Hekim örgütleri sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, asla kamu görevi yapamayacağını belirten tanı koyup raporlar yazmalıdırlar…
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin Sayın Yöneticilerine…
Saygıdeğer Ruh Sağlıkçı Bilim İnsanları;
Bu ülkenin bir insanı olarak, bir aydın olarak ve bütün bunlara ilaveten bir hekim olarak varoluşumuzun bize yüklediği sorumluluklar vardır, hepimizin bildiği gibi. Ayrıca bizce, kutsal bir mesleğe sahip Bilim İnsanı hekimler olarak halkımıza karşı sizin daha da geniş kapsamlı sorumluluklarınız vardır.
Belki hatırlamazsınız gençliğinizden dolayı fakat biz eski devrimcilerin çok sevip saydığı, yiğit, devrimci ozanımız Âşık İhsanî de bir türküsünde der ya; “Sorumluyum ben çağımdan, düz ovamdan dik dağımdan, sömürgeni toprağımdan sürene dek yazacağım”, diye…
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Öyleyse halkımıza karşı, ülkemize karşı, çağımıza karşı ve insanlığa karşı sorumluyuz her birimiz, ülkenin eğitimli, bilimli, bilinçli aydınları olarak. Ve sorumluluğumuzun gereğini yapmakla görevliyiz. Bunu yapmak her şeyden önce J. P. Sartre’ın da dediği gibi “eyleme geçmek”le mümkün olabilir.
Ülkemiz şu an hemen herkesin apaçık şekilde görüp, hissedip, acısını yüreğinde duyup yaşadığı gibi, bir felaket girdabına düşürülmüş bulunmaktadır. Halkımız işsizlik ve pahalılık cehenneminde kıvranmakta, anneler çocuklarını okula gönderirken ceplerine bir sandviç hatta simit parası bile koyamamanın acısıyla yanıp yakılmakta, giden çocuklarının arkasından sessiz gözyaşları dökmektedir. Üniversite mezunu her üç gencimizden biri işsizdir.
Çalışanlarımızsa ezici çoğunluğu itibarıyla açlık sınırının altında, iş güvencesinden yoksun, her an iş cinayetlerine kurban gidebilme tehlikesiyle karşı karşıya hayatta kalabilme mücadelesi vermektedir, umutsuz, yaşama sevincinden yoksun, karamsar hatta korkulu düşlerin saldırısı altında…
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Öyle görünüyor ki ABD, İngiltere ve İsrail tarafından devşirilip, partileştirilip iktidara taşınan ve normal bir burjuva partisi bile olmayan, tam tersine, mafyatik, çıkar amaçlı bir suç örgütü olan AKP’giller’in tahakkümünden-diktatörlüğünden kurtulmadan azıcık da olsa aydınlık bir gelecek umudu taşıyabilmemiz halk olarak imkânsız görünmektedir.
AKP’giller’in, biz buna Tayyipgiller’in de diyoruz, Şefi, adı üstünde Kaçak ve de Haram Saray’da mukim, psikozlu seri hırsızdır. AKP kurucularından ve programının yazarlarından, Ekonomi Profesörü Abdüllatif Şener’in tespitine göre sadece Erdoğan ve ailesinin kamudan aşırdıkları servetin miktarı 300 milyar doları geçmiş bulunmaktadır. Tüm suç örgütü hesaba katıldığında, bunların halkımıza verdikleri zarar ve onun alınterinden ve ona ait olan değerlerden aşırdıkları miktar, birkaç trilyon doları bulmaktadır.
Ayrıca da Kaçak Saray’da oturan despot ve avanesi, ülkemizi Ortadoğu bataklığının içine sokup sayısız insanımızın canına kıyılmasına, yok yere hayattan koparılmasına sebep olmuştur.
Yine bilindiği gibi ülkemiz 10 milyonu aşkın Suriye, Pakistan, Afganistan vb. ülkelerin insanlarından oluşan kaçkınlarla doldurulmuştur.
