6 Kasım 2013… Üniversitelerimiz ve Aydın Gençliğimiz Gerici Eğitim Kıskacındadır!
27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’nin kazanımları sayesinde yükselen devrimci mücadelenin önünü kesmek için Parababaları, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist darbelerini gerçekleştirmiş; 12 Eylül ile kurulan YÖK (Yüksek Öğretim Kurulu) eliyle de faşizmin karanlığı üniversiteler üzerine çökmüş, sayısız devrimci-ilerici öğrenci ve öğretim görevlisi üniversitelerden uzaklaştırılmıştır.
YÖK, bir yandan üniversitelerin kapısını sermayeye açmış, eğitimi hızla ticarileştirmiş, diğer yandan da öğretim müfredatını bilimsellikten uzak, ezberci ve Türk-İslam sentezci bir mantıkla oluşturmuştur. Öğretim elemanlarımızın çoğu gerici, şovenist ya da ümmetçi kadrolardan oluşturulmuştur. İlköğretimden liseye ve Kur’an kurslarından, tarikat dergâhlarına, evlerine vb.lerine toplumun her alanında değişik biçimlerde, Ortaçağcı eğitimden geçirilen genç insanlarımız, insanlığın ve halkımızın ilerlemesi yönünde bir tavır ortaya koyacak aydınlar olmak yerine, kendi kendilerine kelepçe vurmaktan farksız “Türban Eylemleri” yapan genç kızlarımıza ve onların destekçisi olan, mantıklı düşünmekten yoksun, meczuplaştırılmış müritlere dönüştürülmüşlerdir.
YURTKUR öğrencilerin barınma sorunları için gerekli ve yeterli yatırımı yapmayarak öğrencileri cemaat yurtlarına muhtaç bırakmıştır. Üniversitelerin kontenjanları % 25 arttırılarak fecaat daha da büyütülmüştür. Ayrıca her türlü mali olanağa sahip cemaat yurtlarının önünü açmak için 2004 yılında yapılan yasa değişikliği ile “faaliyetine dini alet etmesi” yurtların kapatılma gerekçeleri arasından çıkarılmaya çalışılmıştır.
YURTKUR, “kredi isteyen hiçbir öğrenciyi geri çevirmiyoruz” diyerek övünmektedir. Ancak öğrenciler okul hayatı boyunca aldığı krediyi, aldığı sürenin yarı zamanında ödemekle mükellef tutulmaktadır. Diplomalı işsiz yetiştiren üniversitelerimizden mezun olan öğrenciler beyaz eşya endeksi üzerinden faizlendirilen ve binlerce lirayı aşan bu borçları ödeyemediklerinden, icralık duruma düşmüşlerdir.
Tayyipgiller, Ilımlı İslam ya da daha doğrusu CIA İslamı projesinde hızla yol aldıkları son süreçte YÖK’ün üzerinde önemle durmuştur. Tayyipgiller, türban çıkışıyla birlikte, akademik kariyeri; vahiyler, cami sayıları üzerine yapılmış araştırmalarıyla şekillenmiş Ortaçağcıları Üniversitelerin yönetim kadrolarına atamıştır. Bugünkü YÖK’ün niteliğini ise Temmuz 2009’da istifa eden muhalif YÖK üyesi Bülent Serim’in istifa metnindeki ifadelerinden çıkartabiliriz:
“Yükseköğretim Genel Kurulu, artık konulara yalnızca siyasal iktidar gibi bakmakla kalmamakta, anayasal konumunu bir yana bırakarak, iktidardaki partinin programını ve ideolojisini gerçekleştirmeye çalışan bir kurul durumuna getirilmiş bulunmaktadır.”
Demokratik Halk Üniversiteleri için mücadeleden başka çıkar yol yoktur!
İşte bugün üniversitelerimiz bir yandan ticarileştirilme diğer yandan da gericileştirilme saldırıları ile karşı karşıyadır. Tayyipgiller Üniversitelerimizi; Parababaları için hem para basan birer holding hem de Ilımlı İslam veya CIAsal İslam projesi için “mücahit”lerin yetiştiği arka bahçelerine çevirmek istemektedirler.
Fakat aydın gençliğimiz kendisine biçilen bu deli gömleğini parçalayacaktır.
Ülkemizde de gençlik hemen her toplumsal hareketliliğin ön saflarında yer almayı bilmiştir. Her fırsatta tertipledikleri sivil-resmi faşist saldırılara, okuldan atmalara-uzaklaştırmalara göğüs gererek, halklarımıza yeniden dayatılmaya çalışılan Sevr’e karşı İkinci Kurtuluş Savaşı’mızda da yerini alacaktır.
Şanlı Gezi Direnişi bunun en yeni ve görkemli kanıtıdır. Bu direniş göstermiştir ki Jöntürk gelenekli gençliğimiz ne kadar apolitikleştirilmeye çalışılsa da orantısız zekâsıyla olayları görmüş Ali İsmail Korkmaz’da cisimleştiği gibi bu gidişata kayıtsız kalmamıştır. Kalamaz da!
Türkiye Aydın Gençliğinin önünde 1945’ten beri iki seçenek vardır; Dönemin gençlik önderlerinden Deniz Gezmiş’in de savunduğu bu doğruları Mahir Çayan 1970’lerde şu cümlelerle ortaya koyar:
“(…) aydınlar iki alternatifle karşı karşıyadır.
“Ya, Türkiye’nin bugünkü içler acısı durumu, mevcut düzeni, ülkenin “değişmez kaderi” olarak, olduğu gibi kabullenip, “böyle gelmiş böyle gider” “bana ne, ben kendi çıkarıma bakar hayatımı yaşarım” diyerek bu düzenin bir unsuru olacaklardır.
“(…)
“Bunlar için tek bir yüce yasa vardır. O da, kendi çıkarları ve kendi esenlikleridir. Bunlar hayâsızca, bir ulus için kutsal ne varsa, onu emperyalist pazarlarda açık artırmaya çıkarmış vatan hainleridir. Ve bunu da ağızlarından hiç eksik etmedikleri vatan-millet adına yaparlar!
“Gelelim ikinci alternatife:
“Bu alternatif, 20’nci Yüzyılın ikinci yarısı da dahil olmak üzere, her tarihî dönemde, ulusun tam bağımsız olarak yaşayabileceğine inananların, emperyalist boyunduruk altında yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutanların alternatifidir. Bu ikinci yol, hayatı da dâhil olmak üzere her şeyini ortaya koyarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasını kendisine şiar edip, “Tam Bağımsız Türkiye” için bitmemiş olan Anadolu ihtilali için savaşanların yoludur.
“Evet, bütün Türkiyeli aydınlar, bu iki alternatiften birisini seçmek zorundadırlar.
“Birinci alternatifte, rahat bir yaşantı, bu düzenin nimetleri vardır.
“İkincisinde ise, çeşitli zorluklar, kan, işkence ve ölüm vardır.
“Biz, yurtsever kişiler olarak, ikinci yolu seçtik.
“Seçtiğimiz yol, Gazi Mustafa Kemal’in açtığı yoldur.
“O’nun başlattığı Anadolu ihtilalinin yoludur.
“Parolamız, “Ya İstiklal Ya ölüm!”
“Hedefimiz, “İstiklal-i Tam Türkiye”dir.”(Mahir Çayan’dan Aktaran: Nurullah Ankut, Latin Amerika’dan Türkiye’ye Devrimci Kavga, Derleniş Yayınları, s. 85-88)
“Yıldırılamaz Gençlik!”
Sözlerimizi Türkiye Devriminin önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın Gençliğin karakterini ve görevini en açık biçimde ortay koyduğu Parababaları düzenine meydan okuyan şu cümlelerle bitirelim:
“Aydın genç Antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir. Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği Modern İşçi Sınıfı gibi bir yenilmez devrimci özgücün müttefikidir. Üstelik gençliğimizin tükenmez “Genç Türkler” devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.”
Yılmadığımızı, Yılmayacağımızı göstereceğiz! Üniversitelerimizin holdinglere, kampuslarımızın modern tekkelere dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz. Demokratik, Laik ve Anadilde Eğitim veren, tamamen parasız bir yükseköğretim için Demokratik Halk Üniversiteleri şarttır. Gel bu mücadelede seninle de yollarımızı birleştirelim.
AB-D Emperyalistlerinin 12 Eylül ile gençliğimize giydirmeye çalıştığı, bugün Tayyipgiller’in terzi kalfalığında dikilmek istenen deli gömleğini parçalayalım.
Gezi ruhuyla, saflarda buluşmaya…
YÖK’ü Tarihe Gömelim!
Yaşasın Demokratik-Laik-Anadilde-Parasız Eğitim Mücadelemiz!
Yaşasın Demokratik Halk Üniversiteleri Mücadelemiz!