İzi silinecek olan 30 Ağustos değil, Meclisteki Amerikancı dört partidir!
30 Ağustos Zafer Bayramı, 1922 yılı 26 Ağustos’unda başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin (Büyük Taarruz) yıl dönümüdür. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
Tayyipgiller, Antiemperyalist, Antifeodal Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın rönvanşını almak, halkımızın bilincinden bağımsızlığın simgesi olan bu Ulusal Bayramları silip atmak için her yıl çeşitli bahanelerle bu bayramların kutlanmasını yasaklıyor. ABD-AB Emperyalistleri ülkemizi Yeni Sevr’e götürme, Suriyeleştirme planlarını sahneye koydular. Ülkemizde bir süredir kan durmuyor. İki kardeş halk gittikçe birbirine daha fazla düşmanlaştırılıyor. Bu planın bir numaralı uygulayıcısı olan Tayyipgiller, bir yandan savaş çığırtkanlığı yaparken, diğer yandan da kendi yarattığı bu kanlı boğazlaşmaları bahane ederek 30 Ağustos kutlamalarını yasaklayıveriyor. Bu düpedüz hainliktir, ulusal değerlere ve Mustafa Kemal’e düşmanlıktır.
Bugün ülkemizi bölüp parçalamak isteyen Batılı Emperyalistlerin kuyruk acısı bundan 93 yıl öncesine dayanır.
Bildiğimiz gibi Lenin Usta önderliğinde başarılan Ekim Devrimi sonrası kurulan Sovyetler Birliği, Türkiye’yi tanıyan ilk ülkedir. Lenin tarafından Sovyetler Birliği’nin Türkiye büyükelçisi olarak görevlendirilen ve Anadolu Halkıyla sıkı bağlar kuran Semyan İvanoviç Aralov, Lenin Usta’nın Mustafa Kemal’e ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesine bakışını şöyle anlatıyordu:
“Türkler, ulusal kurtuluşları için savaşıyorlar. (…) Emperyalistler Türkiye’yi soyup soğana çevirdiler, hâlâ da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadılar ve başkaldırdılar. Sabır bardağı taştı; gerek Doğu halkları gerek biz emperyalist kurtlara karşı savaşıyoruz.
“Mustafa Kemal Paşa, tabii ki sosyalist değildir,” diyordu Lenin, “ama görülüyor ki, iyi bir örgütçü, yetenekli bir komutan, burjuva-ulusal devrimini yürütüyor, ilerici bir insan, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. (…) Türk Milli Kurtuluş hareketinin lideri Mustafa Kemal Paşa, sömürgecilik düzeni ile esaret altına alınmış geri bir doğu ülkesi için işitilmemiş derecede büyük bir politik iş, büyük bir örgütleme işi başardı.” (Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, Aralov, s. 46-47)
Bugün Ortaçağcı Tayyipgiller’in niye Mustafa Kemal’e düşman olduğunu yine Aralov’un ağzından dinleyelim:
“O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Sağlıklı, güçlü, gencecik öğrenciler, geleceğin mollaları medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında geniş cüppeli, beyaz ve yeşil sarıklı mollalar ve hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa’yı selamlıyorlardı. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa’dan, medrese sayısını artırmasını rica etti. Bu zat ayrıca, medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da rica etti.
“Hoca konuşurken Mustafa Kemal’in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca artık kendini tutamadı ve yüksek bir sesle, sertçe, ‘Ne o,’ dedi, ‘yoksa sizin için medrese, Yunanlıları yenmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!’
“Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı:
“Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağız! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflardan yoksun etmek lazım. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların varlık kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz.” (age)
İşte halkımızın iliğini kemiğini kurutan, halkımızı düşünemez, sorgulayamaz hale getiren “yılan yuvası” tarikatların, Ortaçağcı gerici Tayyipgiller’in Mustafa Kemal’den öç alma ve onun izini tozunu silme gayretleri bundandır.
Antiemperyalist, Antifeodal, Antişovenist Halk İktidarını İkinci Kurtuluş Savaşı’yla kuracağız. Ve işte o zaman asıl izi tozu silinip gidecekler ABD-AB Emperyalistleri, Tayyipgiller ve halkımızı Yeni Sevr bataklığına sürükleme planına ortaklık eden Meclisteki diğer partiler olacak. 30.08.2015
HKP Genel Merkezi