Eğirdir Gölü Halkındır, İnsana, Hayvana, Çevreye, Doğa ve Yeşile Düşman Olanların İnsafına Bırakılamaz!
Partimiz, Yedi Renkli Eğirdir Gölü’nün Parababalarının sömürü düzeni tarafından katledilmesine yönelik Eğirdir’de eylem yaptı:
Eğirdir Gölü Halkındır,
İnsana, Hayvana, Çevreye, Doğa ve Yeşile Düşman Olanların İnsafına Bırakılamaz!
Halkın Kurtuluş Partisi olarak, 24 Ağustos 2020 tarihinde saat 15:00 de Eğirdir Kaleönü’nde, gözünü kâr hırsı bürümüş Parababalarının sömürü düzenin, doğanın insanlığa muhteşem bir armağanı olan ve Türkiye’nin 2. en büyük tatlı su kaynağı olan Eğirdir Gölü’nü kurutarak katletmesine yönelik eylemimizi gerçekleştirdik.
Bu eylemi örgütlemek için günler öncesinden çalışmalar yaptık. Kurumlara gittik. Duyurular yaptık. Sosyal medyayı kullandık aktif biçimde.
“-Gölü Guruduyolaa!
“- Yetti Gari!
“-Haden Gari!”
Diyerek Eğirdir Halkını eylemimize çağırdık.
Pazartesi günü de eylemimizin ardından da Türkiye’nin en Yurtsever, Halkçı, Çevreci ve Kamucu Partisi olarak “tüyü bitmemiş yetimin hakkı” olan kamu mallarının göz göre göre, yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekilmesine, çevrenin, doğanın ve tarihi güzelliklerimizin tahrip ve talan edilmesine göz yuman tüm sorumlular hakkında Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.
Eylemimiz, Parti bayraklarımız, dövizlerimiz ve “Eğirdir Gölü Halkındır, İnsana, Hayvana, Çevreye, Doğa ve Yeşile Düşman Olanların İnsafına Bırakılamaz” pankartımızla, Eğirdir’in tarihi mahallesi Kaleönü’nde, yöre halkının da katılımıyla çok coşkulu bir biçimde gerçekleşti.
Eylemimize “Eğirdir Gölü Kurumasın”, “Göl Yoksa; Elma yok, Balık yok, Kerevit Yok” “Göl Hayattır, Kurumasın” sloganları ile başladık.
Eylemimizin açış konuşması HKP Yöneticisi Prof. Dr. Özler Çakır tarafından yapıldı,
Özler Çakır konuşmasında şunları söyledi:
Sevgi ve saygıdeğer hemşerilerimiz, Eğirdirliler, Gelendostlular, Yalvaçlılar, Ispartalılar, tüm Eğirdir Gölü sevdalıları ve değerli basın emekçileri, partimiz Halkın Kurtuluş Partisinin Eğirdir Gölü ile ilgili düzenlediği basın açıklamasın hoş geldiniz. Bu etkinliğe emeği geçen, etkinliğe bizleri yalnız bırakmayarak ev sahipliği yapan herkese, tüm katılımcılara Partim adına yürekten teşekkür ederim.
Buradan, 22 Ağustos’ta, sermayenin rant uğruna yaptığı doğa katliamının yol açtığı felaketi yaşayan Giresun halkına ve tüm halkımıza başsağlığı dileklerimizi iletiyor, acılarını paylaşıyoruz.
Duyuyor musunuz, Eğirdir Gölümüz de çığlık atıyor, haykırıyor. “Durmayın öyle, çok acı çekiyorum, kurtarın beni, çekip alın beni bu harami düzeninin elinden, hiç mi hakkım, hiç mi emeğim yok sizlerde” diyor.
Oysa, ne çok borcumuz var ona… Borcumuz var Kurtuluş Savaşı’mızın kaderini değiştiren Gazi Gölümüze. Sivri’nin tepesinden bakıldığında, “al gözüm seyreyle” diyen güzelliğe. Kale Mahallesinde dokuma tezgahlarından çıkan seslere eşlik eden dalga seslerine. Akana’ nın başındaki beyaz tülbentini yıkayan hayratın suyuna, Eğirdir Halkının sofrasının aşı, başının tacı olan Gavinne’ ye can veren sulara borcumuz var. Sazanın, çapağın, kerevitin, Sakarmeke kuşunun yaşam alanına, bizi biz yapan anılarımıza, bedenimizin ve ruhumuzun can şenliğine, çocukluğumuzun, gençliğimizin, yaşlılığımızın yarenine, sadık sırdaşına.
Ben Kale mahallesinden, Kalaycı Mehmet ile Fadimenin torunu, öğretmen Erol Gülay ile Özten Gülay’ın kızı Prof. Dr. Özler Çakır,
Benim de ne çok borcum var bu topraklara, bu göle. Gelin bu borcu ödeyelim.” dedi.
Ardından da;
“Hepinizin yakından tanıdığı namuslu bilim insanı, yaşamının kırk yılını bu göle adamış olan Süleyman Demirel Üniversitesi emekli öğretim üyesi ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici’ye sözü bırakmak istiyorum ve diyorum ki Parababalarının sömürü düzeninin gölümüzü katletmesine izin vermeyelim, diyerek sözlerini bitirdi.
Dr. Kesici, konuşmasında Eğirdir Gölü’nün yıllar içerisinde gölü kuruma noktasına getiren nedenleri ortaya koyarak çözüm önerileri de sundu.
Yıllardır yapılan bilim dışı uygulamaların gölü bu noktaya getirdiğini, çözümlerin ise yine bilim insanlarının uyarı ve önerilerine kulak vererek mümkün olabileceğini vurguladı. Kesinlikle ve kesinlikle HES’lere su verilmemesi ve gölü kurtarmak için ekolojik dengesini sağlamamız gerektiğini, göldeki en büyük tehlikenin buharlaşma olduğunu, buharlaşmayı önlemenin bizim elimizde olduğunu, en temel önlemin ağaçlandırma yapılması olduğunu belirtti.
Kesici sözlerini, böyle giderse “(…) Bu göl yakında KU-RU-YA-CAK. Bataklık aşamasına girmiş. Göl, ilerisi için, içme suyu için dahi su bulunamayacak bir duruma gelmektedir.” uyarısıyla sürdürdü.
Dr. Kesici, sorunun çözümü için halkın söz konusu uygulamalara karşı örgütlü biçimde sesini yükseltmesi ve mücadele etmesi gerekliliğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Dr. Kesici’nin konuşmasının ardından, Eğirdirli yoldaşımız Kutay Gülay, Nazım Hikmet’ten bir şiiri yüreklerimize dokunarak sesletti.
Daha sonra Partimizin konu ile ilgili basın açıklaması, Prof. Dr. Özler Çakır tarafından yapıldı.
Çakır açıklamaya, “Burada bir cinayet işleniyor! Bu cinayetin faili, hemen öldürmüyor kurbanını. Yıllardır ona tarifsiz acılar çektiren işkenceler yapmakta. Onun canhıraş çığlıkları, haykırışları umurunda bile olmuyor. Hatta öldürücü son darbeleri daha bir kinle, daha bir nefretle vuruyor ha vuruyor. Kurban can çekişiyor artık. Son nefesini vermek üzere! Çığlıklarını duyuyoruz ve yüreklerimiz dağlanıyor. Çünkü kurban, bizim geçmişimiz ve geleceğimiz; çünkü kurban, bizim can suyumuz; çünkü kurban, bizim ‘Yedi Renkli Eğirdir Gölü’müz!” sözleriyle başladı.
Prof. Dr. Özler Çakır açıklamasını “(…) Bu nedenle halkımızı, ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yerli-yabancı Parababalarının sömürüsünden kurtulması için doğaya dost, çevreye dost, bitkiye-hayvana dost, gerçek vatansever parti olan Halkın Kurtuluş Partisi’nde el ele örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
“Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!” sözleri ile sonlandırdı.
(Konuşmanın tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.)
Basın Açıklamamızda son konuşmayı Partimiz Genel Sekreter yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Avukat Tacettin Çolak yaptı.
Konuşmasına çok coşkulu biçimde Eğirdir Halkına seslenerek başlayan Çolak konuşmasını, “Doğadan uzaklaştıkça kalbi taşlaşan AKP’liler bu katliamın yönetip yönlendirenleridir. İnsana, çevreye, doğaya dost parti olarak biz de onlarla mücadeledeyiz.” sözleriyle sonlandırdı.
(Konuşmanın tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.)
Eğirdir Hükümet Konağı ve Belediyenin önünde gür seslerimizle ve sloganlarımızla sonlandırdığımız eylemimizin ardından, Partimiz adına Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığına; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Yusuf Kandazoğlu, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu Üyeleri, Devlet Su İşleri 18.Bölge Müdürü Mahmut Berber ve diğer görevliler hakkında suç duyurusunda bulunduk. 24.08.2020
Kurtuluş Partililer
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Genel Merkezi adına Prof. Dr. Özler Çakır’ın yaptığı konuşmanın tam metni:
Sevgi ve Saygıdeğer Hemşerilerimiz:
Eğirdirliler, Gelendostlular, Yalvaçlılar, Ispartalılar, tüm Eğirdir Gölü sevdalıları;
Burada bir cinayet işleniyor!
Bu cinayetin faili, hemen öldürmüyor kurbanını. Yıllardır ona tarifsiz acılar çektiren işkenceler yapmakta. Onun canhıraş çığlıkları, haykırışları umurunda bile olmuyor. Hatta öldürücü son darbeleri daha bir kinle, daha bir nefretle vuruyor ha vuruyor. Kurban can çekişiyor artık. Son nefesini vermek üzere! Çığlıklarını duyuyoruz ve yüreklerimiz dağlanıyor.
Çünkü kurban, bizim geçmişimiz ve geleceğimiz;
Çünkü kurban, bizim can suyumuz;
Çünkü kurban, bizim “Yedi Renkli Eğirdir Gölü”müz!
Ya katili kim bu hunhar cinayetin?
İçinde yaşadığımız Parababaları düzeni!
Gözünü kâr hırsı bürümüş Parababaları, yalnız insana değil Tabiata ve Tarihe hiç saygı duymamaktadır. Sevgi beslememektedir. Bu sebeple de şehirlerimizin Tarihi dokusunu, yeşil alanlarımızı, denizlerimizi, göllerimizi, nehirlerimizi, dağlarımızı tahrip etmektedir. Sözün özü, bizi sarıp sarmalayan, yaşam kaynağımız olan coğrafyayı, doğayı katletmektedir bu kasalarını doldurmak için her yolu mubah sayan, Para ve kâr tanrısına tapınan Parababaları!
İşte bu nedenle, bizim Eğirdir Gölü’müzün başına gelen felaketlerin sorumluları da yıllardır halkımızın başına çöreklenen, Antika-Modern Sermaye Sınıfları ve onların iktidardaki temsilcileridir. Kendi çıkarları, vurgun ve talanları uğruna, hiç gözlerini kırpmadan, hiç vicdanları sızlamadan kurutup yok etmektedirler doğanın insanlığa, bizlere muhteşem bir armağanı olan Eğirdir Gölü’nü.
Oysa o milyonlarca yıllık geçmişe sahip armağan nasıl da korudu, kolladı, doyurdu bizleri. İş oldu, aş oldu, yaşam kaynağı oldu kendisi ile bütünleşen insana!
Emperyalist yedi düvele karşı tam bağımsızlık aşkı ile başkaldıran mazlum bir halkın, nasıl da imdadına yetişti en zor zamanlarında, nasıl da katkı sundu o muhteşem zafere! Kurtuluş Savaşı’mızın en yakıcı günlerinde, Akşehir-Afyon hattının emperyalist işgal kuvvetleri tarafından kapatılmasından sonra Akşehir-Eğirdir-Dinar hattı oluşturuldu. İşgale uğramamış olması ancak işgal bölgeleri ile de her türlü ilişkiyi sağlayabilecek uzaklıkta olması; Batı Anadolu’yu Orta ve Güney Anadolu’ya bağlayan telgraf-telefon hattı ile posta dağıtımının en kolay ve güvenilir biçimde Eğirdir üzerinden sağlanabilmesi, ilçeyi stratejik bakımdan çok önemli bir konuma getirdi. Bu süreçte Eğirdir Gölü de düşman gücünü söküp atacak, onlara ölümcül darbeyi vuracak olan Birinci ve İkinci Ordularımıza; Batı Cephesi’ne asker, mühimmat, tıbbi malzeme ve yiyecek-giyecek ulaştırılmasında en güvenilir suyolu oldu. Canada ve Yeşilada’da da cephede yaralanan askerlerimizin tedavisi için sahra hastaneleri ve revirler oluşturuldu. Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın kaderini değiştiren tarihi bir görev yaptı Gazi Göl’ümüz! (Recep Bozkurt. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Eğirdir.)
