Genel Başkan’ımız Nurullah Efe’den Disney Plus açıklaması: Tüm emperyalist cephe bize düşmandır
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Bildiğimiz gibi Disney adlı dijital film platformu “Atatürk” dizisini yayınlamayacağını duyuruyor. Bunun üzerine pek çok tartışmalar oldu Türkiye’de. İşte Ermeni Lobisi baskı yapmış Disney Plus’a, o sebepten kaldırmış filan diye.
Amerika’daki Ermeni Lobisi, Rum Lobisi; Amerika’nın, Amerikan Derin Devletinin, CIA’nın Türkiye’ye karşı kullandığı piyonlardır. Amerika Derin Devletinin kontrolünün dışında bu lobiler ne iş yapabilir yahu? Ne gibi bir fikir beyan edebilir? Ne gücü olabilir koca Amerika Derin Devletinin karşısında bunların?
Ama hani amiyane deyimle Amerika Derin Devleti, işte biz yapmadık bunlar yaptı; “Ben yapmadım Miki yaptı”, hesabı, yani bunları böyle öne sürüyor.
Hep söyleyegeldiğimiz gibi Amerika da dahil olmak üzere tüm Batı Emperyalist Dünyası ve devletleri, bizim Kuvayimilliye’mize karşı, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mıza karşı, Mustafa Kemal’e, İnönü’ye karşı, silah arkadaşlarına karşı ve Tam Bağımsız, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıdır. Ne ABD Emperyalist Devleti ne de Avrupa Birliği Emperyalist Devletleri bu düşmanlıklarından asla vazgeçmemişlerdir.
Tabiî Disney gibi tüm dünyada izlenen, film pazarlayan bir platformda Atatürk dizisinin olması bunları rahatsız eder. Meselenin özü bu.
Bizim iç tartışmalarda, meselenin özüne gelmiyorlar. Yok bu diziyi, senaryosunu yazan kişi eskiden FETÖ’cüymüş. FETÖ’nün “Selam” filminin de senaryosunu yazmış gibi.
Ya o yıllarda FETÖ’cü olmayanınız mı var?..
Alayınız FETÖ’cü o yıllarda. Şimdi buraları tartışıyorlar. Ama ABD Çakalının Türkiye düşmanı olduğunu, Avrupa Birliği Emperyalist Haydutlarının Türkiye düşmanı olduğunu söylemiyorlar. Buna yürekleri yetmiyor; bilinçleri de yetmiyor, namusları da yetmiyor.
Şimdi burada şunu da belirtmiş olalım, arkadaşlar:
Hep söyleyegeldiğimiz gibi, Ermenistan (Açıkça kendileri de söylüyorlar, bunu itiraf ediyorlar) ulusal kimliklerini Türk düşmanlığı ve Türkiye düşmanlığı üzerine inşa etmiştir. Yunanistan da aynı şekilde. O da ulusal kimliğini Türk ve Türkiye düşmanlığı üzerine inşa etmiştir. PKK, PYD, YPG, vs. Yeşil Sol ve onların etrafında kümelenmiş olan, bizim “Sevrci Soytarı Sahte Sol” dediğimiz sol da siyasi ideolojisini Kuvaiyimilliye düşmanlığı, Mustafa Kemal ve İnönü düşmanlığı üzerine inşa etmiştir. Ve Türkiye düşmanlığı üzerine inşa etmiştir bunlar siyasi ideolojilerini, siyasi kimliklerini. Tayyipgiller de aynı şekilde. Bunlar da dini, siyasi ideolojilerini bütünüyle Kuvayimilliye, Mustafa Kemal, İnönü ve Laik Cumhuriyet düşmanlığı üzerine inşa etmişlerdir. Onların bu kimlikleri asla değişmez.
Fakat aynı Batı, aynı Amerika Emperyalist Çakalı 1978’de “Midnight Express”-“Gece Yarısı Ekspresi” diye bir film çevirtti. Filmin yapımcıları Alan Marshall, David Puttnam. Filmin senaryosunu yazan Oliver Stone. Filmin yönetmeni Alan Parker. Konu, Türk ve Türkiye düşmanlığı.
