Memleket elden gidiyor, namuslu görünen generallerin, kallavi aydınların bir kısmı Tayyip’e yandan çarklı destek atmakla, bir kısmı da geyik çevirmekle meşgul
Memleket elden gidiyor, namuslu görünen generallerin, kallavi aydınların bir kısmı Tayyip’e yandan çarklı destek atmakla, bir kısmı da geyik çevirmekle meşgul
Günlerdir Türkiye’nin bağrına dayanan o kara saplı hançeri teşhir etmeye; Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığı günlerden çok daha ağır durumu göstermeye çalışıyoruz, bütün gücümüzle.
Fakat ne yazık ki, pek de başarılı olabilmiş değiliz. Karşıdevrim cephesinin yani emperyalizm cephesinin, ABD ve AB ihanet cephesinin temsilcileri, mensupları şenlik ediyorlar, meydanlarda, kürsülerde, ekranlarda ve Mecliste. Ve Kaçak Saray’da.
İşte 95 yıldan bu yana beklediğimiz günler nihayet geldi. Birinci Kuvayimilliyeciler’in, Mustafa Kemal’in ve Laik Cumhuriyet’in işini bitirdik artık, diyorlar. Bu durumun azgınlığı ve coşkusu içinde saldırıyorlar tüm namuslu olan insanlara, örgütlere.
Enteresandır; bizim yaptığımız bu tespitin aynısını bir başka kişi de yapıyor. Bu kişi ne asker, ne de gazeteci. Ergenekon tutsağı, Birinci Ordu Eski Komutanı Çetin Doğan’ın damadı Dani Rodrik. Bir ekonomist, akademisyen.
İnanın; kavrayışına hayran oldum. Tabiî Batılı bir akademisyen olduğu için bu felaketin asıl planlayıcılarının ve sorumlularının ABD ve AB Emperyalistleri olduğunu görmüyor yada göremiyor. Tabiî bütünlüklü bir kavrayış beklemeyeceksiniz, Namuslu olmakla birlikte burjuva dünya görüşüne sahip böyle akademisyenlerden. Yani Türkiye’nin içinde bulunduğu ve sürükleneceği felaketi görüyor da bunun müsebbiplerini, aktörlerini görmüyor. Ya da belki söylemeye cesareti yetmiyor. Ama, Türkiye’nin nasıl bir felakete sürüklenmekte olduğunu netçe görüyor. İşte Rodrik’in Alman Welt am Sonntag Gazetesi’ne yaptığı değerlendirme:
“Balyoz Davası’nda yargılanan emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın damadı Harvard kökenli ekonomist Dani Rodrik, darbe girişiminin ardından Türkiye’nin durumunu Alman Welt am Sonntag gazetesine değerlendirdi.
“Gazetenin internet sayfasında yer alan haberde Türkiye’nin darbe girişiminin ardından demokratik temel düzene dönmesinin artık zor olduğunu savunan Rodrik, “Benim Türkiye için gerçekleşebilecek en iyi senaryom Malezya gibi olabileceği: Ekonomik yönden refah, ancak kültürel yönden muhafazakar, Batı standartlarında bir demokrasi değil, azınlıklar ve muhaliflerin kötü durumda olacağı bir ülke” ifadelerini kullandı.
“Kötü senaryo Afganistan gibi olması
“Türkiye’de durumun çok daha kötüye de gidebileceğini kaydeden Dani Rodrik’in öngördüğü gerçekleşme ihtimali olan kötü senaryoya göre Türkiye Afganistan gibi olabilir. Türkiye’de Sünniler, Aleviler, Kürtler arasında çıkabilecek bir iç çatışma, kelimenin tam anlamıyla ülkeyi parçalayabilir. Terörizm günlük korku haline gelebilir ve Türkiye ikinci bir Afganistan’a dönüşebilir.” (http://www.dha.com.tr/iyi-ihtimal-malezya-gibi-olur_1294818.html)
Söylenenler net, değil mi?
“İyi Senaryo”, dediği Rodrik’in “Malezya gibi olmak.”. Yani şeriatla yönetilen bir din devletine dönüşmek. Tabiî böyle bir devlette ne bilim kalır, ne düşünce özgürlüğü, ne de örgütlenme özgürlüğü. Ve ne de hak arama özgürlüğü. Tam bir Ortaçağ Sultanlığı, Şahlığı, Krallığı haline getirilir Türkiye.
Bizce bu olasılık çok zayıftır. Çünkü bütün bu felaketleri başımıza saran ABD ve AB Emperyalistlerinin Türkiye’ye biçtikleri rol çok açıktır: “Yeni Sevr” ya da modernize edilmiş adıyla “BOP”.
Zaten ABD ve AB Emperyalistleri de bu amaçlarına ulaşmak için Pensilvanyalı İmam’la Reis’in AKP’giller’ini kullandılar. 11 yıl birlikte koşum atları gibi bu ihanet yolunu yürüttüler onlara. Sonra da bunları kapıştırdılar, kavgaya tutuşturdular, savaştırdılar. İşte bütün bu süreç sonucunda da Yeni Sevr’e karşı direnç noktası, barikat, aşılmaz set oluşturabilecek olan Laik, Mustafa Kemal Gelenekli Türk Ordusu’nun, üniversitelerinin, medyasının unsurları önce Ergenekon Operasyonu’yla saf dışı edildi. Geriya kalanı da Pensilvanyalı’yla Reis’in 15 Temmuz kapışması sonrasında safdışı edildi, çökertildi, diz çöktürüldü.
Ne diyor Reuters’te yayımlanan yazıda emperyalist devletlerin Türkiye uzmanları bu konuda?
Şunları:
“Reuters’e konuşan Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nin Türkiye uzmanlarından Aaron Stein, “Türk ordusu artık kırık dökük bir güç ve düzelmesi yıllar alacak” dedi. Stein, “Darbeciler haydut bir fraksiyonun çok ötesinde. Huduti’nin kaybedilmesinin ötesinde, tüm güvenlik aygıtı artık PKK ve IŞİD’in yanı sıra bir başka tehdide daha odaklanmak zorunda” diye konuştu. Huduti’nin ifadesinde darbeye katıldığını reddettiğini aktaran Reuters, suçlu olsun olmasın, binlerce askerin gözaltına alınmasının, ordunun kendisini laik demokrasinin nihai koruyucusu addettiği bir ülkede Silahlı Kuvvetleri derinden sarstığını belirtti. TSK hakkında yazıları bulunan Gareth Jenkins, “15 Temmuz’dan beri gördüklerimiz Türkiye ve TSK üzerinde gelecek 20-30 yıl etkide bulunacak bir sürecin başlangıcı. Devasa bir etkisi olacak” dedi. Jenkins “Son derece siyasileşen bir ordu göreceğiz. Kaçınılmaz olan güven kaybının operasyonel kabiliyetler üzerinde olumsuz etkisi büyük olacak” öngörüsünde bulundu. (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/574720/_TSK_kirik_dokuk_bir_guc_oldu_.html)
Hem felaketi yaratıyorlar hem de kendilerinin bu işte hiç dahli yokmuş gibi oturup durum tahlili yapıyorlar. Tahlilleri, eksik olmakla birlikte doğru, ne yazık ki.
Biz de hep dedik ya; 15 Temmuz’da ve sonrasında yaşananlar Türk Ordusu’nun saygınlığını, özgüvenini, örgütlülüğünü yerle bir etti, diye. Onu sıradan bir sömürge ülke ordusuna dönüştürdü, diye.
Ne diyor uzmanlar?
“Ordudaki bu moral ve güç kaybı 20-30 yıl etkide bulunacak.”, diyor. Bizce bu felaketin iki yerli aktöründen biri olan, şu anın galibi AKP’giller ve Meclisteki diğer üç Amerikan işbirlikçisi burjuva partisi orada durdukça, bu felaket çok daha hızlı bir şekilde boyutlanarak sürecek ve nihai sonucuna yani ABD’nin Türkiye’yi götürmek istediği bataklığa varıp sonlanacak.
Şu anda bile çok açık şekilde görüldüğü gibi Kürt illeri artık bütünüyle PKK’nin elinde ve denetimindedir. Oralarda ordu, kışlasında zaten hapistir, polis de karakolundan dışarıya çıkamamaktadır. Şu andaki fiili durum budur. Bunun da geriye dönüşü olmaz. ABD de izin vermez buna.
ABD’nin karşısında durabilecek, burjuva anlamda siyasi parti mi kalmıştır, ordu mu kalmıştır?..
Medya ve üniversiteler bile hemen hemen bütünüyle ABD Emperyalistlerinin hegamonyası altındadır artık.
Yani Türkiye, çökertilmek üzeredir.
Yine Batı basınından bir örnek:
“Yayın hayatına dijital ortamda devam eden İngiliz The Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu Muhabiri Patrick Cockburn, utanç gecesinin ardından İstanbul’da bir hafta geçirdi ve gözlemlerini aktardı.
“The Independent’ın birinci sayfasından tam sayfa duyurduğu analizin başlığı şöyle: “5 yıl önce Suriye’nin Türkiye gibi olacağını düşünürdüm. Şimdi Türkiye Suriye gibi oluyor.” Gazete, başlık altında İrlandalı usta gazetecinin bir hafta İstanbul’da kaldığını vurgularken, “Patrick Cockburn, sevgili ülkesi için hayıflanıyor” ifadesini kullandı.
“İşte Patrick Cocburn’ün kapsamlı Türkiye analizinden satırbaşları…
“— Bir zamanlar Ortadoğu için büyük umut olan Türkiye, güçsüzleşti ve istikrarsızlaştı.
“— Darbe girişimi ve tasfiyeler, Türkiye’yi sarsıyor. Uzun yıllar devletin belkemiği olan Türk Silahlı Kuvvetleri, kargaşa hali içerisinde. General ve amirallerin yaklaşık yüzde 40’ı, aralarında üst düzey ordu komutanları da var, gözaltına alındı ya da görevden alındı.
“— 5 yıl önce Türkiye Ortadoğu’daki en istikrarlı ve başarılı -komşularına örnek olabilecek- bir ülke gibi görünüyordu. Fakat Irak ve Suriye Türkiye gibi olacağına, Türkiye politik, etnik ve mezhep ayrılığı bakımından onlar gibi oluyor.
“— Hem IŞİD hem El Nusra Cephesi gibi El Kaide tipi diğer hareketler, darbe girişimini ABD’nin desteklediğine inanan birçok insanın bulunduğu Türkiye’deki Amerikan karşıtı havadan faydalanacak.
“— Birçok Türk’ün yaşananlarının ciddiyetini fark etmeleri için zaman geçti. Fakat darbe girişiminin silahlı kuvvetler içindeki hoşnutsuz küçük bir kliğin işi olmadığı; daha çok Türk devletini devirmek için on yıllardır hazırlanan ve başarılı olabilecek büyük bir komplonun ürünü olduğu netleşiyor.
“(…)
“— Gülenciler silahlı kuvvetler kurumuna çok kolaylıkla girdi, çünkü 2002-2013 yılları arasında Erdoğan ve onun AKP’siyle sekülerlere karşı birleştiler.” (http://www.sozcu.com.tr/2016/dunya/usta-gazeteci-patrick-cockburn-darbe-girisimi-sonrasi-bir-hafta-turkiyede-kaldi-ve-izlenimlerini-the-independenta-yazdi-1334016/)
Gördüğümüz gibi; yabancı gazeteciler bile bizim namuslu cephede gördüğümüz fakat ne yazık ki NATO’nun zihinlerini, 8 yıl süren “Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonunun da cesaretlerini boşalttığı generallerden, subaylardan ve köşelerinde, kitaplarında, ekranlarda, attılar mı mangalda kül bırakmayan kallavi aydınlardan çok daha derinlikli görüyorlar, kavrıyorlar Türkiye’nin içinde bulunduğu bu felaket günlerinin muhtevasını.
Bizimkiler hâlâ; “Biz, FETÖ’cülerin Orduyu adım adım ele geçirmekte olduğunu hep söyledik ama anlatamadık. Ve Türkiye’de şu anda seçilmiş bir hükümet var, Parlamento var; o, işleri yoluna koyar. Ama burada muhaliflerin de dediğini göz ardı etmesinler.”, muhabbeti yapmakla meşgul.
Ne kadar körleşmişler, zavallılaşmışlar, düşkünleşmişler…
Bunların bir kısmı da kimseleri beğenmez. “Menem diger nist.” (Bir ben varım, benden başka kimse yok.), havasında…
Independent yazarı, Türkiye’nin 5 yıl önce çok güçlü göründüğünü söylüyor, yukarıda. Burada yanılıyor tabiî. O dönemde mikrop kuluçka devresindeydi. O bakımdan dışarıdan görülüp anlaşılamıyordu, hastalığın nasıl derinlerde kök salmakta olduğu.
Fakat biz, bu felaketi tâ ilk başından bu yana kesin bir biçimde gördük. 1991’de Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp’ın çöküşüyle birlikte ABD ve AB Emperyalistlerinin Sevr’i, Tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp yeniden ele aldıklarını ve Türkiye’nin önüne koymak için uygun zamanın gelmesini gözlediklerini netçe gördük. Literatürümüzde kayıtlıdır, bu görüşün belgeleri. Dedik ki; “ABD-AB Emperyalistleri Türkiye’yi en az üç parçaya bölecekler.”
Yugoslavya’dan, Irak’tan, Libya’dan ve Suriye’den sonra parçalanma ve cehenneme dönüştürülme sırasının Türkiye’ye geleceğini feryat ederek anlattık. Kitabımıza ad koyduk “Yugoslavya, Irak, Libya, Suriye… Sıra Sende Tükiye”, diye. Bu kitabımız Kasım 2014 tarihini taşır.
2015 Seçimleriyle ilgili yaptığımız TRT Konuşmalarında çığlık çığlığa anlattık, gelmekte olan bu felaketi.
Ve Meclisteki Amerikancı Dörtlü Çetenin Türkiye’yi götrebilecekleri bir tek yerin Suriyeleşmek olduğunu feryat figan söyledik. ABD-AB Emperyalistleri, Türkiye’yi Suriyeleştirecekler, sonunda da parçalayıp çökerteceklerdir, dedik. Yani Yeni Sevr’i, bugünkü versiyonuyla BOP’u hayata geçireceklerdir, dedik.
İşte onun sınırındayız artık. Yani uçurumun kenarındayız.
İşte Türk Ordusu çökertilmiş durumda. Yediği bu darbenin yol açtığı yarayı asla onaramaz o ordu. Onu ancak biz, Demokratik Halk Devrimi Kavgamızın zaferi sonrası yeniden, eskiden olduğundan çok daha güçlü bir şekilde kuracağız. Dünyadaki hiçbir emperyalist gücün boy ölçüşemeyeceği bir güce ulaştıracağız. “Devrimci Halk Ordusu” olacak, böyle bir orduya en uygun düşen ad. Ve halkımızın bir parçası olan bu orduyla birlikte Edirne’den Çin sınırına kadar uzanan geniş coğrafyamızda, vatan topraklarımızda Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni kuracağız.
Hatırlayacağımız gibi, Türkiye Türkleriyle Asya Türklerinin birleştirilmesi ve tek bir ülke, devlet haline getirilmesi Mustafa Kemal’in de idealiydi, Türk Milletine bıraktığı ülküsüydü.
Biz, böylece Mustafa Kemal’in milletimize emanet ettiği bu ülküyü de gerçekleştirmiş olacağız. Tabiî bu arada Kürt Sorunu’nu da gerçek anlamda eşitlik, kardeşlik ve özgürlük temelinde çözüme ulaştıracağız.
Bu bizim devrimci idealimizdir, ülkümüzdür. Bu hedefimize ulaşıp Devrimci Devletimizi kurduktan sonra insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalistlerini de, AB Emperyalistlerini de bölgemizden ve Asya’dan defedeceğiz.
Aslında bizim bu idealimizden İngiliz Emperyalistleri de, ABD Emperyalistleri de ölümlerini görmüşçesine korkmaktadırlar. Bunun kanıtlarını önceki yazılarımızda koyduk ortaya. Bunlardan bir tekini olsun gösterelim burada.
Partimizin 2007 tarihindeki Birinci Olağan Kongresi sonrası yaptığımız durum değerlendirmesinde-yargılamasında söylediklerimizden konuyla ilgili şu bölümü aktaralım:
“ABD Emperyalizmi 6 parçaya bölünmüş Türk Ulusu’nun birleşmemesi için her şeyi yapıyor
“Şimdi arkadaşlar, İngiliz Emperyalizminin o zamanki tezini gördük. Bir de günümüzde dünyanın başhaydudu Amerikan Emperyalizminin aynı konudaki tezine bakalım:
“Batının Türkiye ve Türk Dünyasına uyguladığı politikanın özünü, iç yüzünü ve bu politikanın ne kadar yıkıcı olduğunu anlamak için en gizli, Vagram dereceli bir NATO belgesine bakmak yeterlidir. 1961 yılında, günümüzden 45 yıl önce, Washington’daki NATO karargâhında, yüksek rütbeli bir Türk subayının ele geçirdiği en gizliden (Cosmic Top Secret) daha yüksek gizlilik derecesine sahip (Vagram) bir dosyada, Sovyetler Birliği’nin dağılacağı, Orta Asya’da 5 ya da 6 Türk Cumhuriyeti kurulacağı, 30 yıl öncesinden görülerek, kurulacak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye’yle ilgili politika şu şekilde belirlenmiştir.”
“Bunu Ali Tayyar Önder söylüyor, “Türkiye’nin Etnik Yapısı” adlı kitabında, arkadaşlar. Şimdi o belgeyi aktarıyor, NATO belgesini, o çok gizli NATO belgesini. Şöyle deniyor:
“Türk devletlerinin işgal edecekleri coğrafya, stratejik yönden çok değerli. (E, tabiî kaynaklar bakımında çok zengindir. – N. Ankut) Bu devletler batıdaki Türkiye Cumhuriyetiyle birleşirse o zaman ortaya Hitler Almanyası veya Stalin Rusyası’ndan daha tehlikeli bir kuvvet Batılıların karşısına çıkar. Türkiye Cumhuriyeti ile Doğu Türklerini birleştirmemek için elden gelen yapılmalı, Türkiye ile bu devletler arasında tampon devletler kurulmalı, Türkiye’nin lider devlet olmasını engellemek için, siyasi ve ekonomik bütün tedbirler alınmalıdır.”
“Ne kadar net, açık değil mi NATO belgesi, arkadaşlar?
“İşte buna uygun hareket eden emperyalistler, Sovyetler ve Sosyalist Kamp yıkılır yıkılmaz ne yaptılar?
“Ermenistan’ı Azerbaycan’a saldırtarak, 14.400 küsur km2 Azerbaycan toprağını işgal ettirerek, Ermenistan’ın topraklarını genişlettiler. Ve Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki bağı güçleştirecek tampon bir devlet haline dönüştürdüler.
“Ve bunu biz ne zaman söyledik?
“Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi yıllar önce defalarca söyledik. Anma Konuşmaları’mızda, yıllar önce bizim bu tespitimiz kayda geçti. “Lenin Sonrasının Marksizmi-Leninizmi Işığında Dünya ve Türkiye” adlı kitaplarımızda bu sözümüz kayıtlı, arkadaşlar. Daha o saldırılar olduğu anda, bunu ideolojimizin ışığıyla gördük ve gösterdik. Bu sebepten Ermenistan’a bu saldırı ve bu işgal yaptırıldı, diye. İşte belgeleri ortada, arkadaşlar.
“Şimdi biz devrimciler olarak bu olayı, bu belgeleri, bu gerçekleri görmeyecek miyiz? Bunları değerlendirmeyecek miyiz? Bunları değerlendirerek yeni ideolojiler belirlemeyecek miyiz?
“Öyle şey olur mu, arkadaşlar?
“Elbette belirleyeceğiz. Bundan kaçınamayız. Bundan kaçınırsak, devrimci öngörümüz, devrimci ideolojimizin gücü nerede kalır?” (Nurullah Ankut, Fatih, Che, Kıvılcımlı Olmak, Derleniş Yayınları, Kasım 2007, s. 53-54)
Bazılarına belki bizim bu ideolojimiz uçuk gelecektir. Onlar zaten hiçbir zaman, hiçbir meselenin özünü kavrayamayacak denli mantıktan ve bilimden, bilinçten yoksun olanlardır sadece. Onlar ömürlerini, Mevlana’nın deyişiyle, “kabuk kemirmekle” geçireceklerdir. Hiçbir zaman öze, içeriğe ulaşamayacaklardır.
Hep söylediğimiz gibi, biz Gerçek Devrimcileriz. Biricik sosyal bilim olan Marksizmi-Leninizmi Türkiye’de sadece biz temsil ediyoruz. Lenin sonrasının Marksizmini-Leninizmini temsil eden, onu geliştiren Önderimiz Kıvılcımlı’dan aldığımız mirası ve bayrağı, ona layık biçimde savunuyoruz, dalgalandırıyoruz.
Bilimin düşürdüğü ışık altında şartların tahlili önümüze yukarıda belirttiğimiz devrimci görevi çıkarıyor, koyuyor. Bu görev, devrimci sorumluluğumuz ve namusumuzdur.
Böylesi kara günlerde bile ne ideolojimizden, ne inancımızdan, ne kararlılığımızdan ve ne de cesaretimizden zerre miktarda da olsa taviz veririz biz…
Zindanlarla karşılaşabiliriz, işkencelerle karşılaşabiliriz, ölümle karşılaşabiliriz; bunlar vız geldi ve de gelecektir bize.
Davamız mutlaka zafer kazanacaktır.
Haklıyız, Haklıyız, Yeneceğiz!
3 Ağustos 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı