Laik Cumhuriyet; Emperyalist Yedi Düvele Köle Olmamak, Soyulmamak İçin Canlarını Ortaya Koyan Kuvayimilliyeci Atalarımızın ve Mustafa Kemal’lerin, İsmet İnönü’lerin Eseridir

Laik Cumhuriyet bundan 102 yıl önce, 29 Ekim 1923’de kuruldu.
Peki, Mustafa Kemal’lere, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza, Kuvayimilliyeci Atalarımıza kronik alerjisi olan ABD ve AB Emperyalistlerinin ve Ortaçağcı Gericilerin bugün bile unutamayıp düşmanlık besledikleri, yıkmak için uğraştıkları Laik Cumhuriyet’imiz sadece bir günde mi ilan ediliverdi?
Nasıl gelindi 29 Ekim 1923’e?
Laik Cumhuriyet’imize düşmanlık güden Vatan ve Halk düşmanları şunu kafalarına mıh gibi çaksınlar:
102 yıl önce kurulan Laik Cumhuriyet; “Bağımsızlık Benim Karakterimdir!” diyerek mücadeleye atılan, Emperyalist Yedi Düvele karşı “Geldikleri Gibi Giderler!” kararlılığıyla savaşan Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’in ve Silah Arkadaşlarının eseridir.
Laik Cumhuriyet; “Her kim ki Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayimilliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarlarında kâfir kanı akar…” diyen Sütçü İmam’ların, Kara Yılan’ların, Şahin Bey’lerin, Yörük Ali Efe’lerin, Hasan Tahsin’lerin;
Kadın Kahramanlarımız Kara Fatma’ların, Halime Çavuş’ların, Nezahat Onbaşı’ların, Şerife Bacı’ların, Tayyar Rahmiye’lerin;
Ve Sakarya’da, İnönü’de, Afyon’da, Dumlupınar’da, Aydın’da, Antep’te vurulup düşen Kuvayimilliye Şehitlerinin ürünüdür.
Laik Cumhuriyet’in arkasında, Emperyalist Yedi Düvele karşı dünyada ilk olarak zaferle taçlanan ve Mazlum Halklara umut ve örnek olan Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mız var.
Laik Cumhuriyet’in ilanının gerisinde, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!” denilerek dökülen kan ve gözyaşı var. Çekilen acılar, sönen ocaklar, yetim, öksüz kalan çocuklar var. Yaralı, yorgun, fakir bir halk var.
İşte Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi üzerine inşa edilen Laik Cumhuriyet’in arkasında; küllerinden doğan bir Halkın, köle olmamak, atalarının kan dökerek vatan yaptığı toprakları işgalcilerin kanlı çizmelerine çiğnetmemek için cesaretle ayağa kalkıp Önderleri Mustafa Kemal’in emri doğrultusunda ölmeye yani vatanını kurtarmaya koşması var.
Dünya Devrimci Hareketinin en büyük şairlerinden Nazım Hikmet ne kadar da güzel anlatmış o kahramanlık günlerini:
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.
102 yıl önce Mustafa Kemal, İsmet İnönü önderliğinde Kuvayimilliyeci Atalarımız; “Emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkûm olmaktansa, babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz”, diyerek girdikleri savaşı zaferle taçlandırdılar, Laik Cumhuriyet’i kurdular.
Zalime iki kat köle olmamak, iki kat soyulmamak için, bir halk küllerinden nasıl doğar, “Hasta Adam” diyerek Emperyalist Haydutların öldürmeyi arzu ettikleri bir ülke nasıl dirilir, canlanır, bir devlet nasıl olur, tüm dünyaya gösterdiler Kuvvacı Atalarımız.
Emperyalist Yedi Düvele Karşı girişilen bu var olma savaşında Mustafa Kemal’in ve Kuvayimilliyeci Atalarımızın yanında kim vardı?
Mustafa Kemal’in; “Eğer Rusya’nın yardımı olmasaydı Yeni Türkiye’nin İngiliz-Fransız ve Yunan Müdahalecilere karşı zaferi ya bugünküyle karşılaştırılamaz ölçüde büyük kurbanlar pahasına elde edilirdi ya da hatta büsbütün olanaksız olurdu. Rusya, Türkiye’ye hem manevi hem maddi bakımdan yardım etti. Ulusumuzun bu yardımı unutması bir suç olur”, diyerek selamladığı Lenin ve Ülkesi Sovyetler Birliği vardı.
Tek müttefikimiz vardı ama Mustafa Kemal’lerin, Silah Arkadaşlarının ve arkalarında ordulaşan Halkımızın bir an olsun kaybetmedikleri, “mücadele edilirse, zulmün üzerine yürünürse zafer gelir” umutları vardı. Sonu düşünülmeyen destansı kahramanlıklar vardı. Sınırları ölçülemeyecek cesaret vatanları vardı.
Böyle bir günde sevinçli olmamız ve mutlu olmamız, sevinç gözyaşları içerisinde bugünü kutlamamız gerekirken, hüzünlüyüz, sevinçli, mutlu değiliz ne yazık ki.
Hepimiz babamız, anamız, kardeşimiz ya da çok sevdiğimiz bir yakınımız ölmüş gibi buruk duygular içindeyiz.
Neden?
Çünkü 23 yıldır ABD-İngiliz Emperyalizminin Siyonist İsrail’le birlikte devşirip Türkiye Cumhuriyeti’nin başına çöktürdüğü, çıkar amaçlı bir suç örgütünden başka hiçbir şey olmayan AKP’giller iktidarı tarumar ediyor Laik Cumhuriyet’imizi. Bütün kurumlarını çökertiyor. Antiemperyalist, Kuvayimilliyeci, Mustafa Kemal ve İnönü gelenekli Ordumuzu savaşçı ruh yapısından çıkarıyorlar. Tepesini ABD uşağı AKP’giller’in tuttuğu Ordumuz artık bu halk düşmanı iktidarın emrinde BOP görevi yapıyor. Yugoslavya’nın, Bağımsızlık ve Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinde umut ve örnek olduğumuz Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin BOP çerçevesinde parçalanmasında görev alıyor.
Türkiye’nin yönetimini ele geçiren, Sevr bozgununun intikamını almak isteyen kuklacı ABD ve AB Emperyalistleri, Halifeliğin ve Saltanatım kaldırılmasının intikamını almak isteyen kuklaları Ortaçağcı AKP’giller; Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferiyle ve kan dökme pahasına çizilen Misak-ı Milli sınırlarımızı ortadan kaldırmaya çalışmakta ve BOP Çerçevesinde ülkemize 15 milyon kadar mülteci, sığınmacı, göçmen adı altında istilacıyı yani BOP Askerini doldurarak Türkiye’de Türk’ü azınlığa düşürmeyi hedeflemektedirler.
Lozan ile vatan topraklarına katılan Ege’deki 20 Ada’mız ve 2 Kayalığımız, Yunanistan tarafından işgal ve ilhak edilmiş durumda. 1571 yılında Osmanlı Atalarımız tarafından vatan yapılan, 1974 Barış Harekâtıyla da Türkiye’nin bir parçası yapılan Kıbrıs bugünün Emperyalist Düvellerine peşkeş çekiliyor, Türk Varlığı ortadan kaldırılarak Kıbrıs Türk Halkı Rumlaştırılıyor. Yeni Sevr’in dolayısıyla ülkemizin en az üç parçaya bölünmesinin en büyük adımı olan “Terörsüz Türkiye Açılımı” adı altında BOP Komisyonları kuruluyor. Kısacası Mustafa Kemal’lerin-İsmet İnönü’lerin yadigârı Laik Cumhuriyet yıkılıp Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti hızla inşa ediliyor.
Peki, neden bu hallere düştü Laik Cumhuriyet’imiz?
Laik Cumhuriyet’in en büyük yanlışı, 29 Ocak 1921’de Onbeşler’in katliyle başlayan ve 27 Mayıs 1960’a kadar süren “Sol’a nefes aldırmama” politikasıdır. Çok ağır sonuçlara yol açan bu yüzyılın en büyük yanlışı yapılmamış olsaydı, içinden geçtiğimiz acılarla dolu karanlık günleri de yaşamazdık.
Vatanı ve Halkı için kendini alevin kalbine atan, bu uğurda vurmayı da vurulmayı da; “vız gelir ve de gelmelidir”, diyerek karşılayan, Yörük Ali Efe Çetesi’ne önce kızan olarak katılan, sonra bileğinin hakkına Köyceğiz Kuvayimilliye Askeri Komutanı olan Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı, Cumhuriyet’in “Sol’a nefes aldırmama” politikasının bir sonucu olarak ömrünün 22,5 yılını zindanlarda geçirdi.
Kuvayimilliye Destanı’nı yazan Komünist Şairimiz Nazım Hikmet’i yıllarca hapislerde yatırdılar.
Gerçek Solun olmadığı, Gerçek Devrimcilerin önünün kesildiği yerlerde türeyenler ise doğal olarak, doğaları gereği emperyalistlerle işbirliği yapan Ortaçağcılar olur,
Devrimcileri, Vatanseverleri, Aydınları katleden faşistler olur,
Türk ve Türkiye düşmanları olur, ABD Emperyalist Haydudunun yerel müttefikleri Sevr’ci Soytarı Sahte Solcular olur,
“Katil ABD Ortadoğu’dan defol!” diyemeyen hainler olur.
102 yıl önce Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Laik Cumhuriyet; topraklarımızı işgal eden Emperyalist Yedi Düvele ve bu Emperyalist Canavarlara topraklarımızı, Halkımızı sunan Saltanat Sevicisi Ortaçağcı Gericilere karşı kurulan bir savunma kalesi idi.
Sola yasak konulduğu, Solun sesinin çıkmasının engellendiği, Gerçek Devrimcilerin zindanlarda tutulduğu bir ortamda, Ulusal olan her şeye düşman, Vatana, Halka, Kadına düşman, “Keşke Yunan galip gelseydi”ci Ortaçağcı-Gerici-Yobazlar palazlandılar, güçlendiler, beslendiler ve ABD Emperyalist Haydudunun verdiği “meşruiyet”ten aldıkları güçle kerte kerte yıktılar bu savunma kalesini.
Ama Mustafa Kemal’in Gerçek Devamcıları, Gerçek Vatanseverler, Gerçek Halkseverler yani İkinci Kuvayimilliyeci HKP’liler olarak; ABD Emperyalistlerine ve Yerli Satılmışlara diyoruz ki:
Erken Bayram etmeyin!
Bu topraklarda; 102 yıl önce ilan edilen Laik Cumhuriyet’in Antiemperyalizm ve Tam Bağımsızlık ilkelerini İkinci Kurtuluş Savaşı’mıza bayrak yapan, insan soyunun baş düşmanı ABD ve AB Emperyalistlerine karşı bıkmadan, korkmadan, yılmadan savaşan Gerçek Devrimciler var.
Verdiğimiz Bilimli-Bilinçli-İnançlı-Kararlı mücadelemiz eninde sonunda zaferle taçlanacak ve Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın mantıki sonucu olan, Laiklik ilkesinin tam olarak hâkim olacağı Devrimci Demokratik Halk İktidarı kurulacak.
Antiemperyalist, Antifeodal, Antişovenist ilkelerle örülmüş bu kaleyi hiç kimse yıkamayacak, yüzyıllar geçse de…
102 yıl önce Birinci Kuvayimilliyeci Atalarımız başardı, biz de başaracağız!
Birinci Kuvayimilliyecilere Sözümüzdür:
İkinci Kuvayimiliye’yi de, İkinci Kurtuluş Savaşı’nı da Başaracağız!
Emperyalizmi ve Gericiliği Yine Yeneceğiz!
Devrimci Demokratik Halk İktidarını Kuracağız!
29 Ekim 2025
HKP Genel Merkezi