Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut: Sarı, gangster TÜRK-İŞ ve Pevrul Kavlak üzerine…
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
TÜRK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Metal Sendikası eski Başkanı, sonra da Onursal Başkanı olan Pevrul Kavlak ölmüş. Her ölüm acı verir tabiî yakınlarına, sevenlerine. Ve biz hiçbir ölüme sevinmeyiz.
Ölümsüz olan bir canlı var mı?
Hayır.
Fakat bu vesileyle, Türk Metal’in ve TÜRK-İŞ’in ne olduğunu bir kez daha anlatma gereği duydum. Sözcü’ye tam sayfa ilan vermişler. Cumhuriyet’e, Hürriyet’e de vermişler böyle tam sayfa ilanlar.
Tam sayfa ölüm ilanlarını kim verir?
Finans-Kapitalistler ya da Parababaları, değil mi?
Bizim sermaye medyası “İşinsanı” der bunlara. Patron diyemez, Parababası diyemez, Finans-Kapitalistler diyemez. Çünkü kendileri onların emrinde çalışan insanlardır. Onların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapan insanlardır. O yüzden işinsanı diye böyle yakıştırma bir adlandırmada bulunurlar.
Düzenbazlar! Parababaları iş insanı da İşçi Sınıfı, onlara milyarları kazandıran İşçi Sınıfı hayalet insanı mı?
Ama işte bu Parababaları ne kadar ahlâk yoksunuysa, onların medyası da, yazarçizerleri de aynı düzeydedir ahlâki açıdan.
TÜRK-İŞ, bildiğimiz gibi, daha önce de anlattım; 1952 sonbaharında, sanıyorum Eylülde, bizzat Amerika tarafından kurduruluyor. Nasıl sarı sendikacılık yapılacağıyla ilgili Amerika’nın CIA ajanları gelip yıllarca burada eğitim veriyorlar, bu sendikanın devşirdikleri patron yanlısı insanlarına. Ve başlangıçta finansmanını da bir süre Amerikalılar sağlıyor. Yani; “Çok partili hayata geçtiniz, NATO’ya girdiniz, yani benim emrime girdiniz, benim yarısömürgem oldunuz. Öyleyse İşçi Sınıfının da benim emrimde olması gerekir, başı boş bırakılmaması gerekir”, diyor ABD Emperyalist Çakalı.
Bildiğimiz gibi aynı günlerde Seferberlik Tetkik Kurulu adı altında Süper NATO’yu, Gladyo’yu, Kontrgerilla’yı kurduruyor ABD. Böylece Orduyu, İstihbaratı, Medyayı, İşçi Sınıfını bütünüyle kendi kontrolüne, kendi yörüngesine almış oluyor.
TÜRK-İŞ, aslında işçilerin çıkarını savunan bir sendika değildir. TÜRK-İŞ, İşçi Sınıfı içinde işverenin, patronların, Parababalarının ajanlığını yapan, onların çıkarlarını savunan, İşçi Sınıfının gerçek bir sendikaya kavuşmasına engel olan, izin vermeyen hain sarı bir sendikadır. Nitekim 12 Eylül 1980 Faşist diktatörlüğünde, bu sendika Bakan vermiştir Genel Sekreteri Sadık Şide’yi, faşist Amerikancı diktatörlerin kurdukları hükümete.
Yine daha önce de söyledim: Bu sendikanın, TÜRK-İŞ’in Genel Başkanı Ergün Atalay geçen yıllardaki bir Asgari Ücret Tespit Komisyonu işi sonuçlandırınca, yani sefalet ücreti düzeyinde bir ücreti İşçi Sınıfımıza reva görünce her zaman yaptığı gibi, mikrofon kapandı sanarak ne demişti?
“Ya iyi, elimizi çabuk tuttuk, işi bağladık. Uzasaydı başımıza iş almış olurduk”, demişti.
Yani kıskıvrak sattık İşçi Sınıfımızı, böylece kurtulduk bu beladan. Eğer biraz uzatsaydık, sorun çıkardı, başımıza iş alırdık. Bu kadar açlık ücretine, sefalet ücretine mahkûm kılacak bir ücreti belirleyemezdik, demişti.
Bunların kasalarına her ay milyonlar girer. Ve bunlar bu kadar parayı nereye nasıl harcayacaklarının sıkıntısını çekerler. Kendileri parmaklarını oynatmadan işveren, İşçi Sınıfımızın alınterinden kestiği sendika aidatı adı altındaki parayı bunların kasalarına otomatik olarak gönderir, hesaplarına yatırır.
Ve bunların her biri Parababalarının, Finans-Kapitalistlerin sürdüğü hayat düzeyinde bir hayat sürer. İşte ölüm ilanları da aynı şeyi gösteriyor. Tam sayfa bu gazetelere ilan vermenin ücreti nedir? Biz bilemiyoruz tabiî.
Burada şöyle bir ibare var:
“Tüm emek dostlarına, Türk Metal Sendikası üyeleriyle birlikte Türkiye İşçi Sınıfına başsağlığı dilerim”, diyor Türk Metal Sendikası yeni Başkanı Uysal Altundağ.
Yahu sizin hayatınız, tüm TÜRK-İŞ’e üye sendikaların olduğu gibi, İşçi Sınıfını satmakla, İşçi Sınıfına ihanet etmekle geçti. Sizin emekçileri, İşçi Sınıfını ağzınıza almaya ne hakkınız var?
Siz İşçi Sınıfının en ağulu düşmanları arasındasınız. Ve yarın gerçek anlamda bir Halk İktidarı kurulduğu zaman Parababalarıyla birlikte bu sarı sendikalar, bunların yöneticileri de bu TÜRK-İŞ’çiler, HAK-İŞ’çiler de İşçi Sınıfımıza ihanetten dolayı yargılanacak. Suç işliyor bunlar.
Nasıl ki bir kişi kendi vatanına, kendi milletine karşı yabancı bir devletin emrine girer, onun istediği kendi vatanındaki sırları, bilgileri ona gizlice çıkar karşılığında aktarırsa; bunlar da aynı oranda İşçi Sınıfımızı kıskıvrak tutsak ederek, patronun emrine ücretli köleler olarak sunmakla görevli oldukları için aynı oranda suç işlemişlerdir, ihanet etmişlerdir. Nasıl ki vatanını satan bir casus, vatanına karşı büyük bir suç işlemişse, bunlar da İşçi Sınıfına karşı aynı oranda büyük bir suç işlemişlerdir. Bu suçlarından dolayı yargılanacaklar bunlar.
Bu Pervul Kavlak’ın başkanlığını yaptığı Türk Metal’le ilgili bir tek örnek vereyim. Uzel Makina’da ya da Uzel Traktör Fabrikası’nda, Topkapı Rami’deki fabrikada ve orada çalışan işçi kardeşlerimizi kendi sendikası altında güya örgütlemişti. Daha doğrusu başlarını bağlamıştı, tutsak almıştı. Uzel Makina patronu aşağı yukarı 17 sene önce, bilmediğimiz bir sebepten dolayı üretimi durdurdu. Ve işçileri sokağa attı. Bu sendika, o fabrikaya yıllarını veren işçi kardeşlerimizin ne kıdem tazminatlarını aradı ne ihbar tazminatlarını aradı. Nasıl patron yüzüstü bıraktıysa işçileri, bu sarı sendika, bu Türk Metal Sendikası da aynı şekilde yüzüstü bıraktı. Çünkü işçi sendikası değil, patronun sendikası.
15 yıl sonra Partimizin Yoldaşlarından oluşan Nakliyat İş Sendikası, DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası, bu işe el attı. Hak gaspına uğrayan 200 civarında işçiyi yeniden örgütledi. Ve Uzel Makina’nın önünde Direniş Çadırı kurduk. İşçilerimiz 15 yıl sonra Yoldaşlarımızın yönettiği DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’nın önderliğinde direnişe ve hak arama mücadelesine giriştiler. Direniş iki yılı aşkın sürdü. Yaz kış hiç ara vermeksizin, bayram, tatil dinlemeksizin işyerinin önünde çadır kuruldu ve orada İşçi Sınıfımız direndi.
Ve bu direniş sonunda bir buçuk yıl önce 7,5 milyon lirayı söke söke aldı Nakliyat-İş, İşçi Sınıfımızın hesabına. Bir buçuk yıl öncenin parasıyla bu 7,5 milyon lira. Sanıyorum bu bir buçuk yılın enflasyon farkını da hesaplarsak, bugünkü parayla 20 milyon liraya yaklaşır alınan miktar, kazanç. Ve 200 işçi kendi aralarında, kıdemleri oranında bu parayı paylaştılar. O zamanın parasıyla 30-40 bin lira alan da oldu, 70-80 bin lira alan da oldu.
