Ülkemize kötülükte sınır tanımayan bu ABD devşirmesi, ABD piyonuna daha ne kadar tahammül edeceğiz?

02.07.2024
154
A+
A-

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Türkiye Suriye’de ne arıyor? Bilen var mı? Bu soruyu soruyor muyuz?

Türkiye’nin dışında, Suriye’de şu an var olan aktörlerin hepsinin kendilerine göre; kendi ulusal, emperyalist çıkarlarına göre tutarlı, mantıklı bir amacı var, bir hedefi var.

Burada bu cehennemi yaratan ABD ve AB Emperyalistleri neyin peşinde?

BOP dedikleri namussuzca projelerinin uygulanması peşinde. Yani Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değiştirilip, bu ülkelerin parça parça doğranıp, küçücük devletçiklere dönüştürülme projesinin uygulanmasının derdinde. Ona uğraşıyor o hain, insan soyunun başdüşmanı alçak.

Peki PKK’nin, PYD’nin, YPG’nin stratejisi ne?

O da orada şu an egemenliği altında tuttuğu, Suriye’nin %20’lik toprak parçası üzerinde Amerikancı Burjuva kukla bir Kürt Devleti kurma peşinde. Ki şu anda ne yazık ki kurmuş durumda. ABD Hayduduyla beraber Suriye petrollerinin %70’ini işletmekte. Ve petroller ABD petrol şirketlerinin kasasına akmakta. PKK, PYD, YPG de oradan bir komisyon almakta. Onlar da onun derdinde.

Peki, BAAS rejimi, Baas Rejiminin lideri Beşşar Esad ne yapıyor?

O da vatanını korumak için mücadele ediyor, savaşıyor. O da vatansever bir mücadele veriyor, antiemperyalist bir mücadele veriyor, ABD Emperyalistlerine ve Siyonist İsrail’e karşı.

Peki, IŞİD, El Kaide döküntüsü, dinci, Ortaçağcı katil meczuplardan oluşan kitle neyin peşinde?

Orada tıpkı Afganistan’da olduğu gibi Taliban devleti benzeri, Ortadoğu’daki IŞİD devleti benzeri Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti kurma peşinde.

Peki, Türkiye neyin peşinde? Tayyipgiller neyin peşinde? Türkiye’nin hangi çıkarı var bu bataklığa git­mekte?

Biliyorsunuz, ABD Emperyalist Haydudu Tayyip’i devşirip, avenesiyle birlikte partileştirip iktidara taşırken ondan bir söz almıştı, daha önce defalarca anlattık: “Sana BOP çerçevesinde verdiğimiz görevleri harfiyen yerine getireceksin.”

İki; “İsrail’in düşmanlarının bertaraf edilip ortadan kaldırılmasında sana verdiğimiz görevleri bütünüyle yerine getireceksin.”

İşte Tayyip de bu görevleri yapmanın derdinde. Bu görevleri yaparak Amerika’ya kulca, haince uşaklık ederek, hizmet ederek iktidarda kalmak, Kaçak ve de Haram Saray’ında sultanlığını sürdürmek ve yüz milyar­larca dolarlık kamu malını aşırıp zimmetine geçirmek ve onu dünyanın değişik ülkelerindeki zulalarına istifle­menin derdinde.

İyi de bu Tayyip bu ihaneti yapsın diye koca Türk Milleti, Türk Ordusu, Türk Halkı bunun uşağı mı? Bunun hainane amaçlarına hizmet etmekle görevli mi?

Hayır!

Kullanıyor. Ahlâksızca, düzenbazca kullanıyor ülkemizi, halkımızı, milletimizi, Ordumuzu. Kendi lanet amacına hizmet ettiriyor. Bu hain, Türkiye’ye çalışmıyor; onlarca defa söyledik. Bu hain, Türkiye’nin, Türk Milletinin, Türk Vatanının düşmanı. Türkiye’yi Darülharp olarak görüyor. Burayı yağmalamayı, yakıp yıkıp çökertmeyi kendince sevap işlemek olarak görüyor, dine hizmet etmek olarak görüyor.

Bunu daha ne zaman anlayacağız!

Suriye’de Türk Ordusu’nun korumalığını yaptığı El-Bab’da, Azez’de, Afrin’de, Suriyeli ve dünyanın başka değişik ülkelerinden gelmiş katiller, din meczupları sürüsü Türk Bayrağını parçalıyorlar, Türkiye aleyhine slo­ganlar atıyorlar. Tayyip’in atadığı valiliği basıyorlar, karakolu basıyorlar, oraya nevale götüren TIR’ları taşlı­yorlar. Ve biz onları besliyoruz. Ayda 450 dolar maaş vererek besliyoruz. Ülkemizin şu anda yaşadığı ekonomik yıkımın önemli sebeplerinden birisi de budur. Daha önce de söyledik; Türkiye’nin bu bataklığa girdirilmesiyle, Tayyip ve avenesinin bu ihaneti yapmasıyla 300 milyar doları aşkın zarara uğradı ülkemiz.

Ne zaman uyanacağız!..

Bakın, biz devrimciyiz, Gerçek Devrimciyiz. Vatanımızı, milletimizi, halkımızı herkesten fazla severiz biz. Ve bütün amacımız halkımızın mutluluğu, ülkemizin Tam Bağımsızlığı. Ömrümüzü bu davaya adadık biz. Sapık cellatların işkencelerine bu davaya inandığımız için katlandık. Bu davayı savunduğumuz, savaştığımız için bu dava uğruna, idamlarla yargılandık 12 Eylül faşist diktatörlüklerinde. Diyalektik mantık ve metoda sahibiz, Tarih bilincine sahibiz. Bu sebeple ABD Emperyalist Çakalı Suriye’ye bulaşır bulaşmaz biz olayı netçe gördük.

Ve 26 Ağustos 2011’de Suriye Büyükelçiliği önünde bir eylem gerçekleştirdik. Bu eyleme ilişkin haberimizi-açıklamamızı okuyalım:

“ABD ve AB (AB-D) Emperyalist Haçlı Ordularının Irak işgalinin ardından, şimdi de Suriye’yi işgal hazırlıklarına girişmesini ve bu işgalde Türkiye’ye koçbaşı görevi verilmek istenmesini, AB-D Emperya­listlerinin sözünü yerine getirmeyi görev kabul eden Tayyipgiller’in ülkemizi bataklığa sürüklemesini protesto etmek ve Suriye Halkının yanında olduğumuzu göstermek için Suriye Büyükelçiliği önünde, 26 Ağustos’ta bir basın açıklaması gerçekleştirdik.” (https://hkpizmir.org/suriye-bueyuekelcilii-oenuende-acklama/)

Bütünüyle ABD Çakalının amacını anlattık bu açıklamada. Fazla vakit almayalım diye tamamını okumuyorum. Yapılan eylemin ardından Suriye Büyükelçiliğine giriyoruz. Maslahatgüzar Mounzer Mounzer’le görüşüyoruz, Suriye Büyükelçiliğinde. Bu Maslahatgüzar, diğer beş kişi de partimizin heyeti.

Fotoğraf girecek!!!

“Yapılan görüşmede, Halkın Kurtuluş Partisi’nin Suriye Halkıyla dayanışma içerisinde olacağı, Ortadoğu Halkları üzerinde AB-D Emperyalistlerince oynanan oyunun ve tetikçi rolüne boylu boyunca atılan Tayyipgiller’in teşhir edildiği ve AB-D Emperyalistlerinin ve yerli ortaklarının ülkemizi bir kaosa sürüklediği vurgulandı”, netçe.

Bakın, 13 yıl önce, daha cehennemin ilk kıvılcımı çakar çakmaz olayın niteliğini netçe gördük. O günlerde bizim dışımızda bu olayı gören ve tepki gösteren bir tek parti yok. Sağcısından solcusuna, dincisinden milliyet­çisine, sosyalistinden komünistine bir tek parti yok. Sadece biziz, bu net görüşü ortaya koyan ve Suriye ülke­siyle, halkıyla, yönetimiyle dayanışma içinde olan.

“Suriye Maslahatgüzarı Mounzer Mounzer de; Partimizin Suriye Halkıyla dayanışma içerisinde olmasından ve olayları tek gözle değil dört gözle görüyor olmamızdan dolayı teşekkürlerle başladı konuşmasına.”

Ve hemfikir olduk, aynı görüşleri paylaştık.

Ve Suriye Beşşar Esad Yönetiminin Ankara’daki temsilcisi nezaket gösterdi, 23 Ocak 2012’de Partimizi ziyaret etti. İşte Genel Başkan Yardımcımız Metin Bayyar, Genel Sekreter Yardımcımız Sait Kıran, Suriye Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Mounzer Mounzer ve Suriyeli tercüman. Partimize bir teşekkür ziyaretinde bulundu.

Fotoğraf girecek!!!

Demek ki olayı tâ başından netçe görmüşüz.

Bununla da yetinmedik; Tayyipgiller’in Suriye’ye girmekle savaş suçu işlediğini belirttik.

Savaş suçu nedir?

Üç önemli unsuru içerir:

Bir; egemen bir ülkenin toprak bütünlüğünü tanımamak, ihlal etmek.

İki; egemen bir devletin egemenliğini tanımamak.

Üç; egemen bir devletin içişlerine açıktan, doğrudan müdahale etmek.

Bu üç suçu da işlemiş mi Tayyipgiller?

İşlemiş. Öyleyse tam teşekküllü olarak savaş suçu yerine getirmiş, işlemiş Tayyipgiller. Daha önce de anlattık; yerel yargıda suç duyurularında bulunduk Tayyipgiller’i durdurmak için. Tabiî bir sonuç alamadık. Onun üzerine Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurduk Tayyipgiller’in bu ihanetini durdurabilmek için. Ama oradan da bir sonuç alamadık, daha önce de belirttiğim sebeplerden dolayı.

Üstüne üstlük Tayyipgiller karşı saldırıya geçtiler; “Vay sen bizim hakkımızda nasıl Uluslararası Ceza Mahkemesine suç duyurusunda bulunursun?”, diye. Partimiz adına benim hakkımda ceza davası açtılar. Yargılandık, bir yıl dokuz ay ceza aldık. Ceza kesti Tayyip’in emri altındaki mahkeme bize. Fakat bizim için bu hiçbir önem taşımaz tabiî. Ve Tayyip’in o günkü İçişleri Bakanı (şimdi de Genel Başkan Yardımcısı değil mi?), Efkan Ala, hakkımızda 50 bin liralık tazminat davası açtı, sürüyor.

İşte o yargılama esnasında biz ve Tayyipgiller’in avukatları ve emrindeki yargı ne söylemişse tamamını içeren, bütününü kitaplaştırdık, “MİT TIR’ları Davası- HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut Savaş Suçlu­larını Yargıladı” başlığıyla.

Ve kitabımızın kapağına Ankara Adliyesi önünde yaptığımız açıklamadan bir bölüm koymuş arkadaşlar.

Ne demişiz orada?

“Bizi cezalandırabilirler, hapsettirebilirler, işkenceye uğratabilirler, öldürebilirler ama asla yargıla­yamazlar!”

Biz onları yargıladık her seferinde olduğu gibi. Demek ki hep söyleyegeldiğim gibi; biz sadece fetva vermeyiz, sadece konuşmayız. Düşündüğümüzü, söylediğimizi yaparız, uygularız biz. Düşünce ve davranış bir­birinden ayrılmaz bizim için.

Evet, acilen Türkiye’nin bu savaş suçundan vazgeçmesi gerekir. Beşşar Esad’ın da defalarca belirttiği gibi Suriye’nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini tanıyıp içişlerine müdahale etmekten tümüyle uzak durması, vaz­geçmesi gerekir. O zaman hiçbir sorun kalmaz.

Beşşar Esad açıkça; “Ben sizin ülkenizdeki sığınmacıları da başka ülkelerdeki sığınmacıları da, terörist eylemlere bulaşmış olanlar dahil olmak üzere hepsini kabul ederim. Haklarında hiçbir idari, hukuki soruşturma açılmayacak, onların geri dönmeleri halinde”, diyor.

O zaman bu kriminal tipleri niye tutuyoruz ülkemizde?

Tayyipgiller’in keyfi için. ABD ve AB Emperyalistlerine hizmet etmek üzere verdikleri söz yerine gelsin diye.

Bu hainlere mecbur muyuz biz?

Ülkemizin vatanımızın çıkarı mı önemli yoksa bu hainlerin istediği mi önemli?

Daha ne kadar kul olacağız bunlara?

Bunları derhal başımızdan atmamız gerekir. Bu beladan kurtulmadan Türkiye olumlu anlamda hiçbir adım atamaz. Ekonomik çöküşün de sebebi bunlar. Durup dinlenmeden kamu malı aşırdılar. Bölüştüler ülkemizin varını; yerüstü yeraltı kaynaklarını; denizlerimizi, göllerimizi, ırmaklarımızı, limanlarımızı, şehirlerimizi, ovala­rımızı. Ne varsa yağmaladılar. Satmadık kamu kuruluşu bırakmadılar. Beşli, yedili, onlu çeteleri ve Tayyipgiller’in her türden avenesi memleketi talan ettiler.

Buna can mı dayanır! Sonunda ekonomi felç oldu işte!

Halkımız kuru ekmeğe, kuru soğana muhtaç duruma geldi. Çocuklarımız kansızlıktan gelişim gösteremiyor. Özellikle genç kızlarımızın yaklaşık yüzde 70’i kansızlık çekiyor. Kan yapıcı gıdalar alamıyor ki. Kuru ekmeği bile bulmak sorun oldu memlekette. Hâlâ yetinmiyor bunlar.

Ne diyor Mehmet Şimşek?

“Asgari Ücret düşük değil, yüksek.”

Utanmayı arlanmayı, sıkılmayı kaldırmış bunlar. Açlık sınırı 19 bin lira olmuş, yoksulluk sınırı 61 bin lirayı bulmuş, bu 17 bin liralık Asgari Ücrete yüksek diyor, düşük değil, diyor. 10 bin lirayla emeklilerimizi, 16 milyon emekliyi ölüme mahkûm etmişler; umurlarında değil. Kendileri yüz binlerce liralık maaş alıyorlar, çifte maaşlar alıyorlar.

İnsanlıktan çıkmış bunlar!

Görmeyecek miyiz bunu hâlâ?

“Yetti artık!”demeyecek miyiz?

Kalın sağlıcakla…

02 Temmuz 2024

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz