Potamyalı Yezid! Bu Patili Canların masum kanı boğacak seni ve Ubeydullah bin Ziyad’larını!
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Potamyalı Yezid, hayvan soykırımı yasasını Meclisten Ubeydullah bin Ziyad’larına çıkarttıktan sonra onlara teşekkür etti değil mi, buyruğumu hiç gecikmeden yerine getirdiniz, diye…
Evet, yerine getirdiler. Fakat unutma ki ey Potamyalı Yezid; o köpeklerin kanı boğacak seni. O masumlar senin iktidarını tekerleyecek. Bak, ana muhalefet partisiyle arandaki fark yüzde 7’ye çıkmış. Daha da aşağı ineceksin. O masumların ahı, indirir şahı! Hiç unutma bunu!
Ne diyor o insan sefaleti avanen?
“Bunlar aslında köpekleri savunmuyorlar, hayat biçimlerini savunuyorlar”, diyor. Yani marjinalleştiriyor hayvanseverleri. Bir avuç işte sosyetik, uçuk kaçık tipler bunlar, diyor.
Utanmazlar! Gariban, yoksul, içtenlikli, alayınızın tırnağı bile olamayacağı şu kardeşimizi bir izleyin ülen!.. Utanma, his, arlanma zerre miktarda kaldıysa belki utanırsınız.
Video girecek!
***
Videonun Tapesi
Hayvansever Kadın: Suçlusu kim?
Devlet, bunları böyle yapacağına kısırlaştırsana, belediyelerine talimat versene.
Hayvanseverleri gariban görünce…
Onlar suçlu mu, terör mü, terörist mi bunlar? Bunlar ne etti; ananıza, bacınıza, karınıza, kızınıza bir şey mi etti? Evinize girdi dolarınızı, markınızı mı aldı bunlar? Öteyi beriyi çaldı çırptı; gemi, yat mı aldı, kat mı aldı?
Ayıp, çok ayıp. Gözüme gözükmeyin. Ben size onu diyorum, gözüme gözükmeyin. Bak buradaki belediyeleri, toplarken ederken görürsem affetmem. Ölümüne, ya ölürüm ya öldürürüm. Ben buradayım gel, gel. Vallahi 101 sene de cezaevinde yatsam lafımın arkasındayım, sana söylüyorum. Ayıp ya, yasanız batsın.
Sizin uğraşacak bir şeyiniz yok mu kardeşim? Sizin başka işiniz yok mu?
Türkiye Milleti açlıktan ölüyor; başka yok mu? Ne yapacaksın kediyi, köpeği?
Vatandaşmış, vatandaş bunların ekmeğini mi yiyor? Tecavüz ediyor, kulağını kuyruğunu kesiyor, ipe bağlıyor, yemek, aş vermiyor. Kimse bir kap su koymuyor. Koyduğum kapları toplayıp atıyor, kırıyor. Bu çocukları dövüyorlar, öldürüyorlar, diri diri gömüyorlar.
Yazık günah değil mi, yazık günah değil mi?
Günah. Ben bir cahil kadınım biliyorum da okumuş adam, mürekkep yalamış adamlar oraya sizi koymuşlar… Ama Avrupa ülkesine vallahi sizi hayvan haklarına şikâyet edeceğim, siz göreceksiniz. Ben vallahi toprağın altında filan haberim olacak, başınıza ne gelecek bilmem. Yani günah ya şunlara bir bakın arkadaş, şunları nasıl tutacaksın, nereye götüreceksin arkadaş, bunu nasıl tutup götüreceksin?
Nereye götüreceksin arkadaş bunu, bunları nasıl yok edeceksin?
Allah da sizi yok etsin be, Allah da sizi yok etsin. Sevinenlerin, topla diyenlerin, toplayalım diyenlerin Allah bin türlü belasını versin, bin türlü belasını versin.
***
Evet, işte hayvanseverler bunlar, biziz hayvanseverler ve hep bizim gibiler.
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Doğduğum ve sekiz yaşına kadar büyüdüğüm köy Konya’ya 45 kilometre uzaklıktaydı. Yani sabah çıksanız akşama yürüyerek varabileceğiniz bir uzaklıktaydı şehre. Ama ne okul vardı, ne hastane, ne sağlık ocağı. Ne yazık ki işte o yıllarda ülkemizin hali bu şekildeydi.
Bu sebepten beş kardeşim, hepsi de önlenebilir hastalıklardan; zatürre, boğmaca, kuşpalazı gibi hastalıklardan ölüp ölüp gitmişler. Eğitime, okumaya meraklı babacığım; “kıran artığı şu çocuğu okutayım, adam edeyim”, diye şehre göçmeye karar verdi. 1953-54 ders yılında Konya’nın kenar mahallesinde ilkokula başladık.
İşte o göçümüz sürecinde, anacığım çok sevdiği uslu, munis, bol süt veren mandalarından, iki mandasından vazgeçemedi; onları da şehre götürdük. Babam çok sevdiği bir çift atından vazgeçemedi, onları da şehre götürdük. Ama onları babacığım yürüyerek şehre getirdi. Biz ise ev eşyalarımızı, kap kacağımızı bir kamyona, kiraladığımız bir kamyona yükledik. Şoför mahalline anacığımla ben oturdum. Ben şoförün yanındayım, anacığım pencere yanında. Yanımızda da evimizin hiç ayrı tutmadığımız bir üyesi, köpeğimiz vardı; adı Maniş. Onu da ayaklarımızın yanı başına koyduk şehre getirdik. Ölünceye kadar şehirde, kenar mahalledeki evimizde yaşadı o da.
Yani biz böylesine hayvan sevgisiyle yetiştik. Ama siz, sen ve avanen, ömrünüzde bir defa bir çocuğun başını okşamadınız. Bir çocuğun, en kaliteli parfümlerden bile daha güzel kokan başını koklamadınız. Bir hayvanı ise hiç sevmediniz. Yüreğinizde sevgi yok ne insana karşı, ne hayvana karşı, ne doğaya karşı. Birbirinizden de nefret ediyorsunuz aslında. Aslında birbirinizin arkasından galiz küfürler ediyorsunuz, bunu da biliyorsunuz. Sadece bir suç çetesisiniz siz. Amerikan yapımı çıkar amaçlı mafyatik bir suç örgütüsünüz.
Biz ise hep yüreğimizde vicdan, merhamet, insana, ahlâka dair değerler yüklü olarak yaşadık. Lisede Ögretmenken bile erkek öğrencilerimi küçük kardeşlerimmiş gibi sever, o kocaman delikanlıların başlarını okşar, enselerini tapışlardım sevgiyle. Tabiî kız öğrencilerimle yanlış anlaşılır, diye el teması asla kurmazdım.
Biz böyle yaşadık ama işte bunlar böyle. Biz insanız, bunlar sureta insan. Biz insanlığın doruklarda yaşayan üyeleriyiz, bunlarsa insanlığın çukurda yaşayan üyeleri. Biz ahlâkı en yüksek, yüreği içtenlik dolu insanlarız, bunlarınsa alayı birer insan sefaleti. Neylersiniz…
İşte bunlar arkalarında Amerika, önlerinde tarikatlar, cemaatler, İmam Hatipler, İlahiyat Fakülteleri, 211 bin kişilik bunların profesyonel militanlığını yapan Diyanet kadrosu… O sayede iktidarlarını, saltanatlarını, zulümlerini, vurgunlarını, talanlarını sürdürebiliyorlar. Ama yolun sonuna geldiler. Başta da söylediğim gibi bu masum, sokaktaki çaresiz, yaşamaları bizim gibi vicdan sahibi insanların fedakârlığına, emeğine bağlı olan paticiklerimizin kanı, o masum kan, bunların alayını boğacak, göreceksiniz!
Kalın sağlıcakla…
31 Temmuz 2024