“Ramazan Pişkin Hoca’nın Ortaçağcı tarikat mensupları tarafından katledilmesi üzerine…”
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Dün İstanbul Kocamustafapaşa Caddesi’nde, bir çay ocağı işleten Diyarbakırlı Ramazan Pişkin Hoca’yı; eleştirdiği tarikat mensupları, onlardan birkaç meczup gelip bıçaklayarak katletti işyerinde. Daha önce de zaten defalarca gelip küfürler, hakaretler yağdırmışlar, olay çıkarmışlardı, tehditler savurmuşlardı bu Hocaya karşı.
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Biz ne diyoruz, herkesin “tarikat”, “cemaat” dediği bu Ortaçağcı meczuplar topluluğu olan yapılara?
“Ortaçağcı Din Derebeylikleri”, diyoruz. Bunların hepsi birer derebeyliktir. Hepsinin milyarları bulan maddi olanakları, imkânları, bütçeleri vardır. On binleri, yüz binleri, hatta milyonları bulan taraftarları vardır, meczupları vardır. Ve bunlar; hepsi birer derebeylik oluşturdukları için kendilerinden başka bu alanda hiç kimsenin varlığına sıcak bakmazlar, ellerinden gelse, güç yetirebilseler izin vermezler.
Dünya çapında baktığımız zaman işte IŞİD’in, El Kaide’nin, El Nusra’nın, Tahrir-üş Şam’ın vesairenin birbirleriyle kanlı hesaplaşmalara giriştiklerini görürüz.
Yine Hüseyin Velioğlu liderliğindeki Hizbullah, Tayyip’in avenesinden olan, Kaçak Saray avenesinden olan HÜDA-PAR’ın esas orijinidir. İşte HÜDA-PAR’ın legal plandaki temsilcisi olduğu bu Hizbullah, onlarca Müslümanı domuz bağlarıyla canavarca katletmiştir. Yani bunlar kendi derebeyliklerinin alanında başka derebeyliğin olmasını istemedikleri için güçlendikleri oranda alan temizliği yaparlar.
Tayyip’in yine has hocalarından Mahmut Ustaosmanoğlu’nun Fatih’teki İsmailağa Cemaati mensupları da cinayetler işlemişti, değil mi?
Bazı cinayetleri caminin içinde işlemişlerdi. Kendilerini eleştirdiği için mesela, Üsküdar’da kaba bir inşaatın bahçesinde Üsküdar Müftüsünü katletmişlerdi, değil mi?
Ve Mahmut Ustaosmağlu’nu bu dava dosyasında azmettirici olarak, asli fail olarak yer almasına rağmen, Tayyipgiller yargısı kurtarmıştı.
Şimdi hep söyleyegeldiğimiz gibi; bunlarda gerçek anlamda bir ahlâk oluşmaz. Çünkü üç yaşlarından itibaren yetiştirilme süreçlerinde, gelişim süreçlerindeki on iki yaşına kadar olan bu kritik eşikte, bunlara “Kul Kişilik” kalıbı verilir ve o kalıba dökülür bunların ruhiyatı. Özgür, Özerk bir Kişilik oluşmaz bunlarda. Sorgulayan bir akıl, aydınlık bir düşünce oluşmaz bunlarda. O bakımdan bunlar yarı narkozlu bir şekilde yaşarlar. Dünyayı da olayları da aynı şekilde görürler, değerlendirirler. Sorgulama diye, sorgulayan akıl diye bir şey hiçbirinde mevcut değil bunların. Her türden ahlâksızlığı her an yapabilirler, her türden canavarlığı her an yapabilirler.
Tayyipgiller’in kendisi de bir tarikattır şu anda. Ve Tayyipgiller iktidarı bir tarikatlar koalisyonudur, hep söyleyegeldiğimiz gibi. Hepsi güçleri oranında devleti de paylaşmış durumdadırlar, tüm devlet kurumlarını.
Ne yazık ki Türkiye bunların eline geçti. Ve bunlar adım adım Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti inşa etmektedirler. Ve bunların alayını ABD Emperyalist Haydudu ve onun casus örgütleri oynatmaktadır. Hepsi onun emriyle oynamaktadır. Ondan aldığı güçle, moralle, destekle oynamaktadır.
Ünlü Graham Fuller yani CIA’nın geçmişteki Ortadoğu Masası Şefi, Ankara’da ikametgâh ederdi; “Yeşil Kuşak Projesi”nin baş mimarı olarak bilinirdi ve bununla da övünürdü ayrıca. İşte o Graham Fuller’in Yeşil Kuşak Projesi’nin ürünüdür bunlar.
Sovyetler Birliği’nin ve Sosyalist Kamp’ın alt karnından tümüyle bu din derebeylikleri tarafından, bu Ortaçağcı faşist yönetimler tarafından kuşatılmasını amaçlayan ve her türlü ilericiliğin, demokratlığın, aydınlığın, sosyalizmin, tam bağımsızlığın ve bu alanlardaki uyanışın önüne geçmek için oluşturulmuş bir projeydi bu, tüm İslam ülkelerini kapsayan.
Zaten Graham Fuller, bizim yerli bir gazeteci hanımefendimize, o zamanlar Vatan Gazetesi’nde yazan Devrim Sevimay’a verdiği röportajda, aktarmıştık bunu literatürümüzde var; “İslam, Komünizme karşı çok iyi bir set oluşturuyordu”, diyor açıkça.
Yani bunların en önemli özellikleri;
Birincisi; Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek,
İkincisi; Antikomünistlik yapmak,
Üçüncüsü; toplumu Ortaçağ’ın karanlıklarına sürüklemek ve bu amaçla da faşist bir din devleti inşa etmektir. Bu amaçlar için çalışır bunlar.
Bunu görmedik miydi, biz de ülkemizin can alıcı, yakıcı gerçeklerine karşı şaşı bakmış oluruz. Ve gerçek anlamda hiçbir görüş, algılayış, kavrayış, değerlendirmede bulunuş gösterememiş oluruz.
Bunlar işte böylesine tehlikeli, karanlık güçtür…
İşte biz bu yüzden 60’lı yıllardan beri durup dinlenmeden hep Laikliği savunmuşuzdur. Laiklik yoksa özgürlük de yoktur, demokrasi de yoktur, bilim de yoktur, aydınlık düşünce de yoktur, demişizdir.
Demokratik, Laik, Bilimsel, Parasız Eğitimi savunmuşuzdur hep.
Kalın sağlıcakla…
01 Şubat 2024