(http://www.egirdirakingazetesi.com.tr/haber/36301/30-AGUSTOS–BUYUK-ZAFERE-DOGRU–EGIRDIR)
(http://www.egirdir.gov.tr/ataturk-ve-egirdir)
En önemli tatlı su kaynağı oldu, tereddütsüz kana kana içti, yıkandı, kullandı yöre insanları yıllar boyu.
Aç bırakmadı, bereketini sundu kavinnesiyle, sazanıyla, çapağıyla, kerevitiyle. Balıkçıya iş, balığı yiyene aş verdi.
Verimkâr kıldı kendisini çevreleyen toprak anayı. Mor salkım üzüm bağlarını suladı, Eğirdir’e has pembe renkli domateslere lezzet kattı, elma bahçelerini gönendirdi. Hiç kıskanmadı suyunu, vermem demedi. Köylüyü hiç muhtaç kılmadı suya.
Muhteşem güzelliğini öyle bir cömert sergiledi ki, yurt içinden yurt dışından sevdalıları oldu hep. Gelmeden, görmeden, yedi rengine hasret gidermeden duramaz oldular. Bir turizm cenneti yaptı Eğirdir’i.
Ama ne acıdır ki bugün Eğirdir Gölü yok oluyor. Çünkü gölün ekolojik yapısı, müdahalelerle tahribata uğratılıyor. Bilim dışı, bilinçsizce yapılan balıklandırma, göldeki doğal canlı çeşitliliğini yok etti. Ne yazık ki artık gölde ne kavinne, ne sazan ne de çapak bulmak mümkün değil. Rant uğruna göl kıyı ihlalleri yapılmakta. Gölden içme suyu kullanımının dışında vahşi sulama ile aşırı oranda su çekilmekte. Gölün su bütçesi korunmadan kanallar, pompaj ve yüzey akışıyla aşırı oranda su alımları yapılmakta. Gölün su kaynaklarının, gölü besleyen derelerin büyük bir kısmının, yağmur–kar yağışlarının oluşturduğu yüzey sularının önüne baraj ve göletler yapılarak bu suların göle ulaşması olanaksız hale getirilmekte. Gölü besleyen dere, çay ve yüzey sularının önüne çok sayıda gölet-baraj yapımı ve HES’lere su verilmesi nedeniyle, beslenmesi için gerekli sular ne yazık ki göle ulaşamamakta. Eğirdir Gölü önceki yıllardaki su hacminin neredeyse %70’ini kaybetmek üzere. Göl yüzeyi yaklaşık 100 km2 azalmış durumda.
Tarım, sanayi ve evsel atıklarının fütursuzca göle bırakılması, gölün bir atık alanı olarak kullanılması gölde ağır metallerin birikmesine, kimyasal ve biyolojik kirliliğin ve gölün dip çamurunun giderek artmasına yol açmakta. İçme suyu olarak kullanımının tehlikeli olduğu bilimsel raporlarla ortaya konmakta.
1983 yılından bu yana Eğirdir Gölü ile ilgili çıkarılan İçme Kullanma Yönetmelikleri ile Çevre Kanunu; 1996’da, Çevre ve Orman Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nün ortak kararı ile Eğirdir Gölü’nün doğal sit alanı (Eğirdir Gölü’nün 1’inci, 300 m kıyı şeridinin de 3’üncü dereceden sit alanı) ilanı kararı ve 2012 yılında özel olarak çıkarılan EĞİRDİR GÖLÜ ÖZEL HÜKÜMLERİ gibi koruyucu yasa ve yönetmelikler hiçe sayılmakta.
Tabiî burada, gölü çevreleyen coğrafyanın da taş ve mermer ocakları yoluyla sermayeye peşkeş çekilerek tahrip edilmesine, bu durumun bölgenin ikliminde, ekolojik dengesinde değişikliklere yol açmasına, gölü ve çevreyi kirletmesine değinmemek olmaz. Eğirdir’i çevreleyen dağların tepeleri, tıraşlanarak yok edilmiş durumda. Dağlar, bitki örtüsü yok oluyor bölgeyi çevreleyen. Mermer çıkarılan yerin altı tahribata uğruyor. Patlatmalar, gölü besleyen doğal su kaynaklarının yönünün değişmesine sebep oluyor.
Dr. Erol Kesici Hoca şöyle feryat ediyor bu duruma:
“İnsan yaşadığı yerin duvarını-damını yıkıp satar mı? Toprağın 1 cm’nin ancak bin yılda oluşacağını bilmez mi? İnsan, evden-paradan daha önemli olan şeyin sağlıklı hava-toprak-gıda-iklim olduğunu ve gelecek kuşaklarına öncelikle yaşanacak doğa bırakması gerektiğini bilmez mi? İnsan dağlar yok olursa sıcaklığın artacağını, kuraklığın- sellerin olacağını, oksijensiz-susuz-yaşanamayacağını bilmez mi?”
Tabiî sermayenin, onların sömürü sisteminin doğası bu! Doymak bilmez kâr hırsı ile azgınca yiyor, bitiriyor, yok ediyor koca koca dağları; siliyor yeryüzünden bin yılların mirası olan bitki örtüsünü, barınağı olan nice canlının. Kısacası yaşam kaynaklarımızı, yaşamı yok ediyorlar!
Namuslu bilim insanlarımızın tüm öneri ve uyarılarına rağmen yerel yönetimler, su yönetimini elinde tutan yetkililer “Telaşa gerek yok, bu yıl yağışlar bol olacak ve göl eski su seviyesine kavuşacak” şeklinde açıklamalarından başka bir şey yapmıyorlar.
Dürüst, samimi, yurtsever Eğirdirliler ve konu üzerine çalışan bilim insanları çözüm üretmeye çalışıyor, çabalıyor ama hemen her sorunda olduğu gibi iş, etkili bir örgütlü mücadeleye gelip dayanıyor.
Değerli Halkımız, Eğirdirliler;
Biliyoruz ki
Su yoksa balık yok, kerevit yok, balıkçılık yok.
Su yoksa tarım yok, elmacılık yok.
Su yoksa Eğirdir yok, yaşam yok.
Eğirdir Gölü’nün yok olmasına izin verme! Suyuna sahip çık!
Eğirdir Gölü’ne sahip çıkmak, ekonomine, sağlığına, turizmine ve kendi yaşama hakkına sahip çıkmak demektir. Göl yaşayamazsa, sen de yaşayamazsın.
Tabii bu sorunların bütüncül çözümü, nihai olarak iktidar meselesine dayanıyor. Sorunun çözümü, ülkemizin, yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızın yerli-yabancı Parababaları tarafından sömürülmesine, talan edilmesine son verecek; doğaya, çevreye, hayvana, insana dost bir iktidar için örgütlü mücadele vermekten geçiyor. Demokratik Halk İktidarını kurmaktan geçiyor. Böylesi bir iktidar mücadelesi için, halkın gerçek dostu siyasi önderlikle, Halkın Kurtuluş Partisi ile buluşmaktan geçiyor.
Halkın Kurtuluş Partisi Programı’ndan:
“Kurtuluş Partisi, insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bilmektedir. Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yanadır. Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinmeyecek, insanlık ve doğa düşmanı emperyalist devletlerle mücadeleden de geri durmayacaktır.
“Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.
“Dağ, nehir ve şehir adlarından da anlaşılabileceği gibi, ülkemiz, bizden önce, onlarca Antika Medeniyetin, hatta medeniyet öncesi toplumun yaşamış olduğu bir coğrafyaya sahiptir.
“Şehirlerimiz, bu medeniyetlerden bize miras kalan pek çok yapı, tarihi eser ve kalıntıyla doludur. Bunları özenle korumamız, insan ve tabiat olayları tarafından bozulmalarını, yok olmalarını önlememiz gerekmektedir.
“Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.
“Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.
“Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.
“Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.
“Para ve kâr Tanrısına tapınan Parababalarının, bu İnsan, Tarih ve Doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.
“Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.”
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
24 Ağustos 2020
HKP Genel Sekreter Yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Av. Tacettin Çolak’ın konuşması:
Saygıdeğer Eğirdirliler,
Aslında bu anlatılan sizin hikayeniz, Eğirdir çöl olmasın, Eğirdir’de yaşam bitmesin diye bu hikâyeyi anlatmaya geldik size.
Bugüne kadar gelmedik, seçim zamanlarında hiç görmediniz bizi, diğer partilerin hepsi geldi. Oylarınızı almaya geldi ama yanı başınızda ilçeye hayat veren gölün kurumasıyla ilgili nasıl siyasi manipülasyonlar yaptıklarını da sayın Erol Hoca’mız çok güzel bir şekilde anlattı.
Yani artık gökten yağacak yoğun yağmurlara umut bağlayacak kadar bir zamanı kalmamış bu gölün.
Onun için Halkın Kurtuluş Partisi sizden oy istemeye gelmedi. Size, sizi anlatmaya geldi. Görüyorum ki maalesef genç kalan annelerimiz, ablalarımız burada. Gençler yok ama bu kuraklıkla birlikte yaşayacak olan o genç insanlarımızdır. Maalesef bu aşağılık düzen o genç insanlarımızın beyinlerini de kireçlendirmeye uğrattı, kireçlendirdi. Kafadan silahsızlandırdı. Ve onlar yanı başlarındaki ekolojik tehlikeyi dahi göremez hale geldiler. Bu ülke, bu kadar kötü durumlara düşürülmedi ama maalesef son on sekiz yıldır bu ihanet batağında bu gençlik ve halkımız tutuluyor.
Saygıdeğer halkımız,
Ben Seydişehirliyim. Sizin ilçe benim yolumdur, İzmir’de yaşarım. Ben de senede bir iki kez geçerim ama genelde şu ön yoldan gider gelirim. Buraları hiç bilmezdim.
Ama ben bile İzmir’den memleketime gide gele gölün güzelliğinin, en güzel halini ve şimdiki halini gördükçe kahroluyorum. Yani şu ileride gidip piknik yapmak, o Mahmaklar bölümünde soğuk sularından içmek, göle şöyle bir serince bakabilmek hayalimiz kurudu artık…
O nedenle, değerli arkadaşlar, tehlike çok yakında. Bunu görmeniz gerekir. Sayın Hocalarımız söyledi. Giresun’da, bakın Giresun’da otuz sekiz tane HES yapmışlar, biliyor musunuz? Hidroelektrik Santrali.
Derelerin doğal yataklarını bozdular bunlar. Hidroelektrik Santralleriyle doğayı tahrip etmekten başka ne faydası oldu bu insanların?
Eskiden de yoğun yağmurlar oluyordu ama bu kadar seller olmuyordu. Ama sen doğayı böyle tahrip edersen; afetlerden de, doğa katliamlarından da kurtulamazsın.
Kızılderililerin bir atasözü vardır: “İnsan doğadan uzaklaştıkça, kalbi taşlaşır” diye.
İşte bizi yönetenler, doğadan o kadar uzaklar ki, kalpleri artık bir taştan da öte granite dönüşmüş durumda. O nedenle doğanın bize vermiş olduğu nimetleri, Doğanın, Tarihin, Çevrenin bize yüklemiş olduğu görevleri görmezden geliyorlar ve halk bunu görmesin diye binbir türlü filim çeviriyorlar.
Anayasa’nın 56. Maddesi, bakın size bunu okuyorum, ne diyor sevgili halkımız. Sağlık hizmetleri ile çevrenin korunması başlıklıdır bu madde. Anayasa’nın 56. Maddesi:
“Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin, bakın devletin ve vatandaşların ödevi olduğunu, yazıyor.
Yani devlet ödevini yerine getirmiyor ama bari vatandaşlarımız anayasal görevlerini yerine getirsin. Gölü kurutmaktan mı alıkoyacak bu insanımız?
Hayır, bunu beklemiyoruz. Ancak yaklaşan tehlikeyi bu siyasilerin gözlerinin içine sokabilsin. Siz sessiz kalırsanız, biz sessiz kalırsak, artık yaşayacak bir ortam da bulamaz hale geleceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Burada yapılan uygulama, aynı zamanda TCK bakımından da suç. Görevi ihmal suçu, temel milli alanlara aykırı davranış suçunu da oluşturur.
Devam edelim. Bakın, Eğirdir Gölü ile ilgili bir özel hükümler çıkarttı geçmiş hükümetler. Sözde Eğirdir Gölünü koruma amaçlı maddeler içeren hükümler ama burada, bu düzenlemelere dahi uymuyor kimse.
Bu toprakların çocukları olan bilim insanlarımız, Erol Hoca’mız başta olmak üzere, bu kadar çırpınıyor ama yeterli olmuyor. Biz ona yardımcı olmak, onun yanında sesine ses olmak zorunluluğunu duyduğumuz için geliyoruz. Eğirdir Halkını da beklerdik, daha yoğun bir biçimde.
Ama şunu teslim etmeliyim, bir yıl önce aynı bugünlerde, bir hafta öncesine tekabül eder, bir yıl önce Salda Gölü’nün katledilmesine karşı biz tavır geliştirdik Yeşilova’da, Parti olarak Suç Duyurusu yaptık. Eylem yaptık. Yeşilova insanı daha da duyarsız çıktı. Sizlerin bu sayınızı da kutlarım.
Bakın Salda Gölü’nde de o güzelim kumları, o güzelim turkuaz görüntüsünü gölün, dünya ölçeğindeki özelliklerini göz göre göre tahrip ediyorlar. Bununla ilgili sayın Erol Hoca’mızın da ciddi araştırmaları var. Ama Salda Gölü’ne memleketin hiçbir yerinde toprak kalmamış gibi Millet Bahçesi yapacağız diye tahribatın gerekçesini oluşturdular.
Yeşilova sırtından bu tarafa geldikçe her taraf dilim dilim, peynir dilimleri gibi doğranmış. Taş ocaklarıyla dolu. Değerli arkadaşlar, oradan çıkarttıkları mermerlerle tahribatlar yapılıyor. Hocalarımız belirttiler. Taş ocakları da aslında tıpkı HES’ler gibi bu göllerin besin kaynaklarını kurutan araçlardır. Dolayısıyla, bu ülkenin en çevreci, en tarihe saygılı, en doğasever, en halksever partisi olarak, Halkın Kurtuluş Partisi olarak Türkiye’nin neresinde bir böyle çevre katliamı var ona karşı duvar olmaya çalışıyoruz. Gücümüz oranında sesimizi yükseltmeye çalışıyoruz. Bir kez daha söylüyoruz, anlatılan sizin hikayenizdir sevgili arkadaşlar. Saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Biraz önce belirttiğim fiiller aynı zamanca Türk Ceza Kanununca suçtur. Dolayısıyla Eğirdir Gölü’nün kuruması noktasında fiilleri nedeniyle suç işleyenler hakkında, Eğirdir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacağız Halkın Kurtuluş Partisi olarak.
Recep Tayyip ERDOĞAN (Cumhurbaşkanı), Murat KURUM (Çevre ve Şehircilik Bakanı), Bekir PAKDEMİRLİ (Tarım ve Orman Bakanı), Mehmet Nuri ERSOY (Kültür ve Turizm Bakanı), Yusuf KANDAZOĞLU (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü), Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu Üyeleri, Mahmut Berber (Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürü) ve diğer ilgililer hakkında Temel Milli Yararlara Karşı Faaliyette Bulunmak Üzere Yarar Sağlama TCK 305. madde, Görevi Kötüye Kullanmak (TCK.257/1. ve 2. madde, Anayasanın 56. maddesini İhlal biraz önce okudum, Çevre ve Milli Parklar Kanununa Muhalefet, Eğridir Gölü Özel Hükümlerine Muhalefet, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne Muhalefet suçlarından suç duyurumuzu şimdi savcılığa vereceğiz arkadaşlar.