Tüm devlet kurumları gibi TUSAŞ’ı da çürüttüler!
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Biz bu kitabı 2017 Haziran’ında yayımlamışız. Büyük boy ders kitabı ebadında ve 300 sayfa. Adını “Çürütücüler” koymuşuz ve açıklamışız; “Yargıyı, Orduyu, Eğitimi, Dini, Ahlâkı, Vicdanı, Onuru, Namusu Çürüttüler”, demişiz.
Bunlar rivayet değil aynıyla vaki. Bizim bütün tespitlerimiz, diyalektik mantık ve metodumuzun düşürdüğü ışığın altında yapılan analizler, araştırmalar, incelemeler sonucunda oluşur. İşte bunun bir kanıtı da TUSAŞ saldırısında ortaya çıktı değil mi?
23 Ekim’de yapılan saldırıda; beş masum insanımızın hayatını kaybettiği, 22 insanımızın da yaralandığı saldırıda ortaya çıktı.
Sonradan medyaya düştü ki, TUSAŞ’ın Güvenlik Müdürü, Tayyip’in İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden beri yanında taşıdığı badem Hasan Doğan’ın, badem Kayınbiraderi Mustafa Çiftçi’ymiş. Bu bademler güvenlikten ne anlar?
Daha önce de söyledik, bunların uzmanlık alanı; vurgun, soygun, hile, dümen, yolsuzluk, kamu malı hırsızlığı, Amerikan uşaklığı, halk düşmanlığı. Güvenlikle ne ilgileri var bunların?
Bırakalım öylesine önemli ve büyük bir kuruluşun güvenliğini sağlamayı, bunlar mahalle kavgasında bile kaçacak delik arayan, tavşan kadar yürek taşımayan, halk düşmanı fırıldaklar.
Bunların en tepesindeki Tayyip’te ne kadar yürek var ki, bunlarda yürek olsun?
Fırıldak gibi döner o da, biliyorsunuz. En karakteristik özelliği o. Tükürür, ertesi gün tükürüğünü yalar yutar. Söylediğinin tam tersini de söylemediği hiçbir söz yok bunun. TUSAŞ’ın İdari ve Sosyal İşler Genel Müdürü de Tayyip’in Genel Başkan Yardımcılarından, kallavi avenesinden Fuat Oktay’ın yeğeni Sercan Oktay’mış.
Şunlara bakın!
Dedik ya daha önce de; bütün devlet kurumlarını yandaş arpalığı haline getirdi bunlar. Vurgun, soygun, hile, hırsızlık, zimmet…
Bu Tayyip, dünyanın bütün kötülüklerini şahsında toplamış bir mücrim. Bu kadar kötülüğe sahip bir insan Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede görülmedi.
Bakın, bu TUSAŞ’ın güvenliği bir zamanlar nasıl sağlanıyormuş. Yılmaz Özdil’in belgelere, tanıklara dayanan şu anlatımını, videosundan bir izleyelim:
***
Videonun tapesi:
Yılmaz Özdil: Peki bizde nasıl korunuyormuş bizim NASA’mız?
İşte hepimiz gördük. Kapıya bir tane dandik kulübe koymuşlar özel güvenlik logolu. AVM mi kardeşim orası?
Yüksek teknoloji üreten, Türkiye’nin en hassas Savunma Sanayi tesisi orası. Savaş uçağı geliştiriliyor be, insansız hava aracı üretiliyor, uzaya göndermek için uydu üretiliyor. Sanırsın alışveriş merkezidir ha. Kapısına özel güvenlik koymuş.
Peki hep böyle miydi?
Elbette böyle değildi. Bakın 15 Temmuz’a kadar böyle değildi. Bizzat Silahlı Kuvvetler koruyordu orayı. 15 Temmuz’dan sonra Sayın Hükümetimiz bu hale getirdi. Kapıya özel güvenlik koydu. İçeride F-16 var, kapıda özel güvenlik var ya. Güya bir tane jandarma karakolu var, onlar da bütün gün orada çay içiyor zaten. Yabancı istihbarat teşkilatları, terör örgütleri senin bu zafiyetini görmez mi?
Bakın, lütfen altını çizerek dinleyin!
Hava Kuvvetlerinde ve devletin istihbaratında çok çok kritik görevlerde bulunmuş Hava Koruma Albay Arkadaşımın ağzından anlatıyorum size.
O AKP zihniyetinin, “Eski Türkiye” diye aşağıladığı Eski Türkiye döneminde bakın, bırakın öyle taksi maksi falan, Hava Kuvvetleri Komutanı, mesela Hava Kuvvetleri Komutanı, farz edelim TUSAŞ’a gelecek. Emir Subayı önceden TUSAŞ’ın özel kalemini arıyor. En az bir hafta, on gün önceden ha, arıyor. Öyle, tak geldim, aç kapıyı falan yok öyle. En az bir hafta, on gün önceden arıyordu. Diyordu ki mesela, Kuvvet Komutanı şu bölümü görmek istiyor, şu amaçla görmek istiyor. Öyle ben komutanım, kafama göre görmek istiyorum, canım istedi. Öyle bir şey yok. Niye geldiğini izah edeceksin.
Bu talep üzerine TUSAŞ’ın Özel Kalemi ilgili yöneticilerini bilgilendiriyordu, randevu veriliyordu. Şu gün, şu saat, şu numaralı hangar. Mesela 102 numaralı hangar, 105 numaralı hangar. Hangisiyse…
Eş zamanlı olarak Kuvvet Komutanlığı, Genelkurmayı bilgilendiriyordu.
Deniyordu ki, Kuvvet Komutanı TUSAŞ’a gidecek, şu amaçla gidecek Genelkurmaya bilgi verir. Eş zamanlı olarak TUSAŞ Genel Müdürü de ilgili Bakanlığı bilgilendiriyordu. Şu komutan gelecek, şu amaçla gelecek; bilgi veriyordu. Karşılıklı onaylaşılıyordu, teyitleşiliyordu.
Hava Kuvvetleri Komutanı TUSAŞ’a geliyordu. Kuvvet Komutanı, farz edelim on araçlı konvoyla geldi. TUSAŞ’tan içeri sadece iki araç içeri girer. Biri makam aracı, biri eskort. O araçların da plakası ve içindekilerin kimlik bilgileri önceden oraya bildiriliyordu. Öyle on araçla geldim, horst diye gireyim filan yok öyle… Bakın Genelkurmay Başkanı da gelse, Cumhurbaşkanı da gelse ancak bu prosedürle girebiliyordu. Çünkü zurna değil, TUSAŞ orası!
***
Evet, böylesine koruncaklı, güvenli bir kurum olan TUSAŞ’ı işte bu hale getirmişler. Kapıda sanki bir AVM’ye girer gibi, sıradan bir alışveriş merkezine, bir mağaza girer gibi, hatta bir kitapçıya girer gibi bir özel güvenlik var. PKK’li saldırganlar da kolayca saf dışı ediyorlar onu ve içeriye dalıyorlar.
Yahu bir de orayı Kur’an Kursuna çevirmiş, oraya mescit açmış. Bunların dedik ya, işi gücü insanları Allah’la aldatmak.
Kur’an Kursunun, mescidin, caminin bir faydası olsaydı, 1990’dan bu yana Ortadoğu İslam ülkelerine olurdu. Kâfir denilen Batı, ABD ve AB Emperyalistleri, 1990’dan bu yana 10 milyon Müslümanı katletti.
İşte en son Filistin gözümüzün önünde… İsrail art arda, zıvanadan çıkmışçasına, Hitler Nazi zulmünü bile fersah fersah geçer boyutlarda soykırım uyguluyor. Hastaneleri, çocuk yuvalarını, barınakları, sivil sığınmacı kamplarını vuruyor.
7 Ekim sonrası ilk yaptığımız değerlendirmede de belirttiğimiz gibi, İsrail Gazze’de Filistinli bırakmayacak. Süpürme harekâtı yapıyor. Aynen 1948 öncesinde Filistin’de yaptığını yapıyor Menahem Begin’lerin ve onların soykırımcı tayfasının Filistin Halkına yaptığını yapıyor. Hiçbir canlı bırakmamacasına katliam yapıyor ki, tüm Araplar bölgeyi terk etsin, bölgede canlı kalmasın, kendileri de gelip rahatça yerleşsinler oraya. Burada aynı şeyi tekrarlıyor.
Demek ki, şeyhin, şıhın, mollanın, ermişin, erenin, evliyanın, duanın, zikrin hiçbir faydası yok. Hep söyleyegeldiğimiz gibi; doğada ve toplumda olup bitenlere dair doğaüstü bir gücün, kutsal farz edilen bir varlığın, olumlu ya da olumsuz yönde en ufak bir etkisi yok. Milyarlarca kez kanıtlanmış bir gerçek bu. Bu inanışlar, binlerce yıl öncesinin bilimsel düşüncenin, bilimsel verilerin olmadığı çağlarda insanlar tarafından hayal edilmiş, uydurulmuş kıssaların sonucu. Oradan arta kalan, insan zihnini kirleten, kâbus gibi insanların sağlıklı düşüncesini önleyen, tortular ve hatta prangalar bunlar.
İşte helikopterle indirilen Özel Kuvvetler olmasa, bu PKK’li saldırganlar onlarca insanı katledip yok edecekler.
Evet, bunlar işte bütün devlet kurumlarını aynı şekilde çürüttüler. Ekonomiyi de çürüttüler bunlar. Ekonominin önemli bir parçası olan tarımı da çürüttüler. İnsanlarımız beslenemez oldu. Her dört çocuktan biri yatağa aç giriyor. Gelişim bozukluğu var yeni nesil çocuklarımızda. Kansızlık var ergenlik çağındaki çocuklarımızda, özellikle kız evlatlarımızda. Gerekli gıdaları alamıyor ki yavrularımız.
Ama kendileri saraylarda çılgıncasına bir şatafat içinde, lüks içinde yaşıyorlar. Aşırdıkları kamu mallarını yandaşlarıyla birlikte yağmalıyorlar bunlar. Demek ki, bizim hiçbir tespitimiz rivayet değil. Gerçeğin tâ kendisi.
Bunlar devletin tüm kurumlarını çürüttüler.
Şimdi de PKK’nin yörüngesine savrularak Öcalan’dan, Demirtaş’tan, DEM’den, Kandil’den medet diliyor alayı. İktidarıyla, iktidarın arkadan Bohçalısı Devlet Bahçeli’siyle, Tayyipgiller’iyle ve ana muhalefeti oynayan Yeni CHP’nin soytarı Genel Başkanı Özgür Özel’iyle. “Aman seninle anlaşalım bize oy ver, saltanatımızı sürdürelim.”
Bunların vatan diye, millet diye, halk diye bir şey umurlarında değil. Halk düşmanı bunlar. Vatan millet düşmanı, binlerce defa tekrarladık bunu.
Saygıdeğer Halkımız;
Bizi anlamakta daha fazla ne kadar gecikeceksin?
Kalın sağlıcakla…
28 Ekim 2024