Bu Geceyarısı Ekspresi kadar Türkiye üzerine düşmanlık kusan bir filmi ben hatırlamıyorum. Burada Türkiye düşmanlığı öylesine aşağılık, namussuzca, puştca boyutlara taşınmış ki, bu filmde bütün Türkler katil, ahlâksız, namussuz, sapık, oğlancı, hırsız, sahtekâr olarak gösteriliyor. Sıradan esnaf da, felsefecileri de, aydınları da ırkçı, katil, namussuz, aşağılık insanlar olarak gösteriliyor. Bir millet, bir ulus, bir halk ancak bu kadar namussuzca, şerefsizce aşağılanabilir.
Film neyi konu alıyor?
Billy Hayes adlı 23 yaşında bir Amerikalı gencin 1970 yılında İstanbul Havaalanında beline sarılı iki kilo esrarla yakalanmasını konu alıyor. Tabiî o zamanki yasalar çerçevesinde 30 yıllık hapis cezasına çarptırılıyor bu kişi, uyuşturucu kaçakçılığı yapmak suçundan. Amerikalılar, Amerikan Devleti bunu kurtarmak için devreye giriyor, Türkiye’ye baskı uyguluyor.
1975 Ekim’inde zamanın “Morrison Süleyman” lakaplı, tüm ömrünü ABD uşaklığıyla geçirmiş Süleyman Demirel hükümeti bunu İmralı’dan kaçırtıyor. Tabiî o zamanlar Yargı, Tayyipgiller’in şu an yaptığı gibi tümüyle iktidar tarafından esir alınmış ve iktidara bağlanmış değildi. Belli ölçüde bağımsızdı. O yüzden yargıyı kullanarak bu Amerikalı uyuşturucu kaçakçısını serbest bıraktıramıyorlar.
Biliyorsunuz şimdi Yargı esir alındığı için Papaz Brunson ne oldu?
Cezaevinden çıkarıldı Amerika’ya gönderildi, değil mi arkadaşlar, Tayyip tarafından, Tayyip’in ABD’nin buyruğunu yerine getirmesiyle?
Ne demişti başta Tayyip?
“Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız”, demişti.[1] Ama Amerikan Başkanının, Trump’ın attığı iki ayar tweeti üzerine Tayyip alelacele mahkemenin savcısını değiştirerek Papazı tahliye ettirdi ve Amerika’ya gönderdi.
Yine Deniz Yücel için de aynı şeyi demişti. O da Alman casusudur. Orada da Tayyipgiller hükümeti esir oldu. Öyle ki mahkemenin salacağını daha önceden Tayyip’in adamı Binali Yıldırım haber verdi. Alman devleti haber aldı, tatilde Almanya’da olan Almanya’nın İstanbul Başkonsolosu hemen Türkiye’ye geldi. Deniz Yücel tahliye edildi ve iki saat sonra özel uçakla Almanya’ya götürüldü.
Yani şimdi Yargı artık bütünüyle Tayyipgiller’in Kaçak Saray’ının hukuk bürosuna dönüştürülmüş durumdadır. Yargı artık yasalarla filan değil (hukukla zaten hiç bağı kalmamıştır da) tümüyle Kaçak Saray’dan başta Tayyip’in ağzından çıkacak sözlerle ve onun avenesinin buyruklarıyla karar vermektedir.
Bu Billy Hayes adlı uyuşturucu kaçakçısı 30 yıl cezasını çekmek üzere İstanbul Sağmalcılar Cezaevine konuyor. Fakat daha önce de söylediğimiz gibi, Demirel Hükümeti ABD hegemonyası altında olduğu için ABD baskılarına dayanamayarak bunu kaçırma, yurtdışına gönderme operasyonları sonucunda, “Mental hastalıkları var bu kişinin”, denilerek Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gönderiliyor. Burada hiçbir mental hastalığı olmadığı sonucuna varılıyor. Oradan da ne yapalım diye düşünüyor Demirel hükümeti. En iyisi İmralı Açık Cezaevine gönderelim bunu diye düşünüyor. Oradan kolayca kaçırırız, diye düşünüyor; oraya gönderiyorlar. Oradan güya gece bir sandalla kaçmış oluyor. Bandırma yakınlarındaki bir köye geliyor, kürek çekerek. Oradan otobüse binip Bursa’ya gidiyor. Bursa’dan İstanbul’a geliyor. İstanbul’dan Edirne’ye geliyor. Edirne’den de yüzerek nehri geçip Yunanistan’a geçmiş oluyor. Oradan da serbestçe Amerika’ya uçup gitmiş oluyor. Yani kaçış senaryosu bu şekilde uygulamaya konuyor.
Tabiî bunların hepsi senaryo, arkadaşlar. İşin özü; aynen Tayyip gibi o zamanki Demirel hükümeti de Amerika önünde diz çöktü ve Yargı aparatını kullanamadığı için böyle düzenbazca bir yönteme başvurup bu uyuşturucu kaçakçısı genci Amerika’ya gönderdi.
İşte onun hikâyesini konu ediniyor film. Billy Hayes, bu kaçış hikâyesi sanki gerçekmiş gibi “Midnight Ekspres” adlı bir kitap yazıyor Amerika’da. Tabiî büyük ücretler alıyor, o kitabın telif ücreti olarak. Sonradan da işte bu namussuzlar film yapalım, diyorlar. Hollywood devreye giriyor ve bu alçakça filmi yapıyorlar. Tüm dünyada gösterime giriyor bu film ve Türkiye hakkında izleyenlerin tamamını ya da tamamına yakınını zehirliyor. Türk ve Türkiye düşmanı haline getiriyor. Hollywood da bu filmin senaristi Oliver Stone’a Oscar veriyor. Ömründe aldığı tek Oscar bu. Yine filmin müziklerini yapan kişiye de Oscar veriyor Hollywood.
Hollywood da bildiğimiz gibi bütünüyle Amerikan Derin Devletinin ve CIA’nın emri altında çalışır. Hatta konuları bile her yıl Amerikan Derin Devleti geliyor Hollywood’a bildiriyor; şu şu konuları bu yıl işleyeceksiniz, diye. Ona göre filmler yapılıyor Hollywood’da.
Dedik ya; kültürü de, sanatı da, ABD Emperyalist Haydudu eline aldı. Ne yazık ki sadece dünya ekonomilerini yağmalamıyor, talan etmiyor Amerika. Düşünceyi, felsefeyi, sanatı da hegemonyası altına alıyor, ona göre şekillendiriyor. Dini de aynı şekilde, hegemonyası altında tutuyor ve ona göre, kendi çıkarlarına göre şekillendiriyor.
Ve bu puştça film hakkında Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir yetkilisi en ufak bir etkide bulunamadı. Hâlâ Netflix’te gösterimde. İşte bu da Netflix’in sayfasından aldığımız bir çıkış, arkadaşlar.
Türkiye’de de üç buçuk milyonu aşkın abonesi var bu Netflix’in. Dünyada iki yüz milyonu aşkın abonesi varmış. Yani Türkiye dışındaki bütün Netflix aboneleri bu filmi izleyebiliyorlar hâlâ ve zehir saçmaya devam ediyor bu film.
Bu filmin uyuşturucu kaçakçısı kahramanı Billy Hayes sonradan güya özür diliyor. Oliver Stone da özür diliyor, yaptıklarımızdan dolayı pişmanız, diye. Ama bunların lafta özür dilemeleri yani. Bu film sayesinde hepsi milyonlar kazanıyor. Yani bile bile bu namussuzluğu, alçaklığı yapıyorlar.
Yani bütün bunlar neyi gösteriyor?
Bizim dediğimizi…
ABD Emperyalist Haydut Devletinin ve Avrupa Birliği Emperyalist Haydutlarının dünyada en başta gelen düşman olarak gördükleri milletin, Türk Milleti olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti olduğunu gösteriyor. Onların bu düşmanlığı hiç değişmemiştir. Onlar emperyalist kaldıkları sürece bu düşmanlıklar kalacak onların beyinlerinde.
İşte bu sebepten biz… Biz de aynı şekilde “İnsan Soyunun Başdüşmanı” diyoruz bunlar için, tıpkı Che Guevara gibi. Ve bizim de başdüşmanımız ABD, onun müttefiki AB Emperyalistleri ve Türkiye’deki bunların hain, yerli işbirlikçi ajanlarıdır, kuklalarıdır, piyonlarıdır, diyoruz. Bunlara karşı savaşıyoruz.
Demek ki her olay bizim haklılığımızı ve doğru yolda olduğumuzu gösteriyor, arkadaşlar.
Kalın sağlıcakla…
7 Ağustos 2023
[1] https://www.tbmm.gov.tr/milletvekili/UyeKomisyonKonusmaTutanakDetay?tutanakId=48027https://www.tbmm.gov.tr/milletvekili/UyeKomisyonKonusmaTutanakDetay?tutanakId=48027.