Genel Başkan’ımız, Halkımızın yakıştırmasıyla “HKP’li Dayı” AKP’giller’i bir kez daha yargıladı!
İstanbul (Çağlayan) Adliyesi 48’inci Asliye Ceza Mahkemesinde dün (14.10.2021 günü) görülen dava; “doğuran tencere” misali, başka bir davanın (gene “olmayan Cumhurbaşkanına hakaretten” açılan, İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ve gene HKP’li Dayı’nın AKP’giller’i yargıladığı bir davanın) doğurduğu iki davanın birleştirilmesinden doğan bir davaydı.
Davalardan birisi, İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmanın çıkışında Adliye önünde yapılan açıklamayla ilgili olarak İstanbul 48’inci Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekteydi.
Diğer dava da İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi duruşmalarındaki siyasi açıklamalarıyla ilgili olarak İstanbul 16’ncı Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davaydı.
Daha sonra bu iki dava, Hukukçularımızın itirazlarına rağmen İstanbul 48’inci Asliye Ceza Mahkemesinde birleştirildi.
Ve geldik bugüne…
Tanık olarak bildirdiğimiz, Yurtsever Asker Ümit Yalım da tanıklık yapmak üzere aramızdaydı.
Alkışlarla HKP’li Dayı duruşma salonuna girdi.
Daha “bismillah” derken, kendisine ikinci tekil şahıs (sen) olarak hitap eden Hâkime, HKP’li Dayı bir çeki düzen vermek istedi:
“Siz bana ikinci tekil şahıs zamiriyle hitap ederseniz ben de size öyle, ‘siz’ değil de ‘sen’ diye hitap ederim. Bu hitap da karşılıklı saygı ve özen yerine Keşanlı kahve ağzıyla konuşma olur”, diyerek yaptığı uyarıyı dikkate almayan Hâkime, duruşma boyunca “Hâkim Kardeş” diye hitap etti HKP’li Dayı. Bu şekildeki hitap zapta da geçti.
Halkçı Hukukçu HKP’li Avukatların SEGBİS sisteminin kurulması talebini; “daha sistemi kuramadık”, gibi doğru olmayan bir gerekçeyle reddetti “Hâkim Kardeş”. Yine avukatların iddianamenin reddi gerekir çünkü ortada bir iddianame yok; mahkeme tutanağı kes yapıştır metoduyla iddianameye dönüştürülmüş. Bu iddianame kabul edilemez, reddi gerekir, oysa mahkeme bunu kabul etmiştir; bu yanlıştan dönülmelidir itirazını ve 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinin müvekkile ceza verirken; “bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirerek cezanın ertelenmesine”, hükmederken, aynı zamanda işbu davaları doğuran şikâyette bulunmasının garabetini belirttiler. Fakat bu taleplerin mahkeme hâkimince kabulü mümkün olmadı, zaten olamazdı. Fakat bu talepler ısrar edilerek zapta geçirildi.
Ve HKP’li Dayı; “Ben buraya savunma yapmaya gelmedim! Ben tepeden tırnağa suça batmış Kaçak Saray iktidarını, çıkar amaçlı bir zulüm örgütünü yargılamak için buradayım!”, diyerek, bir bir AKP’giller’in suçlarını sıralamaya başladı.
***
Genel Başkan’ımız öncelikle Türkiye Cumhurbaşkanına hakaret etmediğini, çünkü şu anda Türkiye’nin yasal meşru bir Cumhurbaşkanı olmadığını, mafyatik bir suç örgütünün başının o koltuğu işgal etmiş olduğunu belirtmiştir. “Anayasaya göre Cumhurbaşkanı olabilmek için gerekli olan 4 yıllık yüksekokul diploması sunabilmiş değil şimdiye kadar. Sunduğu iki diplomanın sahte olduğu kesin olarak kanıtlanmış bulunuyor. 84 milyon insanımızı ahmak, hatta eşek yerine koymaktan vazgeçsinler”, dedikten sonra şu an ikili devletin mevcut olduğunu belirtti.
Birinci devletin Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Kuvayimilliyecilerin Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı vererek kurduğu Laik Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğunu, ikincisinin ise Tayyipgiller Faşist Din Devleti olduğunu vurgulamıştır.
İkinci devletin tamamen faşist Alman Nazi devleti gibi hiçbir kanun tanımayan, sadece “Führer”in (bizde Kaçak Saray’daki “Reis”in) emirlerinin kanun yerine geçtiği bir devlet olduğunu, Kuvayimilliyecilerin eksik gedik devletinin uygulamaya çalıştıkları Laikliği, demokrasiyi, sosyal hukuk devletini yok ederek, Yargıyı, Orduyu, Eğitimi, Polisi, Bürokrasiyi tamamen kendine bağlı kurumlara dönüştürdüğünü, istediğinin aksi yönde karar veren Hâkimi nasıl süründürdüğünü, “Değil mi Hâkim kardeş?” diyerek AKP’giller’i yargılamasını sürdürdü HKP’li Dayı.
Kaçak Saraylı faşist Din Devleti Reisi ve avanesinin, bazı generalleri sadece Lozan’ı ve Montrö’yü savundukları için zulme uğratmasına, 6 gün gözaltına alıp sorguladıktan sonra ayaklarına kelepçe takılarak aşağılamalarına; Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda 4 yıl, sonrasında Birinci Kurtuluş Savaşı’nda 4 yıl, toplamda 8 yıl savaşmış bir Kuvayimilliyecinin torunu olarak, Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşı İsmet İnönü’ye “İki Ayyaş” denmesine, “Keşke Yunan Galip Gelseydi” denmesine haykırarak isyan etti, HKP’li Dayı.
AKP’giller’in yolsuzluklarını kamu malı aşırmalarını/hırsızlıklarını örneklerle açıklayarak, AKP Kurucusu ve AKP Programı’nı yazan, AKP’nin Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı Abdüllatif Şener’in sadece Tayyip ve ailesinin kamu malları aşırarak edinmiş olduğu servetin miktarının 300 milyar dolar olduğu şeklindeki açıklamasını da aktardı salonda.
“Pandora Papers” diye yayınlanan belgelere göre Kaçak Saray’ın gözdesi 5 müteahhidin vurgunlarını, hileli ihalelerden sağladıkları kazançlarını, milyon, milyar dolarlık kazançlarını nasıl ucuz vergi cennetlerine kaçırdıkların rakamlarla açıkladı.
Tayyip’in, bir zamanlar dediğinin tam 180 derece zıddı sözlerinden örnekler vererek, nasıl usta bir yalancı olduğunu sergiledi.
Ardından AKP’nin ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kurulan bir proje partisi olduğunu, bizzat o projenin hazırlık aşamasında yapılan toplantılarda bulunan Merkez Partisi Başkanı Abdurrahim Karslı’nın anlatımlarıyla aktardı Genel Başkan’ımız.
Aynı toplantıda bulunan Abdurrahman Dilipak vb. gibi şahısların bu açıklamayı doğruladıklarını da anlatan Genel Başkan’ımız, Tayyip’in BOP Eşbaşkanı olarak verilen (Türkiye’nin üçe bölündüğünü gösteren BOP bölge haritasının yeniden çizilmesine, İsrail’in korunmasına ve İslam’ın içinin boşaltıldığı, yeni bir İslam’ın yaratılmasına hizmet etmek) görevlerini harfiyen yerine getirdiğini; Irak, Libya ve Suriye’de dökülen 10 milyon Müslümanın kanında emperyalistlerin suç ortağı olduğunu belirtmiştir.
Ardından Tayyipgiller’in göklere çıkardığı; “örtüsüz kadın perdesiz eve benzer, perdesiz ev de ya satılıktır, ya kiralık”, diyen N. F. Kısakürek’in devlet kasasından beslenen nasıl bir kumarbaz, ahlâksız olduğunu bizzat canlı tanıkların anlatımlarından aktararak, AKP’giller’in hırsızlıklarını nasıl din kisvesine bürünerek gerçekleştirdiklerini, dini eserlerdeki benzerlerinden örnekler vererek ve temiz ahlâklı Hz. Muhammed, Ebubekir, Ömer ve Ali’yle karşılaştırarak bu din bezirgânlarını, bunların sahtekârlıklarını ifşa etmiştir.
Sırf Tayyip’e hakaret suçlamasıyla 160 bin soruşturma başlatıldığı, 63 bin dava açıldığı ve 10 bin kişiye ceza verildiği gibi rakamlarla, somut olgularla Yargının nasıl Faşist Din Devletinin operasyon silahına dönüştüğünü vurgulaması, HKP’li Dayı’nın tüm bu net vuruşları karşısında Hâkim rahatsızlığını öne sürerek duruşmaya ara vererek yeni gün vereceğini söylemiştir.
Avukatların ve AKP’giller’i yargılaması henüz bitmeyen Genel Başkan’ın, hiç değilse hazır edilen tanık Ümit Yalım dinlensin ısrarı karşısında; “rahatsızlığım nedeniyle ara veriyorum ve salon havalansın”, diyerek salonun boşaltılmasını istemiştir. Ara bitiminde mübaşir kanalıyla duruşmanın 10 Şubat 2022 tarihine ertelendiğini içeren zaptın avukatlara iletilmesi üzerine, bizzat Hâkimin kapısına dayanılarak bu yapılanın hukuka ve dürüstlüğe uymadığı haykırılmıştır.
Duruşma sonrası Adliye önünde AKP’giller’in ve Kaçak Saray Yargısının hukuksuzluğunu ortaya koyan bir basın açıklaması gerçekleştirilmiştir. Basın açıklaması sırasında yapılan konuşmaların metinlerini aynen yayımlıyoruz.
***
Av. Ayça Okur:
Saygıdeğer Basın Emekçileri;
Bugün İstanbul Çağlayan Adliyesi bir tarihi duruşmaya tanıklık etti. Daha doğrusu yarıda kesilen, yapılmayan, bitirilmeyen bir duruşmaya tanıklık etti.
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanıyordu. Yargılamada yaptığı savunma nedeniyle bugünkü dava açıldı ve bu davada; “Savunma hakkı kutsaldır, savunmaya dokunulamaz”, şeklindeki, Adaletin ABC ilkesi ihlal edilmiş oldu.
Bundan tam 2420 yıl önce Sokrates diyor ki; “Bir yargıç iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir.”
Bugün bir hukuk garabetiyle karşı karşıyayız.
Hâkim duruşmayı yarıda bıraktı ve gitti, duruşma salonunu terk etti. Gerekçe olarak da sağlığının bozulduğunu söyledi. Onu rahatsız eden Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı’nın yapmış olduğu savunmalardı. Yüreği kaldırmadı, psikolojisi kaldırmadı. Çünkü Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut daha dava başında bu süreci öngörmüştü ve demişti ki duruşma tutanaklarında geçen beyanında; “Tayyip’e nasıl davranıyorsanız bana da öyle davranacaksınız, onun talebini yerine getiriyorsanız benim talebimi de yerine getireceksiniz. Ancak o zaman adil olabilirsiniz, mesleğinizin gerektirdiği sorumluluğa ancak o şekilde uygun davranmış olabilirsiniz. Bunu yapmazsanız Kaçak Saray Faşist Din Devletinin emrindesinizdir, yani bir tedhiş bir terör örgütünün ötesinde bir şey olamazsınız”, demişti.
Hâkim bunu ispatladı, Savcı bunu ispatladı ve söylediğimiz gibi bir yalanla duruşmaya beş dakika ara veriyorum diyerek duruşmayı terk etti gitti. Yürek yok, cesaret vatanı yok.
Bu konuda açıklama yapmak üzere sözü Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’a veriyorum.
***
HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut:
Sevgi ve Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Olmayan birine hakaret ettiğim gerekçesiyle beni mahkemeye çıkardılar.
Anayasanın 101’inci maddesi çok açık:
Cumhurbaşkanı olabilmek için yüksekokul bitirip o diplomaya sahip olmak gerekir…
Eğer Tayyip’in vekilleri buraya bir diploma koyabilirlerse, gerçek bir diploma; ben tek söz söylemeden çıkıp gideceğim, istediğiniz cezayı verin, dedik.
Ama koyamazlarsa, ki bugüne kadar koyamamışlardır, o zaman da 84 Milyon insanımızı ahmağın da ötesinde eşek yerine koymaya kalkışmasınlar!
Karşımızda meşru bir Cumhurbaşkanı yok. O makamı hile ve desiseyle elde etmiş, işgal etmiş, resmi evrakta sahtecilik suçu işlemiş, nitelikli dolandırıcılık suçu işlemiş bir mücrim var. İşte ben, onun suçlarını, onun hırsızlıklarını, onun ihanetlerini burada tek tek maddi kanıtlarıyla ortaya koymak için gelmiş bulunuyorum, dedim.
Onun attığı bütün imzalar yok hükmündedir!
Ne demek ya!..
Anayasanın emrettiği kanuna uymayacaksın, sahte diploma uyduracaksın, o diplomanın sahteliği Türkiye Noterler Birliğinin kararıyla hükme bağlanacak; sen hâlâ kendini Cumhurbaşkanı diye yutturmaya kalkacaksın…
O bakımdan, her kim ki Tayyip’e “Cumhurbaşkanı” der, suç işler. Suçu ve suçluyu övmüş olur. Her kim ki onun, Danıştay İdari Davalar Kurulunun karara bağladığı; “Atatürk Orman Çiftliği’nin üzerinde yapılaşma olamaz”, şeklindeki kararını yok sayarak oraya oturttuğu Kaçak Saray’a, “Kaçak Saray demez”, “Külliye” der ya da “Beştepe” derse; o sahtekârdır, o düzenbazdır, o namuslu değildir. Muhalif geçinenler de bu sahtekârlığı yapıyorlar, dikkat edin.
O yüzden bu, suç örgütü lideri olmasına rağmen kendisini dayatabiliyor. Meclisteki Amerikancı Çete bunların suç ortağıdır. Medyanın yüzde 95’i bunların elindedir. Öbür yüzde 5 de işte dediğim gibi yalandan muhalefet yapıyor. Onlar namuslu medyacı, namuslu gazeteci falan değil.
İşte onu yargılamak için buraya geldik. Bir bir suçlarını ortaya koyduk. Hakime bu diplomayı iste, dedik. Duymazlıktan geldi. O zaman sen adalet dağıtma niyetinde değilsin. Sen Kaçak Saray’ın organı olan, onun bir ögesi olan tedhiş örgütüsün, bir suç örgütüsün, Kaçak Saray’ın bir operasyon silahısın, dedik. Ve yarın, FETÖ’nün Savcıları, Yargıçları gibi, siz de kaçacak delik arayacaksınız. AKP’giller’in tüm taraftarları kaçacak delik arayacak. AKP üyeleri; “Ben kendim üye olmadım, benim haberim yokken üye yapmışlar”, diyecek. Tepedekilerse; “Tayyip bizi kandırdı. Bilemedik onun suçlu, mücrim ve hain olduğunu”, diyecekler dedik.
Yok öyle!
Memleket sahipsiz değil. Biz Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin ve Kuvayimilliyeci atalarımızın önderlik ettiği, yüz binlerce şehidin kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklarda kurduk bu Cumhuriyeti. Üç beş din cambazına, üç beş Amerikan devşirmesine bu vatanı teslim etmeyiz, bu milleti teslim etmeyiz!
Bizi ve Yoldaşlarımızı hiç kimse korkutamaz, yıldıramaz, sindiremez. Biz Denizler’le, Mahirler’le birlikte Beyazıt’ta faşistlerle, bu dincilerin atalarıyla savaşırken üzerimize yaylım ateşler edildi; onları da tınmadık hiç. Onların mahkemelerinde, Faşist Cuntanın mahkemelerinde idamla yargılandık. Onlar da vız geldi bize. Tayyipgiller nedir ki! Gölgesinden korkan Amerikan işbirlikçileri!
Eninde sonunda yenilecek bunlar arkadaşlar, göreceksiniz. Genç Yoldaşlarım mutlaka tanık olacaklar buna. Ama ne yazık ki bunların yurtdışına kaçırdıkları trilyonlarca dolarlık servet, Halkın alınterinden gasp ettikleri servet, Amerika tarafından el konularak yok edilecek, bunların Kaçak Saray’ı başlarına yıkıldığı zaman. Onları geri almamız, Katil Amerika’yı Ortadoğu’dan defettikten sonra ancak gündeme gelecek.
Ne diyordu Aydınlanmanın temsilcisi, yiğit Bruno Engizisyon Mahkemelerinde yargılanıp yakılarak ölüme mahkûm edildikten sonra?
“Sizler, beni ölüme mahkûm edenler, şu anda benden daha çok korkuyorsunuz.”
İşte Tayyipgiller’in tüm avaneleri de, Hâkim Savcıları da bizlerden aynen korkuyorlar bu şekilde.
Bunlar ne yaparsa yapsınlar, eninde sonunda İyiler kazanacak. Bunlar ne derlerse desinler, “Dünya dönüyor.” Bunların Sahte Diploması ortaya çıkacak. Resmi evrakta sahtecilikleri, nitelikli dolandırıcılıkları, aşırdıkları trilyonlarca dolarlık servet; hepsi ispatlanacak. Buna inancımız tam. Belki biz, ömür merdiveninin son günlerini yaşıyor olan arkadaşlarımız buna tanık olmayabiliriz. Ama siz gençler, yüzde yüz tanık olacaksınız arkadaşlar. FETÖ’nün taraftarları bugün nasıl lanetle anılıyorlarsa, bunlar da yarın, kısa süre sonra aynı şekilde ihanetle anılıyor olacaklar.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
***
Av. Ayça Okur:
Değerli Basın Emekçileri,
Sorularımıza cevap dahi veremeyen Hâkim ve Savcılarla hukuk mücadelesini gerçekleştiren Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’un avukatlarından Tacettin Çolak’a söz veriyorum.
***
Av. Tacettin Çolak:
Saygıdeğer Arkadaşlar;
Esasında bizim bu davamız, başka bir davadan doğan bir dava idi. Yani davalar doğurmuştu. İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinde yaptığı savunma nedeniyle Sayın Genel Başkan’ımıza ceza verildi. O duruşmadaki sözleri nedeniyle de bu dava açılmıştı.
Şimdi, dava doğurdu, bugün de Hâkim kaçtı. Bizim de kaderimiz böyle…
Çünkü doğruları söyleyince; korkusuzca, lafı eğip bükmeden, ikirciksizce, Sayın Genel Başkan’ın biraz önce yaptığı gibi, mahkeme salonunda da şimşek gibi gerçekler yüzüne haykırılınca, Hâkim kaçtı…
27 yıllık meslek hayatımda ilk defa böyle bir olayla karşılaştım. Sıkıyönetim Mahkemelerinde savunmanlık yaptım. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde savunmanlık yaptım, aynı zamanda bizler de yargılandık.
Ama savunmayı yarıda bırakıp kaçan Hâkim ilk defa gördük, demek ki göreceğimiz varmış…
48’inci Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Abdullah… Kendisi birinci tekil şahısla hitap ediyor duruşma salonunda; biz de kendine böyle hitap edeceğiz. Çünkü misliyle artık davranacağız.
Ey Abdullah Efendi!
Senin artık bağımsızlığın, tarafsızlığın hikâye… Bundan sonra hukuk adına ağzınla kuş tutsan hikâye… Sen kararını bu kaçkınlığınla vermiş durumdasın. 10 Şubat 2022 tarihine duruşmayı ertelemekle Sayın Nurullah Ankut’tan kaçamazsın!
Tek bir kaçışın var: Ya emekliliğini istersin ya da tayinini…
***
Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut’un Çağlayan 48’inci Asliye Ceza Mahkemesindeki bir sonraki AKP’giller yargılaması 10 Şubat 2022 tarihinde gerçekleştirilecektir. Tüm Halkımız ve Kamuoyu davetlidir.
15 Ekim 2021
HKP Genel Merkezi