DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin, 14 Ekim 2012’de Radikal Gazetesi’nde yayınlanan iftira ve karalamalarla dolu habere ilişkin açıklaması: >>> 16.10.2012
RADİKAL GAZETESİ’NİN SENDİKALARI İFTİRALARLA İTİBARSIZLAŞTIRMA KAMPANYASI NEDEN SENDİKALAR YASASI MECLİSTEYKEN BAŞLADI?
Türkiye basını hiçbir zaman bağımsız olmadı. Kim güçlüyse onun tarafını tuttu. Bazen güçlüyü kendisi yarattı. Kral daha istemeden soytarılık yaptığı zamanlar oldu. Daha sansür gelmeden kendini sansürlediği de oldu. Kendi muhabirini, yazarını gammazlayan yöneticiler, iftira ve karalamalarla dolu masa başı üretim yaparak meslek etiğini hiçe sayan muhabirlerle dolup taştı gazeteler.
Manipülasyonun ve dejenerasyonun en seçkin örneklerini sundular, gerçekleri tersyüz edip topluma sunmayı istikballerinin yegâne kaynağı olarak gördüler. Kirlendiler!
Günlük konuşmalarda politikacı yerine “siyasetçi” sıfatının kullanılması, bir nevi “çıkarı için her şeyi yapması beklenebilir üç kağıtçı” demenin kısaltmasıydı. Gazetecilik mesleğinin saygınlığını ve itibarını koruyan bir avuç insan yine “gazeteci” olarak anılırken, “kirlenmişlikten payını yeterince almış zat-ı muhterem”lerin “medya mensubu” olarak anılmalarının nedeni de aynı.
Birkaç sene önce gerçekleştirdiği “Orijinal Demokrasi” reklam kampanyasının ardından 2010 yılının sonlarına doğru yeni yayın konseptini “Medyada Radikal Devrim!” diye sunan Radikal Gazetesi’nin demokrasi anlayışı ve radikalliğinin boyutları da, yaptığı “habercilikle” gün yüzüne çıkmaya başladı.
Radikal Gazetesi 14 Ekim 2012 tarihli “Radikal Pazar” ekinin 20. ve 21. sayfalarında “Her Mesleğin Bir Çetesi Var!..” başlıklı, tamamen yanlı ve karalamalarla dolu bir yazı yayımladı.
İsmail Sağıroğlu imzalı bir polis muhabirinin, polis kaynaklarından haberleştirdiği yazının spotu “İstanbul polisi, esnafı temsil ettiğini söyleyen dernek, oda, sendika gibi kurumlarda ‘çeteleşmenin’ başladığını, bu kişilerin tıpkı mafya babaları gibi tehditle esnafı haraca bağladığını belirledi.” şeklinde.
Yazının “Sendika adı altında baskı” arabaşlığında ise: “Sendika adı altında faaliyet gösteren bazı kurumların da şirketler üzerinde terör estirdikleri belirlendi. Örneğin 2009 yılında nakliyat sektöründe faaliyet gösteren Nakliyat-İş Sendikası’nın pek çok şirkete kendi istediği adamları işe alması için baskı yaptığı belirlendi. Şirkete ihtiyacı olmasa bile istediği kişileri zorla işe aldırdığı ve bu şahısları hemen sendikalı yaparak üye kaydettiği ortaya çıktı. Nakliyat-İş Sendikası Başkanı Ali K. ve 14 kişi gözaltına alındı.” deniliyor.
İşte bu kadar! Dava konusu olmuş, yargıya intikal etmiş ve sonuçta savcılığın “Ek kovuşturmaya yer olmadığı”, mahkemeninse “AKLAMA” kararı verdiği bir olay, bir gazetecinin kendisini işveren ve polis yerine koyup, meslek ahlakını ve ilkelerini rahatlıkla gözardı ettiği, iftiralarla dolu bir habere dönüşebiliyor.
Kim yayınlıyor bu haberi? “Medyada radikal devrim” sloganı atan Radikal’in kendisi! Radikal’in orijinal demokrasi anlayışı “çamur at izi kalsın!”ın ötesine geçememiş.
Şu ifadeye özellikle dikkat edin: “Sendika adı altında faaliyet gösteren bazı kurumların da şirketler üzerinde terör estirdikleri belirlendi.”
Üç yıl önce yaşanmış ve sonuçlanmış bir olayın bu boyutuyla ve tam da “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu”na karşı DİSK’in etkin mücadele etmeye çalıştığı bir dönemde DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun “hedef” alınarak, iftiralarla itibarsızlaştırılmaya çalışılması nasıl izah edilebilir? Bunun bir tesadüf olduğuna inanacak kadar “saf” olmadığımızı söyleyelim.
Radikal’in görmek istemediği veya bilinçli olarak bugünlerde yayınlamayı tercih ettiği olayın gerçek boyutu şudur:
2009 yılının Aralık ayında, işverenlerin bir ihbarı üzerine, DİSK/Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’yla birlikte 14 sendikacı “Ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurdukları ve iş hürriyetini engelledikleri” gerekçesiyle gözaltına alındılar.
2009 yılında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/1788 Teknik Takip No’lu kararıyla İstanbul Emniyeti tarafından DİSK/Nakliyat-İş Sendikası’na, hukuka aykırı şekilde bir operasyon düzenlenerek, 3’ü sendika üyesi işçi, 10’u ise genel başkan dâhil sendikanın tüm profesyonel yöneticileri olmak üzere 14 kişi eş zamanlı gece baskınlarıyla, evleri, sendika Genel Merkezi ve İstanbul Şubesi aranarak gözaltına alındılar. İsnat edilen suç ise “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”tı… Altı ay boyunca takibe alınan, telefonları dinlenen arkadaşlarımızla ilgili somut hiçbir delil olmamasına rağmen 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından (2009/138 Sorgu No, 2009/675 Soruşturma No) 10 arkadaşımız keyfi bir şekilde tutuklandı.
Arkadaşlarımızın sendikal hakları, hukuktan yoksun, “keyfi” ve “gizlilik kararı”na sığınılarak açıkça ihlal edildi; ifade dosyalarına erişmemiz engellenerek savunma hakları da ellerinden alındı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2009/675 Soruşturma No’lu dosya üzerinden işlem gören soruşturmayla ilgili olarak 24.12.2009 tarihinde “TCK’nın 220. Maddesinde düzenlenen SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA suçunun unsurları oluşmadığı” gerekçesiyle tüm arkadaşlarımız hakkında “EK KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA” karar verdi.
“İş ve çalışma hürriyetini ihmal suçu” yönünden dosya Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edildi. Bakırköy C. Başsavcılığı da 21.01.2010 tarihinde 2009/138963 Soruşturma No’lu kararıyla bu suçlarla ilgili arkadaşlarımız hakkında “EK KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA” dair karar vermiştir.
Bunun üzerine arkadaşlarımız 06.01.2010 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/16 Değişik No kararıyla TAHLİYE olarak AKLANDILAR.
Benzer gözaltılar ve tutuklamalar, geçen birkaç yıl boyunca birçoğu toplu anlaşmaya varıldıktan sonra geri çekilen bir takım işveren şikâyetlerine dayanmaktadır. Bu şikâyet ve gerçek dışı suçlamalarla suçlanmak, sendikal mücadelede sıkça rastlanan bir durumdur.
İşverenlerin şikâyetleriyle yapılan bu gözaltı ve tutuklamalar hukuksuzdur, sendika ve işçilerin anayasal, yasal hak ve özgürlüklerini keyfi biçimde engellediği için de SUÇTUR!
Bugün bu suça Radikal Gazetesi ortak olmaktadır!
Daha önce de benzer şekilde ve gerekçelerle gözaltına alınan sendikacıların hepsi ilk duruşmalarda serbest bırakılmışlardır. DİSK’in üyesi olduğu ITUC Genel Sekreteri Guy Ryder, Başbakan R. Tayyip Erdoğan’a 9 Aralık tarihinde gönderdiği mektupta da bu duruma işaret ederek; “Türkiye’nin, emek örgütlerinin meşru faaliyetlerini, yönetici ve üyelerine yönelik her türlü şiddetten, misillemeden ya da tehditlerden uzak bir ortamda yürütebilmelerini garanti eden, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ‘Sendikalılaşma Özgürlüğü ve Örgütleme Hakkı’nı düzenleyen 87 Sayılı Sözleşmesi, Uluslararası İnsan hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, uluslararası anlaşmalarla sınırlandırıldığını” söylemiştir.
Şimdi soruyoruz: İşverenlerin yönlendirmesiyle sendikamıza ve onların nezdinde tüm konfederasyonumuza gözdağı vermek isteyen polisin tezgâhladığı bu keyfi ve kirli operasyonun sonucunda tüm arkadaşlarımızın ve sendikamızın yargı kararıyla AKLANMASINA ve olaydan yaklaşık 3 yıl geçmesine rağmen, böyle ahlak dışı yalana dayılı bir iftira yazıyla ne amaçlanmaktadır?
Biber gazları, tazyikli sulu, coplu vb. gibi saldırıların, gözaltıların, cezaevlerinin yıldıramadığı Konfederasyonumuzu böylesi kara çalmalar asla yıldıramayacaktır!
Mücadeleci devrimci sendikacılığı itibarsızlaştırmaya yönelik hükümet politikalarını destekleyen, suça iştirak eden ve sendikal haklarımızın kullanımını ve kişilik haklarımızı ihlal eden bu asılsız yazıya karşı da hukuki mücadeleyi başlatacağımızın bilinmesini istiyoruz.