Jöntürk Gelenekli Ordu Gençliği’mizin Kuvayimilliyeci ve Devrimci ruhu asla yok edilemez!
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Genç Harp Okulu mezunu Teğmenlerimizin mezuniyet töreninde yaptıkları konuşmalar ve ettikleri yeminler hepimizin heyecandan gözlerini yaşarttı, değil mi?
Evet, Ordu Gençli’ğimiz böyledir işte. Vatan ve Halk söz konusu olduğu zaman gözünü kırpmadan belaya, ölüme atlar gider. Nitekim kurucu Başkomutanımız da 1919’da Samsun’a çıktığı zaman 38 yaşında bir gençti. Biz de devrimci kavgaya girdiğimiz zaman, İstanbul Üniversitesine gelip Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde öğrenciliğe başladığımız zaman aynı heyecanı, aynı duyguları yaşıyorduk. Biz de ülkemizin bağımsızlığı ve halkımızın mutluluğu için yaşadık ve savaştık bugüne kadar. İşkencelerden geçtik. İşkenceci faşist cellatlar, sapık cellatlar akıl almaz işkenceler uyguladılar. İdamlarla yargılandık ama heyecanımızdan, duygumuzdan, vatan sevgimizden, halk sevgimizden, Laik Cumhuriyet sevgimizden asla bir dirhem bile feragat etmedik, taviz vermedik. Şu kızlarımızın yemin törenini bir izleyelim isterseniz…
***
Videodaki slogan: Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!
Edilen Yemin: Ant içeriz ki Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk Ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak. Ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız ve şerefimizle öleceğiz. Ne mutlu Türküm diyene!
İkra Kuyumcu: Metehan’dan Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan ve 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneklerine dayanan milli yolda yürüyeceğimize ve aziz vatanımız için canımızı seve seve feda etmekten asla kaçınmayacağımıza söz veriyoruz.
***
Tomris Hatun’un genlerini taşıyor bu savaşçı kızlarımız; bu Ebru Eroğlu, bu Şeyda Yıldırım, bu İkra Kuyumcu. Kuvayimilliye’de cepheye silah taşıyan, erkek elbisesi giyip bir savaşçı asker gibi elinde mavzerle savaşan, yiğit kadınlarımızın ruhlarını taşıyor.
Ve ettikleri yemin hangi kapsam içinde?
Bire bir Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk dört maddesinin kapsamı içinde.
Bu savaşçı kızlarımız, bu savaşçı gençlerimiz, bu genç yiğit Teğmenlerimiz neyi savunuyor?
Kuvayimilliye’yi, Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın Komutanı Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin, Silah Arkadaşlarının geleneğini savunuyor, vatanımızı savunuyor. Halkımızı savunuyor, ülkemizin bağımsızlığını savunuyor. Bu da her Gerçek Vatan Evladının, bu topraklarda yaşayan her Gerçek İnsanın doğal olarak yapmakla yükümlü olduğu bir görev.
Ama ABD Emperyalist Haydudu tarafından Laik Cumhuriyet’i yıkmakla görevlendirilmiş, ABD yapımı, ABD devşirmesi Tayyipgiller iktidarı, bu savaşçı Ordu Gençliği’nden ölümlerini görmüşçe korkuyorlar.
Onlar nasıl bir ordu istiyorlar?
Kendi tariflerine göre kendilerinin “site güvenlikçisi” olacak bir ordu istiyorlar. Yani Aytaç Yalman gibi, Hilmi Özkök gibi, Necdet Özel gibi, Arif Çetin gibi, Yaşar Güler gibi üzerinde üniforma taşıyan ama içlerinde askerlikle ilgili zerre miktarda bir şey bulunmayan, Amerikan Emperyalizminin kuklalarından oluşan bir ordu istiyorlar. Kuvayimilliyeci, Mustafa Kemal ve İnönü Gelenekçi, vatansever askerlerimize, ordumuza düşman bunlar. Sadece Tayyipgiller değil, onun Kaçak ve de Haram Sarayı’nın arkadan Bahçeli’si de en az onlar kadar düşman. Destici’si, Çömlekçisi, Davidson Ahmet’i, Bilderbergci Bebecan Ali’si, alayı düşman gerçek atalarımıza.
Ve biz teorimizde, devrim stratejimizde yani, İşçi Sınıfımız, Yoksul Köylülüğümüz, Namuslu Aydınlarımızın oluşturduğu Devrim Cephesinde bunların yanına bir de neyi koyarız?
Ön safta vurucu güç olarak Ordu Gençliği’mizi koyarız. İşte bu gençlerin, bu genç Teğmenlerin sergiledikleri yiğitçe tutum bizim bu teorimizin ne kadar doğru bir tespit üzerine oluştuğunu gösteriyor.
Fakülte yıllarından devrimci arkadaşlarımızla 10-20-30-40 sene sonra karşılaştığımız oluyor. “Nasılsın?”, diyorlar.
Diyorum ki; “Ben 67-71 yılları arasında Edebiyat Fakültesinin Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji koridorundaki devrimci Nurullah nasılsa aynen öyleyim. Aynı ruhu, aynı heyecanı, aynı kararlılığı ve aynı mücadele azmini ve hırsını taşıyorum.”
Evet, biz de konuşmalarımızda dikkat ederseniz aynen bu genç, yiğit, vatansever, Laik Cumhuriyetçi Teğmenlerimiz gibi konuştuk. İzleyelim bizim şu konuşmalarımızı bir…
***
2015 yılındaki Hikmet Kıvılcımlı Mezarbaşı Anmasından:
Biz Kawa’ların, Babek’lerin, Sultan Galiyev’lerin, Mustafa Suphi ve Onbeşler’in, Kıvılcımlı Usta’nın, Che’nin, Lenin’in, Mahirler’in, Denizler’in tek meşru mirasçısıyız. Hiçbir şey bizi gerçekleri söylemekten alıkoyamaz ve hiçbir şey inandığımız gibi davranmaktan bizi alıkoyamaz.
Biz halkımızın çıkarları söz konusu olduğu zaman belaya atlar gideriz. Mermi gibi, mavzer gibi, dağ gibi patlar gideriz. O yüzden bizim halklara karşı sorumluluğumuz var. Onlara her zaman doğruları söylemekle yükümlüyüz. Söylemezsek devrimciliğimiz sahte olur.
***
2022 yılındaki Hikmet Kıvılcımlı Mezarbaşı Anmasından:
Hep ne diyorum?
Hayatta bir tek şeyden korkarım: Eğer bir saniye bile can için yüreğime korku düşerse, işte o zaman kendimden utanırım. Ve onu düşürtmemek için bugüne kadar hep savaştık, hiç gözümüzü kırpmadık, hiç sonunu düşünmedik. O yüzden ne işkenceciler yıldırabildi bizi, korkutabildi ne başkaları bizi yıldırabildi, korkutabildi, tıpkı Usta’mız gibi. Korkmak nedir ya!.. Ölmeyecek insan, canlı var mı?.. Herkes ölecek.
Hep söyleyegeldiğimiz gibi ille de zaferi görmek, o iyi günleri görmek, yaşamak şart değil. Tüm hayat bir süreç, arkadaşlar, bir akış. O akış içinde insan olarak, canlı türleri arasında insan olarak var oluşumuzun hakkını verebilmektir önemli olan. İnsanlığımızın bize yüklediği sorumluluğu yerine getirebilmektir önemli olan, Arkadaşlar. Önemli olan bu!.. Onu yapabildiğimiz sürece biz zaferi kazandık demektir. İşte bunun için savaşıyoruz, bunun için yapayalnızız ve eninde sonunda bu ablukayı kırıp zafere ulaşacağız. Hiç endişemiz yok. Halkız haklıyız yeneceğiz!
***
2023 yılındaki TRT Seçim Propaganda Konuşması:
Tayyip’in Hulusi’si diyor ki; silahlı kuvvetler depremde 327 kişi kurtardı. İmkân ve kabiliyeti ancak buna yetti. KADAK adlı 25 kişilik kadroya sahip bir gönüllü arama kurtarma derneğinin başkanı Haydar Daştan da diyor ki; depremde 450 can kurtardık.
Mete Han’dan bu yana üç kıtada at koşturmuş, Batılı tarihçilere bile; “İki bin yıllık tarihin her yerinde Türkler vardır”, dedirtmiş koca Türk Ordusu’nu ne hallere düşürmüşsünüz böyle hainler, solucanlar!
***
Evet, ABD yapımı, mafyatik çıkar amaçlı bir suç örgütünden başka hiçbir şey olmayan Tayyipgiller, onun Dinişleri Müdürü Ali Erbaşgiller, Boynukalıngiller, Şevki Yılmazgiller, Halil Konakçıgiller, İsmail Kahraman, Hayati Yazıcıgiller ve benzerleri hiç boşuna erken bayram etmesinler. Eninde sonunda onlar hain, düşmanın işbirlikçisi, halkını ve vatanını satmış, Vahidüddin’ler gibi, Damat Ferit Hükümetleri gibi, İstanbul Hükümetleri gibi, Mütareke Döneminin İstanbul Matbuatı gibi bu ülkeden efendileriyle birlikte, hizmetkârı, kuklası oldukları ABD-AB Emperyalistleriyle birlikte kaçacaklardır. Er geç zafer aynen Birinci Kuvayimilliyeci Atalarımız gibi yine bizlerin olacak. Bundan hiç şüphemiz yok.
Kalın sağlıcakla…