Ve hiçbir Yoldaşımız o paraya elini sürmedi. Parayı işçiler kendi aralarında oluşturdukları bir komite olarak aldılar ve dağıtımını kendileri yaptılar. Çuvallarla getirildi para, o komiteye teslim edildi. İşçi Sınıfımız kendi arasında hakkaniyetli bir şekilde o parayı paylaştı. Biz bir tek lirasına bile elimizi sürmedik, bir tek lirası bile Yoldaşlarımızın eline gelmedi, değmedi.
Biz nerede haksızlığa uğramış İşçi Sınıfımızın hangi işkolunda çalışıyor olursa olsun bir bölümü, bir öbeği, bir müfrezesi varsa, onun yanındayız. Onun çıkarlarını savunuruz, onun ekmeğini büyütmek için mücadele ederiz. Ve biz de bundan mutluluk duyarız… Onların ülkemizi, dünyayı ekonomik ve siyasi sorunları olduğu gibi görüp kavramalarını sağlamak amacıyla bilinçlerini yükseltiriz. Kendiliğinden sınıf olma halinden çıkıp kendisi için sınıf olmasını sağlayacak devrimci siyasi bilinç veririz.
Uzel Makina işçileri, bu iki yıllık mücadeleleri sürecinde bu sarı, ajan sendikası Türk Metal Sendikası’nın hem Şubesi önüne hem Genel Merkezi önüne siyah çelenkler bıraktılar, kendilerini sattığı için.
Bu Pevrul Kavlak’tan, enteresandır, Tele 1’in kendini sosyalist olarak adlandıran patronu Merdan Yanardağ da ödül almıştır. “Emek Ödülü” almıştır. Biri İşçi Sınıfını satan, İşçi Sınıfı içinde patronların ajanı olan bir sendikanın başkanı, öbürü kendini sol hatta sosyalist diye satan bir yayın kuruluşunun, bir televizyonun patronu. İşte ödül verip alırkenki görüntüleri. İkisi de gülücükler saçıyorlar değil mi?
Çok mutlular hallerinden…
Hep söyleyegeldiğimiz gibi ikili oynayanlar çok memlekette. İkili, üçlü oynarlar ne yazık ki. Şimdi bu Merdan nam Hafız hangi gerekçeyle bu ilişkilere girdi ve bu ödülü aldı? Orasını bilemiyoruz artık. O kadarına da siz kafa yorun.
Herkes hayatına belli bir anlam verir. Kimi mal mülk, milyonlar, milyarlar istiflemek, küplemek ister, köşkler saraylar edinmek ister. Kimisi ün, poz, makam, şöhret, koltuk, unvan…
Bizim içinse hayatımıza en değerli, en insancıl anlamını veren mücadele ve hayat anlayışı, dünya görüşü; yoksul, ihtiyaç içinde, acı çeken, haksızlığa uğrayan insanlarımızın yardımına koşmak, onların ekmeğini büyütmek, onların hak mücadelesine destek vermektir. Onları bu sömürü, soygun ve vurgun düzeninden kurtarmak için mücadele vermektir.
Tabiî sahipsiz olan sokak hayvanlarının ve doğamızın da korunmasında en aktif, en önde gelen mücadeleyi yürütmektir.
Bizi de bunlar mutlu ediyor. Ve biz bu mücadelemizle insana en layık olan, en yaraşan yaşama biçimini hayata geçirdiğimizi ve ömrümüzü ona harcadığımızı hissediyoruz, duyumsuyoruz ve onun mutluluğunu yaşıyoruz. İnsan olmamızın hakkını verdik, diyoruz.
İşte tüm sarı sendikacılar Pevrul Kavlak’tan örnek alsınlar. Herkes gibi öbür tarafa ne götürdü bu vatandaş?
Beş metrelik bez, değil mi?
Herkesin götüreceği aynı…
O bakımdan canavarlaşmaya, ihanete, zalimin yanında saf tutmaya, ikili oynamaya, vatanımıza, halkımıza ,İşçi Sınıfımıza ihanet etmeye değmez bu hayat. Bir yel gibi; gelir geçer…
O bakımdan herkesi gerçek anlamda insan olmaya, insani değerler, vicdani, ahlâki değerler taşımaya ve onların çerçevesinde hayat yaşamaya davet ediyoruz.
Kalın sağlıcakla…
26 Şubat 2024