Üç Şehitler; Mahmut-İbo ve Sadi Yoldaşlar İstanbul’da anıldı
1 Eylül 1978 günü Ankara’nın Şentepe ilçesinde faşist Pol-Bir’li polisler tarafından katledilen Mahmut Çal, İbrahim Uzun ve Sadi Okçuoğlu Yoldaşlar İstanbul İl Örgütümüz tarafından il binamızda anıldı.
Üç Şehitler nezdinde yaşamını yitiren tüm Devrim Şehitleri anısına saygı duruşuyla başlayan anma etkinliğimiz Halkların Kurtuluşu Davası’nda aramızdan bedence ayrılan şehitlerimizin anlatıldığı sinevizyon gösterimiyle devam etti.
Sinevizyon gösteriminin ardından Kurtuluş Partisi Gençliği’nden bir yoldaşımız şiir dinletisi gerçekleştirdi. Sonrasında bir başka genç yoldaşımız Üç Şehitler’in mücadelesini ve katledilişlerini anlatan bir konuşma gerçekleştirdi.
Yoldaşımız konuşmasında Mahmut, İbo ve Sadi yoldaşların yiğitliğinden, faşistlerin korkulu rüyası oluşlarından ve isimlerini verdikleri Şentepe’yi (Üç Şehitler Tepesi) faşistleri kovarak “kurtarılmış bölge” haline getirişlerinden bahsetti.
Üç Şehitler’in mücadele bayrağını HKP’nin taşıdığını ve yükselttiğini anlatan yoldaşımızın yaptığı etkili konuşmadan sonra Mahmıut, İbo, ve Sadi’yi tanıyan, onlarla omuz omuza mücadele etmiş yoldaşları duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı bölümde HKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şahbaz Yoldaş’ın yaptığı kısa konuşmayı aynısıyla yayımlıyoruz:
***
Arkadaşlarımız demin söz verirken, duygu ve düşüncelerinizi dile getirin, dedi. Önce duygulardan başlayalım…
Şehitlerimizin fotoğraflarını görüyoruz, duygulanmamak mümkün değil. Şöyle bakıyorum; fotoğrafta veya tabloda en yaşlı yoldaşımız Usta’mız. Ama ben ondan da bir yaş büyüğüm. Dolayısıyla tüm yoldaşlarla, hepsiyle değilse de büyük çoğunluğuyla bire bir ilişkim var. En yakından tanıma imkânım oldu. Onların acılarını yaşamak gibi bir duyguyu, üzüntüyü derinden yaşamak durumunda kaldım.
Bunlar işin duygu yanı, duygulanmamak mümkün değil…
İnsan dediğimiz şey düşüncesiyle, duygusuyla, artı bedeniyle var olan bir yaratık…
Köylü arkadaşlarımız bilecektir. Kuyuların ağzında bir taş olur; kuyuyu korusun, hem pislik dökülmesin hem yıkılmasın diye. Kuyudan kovayla su çekerken kovanın ipi o taşı aşındırır. Öyle bir aşındırma olur ki, yarık yarık olur o taş.
Düşünün; biri ip öbürü taş…
Taş yıpranır mı?
Evet, ip taşı yıpratır…
Gene Nazım’ın deyişiyle hani Şeyh Bedreddin için diyor ki; baktı ki mermeri delmekte su…
Su mermeri deler mi?
Evet, deler…
Kaldı ki insan ne sudur ne iptir. Öyle pasif eleman değildir. Usta’mızın dediği gibi; ateştir. Yanarken yakar.
İnsandılar. İnsanlık mücadelesinin birer neferiydiler. Evet, öldüler ama yanarken de yaktılar. En basitinden Üç Şehitler’den örnek verelim. Arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi, faşistleri kovdular. Kurtarılmış Bölge yaptılar Şentepe’yi; şimdiki adıyla Üç Şehitler Tepesi’ni. İleride de mutlaka Üç Şehitler Tepesi olacak adı.
Ondan sonra faşistler ve onlarla işbirliği yapan polis defalarca denedi Şentepe’yi ele geçirmeyi ve biz devrimcileri oradan püskürtebilmeyi. Ama her seferinde hayal kırıklığına uğradılar. En sonunda kahpece bir pusuyla, bilerek ve isteyerek yaptılar bu katliamı. Hatta öyle bir şey ki Sazevi’nin içinde öldürüldü yoldaşlarımız. Keşif için gelen yargıç, adını unuttum şimdi, askeri hakim yarbay. Geldi bizzat izledi. Adam anlatıyor ki, şuradan girdim, şöyle oldu, şöyle yaptım diye.
Yahu sen mecbur muydun? dedi. Zaten kıstırmışsın. “Kuş olsalar uçamayacakları bir yerde” bizim deyimimizle. Ne diye ateş ettin ne diye öldürdün? dedi.
Bir hâkim bile dayanamadı bunu söyledi. Ama sonuçta o 12 Eylül’ün hâkimleri beraat ettirdiler o katil polisleri. Sonuçta Türkiye burası…
Bunun hemen akabinde ne oldu peki?
Binlerce insan Üç Şehitler’imizin cenazesini kaldırdı. Hemen arkasından aynı binada İPSD binası açıldı. Kurtarılmış bölge, devrimcilerin üssü oldu artık Üç Şahitler Tepesi. Kurtarılmış bölgeden öte bir şey oldu. Şentepe devrimcilerin karargâhına dönüştü. Yani arkadaşlarımızın mücadelesi meyvesini bu kadar erken verdi.
Dolayısıyla devrimciler, şehitler ölür ama onların mücadelesi hiçbir zaman bitmez. Latin Amerikalı Devrimcilerimizin, Castro’ların söylediği gibi tüm dünya, kardeşlerden oluşan tek bir aileye dönüşünceye kadar bu mücadele sürecek.
Demin dediğim gibi, ne ip ne su damlasıdır bu yoldaşlar. Bunlar devrim şehitleridir. Her birimiz bir ateşiz, girdiğimiz her yerde ateş olmalıyız. Örgütlenme yapmalıyız. İnsanlık davasını mutlaka başarıya ulaştırmalıyız.
Duygular dedik. Bir de düşünceler var.
Düşüncemiz nedir?
Düşüncemiz de insanlığın bu davasının teorisidir. İnsanın zaten bir maddi yönü var. Bir de kaba materyalistler reddetse de ruhu var.
Ama ruhunu ne oluşturur?
Düşüncesi ve duyguları oluşturur. İnsandan başka hiçbir yaratıkta duygu ve düşünce yoktur. Ya da varsa bile eser miktarda bir şeydir. Kâle alınacak bir şey değildir. Gene İlkçağ filozoflarının söylediği gibi, insan düşünen hayvandır. O bakımdan burada gama, kedere bürünmemiz gerekmiyor.
Evet, şehitlerimiz var. Bunu duygular olarak yaşamamamız mümkün değil. Ama sürece katacağımız şey mücadelemiz olmalı. Yoldaşlarımızın bizden beklediği şey de budur. Bundan başka bir şey de beklemezler. Hani Usta’mızın da dediği gibi, demin arkadaşlar dile getirdi, Başkan’ımız da tekrarlar: “Anlaşılmaktan başka bir dileğimiz yok.” Maddi beklentimiz, makam sahibi olalım gibi bir derdimiz yok bizim.
Anlaşılmak da niye lazım?
Türkiye’de devrim için lazım. Dünya’da devrim için lazım. Usta’mızın teorisini anlatabilirsek, onun mücadelesini yüceltebilirsek, tüm Türkiye’ye. Tüm Türk Halkına bunu bir bayrak olarak sunabilirsek, o zaman hem şehitlerimize layık olmuş oluruz. Hem Usta’mıza layık olmuş oluruz. Hem de insanlığın yüz akı oluruz. Görevimiz bu kadar geniş, bu kadar önemli, bu kadar ulvi… Dolayısıyla bu mücadelenin bir parçası olmaktan hepimiz gurur duymalıyız. Tüm yoldaşlarımla da gurur duyuyorum. Teşekkür ederim.
***
Üç Şehitleri Anma Etkinliği, onların bizlere bıraktığı Devrimci Mücadele Bayrağının Türkiye Devrimi’ni gerçekleştirinceye kadar HKP’li yoldaşlarının ellerinde dalgalandırılacığı ifade edilerek sonlandırıldı. 9 Eylül 2018
HKP İstanbul İl Örgütü