Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut: Din Tüccarı AKP’giller’in Gazze İkiyüzlülüğü Üzerine…

06.01.2024
191
A+
A-

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Tayyipgiller avenesi, Bilal’in TÜGVA’sının ve kendisinin de katılımıyla ve Tayyip’in damatlarının da katılımıyla geçen Pazartesi Eminönü’nde ve Galata Köprüsü’nde güya “İsrail’i Kınama Mitingi” yaptı. Gazze’ye sahip çıkar göründü.

Ne diyor Bilal?

“Dualarımızı kuşanacağız”, diyor. “İsrail’e karşı en büyük silahımız bu”, diyor.

Fakat pratiğe baktığımız zaman; savaşın başlangıcından bu yana Tayyipgiller avenesi (Tayyip’in büyük oğlu Burak’ın gemileri, Milyar Ali’nin oğlu Erkam Hafız’ın gemileri başta olmak üzere) habire mal taşımışlar İsrail’e. Her türden; askeri, ekonomik her türlü mühimmatı taşımışlar. Ve bu ticaret yüzde 39 oranında artmış.

Yani fiiliyatta İsrail’le ilişkilere güçlendirerek devam etmek ama lafta İsrail’i kınama, Gazze’deki Filistinlileri savunma gösterisi yapmak…

Hep diyoruz ya bunlar hep ikili oynarlar. En az ikili oynarlar, üçlü oynarlar bazen. Bunların doğaları böyle. Asla içtenlikli davranamazlar, asla dürüst olamazlar bunlar. Yani bunlar bizim dahil olduğumuz varlık âleminden değil.

Bunlar ne için yaşıyorlar?

İnanın ben bazen tereddüde düşüyorum bunların yaşama amacı hakkında. Ve acıyorum bunlara, insanlıklarını heder ettikleri için. Şu kısacık dünyada insan gibi yaşamayı; onurlu, dürüst, mert, içtenlikli, vicdanlı, merhametli yaşamayı bir türlü kabullenmedikleri, reddettikleri için. İradi olarak bu yola giriyorlar.

Ama işte üç yaşından itibaren böyle bir yola yönlendiriyor bunların ebeveynleri. Ve öyle devam edip gidiyorlar. Gelişim ve eğitim psikologlarının da önemli bir bölümünün tespit ettiği gibi, 3 ila 12 yaş arasında insanın kişiliği büyük ölçüde kalıba dökülmüş oluyor ki, bu sürece “Kritik Süreç” deniyor. Bunlar da aynen o süreçte aldıkları bu kalıpla ömürlerini sonlandırıyorlar.

Gelelim dua ile, ebabil kuşlarını İsrail Ordusu’nun üzerine ısmarlamak ile İsrail’in cezalandırılması ya da katliamlarını durdurması meselesine…

İsrail Devleti kurulalı 75 yıl oldu, değil mi?

1948’de kuruldu. Tüm Batı Emperyalistlerinin orada ileri bir üssü, bir jandarma karakolu, Ortadoğu petrollerinin petrol bekçisi olmak üzere kuruldu İsrail. Ve başta ABD Emperyalist Haydudunun bir uzantısıdır İsrail. İsrail demek; ABD Emperyalist Çakalı demektir, ayrılıkları gayrılıkları yok.

Zaten ABD’deki İsrail lobisinin temsilcisi aynen Jak Kamhi’ye söylüyor; “Biz Amerikan bayrağındaki görülmeyen yıldızız”, diyor. Yani biz de Amerika’nın bir parçasıyız, diyor.

İşte 1948’den bu yana bir, bir buçuk milyar nüfusa sahip İslam Âlemi devamlı beddua ediyor İsrail’e karşı. Ama İsrail, topraklarını habire genişletiyor ve katliamlarına devam ediyor.

Kerbela Olayı’nı okuduğum zaman, araştırıp, inceleyip, öğrendiğim zaman anladım ki; Tanrı’nın, Allah’ın ya da doğaüstü herhangi bir gücün dünyada olup bitenlere dair olumlu ya da olumsuz yönde hiçbir dahli yok.

Çünkü;

Hz. Muhammed bir gün çocuk yaşındayken Hz. Hüseyin’i omuzuna alarak mescidine getiriyor. “İşte benim dünyadaki en sevdiğim varlık budur”, diyor. İşte bu Hz. Hüseyin’i ve Hz. Muhammed soyundan 22 kişiyi ve toplamda bunların yoldaşı 82 kişiyi Kerbela’da en insanlık dışı, en vahşiyane işkencelerle katlediyor Yezid’in askerleri.

O an düşündüm ki eğer Tanrı’nın, Allah’ın yeryüzüne ve bu dünyada olup bitenlere dair bir dahli olsaydı; ilk koruması, kurtarması gereken bu insanlar olurdu. Demek ki hiçbir dahli yok. O günden bu yana bu kanaatimi aynen koruyorum, sürdürüyorum.

İsrail olayı da bunu gösteriyor. İşte iki ayı aşkın bir süredir katliam yapıyor Gazze Şeridi’nde. Ve katlettiği Müslümanların sayısı 22 bini aştı, ki bunun 20 binini siviller oluşturuyor; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar başta gelmek üzere, Tanrı’nın hiçbir dahli yok. Bir milyon sekiz yüz bin Müslümanı sürüyor, Gazze’nin kuzeyinden güneye doğru. Ve burayı da artık elime geçireceğim ve Gazze yönetimi diye bir şey bırakmayacağım, diyor. Ve İslam Dünyasında hiçbir devlet, bu katliam karşısında İsrail’e yönelik fiiliyatta bir tek adım atmıyor. Bir tek anlaşmasını iptal etmiyor. Demek ki 1400 yıllık İslam Tarihinin her döneminde olduğu gibi “Ümmet Birliği”, “İslam Kardeşliği” diye bir şey söz konusu değil. Değil…

İsrail’e karşı mücadele eden ve Filistin Halkını gerçekten savunan kaç ülke vardı Ortadoğu’da?

Dört: Muhammer Kaddafi’nin Libya’sı, Saddam Hüseyin’in Irak’ı, Hafız ve Beşşar Esad’ın Suriye’si ve bir de İran İslam Cumhuriyeti, değil mi?

Üçü tarumar edildi, cehenneme çevrildi bu ülkelerin. İkisinin lideri katledildi ABD Emperyalist Çakalı ve Avrupa Birliği Emperyalist Haydutları tarafından. Ve İran’a karşı da namlusunu çevirmiş durumda ABD Emperyalist Haydudu şu anda.

Demek ki 50 küsur İslam ülkesinin İsrail’e karşı bu dört devlet dışında hiçbir fiili tepkisi yok. Evet, bu apaçık gösteriyor “Ümmet Birliği”, “İslam Kardeşliği” diye bir şeyin söz konusu olmadığını.

Tabiî buradan bir örnek daha vereyim. Biraz önce tesadüfen 13 Kasım’ın gazetesi elime geçti, Sözcü Gazetesi.

“İşsizlik bunalımı ve cinnet

“Eşini ve üç çocuğunu öldürüp intihara kalkıştı. Ekonomik sıkıntı bir aileyi yok etti. Tartıştığı eşiyle üç yavrusunu tabancayla öldüren baba aynı silahı kendi kafasına sıktı.”

Şu ailenin geçmişteki mutlu günlerindeki resmine bir bakın… Şu çocukların masumiyetine bir bakın…

Ağladım bu çocukları görünce biraz önce, yeniden görünce…

Bu da neyi gösteriyor?

Bu dünyada olup bitenlere dair Tanrı’nın, Allah’ın ya da doğaüstü bir gücün herhangi bir olumlu olumsuz etkide bulunmadığını gösteriyor. İmtihan dünyası filan tamamen boş bir söylem…

Yoksa bu ufacık bebeleri neyle imtihan etti Allah ya da Tanrı?

Hangi imtihanı geçemedi de bu yavrular, bu yaşlarında canlarından oldular?

Bunların katili de aslında Tayyipgiller’in, Amerikan yapımı bu mafyatik çıkar amaçlı suç örgütünün ihanet, vurgun, soygun, hırsızlık iktidarıdır.

Böyle haberlere sık sık rastlıyoruz değil mi gazetelerin üçüncü sayfalarında?

İşsizlik; alkol gibi, uyuşturucu gibi, “ümmül habais” yani “bütün kötülüklerin anası”dır.  Böylesine sevgiyle bakan babaları bile çıldırtabilir, cinnet getirtebilir onlara.

Bu, işin bir yönüydü.

Bir diğer yönü de Eminönü’nde hele Galata Köprüsü gibi İstanbul trafiğinin ana arterlerinden birinde saatler boyu trafik kapatarak miting yapıyor Tayyipgiller. Oysa senede bir gün, 1 Mayıs’larda bile bırakalım buralarda miting yapmayı, Taksim Meydanı’nda bile 1 Mayıs’ı kutlamamıza izin vermiyor Tayyip. Maltepe Dolgu Çukurunu gösteriyor yahut da Yenikapı Dolgu Çukurunu, Bakırköy Pazar Çukurunu gösteriyor. Ama burada bunların saatler boyu trafiği kapatarak miting yapmaları, şeriat propagandası yapmaları serbest bırakılıyor. Tevhid bayrağı açıyoruz diye şeriat bayrağı açıyorlar. Açıkça; “Dem bu demdir, şeriat düzenini kurmalıyız”, diyorlar.

Yahu bütün bu eylemlerle, bu söylemlerle, bu bayraklarla başta Anayasanın değiştirilemez 2’nci Maddesi yani “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” prensibi yok sayılıyor. Ayaklar altına alınıyor. Yine Tayyip’in karikatüre çevirdiği bu Anayasada bile 14’üncü Madde, 24’üncü Madde ve 174’üncü maddede belirtilen Devrim Kanunları; hepsi ayaklar altına alınıyor.

Ve buna İçişleri Bakanı seyirci kalıyor, İstanbul Valisi seyirci kalıyor. Tayyip’in de hoşuna gidiyor tabiî bu. Aslında bu programı yapan Tayyip’in kendisi, Kaçak Saray’da yapılıyor bu program.

Yahu kâğıt üzerinde bütün bu Bakanların, Devlet Başkanının, Valinin görevi, kanunları uygulamak ve kanunlara uygun sosyal düzeni sağlamak değil mi?

Ama bunlar kanunsuzluğu koruyorlar, kanunsuzluğu savunuyorlar. O miting sonrası elinde şeriat bayrağıyla dolaşan biriyle tartışan bir üniversite öğrencisi, kavgaya dönüşen tartışmada bir yumruk attı diye tutuklanıyor. Olup olanı bir yumruk atmak. Ona tokat atana hiçbir şey yok. Şeriat bayraklarıyla dolaşan, şeriat sloganları atanlara hiçbir şey yok

Bu neyi gösteriyor?

Açıkça Türkiye’de şu anda hep söyleyegeldiğimiz gibi tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi “İkili Devlet” olduğunu. Bir; Kuvayimilliye’mizin zaferi üzerine kurulmuş kısmen Laik Cumhuriyet, enkaza döndürülmüş vaziyette olmak üzere bir kenarda duruyor. İki; Onun yerine Tayyipgiller günbegün, hızla Amerikan yapımı, Ortaçağçı, şeriatçı Faşist bir Din Devleti inşa ediyorlar. Açıkça bunu gösteriyor.

Artık bu kolluk kuvvetleri, artık bu yargı, artık bu vali, bu bakanlar, bu hükümet Laik Cumhuriyet’in hükümeti değil. Kısmen de olsa Laik Cumhuriyet’imize ait, dahil değil bunlar. Tayyipgiller’in yeni kurmakta olduğu Faşist Ortaçağcı Din Devletine dahildir bunlar. O yüzden zevkle izliyorlar bu olayları.

Tayyip’in kendisi demedi mi; “Bizim Afganistan’la inanç yönünden pek bir farklılığımız yok”, diye. Açık şeriat düzeni var Taliban Afganistan’ında. Tayyip bizzat; şeriatçıyım, diyor.

“Ortada Nass var. Sana ne oluyor, bana ne oluyor?” demedi mi?

“Bütün bu konulara ulema karar verir”, demedi mi?

“Demokrasi bir tramvaydır, varmak istediğiniz yere kadar binersiniz ondan sonra inersiniz”, demedi mi?

Birinci basamak yargı, ikinci basamak yargı, üst yargı, en üst yargı ne yapıyor buna?

Seyrediyor.

Demek ki yargı da artık tümüyle Kaçak Saray’ın bir hukuk bürosuna dönüşmüş. Kaçak Saray merkezli Tayyipgiller Din Devleti’nin bir uzantısına dönüşmüş. Onun bir operasyon aygıtına, silahına, enstrümanına dönüşmüş. O yüzden bunlara hiçbir şey yapmıyor. Tersine, koruyor bunları. Bu olay da açıkça bir kez daha bunu gösteriyor.

İşte bunları göremezsek hiçbir şeyi göremeyiz Türkiye’de olup bitenlere dair. Açık, net bir şekilde Tayyip ve avenesi Ortaçağcı, Şeriatçı, Faşist bir Din Devleti inşa ediyorlar.

Yahu “ÇEDES” diye bir program getirdiler. Sadece okullara girmekle yetinmedi tarikatları, mollaları, hocaları, şeyhleri, şıhları, anaokullarına kadar girdi. O çocukları da zehirliyorlar, afyonluyorlar Muaviye-Yezid Dininin afyonuyla.

Tayyip’in Eğitim Bakanı ne dedi?

Ortaçağın Din Derebeylikleriyle; “on tane protokol yaptık, çalıştık, bundan sonra daha da genişleterek çalışacağız”, dedi.

