Tayyipgiller’in “Din Şurası”ndan Eğitimin daha da Ortaçağcılaştırılması çıktı
Son günlerde “19. Milli Eğitim Şurası”nda yapılan tartışmalar ve alınan kararlar toplumumuzun geniş kesimlerince tartışılmaktadır. Bildiğimiz gibi, Eğitim Şuralarının temel amacı, eğitim öğretim sürecindeki problemleri ortaya çıkarmak, bu problemlere yönelik çözüm önerileri getirmek, eğitim sistemine entegre edildiğinde olumlu sonuçlar yaratabilecek yeni yöntem, teknik ve materyallerin kullanımını yaygınlaştırmak, kısacası eğitim öğretim sürecini, bulunduğu gelişmişlik düzeyinden bir adım daha öteye taşımaktır.
Ülkemizdeki Eğitim Şuralarına baktığımızda ise bu toplantıların çoğunlukla siyasi iktidarı ellerinde bulunduran kesimlerin çıkarlarına uygun öneri ve kararlar üreten mekanizmalardan başka bir şey olmadığını görmekteyiz.
Durum böyle olunca ve Türkiye’yi de son 12 yıldır Ortaçağcı bir “Çıkar Amaçlı Suç Örgütü”nün yönettiği göz önünde bulundurulunca, son günlerde sözde Milli Eğitim Şurası’ndan çıkan akıl ve bilim dışı öneriler ve kararlar bizleri çok da şaşırtmamaktadır.
Daha önce de sıklıkla belirttiğimiz gibi, bugün ülkemizi yöneten Ortaçağcı Tayyipgiller İktidarının nihai amacı, ülkemizi bir din devletine dönüştürmektir. Onlar bir yandan vurgunlarıyla, hırsızlıklarıyla, yolsuzluklarıyla servetlerine servet katarken, diğer yandan halkımızı Gerçek İslamiyet’le hiçbir ilgisi olmayan, hatta tam anlamıyla onun antitezi olan CIA İslamı’yla, Washington İslamı’yla, Pentagon İslamı’yla uyutmaya çalışmaktadırlar. Kafalarındaki Ortaçağcı toplum biçimini yaratmak için de iktidara geldikleri günden bu yana her alanda olduğu gibi Eğitim alanında da Ortaçağcı uygulamaları insanlarımıza dayatmaktadırlar.
Tayyipgiller’in Eğitim alanındaki Ortaçağcı uygulamalarında tetikçiliği ise kendine eğitim sendikası süsü vermiş, siyasi iktidarın dolaysızca borazanlığını üstlenen Eğitim Bir-Sen yapmaktadır. Bu örgüt bir sendika, hele de bir eğitim sendikası asla değildir. Tayyipgiller’in yaşama geçirmeyi planladığı şeyleri öncelikle toplumumuzun gündemine sokmakla görevli, iktidardan beslenen, onun tarafından yönlendirilen bir kukladan başka bir şey değildir bu örgüt. Tayyipgiller’in kamu çalışanlarına yönelik tehdit, baskı ve yıldırma politikalarından dolayı ne yazık ki bu sendika görünümlü ajan örgüt ve bağlı bulunduğu konfederasyon sayıca kabarmış ve birçok hizmet kolunda yetkili hale gelmiştir.
İşte “19. Milli Eğitim Şurası”nı, gerçek niteliğiyle ifade edersek “Din Şurası”nı, bu Ortaçağcıların önerileri ve aldırdıkları kararlar şekillendirmiştir:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başlayan ve Antalya’da devam eden 19. Milli Eğitim Şurası’na anaokulu ve ilkokul 1, 2 ve 3’üncü sınıflara zorunlu din dersi verilmesi ve karma eğitimin sonlandırılması tartışmaları damga vurdu.
“(…)
“Şuraya katılan Eğitim-Bir-Sen, komisyon için hazırladığı raporda kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıfta ders aldığı karma eğitimin kaldırılması önerisinde bulundu.
“(…)
“Osmanlı Türkçesi dersinin zorunlu olması komisyonda kabul edildi. Ancak bu ders için yeterli sayıda öğretmen yok. (Şurada konuyla ilgili alınan nihai karar, bu dersin Anadolu İmam Hatip Liselerinde zorunlu hale getirilmesidir.-Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri)
“(…)
“İlkokuldan sonra Kuran kurslarında hafızlık eğitimi almak isteyen ortaokul öğrencilerine tanınan 1 yıllık muafiyet hakkı 2 yıla çıkarıldı ve ara verilen sürelerde öğrencilerin dışarıdan sınavlara girmesi karara bağlandı.” (Hürriyet, 5 Aralık 2014)
Yukarıdaki akıl ve bilim dışı öneriler ve kararlar, Tayyipgiller’in hayata geçirmeye çalıştığı şeylerin, bir başka ağızdan seslendirilmesinden başka bir şey değildir. Görüşülen bu konular Şura tartışmalarının sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Bunların dışında okul öncesi eğitimde öğrencilere ilahi öğretilmesi, yemek duası öğretilmesi gibi önerilerde de bulunmuştur Eğitim Bir-Sen. Ayrıca halkın sağlığını düşündüklerinden değil, tamamen Ortaçağcılıklarından, Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinde “Alkollü İçki ve Kokteyl Hazırlama” dersinin kaldırılması önerilmiş ve karara bağlanmıştır.
Eğitim alanında hayata geçirilmeye çalışılan bu uygulamalar pedagojik açıdan incelendiğinde, her bir maddenin çocuk gelişimine ne kadar zararlı olduğu bilimsel kanıtlarıyla ortaya konulabilir. Ancak bize göre böyle bir çabaya bile gerek yoktur. Böyle bir tartışma bilimsellik sınırları çerçevesinde yapılacak bir tartışmadır. Ne var ki sözde Eğitim Şurası’nda yapılan öneriler ve alınan kararlar çocuklarımızın sağlıklı gelişimi ve daha iyi eğitim görmelerine yönelik değildir. Bu öneriler ve kararlar çocuklarımızı gencecik yaşta hurafelerle ve dogmalarla doktrine etmeye yöneliktir. Başka türlü ifade edersek; Tayyipgiller’in o kirli hayal dünyalarındaki Ortaçağcı topluma giden yolun taşlarını döşeme çabalarıdır bunlar.
Sözde Eğitim Şurası’nın bu şekilde tartışmalara ve kararlara sahne olması yukarıda da belirttiğimiz gibi şaşırtıcı değildir. Şurayı oluşturan 600 delege içinde bu Ortaçağcı önerilere karşı çıkabilecek delege sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Başta Eğitim-İş olmak üzere bu akıl ve bilim dışı öneri ve kararlara karşı çıkan birkaç onurlu sendika temsilcisi ise, Tayyipgiller’in meşrebine uygun biçimde, Muaviye-Yezid yöntemleriyle “dinsiz” olarak damgalanmıştır:
“(…) Öneriler Şura Genel Kurulu tarafından da benimsenirse, Milli Eğitim Bakanlığı’na ‘tavsiye kararı’ olarak sunulacak. Önerilere muhalif üyeler ‘Sen Allah’ı mı tartışıyorsun’ sözleri ile susturulurken, toplantıları basın mensuplarının izlemesi yasaklandı.
“Söz konusu tekliflere bazı Şura üyelerinden itirazlar geldi. ‘Anaokulu çocuklarına Allah, cennet-cehennem kavramlarını anlatamazsınız. Somut düşünme çağında olan bir çocuğa bu soyut kavramları öğretmezseniz. Bu kavramlar ancak aile tarafından öğretilmelidir’ sözleri, ‘Sen Allah kavramını mı sorguluyorsun, tartışıyorsun? Seninki görüş değil dinsizlik. Din deyince neden aklına hemen cehennem geliyor’ tepkisi ile karşılandı.” (Cumhuriyet, 4 Aralık 2014)
“Tavsiye” niteliğinde olan bu Şura kararlarının MEB tarafından kabul edileceğinden en ufak bir kuşku duymamaktayız. Çünkü bu önerileri yaptıran da, bu kararları aldıran da, alınan bu kararları “tavsiye” olmaktan çıkarıp uygulamaya geçirecek olan da Tayyipgiller’dir. Tayyipgiller alınan bu kararların içerisine öğretmenlere yönelik birtakım kısmi iyileştirmeleri de ekleyerek toplumun ve eğitim-bilim emekçilerinin gözünü boyamaya çalışmaktadır. Yandaş medya da olayın Ortaçağcılık boyutunu gizlemek, sadece öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirildiği algısını yaratmakla görevlendirilmiştir.
Ancak biz Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri çok iyi biliyoruz ki sözde Eğitim Şurası’nda alınan bu kararlar, Mustafa Kemal önderliğinde zafere ulaştırdığımız Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Mücadele’mizin en önemli kazanımlarından biri olan Laik Eğitimi bütünüyle ortadan kaldırmaya yöneliktir. Daha genel anlamda ifade edersek; Tayyipgiller’in Cumhuriyet’e, Laikliğe, ilericiliğe, bilime karşı açtığı savaşın devamıdır tüm bu yaşananlar.
Ancak bizler şunu da çok iyi biliyoruz: Tarih boyunca geçici zaferler kazanmış olsalar da doğruya karşı savaşan, bilime karşı savaşan zorbalar her zaman kaybetmiştir ve kaybetmeye mahkumdur. Eğitim Bir-Sen’e mecburiyetten üye olmuş on binlerce eğitim-bilim emekçisi de dahil olmak üzere yüzbinlerce eğitim-bilim emekçisinin ve Birinci Kuvayimilliyecilerin kendilerine bıraktığı mirası sahiplenen milyonlarca insanımızın bu gidişten memnun olmadığını da çok iyi biliyoruz.
Tayyipgiller erken bayram etmesin. Bu ülkede Kamu emekçilerinin onurlu bir mücadele tarihi vardır. Bu mücadele geleneğini tüm bilincimizle sahiplenen bizler asla yılgınlığa düşmeyeceğiz, pes etmeyeceğiz. Elbette bu günler de geçecek. Örgütleneceğiz, çığ gibi büyüyeceğiz ve günümüzün çağdaş Muaviye’lerini, Yezid’lerini oturdukları o Kaç-Ak Saraylarından indireceğiz, hesap soracağız. Halkız, Haklıyız, Kazanacağız, Zafer mutlaka bizim olacak! 07.11.2014
Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri