Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut: Prensip siyaseti yapan yalnızca biziz!

25.02.2024
138
A+
A-

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Yerel Seçimler için adaylık başvuruları sona erdi, değil mi?

Bu başvurularda biz de prensip olarak ne dedik?

Başta İstanbul gelmek üzere, CHP ile AKP arasında bıçak sırtı bir durum arz eden büyükşehirlerde; Mersin’de, Adana’da, Antalya’da, Hatay’da ve benzer İl ve İlçelerde aday çıkarmayacağız. CHP’nin adaylarını destekleyeceğiz, dedik.

Neden?

Çünkü ülkemizi Yeni Sevr demek olan BOP cehennemine götürmekle efendisi, yapımcısı, yöneticisi ABD Emperyalist Çakalı tarafından görevlendirilmiş, “Yüzyılın Felaketi” demek olan AKP’giller iktidarından kurtulmak, şu anda Gerçek Devrimcilerin, Gerçek Vatanseverlerin, Gerçek Halkseverlerin en öncelikli görevidir, dedik.

İşte bu prensibimiz doğrultusunda karar aldık ve onu uyguladık, hayata geçirdik. Yani biz tüm devrimci hayatımız boyunca hep devrimci ilkeler çerçevesinde davrandık ve düşündük.

Tabiî bu arada hiçbir partiyle görüşmediğimiz gibi Yeni CHP’nin hiçbir yöneticisiyle de görüşmedik. Zaten hiçbiriyle de tanışmışlığımız, konuşmuşluğumuz yok.

Ne dedik hep biz?

Biz gerek kişicil hayatımızda, gerek devrimci hayatımızda kimseden Proletarya Yoldaşlığı dışında bir şey beklemedik, istemedik. Hiç kimsenin de proletarya devrimciliği, yoldaşlığı dışında bizden bir şey istemesine izin vermedik. Hayatımız devrimci ilkelerimiz ya da prensiplerimiz doğrultusunda geçmiştir bizim.

Bizim dışımızda böyle bir prensip düşünce ve davranışı içinde olan başka bir partiye rastladınız mı?

Rastlamadınız, değil mi?

Biz rastlamadık.

Herkes, daha önce de söylediğimiz gibi hesap kitap, empas kumpas, “ne alırım, ne veririm, ne kazanırım, ne kaybederim” hesabı içinde oldu. Herkesin hayatı, hep car-ü penc pazarlığı yaparak geçti. Ama böyle bir aşağılık duruma düşmenin söz konusu olması, bizim için ölümlerden daha kötü bir duruma düşme anlamına gelir, utanç verici bir durumuna düşme anlamına gelir. Kimseyle de görüşmedik.

Çünkü şu anda biz Gerçek Devrimcilerin en öncelikli görevi nedir?

Adım adım, günbegün, kerte kerte Tayyipgiller iktidarı tarafından BOP cehennemine sürüklenmekte olan ülkemizin bu felaketten kurtarılması. Ve ülkemizin Tam Bağımsızlığının sağlanması.

Mustafa Kemal’in de en birinci ilkesidir Tam Bağımsızlık. Fidel’in de en birinci ilkesi olmuştur. Ne demiştir Fidel de?

“Patria o muerte”: “Ya özgür vatan ya ölüm!”

Mustafa Kemal de; “Ya bağımsızlık ya ölüm!”, demiştir.

Yani “Ya istiklal ya ölüm!” Ya Tam Bağımsız vatan, ülke, millet ya ölüm, demiştir. Biz de bunu diyoruz.

Bizim dışımızdakilerin böyle bir derdi olmadı. O sebeple onlarla oturup neyi konuşacağız? Neyin tartışmasını yapacağız?

Hiçbir şeyin… Onlar farklı dünyanın insanları. Onlar ün, poz, makam, koltuk, cukka derdinde ve onun pazarlığı içinde. Bunların hepsi bizim için utanç verici şeylerdir.

Hep ne dedik biz?

Farklı Olan Yalnız Biziz!

İşte gördüğünüz gibi, tanık olduğunuz gibi, bu konuda da sadece biz farklı bir tutum aldık. Tayyipgiller, daha önce de belirttiğimiz gibi, karşısında yer alan güçleri bir bir mamalayarak, onlara koltuklar, ballı maaşlar sunarak, makamlar sunarak etrafına, yörüngesine, Kaçak Saray’ın çevresine çekiyor. Son olarak Meral Akşener’in İYİ’sini ve Demirtaş’ın, Abdullah Öcalan’ın, Kandil’in HDP’sini, DEM’ini de yörüngesine çekti, değil mi?

Böylece İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nu bizimle beraber yalnız bıraktı. Bir biziz şu anda Ekrem İmamoğlu’nu açıktan destekleyen.

DEM, Tayyip’in yanına, yörüngesine girmesinin ve Tayyip’le işi bağlamasının ilk ödülünü Sabahattin Önkibar’ın ifşasına bakılırsa almış. Bildiğimiz gibi Sabahattin Önkibar, kırk yılın Ankara gazetecisidir ve Ankara kulislerinden doğrudan bilgi alır ve o bilgileri anlatır, yorumlar.

