Türkiye bir Şairini daha yitirdi: Refik Durbaş

03.12.2018
877
A+
A-

Türkiye bir Şairini daha yitirdi: Refik Durbaş

Halk şairi Refik Durbaş’ı 30 Kasım 2018 tarihinde yitirdik. Halkını sevmişti Refik Durbaş. Çünkü halkın bağrından çıkmış, halkının acılarını hissetmiş, izlemiş, şair duyarlılığı ile aktarmıştı.

Zaten bir emekçi çocuğu olarak ben de bir emekçiydim. Hem işlerde çalışıyor, işportacılık, dergi, gazete dağıtıcılığı gibi, hem de okumaya çalışıyordum.”

Belki bir bu kadar önemli özelliği de, ölene dek halkının içinde kalmasıydı Refik Durbaş’ın. Yani bozulmamıştı. Kapitalizmin, düzenin çarklarına kapılmamıştı. Bunu alçakgönüllükle kendine değil şiire bağlıyordu.  Şöyle diyordu bir söyleşisinde:

“(…) Şiir edebiyatın içinde ayrı bir yerde duruyor. Kapitalizmin alamadığı, giremediği tek alan şiirdir çünkü. Parayla alınıp satılmaz. Yasalara da, anayasalara da karşıdır. İtiraz eder. Baş ve boyun eğmez. Elbette edebiyatın içinde ayrı bir yerde duracak.”

Aslında Durbaş’ın söyledikleri toplumcu şiir için geçerli. Oysa nice şairin dünya görüşü, duruşu belirler şiirini. Kimi şair düzenin çarkları içinde kaybolur gider. Pusulasını yitirir, çizgisini şaşırır… Refik Durbaş, pusulasını yitirmediğini şöyle belirtir bir başka söyleşide:

Şair ya da yazar, çağının tanığı olmalıdır. Elli yılı aşan yazı hayatımda bu düstura önem verdim. Bu önermeyi tersten okuyacak olursak, şairin şiirini, üretimini de günün toplumsal, siyasal, ekonomik ve elbette sanatsal koşullar etkilemektedir.”

Böyle halkın içinde olmalıdır şair. Olayları, sorunları görebilmek için bu şarttır. Şiiri de bunun yansıması olacaktır kaçınılmaz olarak. Yoksa gerçek yaşamdan kopar gider…

Refik Durbaş 1944 doğumludur. Şairliği altmışlı yıllarda başlar. Edindiği çizgiyi bir bakıma 27 Mayıs Devrimi’ne bağlar. 27 Mayıs toplumu, dolayısıyla kültür ve sanatı önemli ölçüde etkilemiştir. İlerici rüzgârların esmesine kapı açmıştır. Şöyle der:

“27 Mayıs ihtilali, toplumda olduğu gibi, kültür ve sanatta da bir dönüşümün başlangıcı oldu.”

Ne yazık ki, pek çok aydın, Durbaş’dan farklı olarak, bu gerçeğe gözlerini kapar.

Durbaş’a göre “O yıllar henüz, sanatın paraya, şöhrete ve sansasyona tahvil edilmediği yıllar”dır.

Gençliğinde bu altyapı Durbaş’ın kişiliğini, dolayısıyla şiirini şekillendirir.

Şiirinde halkımız, toplumdaki alt sınıflar vardır Durbaş’ın. Çünkü yaşamı böyledir. Kendisine sorulan “Genellikle orta alt sınıf insanları şiire taşıdınız. Babanızın mesleği nedeniyle onunla birlikte çeşitli yerlere gitmeniz, değişik insanları tanımanız da etkili olmuştur şiirlerinizdeki geniş coğrafyaya ve insan çeşitliliğine, değil mi?” sorusuna şöyle cevap verir:

Doğrudur, orta alt, hatta alt sınıfları şiire taşıdığım, çünkü ben o sınıfların bir bireyi idim. Onların arasında yaşadım, onlardan biriydim. Başka ne yazabilirdim ki?”

Ezilmişliği, adaletsizliği vurgular hep. Şairdir, duyarlıdır… Zülfü Livaneli tarafından da türküleştirilen ünlü “Çırak Aranıyor” şiirinde şöyle yazar:

 

Elim sanata düşer usta

Dilim küfre, yüreğim acıya

Ölüm hep bana

Bana mı düşer usta?

 

Sevda ne yana düşer usta

Hicran ne yana

Yalnızlık hep bana

Bana mı düşer usta?

 

Gurbet ne yana düşer usta

Sıla ne yana

Hasret hep bana

Bana mı düşer usta?

 

“Ateşle” şiirinde ise İşçi Sınıfımıza yönelik şöyle yazar:

 

Otomotiv işçilerine…

Öfkene avlanma, acıya alışmalısın

ustan ki “balataları yağlarken” daha dün

parmaklarından akan kanla sarmıştı

umudun ve inancın yaralarını.

 

Günlerden direniş bugün

çalıştır “ateşleme sistemi”ni

mavi tulumun çoğaltsın gökleri.

 

Günlerden direniş bugün

vidalarını yağla “fren sistemi”nin

nasırlı ellerin uyandırsın denizleri.

 

Gücüne güç kattı işte

gece vardiyası da

seninle yürüyor zaman

çünkü sensin umman.

 

Alınterindir şimdi acıyı onaran.

 

Günlerden direniş bugün

korkuya aldanma

mavi tulumun derlesin afişleri.

 

Günlerden direniş bugün

direnişinde boğulacaktır

sarı sendika

ve alınterini çalan bezirgân.

 

Bak nasıl onurunla bezendi

bütün fabrika.

 

Öfkene avlanma, acıya alışmalısın

ustan ki “emek”in kaportasında daha dün

damarlarından sızan terle onarmıştı

hayatın           melhem tutmaz yaralarını.

Ateşle, bir daha kırılsın korkunun dalları…

Görüldüğü gibi sadece halkın yaşadığı sıkıntıları aktarmaz Refik Durbaş, “Günlerden direniş bugün/ direnişinde boğulacaktır/ sarı sendika/ ve alınterini çalan bezirgân./ Bak nasıl onurunla bezendi/ bütün fabrika” diyerek mücadeleyi de vurgular ve İşçi Sınıfını mücadeleye yönlendirir. “Korkma!”, der bir bakıma… Mücadeleyle dinecektir acılar… Ezilmişliğin de aşılacağını söyler:

“Ey ezilmişlik! / bir gün ben de ulaşacağım kapılarına. / yoksulluğun o sonsuz panayırını aşacağım.” 

“Bu böyle gitmez, gitmemeli”, diyor. Acıların aşılacağını belirtiyor.

Bir başka ünlü şiiri “Barış Koyun Çocukların Adını”nda da aynı acıyı dile getirirken, çocukluk üzerinden barışı ve devrimi de vurgular:

 

Oyunu sever bütün çocuklar

birdirbir, uzun eşek, körebe

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

oyun sözcüğünün halkların dilinde

 

(Oyun koyun çocukların adını)

 

Savaşa karşıdır bütün çocuklar

kışın: kar altında her sabah

tükenip erise de solgun nefesi

yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda

çarkları döndürse de yoksul alevi

savaşa karşıdır bütün çocuklar

nice ölümlerden geçmişlerdir

nice rüzgarlar içmişlerdir

gelincik tarlası çocuklar

 

(Emek koyun çocukların adını)

 

Gökyüzünün penceresinden şimdi

bir kuş havalansa

kanat çırpınışlarında

hayatın yağmalanmış sevinci

– Kuş uçar rüzgâr kalır

 

(Sevinç koyun çocukların adını)

 

Uzay denizlerinde şimdi

bir balık ağlasa

gözyaşı billurlarında

yüz bin umut kıvılcımı – Alev uçar nazar kalır

 

(Umut koyun çocukların adını)

 

Çocuk bahçelerinde şimdi

bir çiçek açsa

hüzün sevince dönüşür

sevinç çiçeğe

– Ölüm uçar çocuklar kalır

 

(Mutluluk koyun çocukların adını)

 

Barıştan yanadır bütün çocuklar

sabah: kuşatılmış bir toplama kampında

ayrılığın tepsisini okşasa da elleri

aksam: yıldızların mor orağıyla

sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi

barıştan yanadır bütün çocuklar

nice çığlık emmişlerdir

nice korku gezmişlerdir

yürekten hisli sevmişlerdir

güvercin harmanı çocuklar

 

(Devrim koyun çocukların adını)

 

Barışı sever bütün çocuklar

beştaş, saklambaç, elim sende

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

barış sözcüğünün halkların dilinde

 

(Barış koyun çocukların adını)”

Günümüzde Amerikan Emperyalizminin başını çektiği acımasızlığın yarattığı acıları da vurgular son şiirlerinden birinde. Ölümü göze alıp denize açılan ve yaşamlarını yitiren göçmenleri işler bu yılın başlarında yazdığı şiirinde:

 

Denizin üstü gemi

dümeninde dolunay

geminin altı deniz

ambarı dolu mülteci

Ay çalındı geceden

Denizin üstü karanlık

beşi bebek, yetmiş çocuk

karanlığın altı dehliz

arkadaşları bir kara balık

Ay çalındı gemiden

Denizin üstü soğuk

sınırı dikenli tel

denizin altı oyuk

alın yazıları ecel

Ay çalındı denizden

 

Yazımızı, gazetecinin sorduğu Sizi ve şiirinizi illa bir şekilde tanımlamam gerekirse umudun şairi ve umudun şiiri demek isterdim. Her koşulda umuda dair bir şeyler bulunabilir şiirinizde” sorusuna verdiği güzel cevapla bitirelim:

“Umut elbette. Umut olmazsa yaşam cehennem olurdu. Devrim bir gülümsemedir, devrimciye de gülmek yakışır demiyor muyuz? Umut bu gülümsemedir işte…”

Halkımız devrimci şairimiz Refik Durbaş’ı unutmayacaktır.

03.12,2018

HKP Genel Merkezi

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz