emperyalistleri ve Yerli satılmışlar bu katliamlarıyla 6. Filo’yu denize döken Devrimcilerden intikam almış oluyorlardı. Tabiî aynı zamanda 27 Mayıs Devrimcilerinin idama gönderdikleri Mendereslerin de…
Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı da 12 Mart Faşizminin mahkemelerinde idamla yargılandı.
Emekçi Halkın hak arama yolları tıkandı. Hak arama yollarını açan 27 Mayıs Anayasası tümden kaldırılamadı ama ucundan kıyısından yamalı bohçaya dönüştürüldü.
AB-D Emperyalistlerinin ve yerli satılmışların ülkemiz üzerindeki kanlı oyunları bu topraklarda durmadan neden tezgâhlanır?
Şundan:
27 Mayısla başlayan Halkın Siyasi Uyanışı ortadan kaldırılsın, devrimci, sosyalist düşüncelere sempatisi yok edilsin diye. Nitekim 12 Mart Faşist Darbesinin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç; “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı.”, diyerek halkın örgütlenmesinden yerli-yabancı Parababalarının ne kadar korktuklarını dile getirmiştir. Tüm Parababaları ve onların siyasileri; “Bu elbise yani 1961 Anayasa’sı bize bol geliyor”, derken de aynı halk düşmanlıklarını dile getiriyorlardı. Tabiî özlemlerini de…
Türkiye Cumhuriyetinin en ilerici Anayasası olan 61 Anayasa’sının izi tozu kalmasın diye.
İşçi Sınıfımızın 61 Anayasa’sı ile bileği hakkına kazandığı sendikal hakları budansın diye.
Bu topraklar üzerinde bin yıla dayanan Halklar arasında kader birliği ortadan kalksın, halklar birbirine düşsün, düşmanlaşsın diye.
CIA İslamı’yla Halklar uyutulsun diye.
AB-D Emperyalistlerinin ülkemizi en az üç parçaya bölmesine tepki koyacak bütün unsurlar bertaraf edilsin diye.
Türk Ordusu’na, Üniversitelerine, Yargısına karşı Ergenekon, Balyoz, Odatv adlı CIA Operasyonlarının önü açılsın diye.
Mücadelelerinin-Savaşlarının özü; “Al silahı, vur beline, Emperyalizme karşı”, “Hoşt Amerika Puşt Amerika” olan “Devrimciler”, AB-D Emperyalistlerinin umut kaynaklarına dönüşsünler, AB-D Emperyalistlerinin Yerel Gücü Amerikancı Burjuva Kürt Hareketinin ardında saf tutsunlar diye.
Halkımız Ortaçağın karanlıklarına mahkûm olsun diye.
Ege’de Lozan ile Vatan toprağı yapılan 19 Ada ve bir Kayalığımız Yunanistan’a peşkeş çekilirken İkinci Kurtuluş Savaşçısı HKP dışında kimse sesini çıkartmasın diye.
AB-D Emperyalistlerinin gündemlerinden hiç düşmeyen, içlerinde buruk bir acı olan Mustafa Kemal Önderliğinde verilen Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızla bir paçavraya dönüştürülen Sevr; BOP-GOP ve Yeni Sevr adıyla yaşam bulsun diye.
Yeni Sevr Projesine eşbaşkan Türkiye Devletinin en tepesini işgal etsin, Firavun Sarayında Caligula yaratılsın, Mustafa Kemal’in mirası Laik Cumhuriyet ve Türk Ordusu site bekçisine dönüştürülsün diye.
Laik Cumhuriyet klasik Ortaçağ Sultanlığına dönüşsün diye.
Emekçi Halkımız işsizlik-pahalılık cehenneminde kavrulurken, yalan, dolan, sahtekârlık, vicdansızlık, acımasızlık, onursuzluk devletin bütün organlarına sinmişken, kamu malları, halkın değerleri doymak bilmez bir iştahla yağmalanırken bütün bu zulümleri görmezden gelen, yokmuş gibi gösteren Amerikancı, yandaş bir medya oluşsun diye.
Lenin Usta; “Halkın öfkesi ne kadar derin olursa, Çar, Ordusuna o kadar az güvenebilir ve memurlarda duraksama o ölçüde artar”, diyor.
İşte Halkın derin öfkesini biz örgütleyeceğiz. Şu anda halkımız sesini çıkartamıyor. Biz, dünyanın en güçlü savaş silahına sahip olan yani kutsal bildiği dava uğruna gözünü kırpmadan ölümü göze almış Gerçek Devrimciler, İkinci Kurtuluş Savaşçıları olarak Halkımızın sesine ses olacağız. Biz, hançeresini yırtarcasına çığlık attıracağız halkımıza. İşte o zaman Ordu Gençliği unutturulan, yok edilmeye çalışılan ama bütün haince uğraşılarına rağmen yok edilemeyen, beyninin bir köşesinde kalan Devrimci Geleneği yeniden harekete geçirecek, Halkımızın saflarına katılacak, Devrim safında yerini alacaktır.
Son sözü Gerçek Devrimci Gerçek İnsan önderimiz Nurullah Ankut’a bırakalım:
“Türk Ordusu çökertilmiş durumda. Yediği bu darbenin yol açtığı yarayı asla onaramaz o ordu. Onu ancak biz, Demokratik Halk Devrimi Kavgamızın zaferi sonrası yeniden, eskiden olduğundan çok daha güçlü bir şekilde kuracağız. Dünyadaki hiçbir emperyalist gücün boy ölçüşemeyeceği bir güce ulaştıracağız. ‘Devrimci Halk Ordusu’ olacak, böyle bir orduya en uygun düşen ad. Ve halkımızın bir parçası olan bu orduyla birlikte Edirne’den Çin sınırına kadar uzanan geniş coğrafyamızda, vatan topraklarımızda Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni kuracağız.” (Nurullah Ankut, Kanunsuzlar, s. 200)
12.03.2021
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi