Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut’un anlatımıyla; Biz ve Onlar…
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Bugün konumuz; onlar ve biz…
Biz diyoruz ki; Türkiye1950’den itibaren Amerika’nın yarısömürgesi durumuna düşürüldü. Türkiye’de ekonomiyi de, siyaseti de, kültürü de, eğitimi de, Orduyu da, istihbaratı da Amerika’nın emrine verdi, yerli hain Parababaları.
Onlar diyor ki, “Yok böyle bir şey. Türkiye hâlâ bağımsız bir ülke.”
Yahu Türkiye’de her şeyin Amerika’nın emrine verildiğini, Demirel’in değişmez Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil bile 1975’te “Politika Gazetesi” yönetmeni İsmail Cem’e verdiği bir röportajda aynen şöyle anlatıyordu:
“MİT’i Amerika ele geçirmiş. Benim istihbarat şefim bir haber alıyor ama haber benden önce Amerikalılara ulaştırılıyor. Amerika oymuş altımı”, diyor.
Aynen kullandığı cümle bu. “Aramam. Kim bu, bulamam ki”, diyor.
Yahu şu anki MİT Başkanı kim,?
Kalın İbrahim, değil mi?
Yahu CIA bu adamı devşirmiş, kodlamış. “TR-326” diye Google’a girin, arama motoruna sorgulatın karşınıza bakın kim çıkıyor…
AKP’giller, Tayyipgiller nasıl kuruldu?
Merkez Parti Başkanı Abdurrahim Karslı’nın, televizyoncu Cem Özer’e verdiği röportajı yahut da TELE 1 patronu Merdan Yanardağ’a verdiği röportajı açın izleyin: “AKP aslında nasıl kuruldu?”
Yahu AKP’yi kuran, Tayyip’i devşiren; Amerikalılar, İngiltere ve İsrail. Açık, somut, net tanıklarıyla, belgeleriyle koyuyor Abdurrahim Karslı. “Abdurrahman Dilipak da o evde vardı, bizim evde kuruldu Çamlıca’da”, diyor. Abdurrahman Dilipak da bunu kabul ediyor, “Evet aynen öyle oldu”, diyor. “Ali Bulaç da vardı, ilahiyatçı”, diyor. O da kabul ediyor. Bunu defalarca anlattık. Belgeli, kanıtlı…
13 yıl CHP’yi yöneten Sorosçu Kemal’in ABD tarafından nasıl devşirildiğini, nasıl CHP’nin başına getirildiğini, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Ayşenur Aslan’la yaptığı konuşmayı, söyleşiyi açın izleyin bir. Bu Sorosçu Kemal’in Amerikalılar tarafından 2008’de çalışmaya başlanıp 2010’da nasıl CHP’nin başına getirildiğini görün bir.
MHP kurucusu Alpaslan Türkeş’in nasıl 1946’da ABD’de CIA tarafından eğitilip, Kontrgerilla eğitiminden geçirilip Türkiye’ye gönderildiğini, 1965’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin başına getirildiğini, daha sonra bunun adının Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildiğini, bunun bir Kontrgerilla partisi olduğunu açın okuyun.
NATO’nun emrine girmekle zaten Türk Ordusu fiili olarak Amerikalı yarı sarhoş, yarı sapık generallerin emrine verilmiş oldu. Bütün silah, araç gereç ve harp teçhizatı Amerika’nın sadakasına bağlı hale getirildi. Kendi harp sanayisini kurmasına, geliştirmesine asla izin verilmedi.
Ekonomi derseniz zaten öyle. Bütün Amerikan, Avrupa, Japon Tekellerinin Türkiye’deki şubeleri, bizde sanayi üretimi yapıyor denen işletmeler, kurumlar. Kaba teknoloji ürünü olan bir arabanın üretilmesine bile izin vermiyor emperyalist haydutlar. Hâlbuki 1960 27 Mayıs Politik Devrimi sonrası devrimci, namuslu, yurtsever askerlerimizin teşvikiyle Eskişehir Lokomotif Fabrikası’nda bizim mühendislerimiz 6 ay içinde 4 tane yerli araba üretti “Devrim” markalı, “Devrim” adlı. 6 ay içinde… Ve bunlardan biri 25 yıl Eskişehir Devlet Demiryolları Müdürünün makam otomobilliğini yaptı. Yani bu denli de kaliteli, sağlam arabalar. Ama Amerika izin vermedi.
