Kıbrıs santim santim Türkiye’den koparılıyor, Meclisteki Amerikancı satılmışlar seyrediyor…

20.04.2025
20
A+
A-

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Kıbrıs, santim santim Türkiye’den uzaklaştırılıyor ve elden gidiyor, kimsenin umurunda değil.

Meclisi dolduran bu 600 Milletvekilinin 595’i inanın vatanımıza, halkımıza ve milletimize şu zavallı patili dostumun bana olan sadakati kadar bir sadakat beslemiyorlar. Bunların alayı ballı maaş, küp doldurma, makam, ün, poz derdinde. Şunların yaptığı kuru gürültüye bakın bir; yok turptu, şalgamdı, yok cunta sen miydin ben miydim? Eskiden, para karşılığında Roman kadınlarına yalandan, anlaşmalı kavga yaptırırlardı; birbirlerine galiz küfürler, hakaretlerle saldırırlardı o kadıncağızlar. İnanın bunların yaptıkları da ondan farklı değil. Hepsi çevrimiçi oynuyor bunların. Yani set ekibi bunların tamamı, bir ihanet dizisi oynatılıyor Türkiye’de. Onun senaristi de yönetmeni de CIA, Washington, Pentagon.

Birkaç gün önce, Orta Asya’daki dört Türk Devleti kardeşimiz ve buna Tacikistan’da eklenmiş, beşini birden cami avlularındaki abdesthane ibrikleri gibi yan yana dizdi Avrupa Emperyalist Haydutları ve onların yılan gibi şeflerinden en önde geleni olan Avrupa Komisyonu Başkanı Alman Ursula von der Leyen, yanına Avrupa Devlet ve Hükümet Devlet Başkanları ve Konsey Başkanı olan Antonio Costa’yı da alarak ağızlarına milyar avrolar tıktı bunların, Devlet Başkanlarının.

Topuna birden 12 milyar avro verdi yani devlet başına 2,4 milyon avro verdi; hepsi takla attı bunların, Avrupa’nın safına geçiverdi. Kıbrıs’taki Türk Halkını ve Kuzey Kıbrıs Türk Devletini satıp geçti.

Bunlara neyi de kabul ettirdi aynı zamanda?

1983 ve 1984’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi denen Uluslararası Emperyalist Haydutların en önde gelenlerinden oluşan, katil devletlerden ve onların “Konsey” adlı örgütünden çıkan kararları.

Ne diyor o kararlarda?

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ada’da işgalcidir, derhal varlığına son vermeli, Kıbrıs Rum Devletinin Hükümranlığını tanımalıdır”, diyor.

Bunu da kabul ettirdi bu Türk Devleti kardeşlerimize. Kimsenin umurunda değil, ne yapıyorsunuz diye bir soran yok. Çünkü bunların Kıbrıs diye de bir derdi yok.

Kıbrıs’taki bu vatanımızı zaten 1974’de, o zamanlar namuslu, vatansever, cesurdu Bülent Ecevit, onun liderliğindeki hükümet sayesinde aldık. Ada’ya çıkarma yapıldı biliyorsunuz 1974 Temmuz’unda ve Ağustos’unda art arda iki çıkarma yapıldı 20 24 Temmuz’da ve 14 Ağustos’ta, o sayede bu vatanımızı yeniden ele geçirebildik. Yoksa Ada’daki Faşist Rum Devleti ve onun en son lideri olan cuntanın şefi Nikos Sampson Türkleri katliama girişmişti. Yunanistan’daki 1967 Albaylar Cuntasının ekibiydi, onların bir koluydu. Ancak kardeşlerimizi öyle kurtarabildik ve bu vatanımızı yeniden o sayede ele geçirebilmiştik.

1963’de yine tarihe “Kanlı Noel” diye geçen Noel’de Türk evlerini, Türk yerleşim yerlerini basmıştı Rum EOKA’cı caniler. Kadınlarımızı çocuklarıyla beraber, küçücük çocuklarıyla beraber katletmişler, banyoda küvetin içine cesetlerini yığıvermişlerdi. İşte resimleri.

Bunun üzerine, iktidarda olan o gün, İsmet İnönü, Ada’ya bir çıkarma hazırlığı girişimine başladı. Anında Amerikan Emperyalist Haydut Devletinin Başkanı Lyndon Johnson zehir zemberek bir mektup yazdı. “Sakın ha böyle bir şeye girişme”, diyerek.