Onun aktarımına göre, bilgiye dayanan aktarımına göre Tayyip’in hazırlamakta olduğu yeni Anayasa taslağında belediyelere kayyum atanması engelleniyormuş, yasal olarak imkânsız kılınıyormuş. Böylece Kürt illerinin belediyelerine Tayyip artık bundan böyle kayyum atayamayacak, o belediye başkanlarını görevden alamayacak.

Yani DEM’lilere bunu rüşvet olarak vereceğini vaat ediyor Tayyip. Onlar da bu zokayı yutmuşlar belli ki.

Tabiî bununla yetinmediler. 1 Nisan sonrasında yeniden bir “Kürt Açılımı” masasına da oturacaklar. Ahmet Türk, Leyla Zana açıktan dile getirdi bunu. Bu iş, AKP ile, Tayyip’le çözülür, dedi. Demirtaş da aynı anlama gelen tutum ve davranışlar sergiledi.

Yani Amerikancı “açılım, çözüm” vaatleriyle de yedekliyor Tayyip DEM’i.

Daha önce de defalarca açıkça, netçe belirttiğimiz gibi; bunların Türkiye diye bir dertleri yok. Hep söyleyegeldiğimiz gibi nasıl ki Yunanistan ve Ermenistan ulusal kimliklerini Türk düşmanlığı üzerine inşa etmişlerse, bu PKK’nin, HDP’nin, HADEP’in, DEM’in de siyasi ideolojisi bütünüyle Türk düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir.

Bu sebepten onların derdi; BOP çerçevesinde Amerika’nın o haritada bize verdiği parçayı alalım, ona kavuşalım bir an önce.

Onu da kiminle yaparız?

Tayyipgiller iktidarıyla yaparız, dediler ve o doğrultuda tavır koydular.

Ama öyle görünüyor ki bu anlaşma süreci son ana kadar devam etmiş. Dikkatinizi sizin de çekmiştir; DEM, İstanbul adayını adaylık başvurularının süresinin bitmesine beş dakika kala İl Seçim Kuruluna bildiriyor. Ki bu beş dakika kala bildirmek, muhakkak ki, doğallığında büyük bir risk taşır gerçekten o seçime girmek isteyen bir parti, bir hareket açısından. İşi güvenceye almak, en azından birkaç saat önceden sonuçlandırmak gerekir, değil mi?

Öyle anlaşılıyor ki pazarlık son ana kadar devam etmiş. Ve son anda herhalde kesin noktayı koymuşlar ki başvuruda bulunma kararı almışlar ve beş dakika kala başvurularını yapmışlar.

Adayları Beştaş’la Çepni olacak, değil mi?

Evet. Artık yeni bir Kürt Açılımında Demirtaş, Beştaş ve Tayyip’in Özlem Zengin’i, Bekir Bozdağ’ı masaya oturup, işin çerçevesini çizip, detaylarını görüşüp sonuca bağlayabilirler. Çünkü hepsi de meslektaş, avukat. Tabiî son sözü Tayyip nam Hafız söyler. 22 yıldan bu yana Türkiye’de her konuda son lafı Tayyip’in söylediği gibi. Ve onun ağzından çıkanın uygulandığı gibi.

İşte durum bu…

Evet, maalesef ülkemizin bağımsızlığını ve halkımızın mutluluğunu düşünen, en öncelikli görev olarak koyan sadece biziz. Önderimiz Hikmet Kıvılcımlı da aynı görevi belirleyip önümüze koymuştu. Onun etkilediği Denizler, Mahirler de aynı görevi en öncelikli görev olarak belirlemişti. Denizler de Mahirler de savunmalarında ne dediler?

“Biz ülkemizin bağımsızlığı ve halkımızın mutluluğundan başka bir şey istemedik”, dediler.

Ve ne dediler bir de?

“Bizim en büyük düşmanımız ABD Emperyalist Haydudu, onun Türkiye’deki yerli hain işbirlikçileri”, dediler.

Biz de aynı şeyi diyoruz bugün. Ve bizim dışımızda bu önceliği bu öncelikli düşmanı belirleyen var mı?

Biz göremiyoruz. Varsa düşünün, söyleyin.

Halkımız eninde sonunda bizi anlayacak. Yoksa felaketten felakete götürülecek ülkemiz. Büyük bedeller ödeyeceğiz.

Savaşmaya devam, arkadaşlar. Bizim için umutsuzluk yok! Çaresizlik yok! Bunalmışlık yok!

Umutsuzluk, çaresizlik, bunalmışlık sadece sorunların sebeplerini ve çözüm yollarını bilemeyenler, bulamayanlar içindir.

Bizim için hiçbir zaman böyle bir durum söz konusu olmadı.

Ve en sonunda yine biz kazanacağız!

Kalın sağlıcakla…

25 Şubat 2024

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz