“AKP’giller’in ‘Derin Aydın Ünal’ının anlatımıyla muhalefetin içler acısı hali”
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Biz Ortaçağcı Siyasal İslamcıları ikiye ayırırız:
Birinciler malum; badem tipi.
İkinciler ise FETÖ tipi.
İkinciler birincilere hiç benzemez görünüm olarak. İkinciler günlük tıraş olurlar, takım elbise giyerler, saçlarını itinayla öne, yana, arkaya tararlar.
Badem tipleri Şarklı insan görünümündedir, Ortadoğulu görünümündedir. FETÖ tipleri ise Batılı görünümündedir. İngiliz ya da Amerikalıya benzerler.
İşte onlardan derin bir vatandaşı konu edeceğim bugün: Aydın Ünal…
Tayyip’in avenesindendir ilk yıllardan itibaren. Tayyip’in bakanlarının, kendisinin danışmanlığını, müşavirliğini yapmıştır. Tayyip’in Ali Bebecan’ının metin yazarlığını yapmıştır ve Tayyip’in bizzat kendisinin metin yazarlığını yapmıştır yıllar boyu. NATO’nun Parlamenterler Asamblesi’nde de bulunmuştur Türkiye adına.
İşte bu vatandaş birkaç gün önce, 18 Ağustos 2023 tarihli Yeni Şafak’taki bir yazısında aynen şunları söylüyor:
“AK Parti kurucusu ve ilk dönem Milletvekili Mehmet Ali Bulut ağabeyin söylediklerinden anladığım, AK Partinin ilk yıllarındaki yoğun vesayetin…”
Kast ettiği, başta Ordu gelmek üzere, Yargı, Üniversiteler, Bürokrasi… O zamanlar Tayyip teslim alamamıştı Orduyu, Bürokrasiyi. Sonradan, bildiğimiz gibi, 2007’den başlamak üzere, ABD, onun casus örgütleri ve FETÖ’yle birlikte Orduya, Üniversitelerdeki Mustafa Kemal, İnönü ve Kuvayimilliye gelenekli, Laik Cumhuriyet savunucularına, Medyadaki aynı kategorideki insanlara yoğun bir saldırı başlattılar ahlâksızca, düzenbazca, adice.
Ve bu saldırıda ne yazık ki başarılı oldular. Koca Türk Ordusu’nu kurt dalamış keçi sürüsüne çevirdiler; Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Atabeyler, bilmem ne zırva adlarıyla adlandırdıkları sözde davalarıyla. FETÖ’nun Polisleri, Yargıçları, Savcıları el ele verdi bu operasyonda. Bunun yönetimini, planlayıcılığını CIA yaptı. Siyasi ayağını da Tayyipgiller oluşturdu, bildiğimiz gibi.
Devam edelim A. Ünal’ın yazısını okumaya:
“(…) askeri vesayetin bütün fenalığına rağmen…”
Bakın; Ordunun, Laik Cumhuriyet’i, kanun devletini savunma refleksini büyük bir fenalık olarak değerlendiriyor.
“(…) askeri vesayetin bütün fenalığına rağmen ‘denetim mekanizması’ olmak gibi hayırlı bir yönü de vardı.”
Ha… Ne yapıyormuş arkadaşlar, Ordu ve devletin diğer kademeleri?
Frenliyorlarmış Tayyipgiller’in hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, düzenbazlıklarını, kanunsuzluklarını ve vatana ihanet dahil tüm ihanetlerini. Fren mekanizması işlevi görüyorlarmış.
“Haksız mı? Bugün AK Parti denetim ve eleştirinin eksikliğini de hissediyor.”, diyor A. Ünal.
Şimdi kendisi milletvekili değil ya; 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinde Tayyipgiller’den milletvekiliydi, şimdi değil. O yüzden denetimsizsiniz, eksikleriniz var, yanlışlarınız var, diye dokundurmada bulunuyor Tayyipgiller’e.
“(…) Ortada bir muhalefet yok.”
Bakın, aynen bizim yaptığımız tespiti yapıyor arkadaşlar burada. Buradaki sözü haklı. Biz ne dedik?
“Üretilmiş Muhalefet.”
Kim tarafından?
Amerika tarafından.
Ve ne diyordu Amerika?
“Biz muhalefetin olmamasını değil, olmasını ama bizim çizdiğimiz sınırlar içinde oynamasını istiyoruz”, demişti.
İşte başta TESEV’ci, Sorosçu Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet partisi Yeni CHP olmak üzere bütün muhalefet, Amerika’nın çizdiği sınırlar içinde oynuyor. Yani bunların alayının oynatıcısı ABD Emperyalist Haydut Devletidir. Ne yazık ki solu da, medyayı da o haydut oynatıyor. Sadece bize güç yetiremiyor, hiçbir zaman yetiremediği gibi, bundan sonra da yetiremeyeceği gibi.
Devam ediyor A. Ünal:
“(…) Ortada bir muhalefet yok. Muhalif medyanın hali içler acısı.”
Aynen bizim yaptığımız tespiti yapıyor.
Ne yapıyor muhalif geçinen medya?
Kuru gürültü yapıyor. Boş teneke gürültüsü çıkarıyor.
Keskin muhalif görünümündeki televizyoncular, gazeteciler, güya bilim insanları, akademisyenler ne diyor?
“Cumhurbaşkanı” diyor, Kaçak Saray’daki Diplomasıza; devletin tepesine Amerika tarafından çöktürülmüş Diplomasız ve Kanunsuza.
Onun Kaçak Saray’ına ne diyor?
“Beştepe”, diyor. “Kaçak Saray” bile diyemiyor.
Onun avenesine ne diyor?
“Bakan” diyor, “Vekil” diyor.
Yahu yok böyle bir şey. Kendisi meşru değil, diploması yok. Ne Anayasa tanıyor ne kanun tanıyor. Bir cürüm örgütü, ABD tarafından devşirilmiş, yapılmış, çıkar amaçlı, mafyatik bir örgüt AKP’giller. Onun dışında hiçbir şey değil. Bunların hiçbir kurumu, hiçbir şubesi, belediyesi kanuni değildir. İl yönetimleri, ilçe yönetimleri, belediyeleri kanuni değildir bunların. O cürüm örgütünün birer uzantısıdır, birer şubesidir. Bunların çıkardığı bütün kanunlar, yaptıkları bütün sözleşmeler, verdikleri bütün ihaleler yok hükmündedir. Çünkü hepsi kanunsuzdur. İşte “Muhalif medyanın hali içler acısı”, diyor A. Ünal. Demek ki onlar bile görüyor.
Başka ne diyor?
“(…) Muhalif vekiller TBMM’ne uğramıyor.”
Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? Çilekeş, masum, bilinçsiz, zavallı halkımızın oylarıyla seçilmiş, muhalefet rolü oynaması için Meclise gönderilmiş vekiller Meclise uğramıyormuş…
“(…) İçeriden eleştiri mekanizması da maalesef kırılmış durumda.”
İçeriden kim eleştirebilecek Tayyipgiller’i? Tayyip’in emri olmadan kim ağzını açıp konuşabilir? Her şey o mafyatik suç örgütünün tepesindeki şefin, reisin iki dudağı arasından çıkacak buyruğa, fermana tabi.
“(…) Edebiyat dahi iktidara yakın büyük sermayeye sırtını dayadı.”
Demek ki büyük sermayeyle Tayyipgiller’in iç içe olduğunu da itiraf ediyor burada. Edebiyat bile, diyor, sanat bile o sermayeye sırtını dayadı, diyor. İçler acısı durum bu!.. İşte demek ki Tayyipgiller’in Derin Aydın Ünal’ı da bu tespiti yapıyor.
Boşuna değil medyada muhalifi oynayan, güya Cumhuriyeti savunan bazı sanatçıların tek tek Tayyip’in saflarına yanaşması, Tayyipgiller’e yandan çarklı, bazen doğrudan methiyeler düzmesi. Evet ne yazık ki içler acısı durum bu, arkadaşlar.
Yine bu Aydın Ünal (dedik ya, zeki ve derin bir kişi bu Aydın Ünal), 16 Ağustos 2015 tarihinde de bir tweet atıyor. O tweette de Kaçak Saray’ın Arka Bahçeli’sini konu ediyor.
Biliyorsunuz ondan önce Bahçeli, Tayyipgiller’e ve baştaki Tayyip’e ağır, tümüyle hakaret içeren eleştirilerde, saldırılarda bulunuyordu. Ve AKP için “PKK’den bile daha tehlikeli”, diyordu. “Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Başkan, Başbakan olabilir ama Tayyip Erdoğan olamaz”, diyordu. “Sende şeref ve haysiyet işportaya düşmüş”, diyordu.
İşte o günlerde bu Aydın Ünal bir tweet atıyor, 16 Ağustos 2015’te. Okuyalım:
“Ağzından köpükler saçarak konuşan, siyasetin zavallısı Devlet Bahçeli için bütün o köpükleri itinayla yalayacağı yeni bir süreç başlıyor. Devlet Bahçeli’yi önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ve ailesine ettiği tüm hakaretlerden dolayı bin pişman göreceğiz. Evet zavallılık. Devlet Bahçeli koalisyona yanaşmasa bile seçim kararına tıpış tıpış destek verecek.”
Hangi seçim kararına?
2015 Kasım Seçimleri kararına. Bunun hemen arkasından Tayyip bir konuşma yapıyor. O da aynen şunu diyor, zafer kazanmış bir komutan edasıyla ve rahatlığıyla:
“Sayın Bahçeli, partimize atıp tutuyorsun, kükrüyorsun. Bak böyle yapan senin vekillerin, parti yöneticilerin vardı, onların kasetleri çıktı. Siyaseten yok oldular. Bakarsın senin de çıkar.”
İşte bu sözler üzerine Devlet Bahçeli anında Tayyip’in Kaçak Saray’ının arka bahçesine varıyor, oturuyor ve orada karargâh kuruyor.
Konunun ne olduğunu daha sonra Sabahattin Önkibar ve onun aktarımıyla Hüseyin Gülerce anlatıyor. Bildiğimiz gibi Hüseyin Gülerce eski FETÖ’cü. Şimdi Tayyip satın aldı bunu da, biliyorsunuz, Ali Bulaç gibi ve diğer bazı FETÖ’cüler gibi, damardan FETÖ’cüler gibi. Hüseyin Gülerce de şimdi Star’da yazıyor.
Sabahattin Önkibar yazılarında da, o zamanlar konuştuğu televizyon programlarında da Bahçeli’nin bu kaset işini konu ediyordu. Önkibar aynen şunları söylüyordu:
“Hüseyin Gülerce bizzat bana o kaseti izlediğini söyledi ve aynen şu tespiti yaptı: İzledim midem bulandı.”
Demek ki, bu Aydın Ünal, Tayyip ve avenesi, Bahçeli’yi bu şekilde teslim almışlar ve Saray’ın Arka Bahçesine karargâh kurdurmuşlar.
Bu vatandaşlar böyle işte, arkadaşlar. Böyle aşağılık, rezil, pis oyunlarla siyaset yaparlar. İttifaklar kurarlar.
Daha önce de söyledim; bunların hangi birinin adı geçse, mecburen konu etmek zorunda kalsak, inanın aynı anda benim midemde bir bulantı oluşuyor. Ve bir taraftan da kahroluyorum; Türkiye bunların elinde diye…
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı ve onu takip eden üç buçuk yıllık Kurtuluş Savaşı’mız süresince üç milyonu aşkın şehit vermiş ve onun zaferi üzerine Laik Cumhuriyet’i kurmuş; Mustafa Kemal gibi, İnönü gibi dahi komutanlar yetiştirmiş; Binbaşı Nazım Bey gibi, Albay Reşat Bey gibi efsane kahramanlar yetiştirmiş bu milletin, bu Ordu’nun, bu Cumhuriyet’in bunların eline kaldığını görünce kahroluyor insan.
Ama bunların elinde bırakmayacağız ne vatanımızı ne halkımızı. Bizler o kahraman atalarımızın torunlarıyız. Bunlarla başka bir varlık âlemindeniz bizler.
Bunlar Mustafa Sabri’lerin, Damat Ferit’lerin, Filozof Rıza’ların torunları! Nemrut Mustafa’ların torunları bunlar!
Bizlerse biraz önce sözünü ettiğim Kuvayimilliyeci kahraman atalarımızın torunlarıyız. Bunlara vatanı bırakmak, halkımızı, milletimizi bırakmak yok!
Sonunda aynen kahraman Birinci Kuvayimilliyeci Atalarımızın yaptığını yapacağız. Onlar gibi efendileriyle, ABD ve AB Emperyalist Haydutlarıyla birlikte bu hainleri de defedeceğiz ülkemizden. Tabiî önce yaptıkları ihanetlerin cezasını kanunlar önünde çekmeleri kaydıyla…
Kalın sağlıcakla…
21 Ağustos 2023