1930’larda, 35’lerde uçak üretti Türkiye. Ama geliştirilmesine izin vermedi, vermez. Hep geri durumda duracaksın, onun uydusu konumunda olacaksın, onun yarısömürgesi durumunda ve piyonu durumunda olacaksın. Emperyalistler böyle bakarlar bizim gibi ülkelere, ağlarına, tuzaklarına düşürdükleri ülkelere.
Biz diyoruz ki; ABD Emperyalist Haydudu ve onun müttefiki Avrupa Birliği Emperyalist Haydutları Türkiye’yi yeniden Sevr bataklığına götürmek istiyorlar. Bunun adı BOP. Projelendiricisi ABD. Ve bu projeyle en az üç parçaya bölerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını sona erdirmek istiyorlar.
Yahu bunu, bundan 30 küsur yıl önce Morrison Sülü yani Demirel bile itiraf etti. İçlerinde namuslu, Mustafa Kemalci Gazeteci Hasan Pulur’un da olduğu gazetecilerle yaptığı bir sohbette soruyorlar; “Batı ne istiyor Türkiye’den?” diye?
Demirel’in verdiği yanıt aynen şu:
“Batı Sevr istiyor”, diyor.
Ve biz de bunu diyoruz.
Ama onlar ne diyor?
Yok, böyle bir şey, diyorlar. Avrupa bizim müttefikimizdir, diyorlar. Avrupa Birliği demokrasinin, hukukun, özgürlüğün koruyucusu, kollayıcısıdır, diyorlar. Oraya girmeliyiz, diyorlar.
Biz ne diyoruz?
“AB Yolu Sevr’e çıkar! Savunanlar ya gafildir ya hain!”
Biz diyoruz ki; Türkiye’de meşru bir devlet başkanı, cumhurbaşkanı yok.
Niye yok?
Çünkü Tayyip’in diploması yok. Kendi karikatürize ettiği Anayasada bile 101’inci madde, devlet başkanı olabilmek için yüksekokul bitirmiş olmayı şart koşar. Tayyip’in böyle bir okumuşluğu yok, böyle bir diploması yok. O sadece Fatih’teki İstanbul İmam Hatip okulunu bitirdi, başka hiçbir okula gitmişliği, bitirmişliği, diploma almışlığı yok.
Onlar; “Olsun Türkiye’de cumhurbaşkanı meşrudur”, diyorlar. “Sayın Cumhurbaşkanı”, diyorlar. “Cumhurbaşkanımız”, diyorlar.
Biz; “Kaçak ve de Haram Saray’da oturan Yezid”, diyoruz buna.
Bunlar, “Cumhurbaşkanı”, diyorlar.
Biz, oturduğu saraya “Kaçak ve de Haram Saray”, diyoruz. Çünkü pek çok yargı kararıyla buranın Atatürk Orman Çiftliği’nin arazisi olduğu, bu sarayın işgalci olduğu, Kaçak olduğu açıkça ortaya konmuş durumda. Yargı kararları ortaya koymuş bunu. Kaçak yapı bu. “Kaçak Saray” diye Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın ve hukukçu ekibinin kitabı var. Açın okuyun, “Kaçak Saray.”
Ama bunlar, “Saray” diyorlar, “Külliye” diyorlar, “Beştepe” diyorlar. Yahu bunlar Külliyenin de ne olduğunu bilmiyorlar. Külliye olabilmesi için önce bir medrese olacak öğrencileri okutan. İki; cami olacak, onların ve diğer yolcuların, çevredeki insanların namaz kıldığı. Üç; bir hamam olacak, öğrencilerin ve yolcuların yıkandığı. Dört; yemekhane olacak, aşevi olacak, mutfağı olacak. Yani bu dört birim olacak Külliyede. E, yok böyle bir şey. Ve hem öğrenci yetiştirecek hem de yolcuları ağırlayacak, misafir edecek. Onları dinlendirecek, karınlarını doyuracak. Külliye olmanın hiçbir şartı yok bu Kaçak Saray’da.
Ayrıca biz diyoruz ki; Türkiye’de meşru bir Anayasa yok. Namuslu Hukuk Profesörü Kemal Gözler, bunu 2017 Anayasa Referandumu öncesi yazdığı “Elveda Anayasa” adlı kitabında net olarak ortaya koydu. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir Anayasa, Anayasa olamaz. Bu Ortaçağ despotizmi, bu Feodalizmdir.
Tayyip’in yaptığı bu yeni Anayasada var mı kuvvetler ayrılığı?
Yok. Fiiliyatta kuvvetler ayrılığı diye bir şey yok. Her şey Tayyip’in iki dudağı arasından çıkacak buyruğa bağlı. Dolayısıyla Türkiye bir hukuk devleti, bir kanun devleti olmaktan çıkmış durumda.
Ama onlar ne diyorlar?
“Yargı krizi”, diyorlar. Sanki hukuk var, yargı var da şimdi bir kriz çıkmış, Anayasa Mahkemesiyle Yargıtay arasında. Bunların hepsi tantanacılık oyunu, bunların hepsi Tayyip’in emrinde.
Ve biz diyoruz ki; Türkiye adım adım, her geçen gün Yeni Sevr demek olan BOP cehennemine sürükleniyor, tıpkı Yugoslavya, Irak, Libya, Suriye gibi.
Bizim dışımızdakilerin böyle bir derdi yok. “Yok, böyle bir şey”, diyorlar.
Defalarca söyledik, senin oy yağdırarak Meclise gönderdiğin 600 kişinin tamamı bu vatanın, bu halkın düşmanları. Türkiye yok olsa bunların bir tekinin umurunda olmaz. Bunların derdi küp doldurmak, makam, mevki, poz, ün, ballı maaş; başka bir dertleri yok.
Ama sen bunların ayırımında değilsin, saygıdeğer halkımız. Seni masallarla uyutuyorlar.
Bak sadece siyaset değil, kültür de Amerika’nın emrinde, sanat da Amerika’nın emrinde, sinema da Amerika’nın emrinde, medya da Amerika’nın emrinde. Medyada olup bitenler sadece kuru gürültü. Şurada şu yolsuzluk var, burada bu yolsuzluk var. Tek tek ağaçlarla uğraşıyorlar. Ormanı görebilen yok, ormanı algılayabilecek bir zekâya, kapasiteye, namusa, ahlâka sahip olan yok.
Türkiye ABD ve AB Emperyalist Haydutlarının vurgun, sömürü, talan, zulüm ve suçlular cenneti oldu. Dünyanın ne kadar mafyası varsa Avusturalya’dan Hollanda’ya kadar hepsi Türkiye’de. Suçlular için cennet ülke. Tecavüzcüler için, sübyancılar için cennet ülke haline getirildi Türkiye. Kadın katilleri için cennet. 85 milyon halkımız için cehennem…
Ne yazık ki vatanı, halkı, Kuvayimilliyeci Atalarımızı, Kuvayimilliye Geleneğini ve Tam Bağımsız Türkiye’yi savunan biziz. Ergenekon kumpasıyla yıllarca zindanlara doldurulmuş namuslu askerlerimiz ve 28 Şubat kumpasıyla zindanlarda tutulan, yaşları 75 ila 85 arasında olan namuslu, yurtsever askerlerimiz var. Lozan’ı ve Montrö’yü savunan 104 Amiralimiz var. Ve medyada da bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki namuslu insanımız var. Diğerlerinin hepsi “online” oynuyor, “çevrimiçi” oynuyor. Elbirliğiyle Türkiye BOP cehennemine sürüklenip götürülüyor.
Biz; “Vatan elden gidiyor saygıdeğer halkımız, uyan!” diyoruz.
Kalın sağlıcakla…
11 Ocak 2024