Okullarımızı Artık İŞİD’ci Ortaçağcı, CIA/Amerikan İslamcıları Yönetecek!
Tayyipgiller 12 yıldır ülkemizin yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklarını yerli ve yabancı Parababalarına peşkeş çektiler, çekmeye de devam ediyorlar. Tabiî bu soygun ve vurgundan belirli oranlarda kendi küplerini de doldurdular, dolduruyorlar. Bu küpler bugün itibariyle Karun hazinelerini çoktan aşmış durumda. Bu büyük vurgun ve soygunun boyutunu Tayyipgiller’in birinci döneminde görev yapmış ve onların ciğerini bilen Abdüllatif Şener 100 milyar dolar alarak açıklıyor. Yani iddialar dudak uçuklatan cinsten. 17 Aralık operasyonu sonrası kamyonlarla sıfırlamaya çalıştıkları paralar düşünüldüğünde Abdüllatif Şener’in doğruları söylediği anlaşılıyor.
Tayyipgiller’in bu kadar büyük soygun yapıp ve halen halktan geçerli oy alıyor olması büyük bir çelişki olarak görülebilir. Nitekim son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üç AB-D projesi adaydan birine oy vermek zorunda kalan ve en sınangılı, en uşak olanı seçilince üzülen, çöküntü yaşayan samimi Mustafa Kemalci, laik, antiemperyalist kesimde bu hayal kırıklığı fazlasıyla yaşandı.
Bizce ülkemizde yaşananlarda hiç de çelişki yok. Olaylara bilimsel, yani İşçi Sınıfı Bilimi ile baktığımızda, olayları oldukları gibi, olayların diliyle incelediğimizde sürecin normal ve gerçek olduğunu görürüz. Birinci Kuvayimilliye zaferi ile kazanılanlar, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Batılı Emperyalist kampın tercih edilmesi ile bir bir yok edildi. Bugün yaşadıklarımız bunun doğal sonucundan başka bir şey değildir. 1945 yılından itibaren ABD ile yapılan ikili antlaşmalarla süreç bugüne geldi. 27 Aralık 1949 tarihinde ABD ile “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma” ile Milli Eğitim çökertilmiş, milli olmaktan çıkartılmıştı zaten. Devamında 1952 yılında katliam, soykırım örgütü NATO’ya girildi ve artık Türkiye’nin ekonomisi de politikası da ve en acıklısı Birinci Kuvayimilliye’ye öncülük eden Mustafa Kemal’in Ordusu’nun yönetimi NATO aracılığıyla katliamcı Amerikan Generallerine verildi. Bu ikili anlaşmalar ve ABD’nin Sovyetleri çökertmek için uygulamaya koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi” hayata geçirilmeye başlandı. O nedenle bugün yaşanan bizim için sürpriz de değil, yaşananlarda çelişkili bir durum da yok.
Bugün artık başlıkta da ifadesini bulan gerçekle karşı karşıyayız. Bilindiği gibi, Tayyipgiller TBMM’den 01.03.2014 tarihinde “Milli Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u çıkarmışlardı. Bu kanun ile 4 yıl görev süresini dolduran tüm okul yöneticilerinin görevden alınması öngörülmekteydi. Daha sonra 10 Haziran 2014 gün ve 29026 sayılı Resmi Gazetede “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik” yayımlanmıştı. Bu yönetmelikte de yeni yöneticilerin hangi kriterlere göre yapılacağı açıklanmıştı. Yönetmeliğin ayrıntısına fazla girmek sıkıcı olabilir, ancak yönetmelik kendi meşreplerine uygun, yandaş, yalaka, hırsız, liyakatsiz kişileri bulup atamanın yol ve yöntemlerini açıklamaktadır.
Yönetmeliğin ekinde yayımlanan “EK-1 Görev Süresi Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri İçin Değerlendirme Formu”na göre yöneticilerin 100 üzerinden en az 75 puan almaları gerektiği kurala bağlanmıştı.
Değerlendirme formuna göre, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri, yöneticilere 100 üzerinden toplamda en az 60 puan vererek tek belirleyen olmuştur. Öğrenci Meclisi bulunmayan veya bulunmakla birlikte Öğrenci Meclisi Başkanı değerlendirme yapabilme ehliyetine sahip olmayan öğrencilerin eğitim gördüğü eğitim kurumu (anaokulu, ilkokul ve zihin engelliler özel eğitim kurumu) müdürlerinin değerlendirmesinde ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 65 puan; Okul Aile Birliği ile Öğrenci Meclisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 70 puan; öğretmeni, okul aile birliği ve öğrencisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 100 puan verecektir.
Kaldı ki yönetmelikte, en kıdemli ve en kıdemsiz öğretmenin okul müdürü ile en az altı ay çalışmış olması gerektiğine ilişkin bir kurala yer verildiği halde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri için böyle bir süre koşulu konulmamıştır. Dolayısıyla şube müdürü hiç tanımadığı ve birlikte çalışmadığı bir kişiyi yönetici olarak atamış oluyor.
21 Ağustos 2014 tarihinde bu yönetmeliğe göre atanan yöneticiler belirlendi. Böylece Türkiye tarihinde yeni bir idareci ve öğretmen kıyımı ile karşı karşıya kaldık. Bu atamalar göstermiştir ki artık bırakalım laik, bilimsel eğitimi savunan devrimci yöneticiyi, sade, samimi Kur’an ve Hz. Muhammed İslamını benimseyen bir yönetici bile bırakılmayacaktır. Artık yöneticilerin neredeyse tamamı CIA/Amerikan İslamını, başka bir anlatımla Yezit İslamını benimseyen kişilerden meydana gelecektir.
Elbette ki okul yöneticilerinin çalıştıkları birimleri emekliliklerine kadar işgal etmeleri gerekmemektedir. Yöneticilerin yer değiştirmeleri saf haliyle karşı çıkılacak bir durum değildir. Nitekim Batılı ülkelerde de bu tür yer değiştirmeler yapılmaktadır. Ancak bu yer değiştirmeler bilimsel bir eğitimin ihtiyaçlarına, eksikliklerine cevap vermek üzere, yine bilimsel yöntemlerle ve eğitim emekçilerini mağdur etmeden gerçekleştirilmelidir.
Oysa Tayyipgiller’in bilimsel eğitim gibi bir dertleri yoktur ve iktidarları boyunca hiç olmamıştır. Onların tek bir derdi vardır: Bir ahtapot gibi sardıkları devlet mekanizmasının her bir hücresine kendi kadrolarını yerleştirmek.
Bu atamalarla Tayyipgiller, zaten kuşa çevirdikleri eğitim sistemimize ağır bir darbe daha indirmektedir.
Bu atamalarla;
Birincisi; eğitim sistemimizin biçimini değiştirmektedirler. Hayata geçirdikleri diğer uygulamalarla birlikte bu atamalar da normal okulların yerine, Ortaçağcı müritler yetiştiren İmam-Hatip Liselerinin ve benzeri gericilik yuvalarının geçmesi yönünde atılan bir adımdır.
İkincisi; eğitim sistemimizin içeriğini değiştirmektedirler. Zaten Ortaçağcı dogmalarla doldurdukları eğitim müfredatını, yaptıkları yönetici atamalarıyla iyice Ortaçağcı hale getirip okullarımızda uygulanmasını garanti altına almaktadırlar.
Üçüncüsü; eğitim sistemimiz içerisinde yer alan kadroları tamamen değiştirmektedirler. Kendine sendika süsü vermiş olan, iktidarın emireri konumundaki Ortaçağcı Eğitim Bir-Sen’in kadrolarını en stratejik yerlere yerleştirmekte ve eğitime dair her şeyi kendileri belirlemektedirler. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ilerici değerlere sahip çıkan bütün eğitim emekçilerini tasfiye etmeye yönelik adımlar atmaktadırlar.
Tayyipgiller’in başı Deniz Feneri savcısının ifade ettiği gibi “Hırsızlar İmparatoru”dur. Dolayısıyla böyle başa ona uygun kollar gerekir, başın gittiği yoldan giden ve onun verdiği emirleri uygulayan zombiler gerekir.
Partimiz ısrarlı ve kararlı mücadelesiyle bunları takip ediyor, açtığı davalarda kayıt altına alıyor. Seçim bildirgemizde de ifade edildiği gibi nereye giderlerse gitsinler, nereye çıkarlarsa çıksınlar, nereye atanırlarsa atansınlar çelik bilezik ile tanışacaklar. Tarihe de; hırsız, katil, hain ve ABD uşağı olarak geçecekler. 23.08.2014
Kurtuluş Partili
Eğitim Emekçileri