Ülkemiz ve halkımız böylesine bir felaketin içine bunlar tarafından düşürülmüş olmasına rağmen mücrimler, yaptıklarından dolayı asla pişmanlık duymadıkları gibi her gün suç işlemeye, vurgun, soygun ve kamu malı hırsızlığı yapmaya olanca hızlarıyla devam etmektedirler. Artık utanmazlıkta arlanmazlıkta hiçbir sınır tanımaz hale gelmişlerdir.
Bütün bu ağır suçlarını, durup dinlenmeden din alıp satarak; “Ezan susmaz, bayrak inmez”, demagojileriyle kapatmaya, gizlemeye yani insanlarımızı “Allah’la Aldatarak” ahmak yerine koymaya çalışmaktadırlar.
Kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, katliam yine hiç hız kesmeden, artarak devam etmektedir. Her ay ortalama 30 ila 40 arasında masum kadınımız erkekler tarafından canavarca katledilmektedir.
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Sözü uzatmayalım. Bütün bunlar hepimizin bildiği acı, can yakıcı olaylardır. Ülkemiz, halkımız için cehenneme; güçlüler ve suçlular için tam bir cennete dönüşmüş bulunmaktadır.
Bu mafyatik suç çetesinin başındaki kişi, sizlerin de zaten apaçık bir biçimde görüp teşhis koyacağınız gibi, ruh sağlığı açısından asla kamu görevi yapmaya müsait olmayan bir insandır. Meslektaşınız, benim de hemşehrim olan, aynı zamanda sanatla da yoğun şekilde ilgilenen, film yönetmenliği de yapan Dr. Mustafa Altıoklar, yıllar önce Tayyip Erdoğan’ın “Narsistik Kişilik Bozukluğu” hastası olduğunu açık ve kesin biçimde ispatlamıştı, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM) ölçütlerine göre. Bizce de çok yerinde bir tanı koymuştu, Mustafa Altıoklar. Zaten bu Narsist Despot’un yaşantısı da onun kişilik bozukluğunun görünümlerini her an sergilemektedir.
Biz de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesindeki Felsefe öğrenimimiz sırasında, bölümümüzle aynı katta bulunan “Tatbiki Psikoloji Eğitimi” de görmüş ve bu bilimin de sertifikasını almıştık. Her ne kadar mezuniyetten sonra devrimci uğraşlarımızın yoğunluğu sebebiyle bu sevdiğimiz sosyal bilime yeterli zaman ayıramamış da olsak, edindiğimiz temel bilgiler çerçevesinde Tayyip Erdoğan’ın aynı zamanda Mitomanik Kişilik Bozukluğu da taşıdığını görüp tespit ettik. Çünkü tanık olduğumuz gibi bu adam durup dinlenmeden, halkımızın deyişiyle “akla ziyan”, bebelerin bile kanmayacağı yalanlar söylemektedir.
Örneğin ne dedi Gezi Eylemcilerini suçlamaya kalktığında?
“Dolmabahçe Camii’nde bira kutularıyla oturan müptezeller, loderler vasıtasıyla camiden buradaki makamımıza kanallar açmak suretiyle geldiler, ondan sonra da Gezicilerle birlikte buradan Taksim’e yürüdüler.”
Bu iğrenç yalanlarla Narsistik, Mitomanik Kişilik Bozukluğunu sergilemekle birlikte ağır suçlar da işlemektedir Tayyip Erdoğan. Dinsel hassasiyeti yüksek insanları, laik, devrimci insanlarımıza, gençlerimize karşı kışkırtmakta, böylece halkımızı din ve mezhep ekseninde bir boğazlaşmaya itmeye çabalamaktadır.
Hatırlanacağı gibi, Gezi sürecindeki Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii’nin Müezzini, İmamı ve caminin müştemilatındaki Beyoğlu Müftülüğü, camide böyle bir olay yaşanmadığını kesin biçimde açıklamışlardır. “Ahlâka, dine aykırı herhangi bir eylem gerçekleştirmedi Geziciler, camimiz ve çevresinde”, diyerek. Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii Müezzini Fuat Yıldırım; “Ben Müslümanım, yalan söyleyemem. Camimizde ve çevresinde asla içki içen olmamıştır”, diyerek aydın oluşunun ve içtenlikli din adamı oluşunun sorumluluğunu yerine getirdiğinden dolayı Tayyip Erdoğan onu oradaki görevinden alıp sürmüştür başka yerlere.
Partimizin İstanbul İl Yönetimi ve Avukat Yoldaşlarımız, İstanbul Belediyesine sormuşlardır, “Loderlerle camiden Dolmabahçe Sarayı’na kadar bir kanal açılmış mıdır? Açılmış ise şu anki durumu nedir?” diye. İBB’nin bize verdiği 21 Eylül 2022 tarihli yanıtta sorumuza ilişkin aynen şöyle denmektedir:
“Başvurunuzda belirtmiş olduğunuz diğer ilgili hususlarda (yani kanal açılıp açılmadığı, açılmışsa bu kanalların ne olduğu hususlarında) Başkanlığımızda bilgi ve belge bulunmamakta olup…”
Zaten böyle bir şeyin var olduğuna inanmak için insanın akıl sağlığını tümden kaybetmiş olması gerekir…
Gezi eylemcisi arkadaşlarımıza o denli onulmaz bir kin ve düşmanlık içindedir ki Tayyip; hızını alamayıp şu aşağılık iftirayı atmaktan bile geri durmamaktadır:
“Bütün bunlar olurken, bunları savunan zihniyetten hiçbir şey olmaz. Polis araçlarımız, camilerimiz yakıldı. Bu kendini bilmezler tarafından işgal edildi.” (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhurbaskani-erdogandan-bir-gezi-cikisi-daha-geldi-camilerimiz-yakildi-549363h.htm)
Gördüğümüz gibi, “Geziciler camilerimizi yaktılar”, diyerek yine halkı birbirine karşı boğazlaşmaya girmeye kışkırtıyor, bu Narsist Despot…
Siz Bilim İnsanlarının da çok iyi bildiği gibi Narsistin dünya batsa, ülke yok olsa umurunda olmaz. O sadece kendi koltuğuna, kendi iktidarına, kendi sarayına odaklıdır. Onu sürdürmek için yapmayacağı kötülük, kıyım, katliam yoktur.
CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Tayyip’in “Camilerimizi yaktılar” iddiasına ilişkin sorusuna Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Cami Hizmetleri Daire Başkanlığının cevabı şöyledir:
“Bahse konu olaylarla ilgili illerden gelen herhangi bir belge ve rapor bulunmamakta olup, konu hakkında İstanbul Valiliği, il müftülüğünden de gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.” (https://www.gazeteduvar.com.tr/diyanet-camiler-yakildi-diyen-erdogani-yalanladi-haber-1575102)
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Tayyip Erdoğan yine bildiğimiz gibi, insaf, merhamet gibi değerler taşımamaktadır. Acıma hissi, empati yapma özelliği yoktur bunda. Bizce vicdan da teşekkül etmemiştir. Gezi eylemleri sırasında polise gaz fişeğiyle başından vurdurduğu 15 yaşındaki bir çocuk (Berkin Elvan) bir yıl komada kalıp 45 kilodan 16 kiloya düştükten sonra hayatını kaybetmişti. Ekmek almak için evinden çıkan bu sevimli yavrucağın annesi Gülsüm Elvan’ın yaşadığı cehennemcil acıları hissetmek bir yana, o anneyi Gaziantep’te yaptığı bir mitingde, meczuplaştırıp “hülooğğ”culaştırdığı yandaş kadınlara yuhalatmıştı, hatırlanacağı gibi. İşte o böylesine zalim, acımasız, kanlı bir katildir.
15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı’nda FETÖ’yle giriştikleri Ganimet Paylaşım Savaşı’nda hayatını kaybeden 400 insanın kanlar içindeki bedenleri yerlerde serili dururken ne demişti Tayyip, mutlu bir yüz ifadesi takınarak?
“Bu hareket bize Allah’ın bir lütfudur.”
Türkiye’yi Suriye bataklığına sokarak 600 masum insanımızın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur ve bundan dolayı zerre miktarda olsun üzüntü içeren bir beyanı olmamıştır. Bu Suriye bataklığına girişin maddi faturası ise Türkiye’nin 250 milyar dolar civarında kayba uğraması olmuştur. Böylece de çilekeş halkımızın alınterinden gasp edilen 250 milyar dolar, Ortaçağcı-İslamcı ideolojileri uğruna heba edilmiştir.
Kaybettiği 7 Haziran 2015 Seçimleri sonrasında yeniden tek başına iktidar olabilmek için ne yaptı?
Kendi başlattığı “Açılım Süreci”ni sonlandırarak tam tersi bir tutumla “Hendek Savaşları” diye bilinen ve başta Diyarbakır gelmek üzere birçok Kürt ilini yerle bir eden bir savaşa girişti, Kürt kardeşlerimizle. Ve bu savaşta 2 bini aşkın Türk ve Kürt genci hayatlarının baharında yaşamdan kopup gitti. Tayyip ve avanesi, bu savaşları sonrasında da emeline nail oldu, bilindiği gibi. 1 Kasım 2015 Seçimlerinde yüzde 49 oy alarak yeniden tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu sağladı Mecliste. Ahmet Davutoğlu Başbakanlığında hükümetini kurdu.
Bu kanlı sürecin her ayrıntısını ve burada yapılan hilelerin, düzenlerin her çeşidini Davutoğlu bilir avucunun içi gibi.
Ama söyler mi?
Söylemez…
Faili olduğu bütün bu trajik olaylara ilişkin sergilediği tutum, Erdoğan’ın tam bir Kriminal Psikopat olduğunu ortaya koymaktadır. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Kriminal Psikopatlar, empati yapma yeteneğinden, özelliğinden yoksundurlar ve asla kurbanlarının çektiği acıları hissetmezler. Kurbanları acı çekerken onlar hiçbir duygulanımda bulunmazlar. Onlar bu yönleriyle bir robot gibidirler…
Neyse, sözü uzatmayalım Saygıdeğer Bilim İnsanları…
Bunun yalanları saymakla bitmez. Mesela birkaç gün önce Amerika’daydı, değil mi?
Ne dedi burada?
“Benim ülkemde marketlerde raflar boş değil. Ama Amerika’da bile bugün raflar boş, Fransa’da raflar boş, Almanya’da raflar boş.” (https://www.sabah.com.tr/gundem/2022/09/21/baskan-erdogan-abd-televizyonuna-konustu-batida-raflar-bos-turkiyede-dolu)
Hayattan ve gerçeklikten kopuk bu saçma iddiasıyla Amerikalıları da, Avrupalıları da bir hayli güldürmüş oldu tabiî Tayyip. Amerika, dünyanın bir numaralı gıda ihracatçısıdır. Orada raflar nasıl boş olur? Orada enflasyon yüzde 9 civarındadır. Bizde ise, Tayyip’in Kaçak Saray’ının bir yan kuruluşu durumuna düşürülmüş TÜİK’in bile açıkladığı verilere göre, yüzde 80,21’dir. Tayyip yandaşlarının patronu olduğu BİM Marketler Zincirinin Mali İşler Müdürü ve İcra Kurulu Üyesi Haluk Dortluoğlu; “Enflasyon bizi yarın nerelere götürecek bilmiyoruz ama şu anda görünen şu ki, bizim 12 aylık enflasyonumuz yaklaşık 110 civarında” diyor.