Bu Emperyalist Haydut 1974’deki Kıbrıs Harekâtımızdan dolayı bize silah ambargosu uygulamadı mı?

O ambargo sonunda, Türk Hava Kuvvetleri’nin savaş uçakları yedek parça sorunu yaşadığı için havalanamaz hale getirildi, çünkü kendi uçağımızı yapamadık.

1950’den sonra orduyu NATO’ya teslim ettiğimiz için, Amerika’nın verdiği, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan kalma hurda savaş araç gereçleriyle idare eder duruma getirildi Türkiye. Ve yine o yılların Amerikan Genelkurmay Başkanı haydut, azgın, emperyalist General Alexander Haig, Türk Ordusu’na “Hurda Ordu” adını taktı. Çünkü kendi silahını geliştirmesine asla izin vermedi.

Demiryolu yapmayacaksın dedi, yaptırtmadı. Bağımsız sanayi kurmayacaksın, bağımsız otomobil bile üretmeyeceksin, dedi.

27 Mayıs’tan sonra 129 günde, Eskişehir Lokomotif Fabrikasında dört tane, her şeyi yerli, Devrim Otomobili üretildi.

İnsanımız, halkımız, Mustafa Kemal’in deyimiyle; “zekidir, çalışkandır”. Yeter ki namuslu, yiğit bir yönetime, komutaya kavuşsun. Ama onu bile engelledi, yapmayacaksın, dedi. Yerli arabanın bile üretilmesine izin vermedi. Hâlâ yok yerli arabamız. Hiçbir sanayi ürünümüz yok yerli.

Böylece emperyalistin karşısında çerez durumuna düşürüldü Türk Devletinin Savunması.

Demek ki ABD Emperyalist Haydudu bizim Kıbrıs’ta varlığımızı istemiyor, ona düşman.

Bir de kim düşman, onun müttefiki?

Avrupa Emperyalist Haydutları düşman. Açık, net. Hâlâ bizim iktidardaki ve muhalefetteki bu Meclisi dolduran satılmışlar sürüsü, hepsi Avrupa Birlikçi, alayı; iktidarı muhalefeti, sağcısı solcusu, dincisi milliyetçisi hepsi NATO’cu, hepsi Amerikansevici.

Bu neden kaynaklanıyor?

Hepsi Amerikan devşirmesi çünkü kukla, piyon. O insan soyunun baş düşmanı Emperyalist ABD Haydudu oynatıyor bunları. Yapay zekayla programlamış gibi oynatıyor bunları.

Namuslu aydınımız Banu Avar ne diyor?

“Sadece iktidarı yönetmez Amerika. Muhalefeti de üretir. Buna üretilmiş muhalefet denir”, diyor. “Medyayı da o oynatır”, diyor. Ve “Alaycı Kuş operasyonuyla hepsini Alaycı Kuşlar haline getirir”, diyor. Yani CIA şefleri ne derse medya patronları, yöneticileri de aynen onları tekrarlarlar.

İşte o yüzden ölümüne bize düşman, ölümüne bize abluka uygular bu hainlerin, bu satılmışların alayı; iktidarıyla muhalefetiyle, sağcısıyla solcusuyla. Adımız geçmez o ekranlarda, o gazetelerde çünkü alayı çevrimiçi bunların.

Şimdi Kıbrıs Halkını da devşirmeye çalışıyor ABD ve AB Emperyalist Haydutları. Onlar da AB hayranı yapılıyor. Bazı Milletvekillerinin, işte bir iki gün önce konuşmaları çıktı, Kıbrıs’ta patlayan bu son Halil Falyalı çetesinin vurgunlarıyla, soygunlarıyla, yolsuzluklarıyla ilgili. Konuşan kadın Milletvekili, Avrupa Birliğinden söz ediyor, dostça söz ediyor, onu savunuyor.

Oysa Avrupa Birliği senin varlığını yok etmek istiyor…

Sadece o da değil… Bakın, bütünüyle Yoldaşlarımızın yönetiminde olan DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası var hepimizin bildiği gibi. Onun Başkanı, dünyadaki devrimci, ilerici, komünist, antiemperyalist sendikaların hemen hemen tamamının üye olduğu Dünya Sendikalar Federasyonu’nun Başkan Yardımcısı, Ali Rıza Küçükosmanoğlu. Bu federasyon, 105 milyon üyeye sahip dünya çapında. İşte onun Başkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu. Ve aynı zamanda tabiî Yönetim Kurulu Üyesi. Ve aynı zamanda bu federasyona bağlı Dünya Taşımacılık İşçiler Enternasyonali’nin de Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu Yoldaş’ımız.

Toplantılar yapılıyor dünyanın değişik ülkelerinde; Şili’den Portekiz’e, Fransa’dan Yunanistan’a kadar dünyanın pek çok değişik ülkesinde. Kıbrıs Rum Yönetiminden bu federasyona bağlı sendikalar geliyor, tezleri şu: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ada’da işgalci, o işgali derhal sonlandırmalı, kınamalıyız bunu, diyorlar ve kınıyorlar. Buna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen sözde Türk Sendikacılar da onay veriyor, katılıyor. Felaketin boyutunu düşünebiliyor musunuz? Yani onlar da; biz işgalciyiz Ada’da, diyorlar. Bizim devletimiz yok olsun, Rum Devletinin buyruğu altına, yönetimi altına girelim, diyorlar. Ada halkı adım adım devşiriliyor.

Yani Mehmet Ali Talat, ondan sonra Mustafa Akıncı adlı hain oğlu hainlerin, satılmış oğlu satılmışların Kıbrıs Devlet Başkanlığına getirilmesi, seçilmesi tesadüf değil. Bizim iktidarda olan hainler hiçbir şey yapmıyor ki… Amerika, NATO, Avrupa Birliği Türkiye’ye düşman, BOP haritası yapmış, parçalıyor Türkiye’yi, üç parçaya bölmüş. O haritayı; Irak’ta, Libya’da, Suriye’de uygulamış; sıra İran’a ve Türkiye’ye geldi, diyorlar, hâlâ onların kucağına koşuyor bizim satılmışlar; siyasiler. E, öyle olunca Kıbrıs’ta da aynı durum işliyor. Bir ülke nasıl böyle bir felakete düşürülür?..

İnanın, bunların yüz yıl önceki Mütareke döneminin İstanbul hain hükümetlerinden zerre miktarda farkı yok. Bugünün mandacıları bunlar, vatan satıcıları bunlar. Bunların, iktidardakilerin; işi gücü,  mal, mülk, cukka, vurgun, küp doldurma. Bu iktidarı oluşturan Tayyipgiller hükümetinin tepesini tutanlar zıvanadan çıkmış. Tayyip’in yürümeye mecali yok, hâlâ vurgunlardan ne kadar pay alacağım derdinde, avanesi de öyle. İşte en son patlayan Falyalı çetesinin vurgunu.

Bunu kim açık ediyor?

Kıbrıs’ta Bugün adlı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın. Bu Falyalı’nın, bu vurgun çetesinin, en büyük bahis, sanal para, kumar, her türlü uyuşturucu, pis işin döndüğü bu çetenin finans şefiymiş Cemil Önal.

Biliyorsunuz, mafya bütün konuşmalarını kayda alır, mafyanın genel yöntemidir bu. Çünkü parayla, dolarları ağzına tıkarak satın aldığı siyasi, idari yöneticileri artık tamamen kucakta tutabilmek için, ona verdiği rüşvet belgelerini filan kanıtlı hale getirebilmek için tümüyle sesli, yapabilirse görüntülü kayda alır, genel kuralı bu mafyanın.

Halil Falyalı da aynı şeyi yapmış ve 45 kaseti varmış bu Falyalı’nın. 40 kasetini vermiş bu Cemil Önal, emperyalistlere. Hollanda’daymış şu anda tutuklu. 5 kaseti elinde kalmışmış onları da Amerikan İstihbaratı CIA’ya ve Hollanda İstihbaratına teslim etmiş.

Ayşemden Akın konuşuyor bu Cemil Önal’la. Diyor ki:

“Tayyip’in Başkan Yardımcısı Fuat Oktay’a 50 milyon dolar aktardım.”

50 milyon dolar!

Sadece bununla yetinmedim, Tayyip’in sözcüsü Ömer Çelik’in yakınlarına da aktardım dünya kadar para, diyor.

Onunla da yetinmedim, en son Hakan Fidan’ın Büyükelçi olarak, tabiî Tayyip’in onayıyla, beraber kararlaştırmalarıyla Kıbrıs’a atadığı Yasin Ekrem Selim’i de mamaladım, diyor. Ve bu Yasin Ekrem Selim’in babası da Tayyip’in örtülü ödeneğinin tepesindeymiş. Süleyman Soylu’yu da mamaladım diyor. Şuraya bakın!

Tayyip, bu vurgun çetesi skandalı patlayınca, Hakan Fidan’a Büyükelçi Yasin Ekrem Selim’i görevden aldırıyor; babası olan Maksut Selim’i de örtülü ödeneğin başından uzaklaştırıyor. Ama kimse de tık yok, ağzını açıp kimse bir şey söylemiyor.

Ne diyor Tayyip hâlâ?

“Camilerimize saldırdılar, camilerimiz yaktılar”, diyor, “Kadınlar sezaryenle değil normal doğum yapsa nüfusumuz azalmaz”, diyor.

Başka sermayesi yok bunun. 23 yıldan beri bıkıp usanmadı kadın üzerinden siyaset yapmaktan… Vay türbanlı bacım… Şöyle zulmettiler türbanlı bacıma, vay camilerimizi yaktılar, yıktılar. Sermaye yok, habire din alıp satacak, sermayesi bu. Zavallı insanlarımızı kandıracak, tuzağına düşürecek, ondan sonra vurgun, soygun, talan, küp doldurma…

İşte ölümün kıyısına gelmişsin, ne götüreceksin?

Merhum Barış Manço’nun dediği gibi; “altı üstü beş metrelik bez”.

Derdiniz ne?

Ama işte şeytan önlerine düşmüş bunların; gözleri doymaz, ıslah olmazlar bunlar. Hep dedik ya bunları ancak toprak ıslah eder.

Kıbrıs gidiyor, başını sallayıp gidiyor Kıbrıs…

Hayatta boşluk yok. Doğada da yok, toplumda da yok boşluk. Amerikan Emperyalist Haydutları ve Avrupa Birliği Emperyalist Haydutları durup dinlenmeden çalışıyorlar. Bak Orta Asya’daki beş Türk ülkesi kardeşimizi saflarına çekmişler. Bizi satıp geçtiler bunlar. Ne yaptınız siz? Gevşek gevşek din, iman muhabbeti değil mi? Başka bir derdiniz yok, bilmezsiniz başka bir şey.

Kıbrıs’ta da adam… Bak Ege’yi aldı. Kuzeyden Dedeağaç’a üs kurdu, Amerika geldi yerleşti. Yunanistan’da 8-9 tane üssü var. Doğuya geçince, Barzanistan’da üssü var. Kıbrıs Rum Yönetiminde İngiliz’le beraber üsleri var, ortak tatbikat yapıyorlar.

Kime karşı?

Türklere, Türkiye’ye karşı, bize karşı savaş tatbikatı yapıyorlar.

Kıbrıs’ı 1974’te almışız, Kıbrıs’taki şu an elimizde tuttuğumuz vatanımızı.

Aradan kaç yıl geçmiş?

51 yıl değil mi?

Bir tek İslam ülkesi dostluk kurmuş mu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle?

Kurmamış.

Ama bunların alayı Kuzey Kıbrıs Rum Yönetimiyle içlidışlı, Yunanistan’la içlidışlı, Mısır’ından Suudi’sine, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Katar’ına kadar, İsrail’le içlidışlı. Demek ki “Ümmet Birliği”, “İslam Birliği” hepsi boş laf, kandırmaca.

Ne diyor Tayyip?

İşte videosu:

Videonun çözümü

Tayyip Erdoğan: Şu anda %36’sı Kıbrıs’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşam alanıdır. Belli bir oranda bu tür toprağı verebiliriz. Tabiî biz garantör ülke olarak tavsiye ederiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu yaklaşımı gösterir.

***

Kıbrıs’ta şu anda elimizde tuttuğumuz toprak miktarı, Ada’nın yüzölçümünün yüzde 36’sı, diyor. Buradan bir kısmını feda edebiliriz, verebiliriz Yunanistan’a, diyor. Tabiî orayı almak için gösterilen irade, orayı almak için 498 şehidin kanı senin umurunda değil…

Senin çocukların ve alayınızın çocukları, bir tek gün halkımızın evlatları gibi askerlik yaptı mı?

Yok. Büyük oğlunu çürüğe çıkardın, küçüğü de Burdur’da 21 gün paralı, numaradan askerlik yapmış sayıldı, değil mi? Avanen de öyle.

Ama benim dört oğlumun üçü, doğu ve güneydoğuda askerlik yaptı, biri de Genelkurmayda askerlik yaptı. Manisa’da acemi eğitimi sonrası komutanları tarafından her bakımdan güvenilir olduğu için, kuraya girmeden doğrudan Genelkurmaya atandı orada askerlik yaptı.

Evet biz, evlatlarımız, yoldaşlarımız; her bakımdan ahlâkın, namusun, onurun hep zirvesinde yaşadık. Bunlar satar, satar…

“Ben BOP Eşbaşkanıyım”, diyor Tayyip. Halkımız hâlâ, bunu 23 yıldan beri iktidarda tutuyor. BOP haritası meydanda. Türkiye’yi üç parçaya bölüyor BOP ve bu, “ben Eşbaşkanıyım”, diyor. Potamyalı, Gürcistan’a gidiyor; “ben Gürcü’yüm” diyor, sorulmadığı halde. “Eşim de Siirtli Arap”, diyor. Benim bu Türklerle sayım suyum yok, diyor yani. Elbette Türkiye’nin yok olması bunu üzmez, tersine memnun eder.

Türkiye bu halde…

Onu devirelim diyoruz, en kötü o. Yerine daha az kötü olan İmamın Oğlu Ekrem’i getirelim.

O nereli?

Trabzon Ozaysalı.

Beşşar Esad iktidarı devrilir devrilmez, Golani adlı namussuzu ilk kutlamaya gitmek için hamle yapan kişi İmamın Oğlu Ekrem’di. Tayyip blokaja aldı; dur bakalım, bu iş bizim, Amerika’yla beraber biz devirdik Beşşar Esad’ı; önce biz kutlayalım, sen sonradan kutlarsın, dedi.

Yani bunlar Tırhallı bir hallı, al birini vur ötekine. Ama en kötüye, en haine karşı daha az kötü, daha az hain olanı seçmek durumunda kaldık, tercih etmek durumunda kaldı halkımız. Böylesine bir kapana kısılmış durumdayız.

İş, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda yani Kuvayimilliye’de olduğu gibi halkımızın uyanışına kalmış. Ama halkımızda da ne yazık ki bu uyanış konusunda bir zaaf var. Birinci Antiemperyalist Paylaşım Savaşı sonrası da Mondros Ateşkes Antlaşması’yla emperyalistlere tümüyle teslim olunca İstanbul Hükümeti ve Türk Ordusu dağıtılınca, halkımızın umurunda olmadı, bir avuç Kuvayimilliyeci hariç. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Yaban”da anlatır o günleri.

Ama ne zaman ki Yunan İngiliz-Fransız savaş gemileriyle Ege’ye çıkıp kan dökerek, ırza geçerek ilerlemeye başladı; Fransız Güneyden, Antep’ten aynı şekilde işgale girişip, kan döküp, ırza geçmeye başladı; Ermeniler Doğudan aynı namussuzluğu yaparak katliamlarla, tecavüzlerle ilerlemeye başladı; İtalyanlar Güneyden Adana’dan Konya’ya kadar geldiler aynı namussuzlukla; baktılar ki hem namus elden gidiyor hem can, mal elden gidiyor, o zaman Kuvayimilliyecilere ve Mustafa Kemal’e, Silah Arkadaşlarına kulak verir oldular; onların saflarında kurtuluşun gerçekleşeceğini görür kavrar oldular.

İlla öyle, işgal mi edilsin vatanımız, uyanmak için?

Bu hainlere ne zaman dur diyeceğiz?

Ne zaman görüp anlayacağız bunların içyüzlerini?

Ben de işte buna kahroluyorum!..

İktidarın işi gücü, Halil Falyalı çetesinin milyarlarca dolarlık vurgunundan ne kadar pay kaparım… iş ona dökülmüş. Kıbrıs gitmiş, yok olmuş umurlarında değil. Muhalefet desen zaten koltuk derdinde, hepsi de boş teneke. Ne donanım var ne bilgi var ne çap var ne kavrayış ne de görüş var.

Saygıdeğer Halkımız;

İşte bu yaşımızda, vatanımızın bu kara günleri bizi uykusuz yapıyor, gündüzlerimizi harap ediyor, gecelerimizi uykusuz bırakıyor ve yaşamdan hiçbir tat alamaz hale getiriyor. Atalarımız, böyle olalım diye bize emanet etmedi bu vatanı.

Neyse… Dert çok…

Kalın sağlıcakla…

20 Nisan 2025

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz