Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü! Kadınlar Uyanın! Harekete Geçin! Savaşın!
Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün mücadele bayrağını, dünyamızı ve ülkemizi etkisi altına alan Koronavirüs salgını günlerinde dalgalandırıyoruz.
Küçük bir virüs dünya halklarına, buzdağının altında hep var olan ama Parababalarınca gizlenmeye çalışılan asıl büyük gerçekliği bir kez daha gösterdi: O da, başta Kadınlarımızı ve Çocuklarımızı çaresizlikler, yoksulluklar, acılar ve gözyaşları içinde bırakan, çalışan, üreten insanlarımızı İşsizlik ve Pahalılık cehenneminin kızgın alevlerinde cayır cayır yakan, İnsanlığı bir yük hayvanı haline getiren ve insan soyu için asıl öldürücü olan ve hayatın her alanında eşitsizlikler yaratan, içinde bulunduğumuz Sınıflı Toplum-Parababaları düzeninin olduğu gerçekliği.
Tam da Lenin’in 1921’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada dediği gibi; “buz dünyanın bütün köşelerinde ve bucaklarında kırıldı.”
Evet, gerçek budur: Buz kırılmış, yol açılmıştır!
İşte açılan bu yollar ilmek ilmek kan ile, gözyaşı ile, direngenlik ile, tüm üreten ezilen sömürülen dünya halklarının mücadeleleriyle açıldı. Bu yolların içinde öyle bir yol var ki, yiğit 129 kadın işçinin bedenleriyle döşendi ve Tarihe kanla yazıldı.
Tarih 8 Mart 1857… Bundan 164 yıl önce bugün sözde demokrasinin(!) beşiği ABD’nin New York kentinde dokuma işçisi kadınlar “eşit işe eşit ücret” ve “8 saatlik işgünü” talepleri ile fabrikada direnişe geçerler. Kapitalizmin azgın çarkları içinde, o dönem köle gibi “gün ışığı” esasına göre 16-18 saat çalışan işçiler, 8 saatlik işgünü hakkını kazanmak isterler. Ama Parababalarının vahşi sömürü düzeni buna izin verir mi hiç?
Fabrikadaki New Yorklu dokuma işçisi kadınların üzerine Parababalarının azgın polisi ve işverenler tarafından kapatılan kapılar kilitlenir ve işçilerin dışarı çıkmamaları için barikatlar kurulur. Ardından çıkan yangından kaçamayan 129 kadın işçi yanarak hayatını kaybeder. Cesur, direngen 129 kadın dokuma işçisi, işverenler tarafından tıpkı bizim Ortaçağcı gericilerin 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak’ta yaptıkları gibi, diri diri yakılırlar.
Bugünlerde yasalarda kalsa da 8 saatlik işgünü hakkımız varsa, işte o, büyük ölçüde 129 Emekçi Kadının yanmayı göze alan mücadeleleri sonucudur.
Gerçek insanlar, insanlığı hayvanlık konağından çıkarıp insanlık konağına götürecek yolda mücadele verirken bedel ödeyenleri, hele de canlarıyla bedel ödeyenleri, asla unutmaz. Ve 1910’da 8 Mart, Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart 1857’de katledilen bu kadın işçileri anmak ve mücadele günü olarak kutlanmak üzere 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak oybirliğiyle kabul edilir.
Yani bugün, 8 Mart Günü, “Dünya Kadınlar Günü” değil “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”dür.
8 Mart, başta Ortadoğu Halkları olmak üzere Dünya Halklarına kan kusturan, milyonlarca masum kadın ve çocuğun katliam fermanını yazan, eli kanlı AB-D emperyalistlerinin temsilcisi kadınların günü değildir.
8 Mart, yarattıkları sömürü düzeninde olanca lüks ve şatafat içinde yaşarken, işçi-emekçi kadın ve erkeklerimizi, İşsizlik ve Pahalılık cehenneminde inim inim inleten, onlara 2.825,90 TL sefalet ücretini reva gören, kadına yönelik şiddeti ve çocuk tecavüzlerini kılları bile kıpırdamadan aklayan, Finans Kapital ve Tefeci-Bezirgân sermayenin temsilcisi kadınların günü hiç değildir.
Fabrika cehenneminde cayır cayır yanan kadın işçilerimiz, çocuğuna bir parça ekmek bulamadığı için intihar eden onlarca kadınımız,
Çocuklarına çöpte yiyecek aramak zorunda kalan binlerce kadınımız,
“Sütüm yok. Çayla insanın sütü olur mu? İki günden beri tenceremde yemek yok. Komşularım bir tabak yemek getirecek de çocuklarım yiyecek” diyen Necla Bakırcı gibi binlerce kadınımız,
Bu gebermekte olan leş, itçil Parababaları düzeninde yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca kadınımızla Finans Kapital ve Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfına mensup kadınlar aynı koşullarda mı yaşıyor? Aynı şekilde eşitsizliklere mi tabi oluyor? Onlar da bu çaresiz analarımız-kadınlarımız gibi eziliyor, sömürülüyor mu?
Tabiî ki hayır!
Günümüzde tüm sınıflı toplumlarda insanlığın yarısı olan kadın, bir yandan insanlığın diğer yarısı olan erkekler tarafından ezilirken, bir yandan da işçi-emekçi erkeklerle birlikte Sermaye Sınıfı tarafından bir kez daha sömürülmektedir. Dolayısıyla Kadın bu düzende çifte sömürüye tabi tutulmaktadır.
Bu baskı ve sömürünün şiddet ve biçimi ülkeden ülkeye, teknolojik gelişim düzeyine, toplumun içinden geçegeldiği toplumsal sürece göre farklılık göstermektedir.
Türkiye’de Kadının Durumu
Ülkemizde hem iktidarları hem de muhalefeti belirleyen AB-D Emperyalistleri tarafından 2002 yılında iktidar koltuğuna oturtulan AKP’giller, Tarihin en gerici ve asalak sermaye sınıfı Tefeci-Bezirgân Sınıfının temsilcileridir.
Bu Ortaçağcı gerici sınıf Ortaçağ’ın karanlık günlerinin özlemi içindedir. Fıtratında kadın düşmanlığı vardır. Bu yüzden ülkemizi, kadınları ve çocukları Ortaçağ’ın karanlık günlerine götürmek, kadınları dört duvar arasına hapsetmek, Laikliği ortadan kaldırmak, kadını bir eşyadan daha değersiz, alınır satılır bir mal durumuna düşürmek isterler. Bunu yaparken de çok ince yollarla kadın bedenini bir cinsel obje aracı olarak kullanır ve sergilerler.
Tek tapındıkları: Para Tanrısı’dır. Yeter ki saray ihtişamları devam etsin ve küpleri dolsun. Bu uğurda her yol onlar için mubahtır. Kara halk yığınlarını Yezid-Muaviye dini ile afyonlarken Gerçek İslam’ı da kuşa çevirirler. İşte bu yüzden de yarasanın en küçük ışık süzmesinden korktuğu gibi bu Ortaçağcı gerici sınıf ve onları besleyen tüm gerici vakıf, dernek ve tarikatlar, kadın ve çocuklar başta olmak üzere İşçi Sınıfımız ve emekçi halkımızın yararına olabilecek, onlara az da olsa nefes aldırabilecek en küçük bir uygulamaya bile tahammül edemezler.
Tıpkı 2011 yılında imzaladıkları İstanbul Sözleşmesi’nden şimdilerde çıkmak için canhıraş çalışmaları gibi. Biz Kurtuluş Partili Kadınlar diyoruz ki, bir reform niteliğinde olan İstanbul Sözleşmesi bugün için uygulanmalıdır ama yetmez; devrim olmadan kadın sorunu çözülmez.
* Hiç unutulmamalıdır ki, AKP’giller’in iktidarında kadın düşmanlığı öyle büyük boyutlara ulaştı ki 2020 yılının dokuz aylık döneminde 369 kadın hunharca katledildi. (https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/274-gunde-369-kadin-olduruldu-6076800/.)
2021 yılının Ocak ayında ise 23 kadın öldürüldü, 14 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. (http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/veriler)
*Zaten Türkiye’de Covid-19 öncesinde ekonomik kriz döneminde artan kadın işsizliği ve istihdam kaybı Covid-19 salgını ile daha da vahim bir hal aldı. Kadınlar işgücü piyasasından daha hızlı çekildi ve kadın istihdamı daha hızlı daraldı. DİSK-AR’ın İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Ocak 2021 Raporu’na göre Covid-19 etkisiyle geniş tanımlı kadın işsizlik oranı % 41’e ulaştı. İşgücü piyasasından çekilmek zorunda kalan dört duvar arasına -mutfak ile yatak odası arasına- mahkûm edildi.
*Bu süreçte okula gidemeyen milyonlarca çocuğun evde bakımını ve eğitimini üstlenmek ve ailedeki yaşlı- engelli ve özel gereksinimi olan bireylerin bakımını sağlamak amacıyla milyonlarca kadın işini, kariyerini -aldığı ücret ve iş güvencesi erkeklere göre genellikle daha az olduğu için- feda etmek zorunda kaldı ve ev içi köleliğe mahkûm edildi. Kısacası toplumsal bir görev ve sorumluluk olması gereken çocuk, yaşlı ve hasta veya engelli bakım hizmetleri kadınların sırtına bindirildi. Bu defa biraz daha katmerlenerek…
Peki şimdi tartıştığımız kadın sorunu sadece kapitalizm döneminde mi vardı?
Hayır.
Kadın Sorunu; bundan 10 bin yıl kadar önce başlamıştır.
“Kadının alt edilmesi, üretici güçlerin belirli bir gelişme aşamasında (Orta Barbarlık Konağının Sürü Ekonomisinde ya da Orta Barbarlığın Çoban Toplumlarında) kaçınılmazca ortaya çıkmış olan bir olgudur. 10 bin yıl önce (ortalama olarak) ilk kez görülmeye başlayan bir olgudur.” (Nurullah Ankut, Kadınların Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız Değildir, s. 23)
İşte o günlerden bugünlere kadının ezilmişliği katmerlenerek artmış ve yaşadığımız Sınıflı Toplumda kadın çifte sömürüye maruz bırakılmıştır. Görülüyor ki ekonomik güç yani üretim araçlarının mülkiyeti özel kişilerin veya bir takım ayrıcalıklı kişilerin elinde bulunduğu sürece, toplumda ezen ve ezilenler, sömüren ve sömürülenler olacaktır. Bu bir zorunluluktur; dolayısıyla da bugünkü dertlerimizin en önemli kaynağı bu kahrolasıca sömürü düzenidir. Yani Feministlerin iddia ettiği gibi sadece erkekler değildir. Sömürücü sınıfların içerisinde kadınlar da vardır. Yani bu sınıfsal bir meseledir.
“Bu insanlık dışı duruma son vermenin ilk adımı; Kadının sosyal hayatın her alanında en aktif biçimde rol almasını sağlamaktır. Kadın, ekonomik hayatta da siyasi ve entelektüel hayatta da erkeğe eşdeğer bir görev alacaktır. Yani ekonomik hayatta erkeğin hâkimiyetine son verilecektir. Kadınla erkek eşitlenecektir. Böylece de kadının aşağılanmasına yol açan (onu aşağılayan şartları devamlı üreten) mekanizma kırılmış-ortadan kaldırılmış olacaktır. Erkek egemen düzen, temeli ortadan kaldırılmış olduğu için yıkılmaya; kadın da hakkı olan saygınlığı yeniden kazanmaya başlayacaktır.
“Kafaları en çağdaş bilimle, demokratik ve laik kültürle donatılan Kadınlarımız, elbette sosyal hayatın her alanında aktif bir biçimde çalışmak isteyecek ve toplumda hak ettikleri yeri alacaklardır. Tabiî bu iş siyaset yapmayı da kendiliğinden içerir. Doğaldır ki bu alanda da erkeklerle yarışacaklardır. Böylelikle kurtarılmayı, yardım edilmeyi bekleyen ve uman; zayıf, güvensiz insanlar olmaktan çıkacaklar, en insancıl ideoloji sahibi kurtarıcılar, topluma yön vericiler de olacaklardır.
“Kadının Kurtuluşunun ikinci ve son aşaması da; toplumda on bin yıldan beri kökleşmiş olan, kadını aşağılayan geleneklerin, kültürün ve alışkanlıkların bütünüyle ortadan kaldırılması-silinmesiyle gerçekleşecektir.” (HKP Programı’ndan)
Hikmet Kıvılcımlı’nın deyimiyle “yarımız olan kadın”larımız, bütün yasak edilmiş güçler gibi, yeraltında, gizli, sağır, derinden derine işleyen güçlerinizi, enerjinizi, bağlılığınızı, isteklerinizi Halkın Kurtuluş Partisi’nin ön saflarında örgütlemeye çağırıyoruz.
“Dünün bilinmeyen milyonlarca köle kadınları, bugünün savaşçıları meydana çıkın” ve HKP saflarında ileri yürüyün!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Kadın Erkek El Ele Kurtuluş Partisi’ne!
Şan Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara!
Kurtuluş Partili Kadınlar