Küçük esnafımız da kan ağlamaktadır, işçilerimiz, köylülerimiz gibi. Demektedirler ki; “Sattığımız hiçbir malı iki defa bile aynı fiyata alamıyoruz. Fiyatlar her geçen gün çığ gibi artmaya devam ediyor. Bakalım bu felakete daha ne kadar dayanıp ayakta kalabileceğiz…”
Fransa ve Almanya da Avrupa’nın önde gelen gıda ihracatçılarındandır. Bu ülkelerin de hiçbirinde rafların boş olmasına imkân yoktur. Üstelik oralardaki enflasyon da aşağı yukarı Amerika’dakiyle aynıdır. Hatta daha da düşüktür. Fransa’da 6,4; Almanya’da ise 7,6’dır.
Yine hatırlanacağı gibi 1 sene önce Tayyip; “İngiltere’de Kovid Aşısı 100 Sterlin, bizde bedava”, demişti. Yine bu akıl dışı yalana ilk somut tepki, AKP kurucularından ve sizin de meslektaşınız olan, Tayyip’in bir zamanlarki özel doktoru, şu an İngiltere’de yaşayıp mesleğini icra eden Turhan Çömez’den geldi; “Burada Kovid Aşısı parasızdır”, diye.
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Biliyorsunuz Tayyip, neredeyse başta Ankara Esenboğa Havalimanı olmak üzere bütün havalimanlarını biz açtık, Süleyman Demirel Üniversitesini biz açtık, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesini biz açtık, seçmen yaşını 18’e biz indirdik, bizden önce Türkiye’de buzdolabı, çamaşır makinesi bile yoktu, türünden akıl ve mantık dışı yalanları geveler durur hemen her gün.
İşte onun bu durumu bizce ve sanırız sizce de öyledir, onun Narsistik ve Mitomanik Kişilik Bozukluğundan kaynaklanmaktadır.
Yukarıda andığımız üç tür kişilik bozukluğuna sahip bir zihin hastasının, sizin de takdir edeceğiniz gibi bir tek gün bile kamu görevi yapmaması gerekir. Daha doğrusu yaptırılmaması gerekir böyle hastalara. Bunların acilen psikiyatrik, psikolojik tedaviye alınmaları, izlenmesi gereken bilimsel, sağlıklı yoldur. Yani Saygıdeğer Bilim İnsanları; Kamu Görevi yapmaya ehil değildir böylesi hastalar. Eğer herhangi bir şekilde bir ülkenin başına getirilip oranın tek hâkimi haline getirilirlerse, o ülkenin batması kaçınılmaz olur.
Feodal bir imparatorluk olan Osmanlı bile Deli İbrahim’i tahttan indirebildi. Yine feodal bir imparatorluk olan Antik Roma bile Caligula’yı iktidardan alaşağı edebildi.
Biz asla Tayyip’i öldürelim, asalım, keselim, demiyoruz. Onu kamu görevinden uzaklaştırıp psikiyatrik, psikolojik tedaviye alalım, diyoruz.
Saygıdeğer Bilim İnsanları;
Başta da belirttiğimiz gibi ülkemizin şu anda bu mafyatik suç örgütü tarafından içine düşürüldüğü felaket karşısında aydın bilim insanları olma sorumluluğunu yerine getirme cesaretini ortaya koyabilmeliyiz. Bilinmesini isteriz ki, cesaret de savunulması gereken bir vatandır. O vatana sahip çıkmalıyız…
Kurum-örgüt olarak sizden bu yönde bir tespit ve teşhis içeren rapor ortaya koyup açıklamanızı talep ediyoruz. Yani sizden eylem bekliyoruz…
Selam ve saygılarımızla…
27 Eylül 2022
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı