DEM’liler, siyasi çıkar uğruna Narin Yavrumuzun canını alan katil aileyi temize çıkarmaya çalışıyor

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Son günlerde Narin Güran Yavrumuzu katleden canavarlaşmış, insanlıktan çıkmış, Derebeyleşmiş Aşiretçiliğin çamurlara bulayıp paçavraya döndürdüğü aileyi temize çıkarmak için bir uğraş başlatıldı.

Kim başlattı?

PKK’nin DEM’i başlattı. Hani cinayetin hemen sonrasında Tayyipgiller’den bir milletvekili, gerici, Ortacağcı meczup Galip Ensarioğlu sahip çıkmıştı bu Güran ailesine; “Biz Necmettin Hoca’mızın zamanından beri bu aileyle tanışırız, bizimle beraber yol yürüyen bir ailedir, güvenilir insanlardır”, diye korumaya çalışmıştı.

Ama Narin Yavrumuzum cesedi bulunduktan sonra ortaya çıkan deliller açıkça ve netçe bu aileyi özellikle de Amca Salim, Kardeş Enes ve Anne Yüksel’i işaret edince baktı; iş çamura saplanıyor çekileyim, dedi bir daha sesini çıkarmadı. Geri çekildi.

Şimdi DEM’liler soyundular aileyi kurtarma işine. Yani bu aile, Ensarioğlu’nun da dediği gibi; kırk yıldır, en azından hep Ortaçağcı meczuplarla birlikte yol yürümüş, onlarla aynı kulvarda yer almış bir aile. Ve dolayısıyla şu anda da Tayyipgiller’den yana bir aile, Tayyipgiller’e oy yağdıran bir aile.

O aileyi Tayyipgiller’in yargısı kurtarmaya yetmedi gördüğümüz gibi. Cinayetin kesin, açık kanıtları ortada olunca Amca Salim de, Ağabey Enes de, Anne Yüksel de ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldılar. O katil, canavar ailenin özellikle de onların şefi konumundaki Salim Güran’ın ayak işlerini yapan, onun kullandığı, ona sığınmış inşaat işçisi Nevzat Bahtiyar’a da dört buçuk yıl ceza verdi cesedi alıp Eğertutmaz Deresi’ne gömdüğü için ve “suç ve suç delillerini gizlediği” için. Daha başka aileden birkaç kişiye de hafif cezalar verdi; “suçu bildirmemek” sebebiyle.

Şimdi bu DEM’li Hafızlar baktılar ki Tayyipgiller’in yargısı kurtarmamış bu katil aileyi, o zaman; biz en azından kurtaramasak bile kurtarma teşebbüsünde bulunalım, böylece bu Güran Aşireti’ni yedekleyelim, safımıza çekelim hesabı yaptılar. Tamamen siyasi bir çıkar hesabı yaparak aileyi kurtarma girişimine başladılar. İşte bununla ilgili DEM Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu; aileyi, o katilleri cezaevinde ziyaret ediyor, onlarla saatler boyu görüşüyor ve sonunda da yine aynı tayfa içinde yer alan gazeteci Rojda Altıntaş’a bir röportaj veriyor. Güya işkence yapmışlar aileye uzun süre, o işkence altında bu ifadelerini almışlar. Yani buna eşekler bile inanmaz. Bırakalım işkence yapmayı aileye fiske bile vurulmadığı apaçık, netçe meydanda. Kaldı ki mahkemede kendilerinin böyle bir beyanları da yok. Yine aynı iddiayı DEM Diyarbakır kadın Milletvekili Sevilay Çelenk de tekrarlıyor. Aile masummuş, medyanın kurbanı olmuş. Eğer medya yargı görevine soyunmasa ve aileyi suçlamasa mahkeme böyle bir ceza vermeyecekmiş. İşte bunlar böylesine vicdanlarını, merhametlerini dolasıyla da insanlıklarını yitirmiş yaratıklar.

Tabiî bu katilleri temize çıkarma çabasına girişen Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Sevilay Çelenk’in, Rojda Altıntaş’ın aldıkları bu ahlâk dışı, vicdan dışı tutum; DEM’in Genel Yönetiminden ve hatta PKK Yönetiminden bağımsız değil. Onların belki yönlendirmesiyle, en azından onayıyla bu ahlâksızlığa soyunabiliyor bunlar.

Evet medya sahip çıkmasaydı Narin kızımızın ismini Türkiye’de hiç kimse duymayacaktı, köyün dışında. Kim vurduya götürülecekti Narin. Belki öldüğü bile yıllar sonra kayda geçecekti. İşte bu Derebeyleşmiş Aşiretçiliğin hüküm sürdüğü Kürt illerinde; kadınların, kız çocuklarının tavuk kadar ancak değer taşıdığını, rahmetli saygıdeğer yazarımız Bekir Yıldız anlatır hikâyelerinde. İnanın ben Bekir Yıldız’ın hikâyelerini okurken genelde gözlerim dolar. Bazen gözyaşlarım süzülür, bıyıklarımı ıslatır. Benim doğrudan kalbime vurur Bekir Yıldız’ın hikâyeleri. Aynen de Narin’in katline benzer hikâyeler anlatır Bekir Yıldız. Salık veririm okumanızı. Gerçekten, bu Kürt illerinde kadının statüsü, çocuğun statüsü nedir bunu netçe görmek için o hikâyeleri okumak çok aydınlatıcı olur.

Bu DEM’li Hafızlar, Ömer Faruk Gergerlioğlu da, Sevilay Çelenk de dolaylı yoldan Nevzat Bahtiyar’ı işaret ediyorlar Narin’in katili olarak. Yahu Nevzat Bahtiyar, bizim de ilk başta söylediğimiz gibi, o ailenin yanında sinek kadar varlık değeri ancak olan bir zavallı insan, bir inşaat işçisi. Bu Güranların, bu Derebeyleşmiş Aşiretin, bırakalım çocuklarına zarar vermeyi, onların tavuklarına taş bile atamaz, bizim ilk günden belirttiğimiz gibi. Bir zavallı garip sığınma. Amca Salim’in ayak işlerini görerek ve inşaatlarda alınteri dökerek geçimini sağlayan bir garip insan. Belki korkmasaydı, bana zarar verirler diye cesedi de alıp Eğertutmaz Deresi’ne gömemeyecekti. Ama ben buna tanık oldum, eğer reddedersem beni de götürürler, temizlerler diye korkusundan onlara suç ortaklığı etmek durumunda kaldı.

Şimdi bu sahtekârlara ve katil aileye şu soruyu sormak gerekiyor:

Varsayalım ki sizin iddia ettiğiniz gibi Narin yavrumuzu Nevzat Bahtiyar öldürdü, ama yavrumuz katledildiğinde görüntüler ve telefonlarınızın baz kayıtları da aynen ortaya koyuyor ki hepiniz aynı mekândasınız. Yani Narin Yavrumuzun katledildiği mekândasınız, dördünüz de.

Eğer sizin iddianızdaki gibi Nevzat katlettiyse niye anında, bakın birkaç yüz metre ileride jandarma karakolu var, niye götürüp karakola teslim etmediniz?

Niye 19 gün gizlediniz yavrumuzun cesedini derede?

Niye derenin suyu daha da yükselsin diye yukarılardan bu dereye doğru su sevkiyatı yaptınız?

Ahlâksız utanmazlar!

Başta iddianız neydi?

“Yavrumuz kayboldu, buradan bir araç geçti o götürüp kaçırdı.”

Eğer bulunmasaydı bu iddiada direnecektiniz değil mi, ahlâksız herifler?

Sizden iğrenmeyen insan değil bizce, bize göre hem bu katil aileden hem de onları savunmaya kalkan bu DEM tayfasından.

Matematiksel bir kesinliğe sahip ki, bu Narin Yavrumuzu Amca Salim Güran, Enes Güran’dan biri katletti ya da ortaklaşa katlettiler büyük bir olasılıkla. Anne Yüksel Güran’da acı çekerek de olsa seyretmek durumunda kaldı; onlara müdahale edemedi. Ettiyse de müdahalesi yetersiz kaldı. Ve sonunda da işbirliği yapmak durumunda kaldılar. Jandarmada verdikleri ifadeyi reddederek avukatları aracılığıyla ifade birliğine vardılar ve suçu Nevzat Bahtiyar’a yıkalım, hepimizi bu işten kurtaralım, anlayışına vardılar.

İlk başta Baba Arif Güran bile ne diyordu?

“Evladımı katleden kardeşimse de eşimse de cezasını çeksin”, diyordu. Ama sonradan bundan vazgeçti; “Kızımı Nevzat öldürdü”, iddiasında bulunmaya başladı.

İnsan, böyle insan suretindeki yaratıkları, canlıları görünce inanın midesi bulanıyor, iç kalkıyor. Tayyipgiller’in mensuplarından Kaçak ve de Haram Saray’ın Arkadan Bohçalı’sının mensuplarından zerre farkı yok bunların.

Hep söylüyoruz ya;

Burjuva siyasetinde tersine bir seleksiyon vardır. En tepeye çıkanlar hep en aşağılık şahıslardan oluşur. En tepeye yükselenler; insani, vicdani, ahlâki değeri en sıfıra inmiş kişilerden oluşur. Yani ahlâksızlık, vicdansızlık, namussuzluk burjuva siyasetinde bir avantajdır, getirisi olan bir şeydir. O yüzden en ahlâksızlar, en vicdansızlar hep yukarıya doğru tırmanırlar. İşte burada da aynı durum söz konusu.

Hadi erkekler bu ahlâksızlığı daha kolay yaparlar.

Ya kadınlar…

Öldürülen 8 yaşında melek gibi, nasıl yüksek bir zekâya sahip olduğu gülüşünden, gözlerinden apaçık şekilde okunan, nasıl sevimli, nasıl becerikli, nasıl yetenekli, nasıl güzel bir yavrumuz bu. Bu çocuk canavarca katlediliyor en sevdikleri tarafından, en güvendikleri tarafından. O katliam sürecinde ne kadar acı çekti bu yavrumuz?

Hadi erkek sıfatı taşıyanlar, o acıyı o kadar duymuyor diyelim de bu kadınlara ne diyelim?

Bu Sevilay Çelenk’e, onları parlatan bu gazeteci Rojda Altıntaş’a. Bir de genç bir gazeteci bu, 30’un altında yaşı.

Bunlar, bu kadınlar nasıl bu kadar kadınlıklarından arındırmışlar kendilerini?

Kadınlıktan eser kalmamış bu şahıslarda da. Yoksa zavallı, çaresiz bir köpek bile annesiz kalan bir kedi yavrusunu emzirip bakabiliyor. Annesi öldürülen başka köpeklerin yavrusunu benimseyip bakabiliyor, emzirebiliyor onları. O anne köpek kadar inanın bunlarda insana dair bir değer kalmamış.

Ne utanç verici bir şey… Ne kahredici bir şey…

Evet, hep diyoruz ya; biz bu burjuva siyasetçileriyle hangi saftan, hangi boydan, hangi soydan olursa olsun aynı varlık âleminden değiliz diye. Aynen de öyleyiz. Biz hep bu yaşımıza kadar insanlığın doruklarında yaşadık. Ve bugüne kadar ağzımızdan kalbimizin tasdik etmediği, içtenlikle inanmadığımız, doğruluğuna inanmadığımız hiçbir söz çıkmadı.

İnsanız, geldik gidiyoruz.

Bize düşen: İnsan olarak varoluşumuzun bize yüklediği sorumluluğu duymak ve onun gereğini yerine getirmektir. Sorumluluk almak demek, ünlü Fransız düşünürü Jean Paul Sartre’ın da dediği gibi; eyleme geçmek demektir.

Kalın sağlıcakla…

30 Haziran 2025