Bu açıkça Anayasaya ve biraz önce saydığım yasalara aykırı değil mi?

Hepsine aykırı.

Ama bunlar hakkında bir soruşturma açan, savcı, mahkeme var mı?

Yok.

Yani olanca güçleriyle hız veriyorlar Faşist Din Devleti inşasına böylece. Dikkat edersek Tayyip bu olaylar karşısında zevkle seyirci. Bu bir taktik… Mesela, mafya örgütleri de bir alan paylaşacakları zaman, yeni türeyen bir mafya organizasyonu, o alanda hâkimiyet kurmuş olan başka bir mafyanın elemanına bir saldırıda bulunur. Darp eder onun bir ya da birkaç elemanını. Öbür hâkim olan mafya “Bunu neden yaptın?”, “Sen mi yaptın?” deyince; “Ya yanlışlık olmuş. Yani bizim çocuklar bir yanlışlık sonucu böyle bir şey yapmışlar” der, yeni türeyen mafya. Yani burada eskisine mesaj vermiş olur. Yani biz sana ayar çekebiliriz, senin elemanlarını istersek böyle hizaya getirebiliriz, onlara çizik atabiliriz, mesajı vermiş olur. Yani ben seninle dengim şu anda; o mesajı vermiş olur. Bana bulaşma, bulaşırsan bizim bu yaptıklarımız devam eder, mesajı vermiş olur.

İşte Tayyipgiller de bu taktiği uyguluyorlar. Bizzat Tayyip’in kendisi kalkıp; biz şeriat devleti kuracağız, artık buna göre çalışacağız, demiyor. Bunlara dedirtiyor; Bilal’in TÜGVA’cılarına, damatlarının avenesine ve koruyup kolladığı, beslediği bu Ortaçağ’ın Din Derebeyliklerinin meczuplarına dedirtiyor.

Evet, böyledir bu işler…

Ve biz bu tespitlerde bulunup, bu işlerin esasını görüp gösterince; Tayyip bize art arda davalar, soruşturmalar açtırıyor. Bildiğiniz gibi hayvan ve doğa düşmanlarına karşı mücadelemizden dolayı şu anda ev hapsindeyiz. Ama buna rağmen soruşturmalar, açtırdığı davalar devam ediyor. Pazartesi gelip evimizde ifademize başvuracakmış Tayyip’in savcılarının emir verdiği emniyet görevlileri, polisler.

Emniyet, “Ev hapsinde, gelemiyor Emniyete”, deyince, “Gidin evinde ifadesini alın”, diyor savcısı Tayyip’in.

Yapsın bakalım, yapsın. Şu anda güç onda…

Biz de, Tayyip, şu anki Anayasayı ve mevcut TCK’deki laikliği korumakla görevli olan yasaların tamamını çiğneyip ayaklar altına aldığı için, artık Türkiye’de bir hukuk devleti bırakmadığı için bu Tayyipgiller’in AKP’giller’inin kapatılması için bunların Yargısına bir kez daha başvuracağız. Hukukçu yoldaşlarımız bu görevi yapmalıdırlar, yapacaktırlar.

Açıkça Laik Cumhuriyet’i yerle bir ettiği yetmiyor, onun yerine Ortaçağcı, Amerikan yapımı, faşist, şeriatçı, Taliban düzenine benzer bir Din Devleti inşa ediyor, günbegün.

Artık daha ne kadar bekleyeceğiz?

Ne kadar susulacak?

Ve bizim bu taleplerimizi yerine getirmeyen, Savcılar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi açıkça “Anayasayı ihlal”den, Türk Ceza Kanunundaki laiklik ve laik düzeni koruyan tüm maddeleri imha etmekten, yok saymaktan, ayak altına almaktan dolayı suç işlemiş olurlar. Ve görevlerini yapmamış olurlar. Görevlerini kötüye kullanmış olurlar.

Ve yarın eninde sonunda yine biz kazanacağız. Yine biz kazanacağız. O zaman bunların hepsi Tayyipgiller avenesiyle birlikte hesap vermeye mecbur kalır. Hesaba çekilir.

Millet boşuna beslemiyor bunları!

Anayasayı ve kanunları savunsunlar, ona uygun hukuk düzenini, sosyal düzeni korusunlar diye besliyor halkımız bunları. Bunlarsa görevlerini yapmıyorlar, ihanet ediyorlar görevlerine. Bugüne kadar kendiliklerinden bu davayı açıp AKP’giller’i kapatmış olmaları gerekirdi.

Tayyip bizi Silivri’ye tıkmak için uğraşıyor. Biz de onu eninde sonunda Birinci Kuvayimilliye’miz ve onun zaferi sonrasında hesaba çekilen hainler gibi hesaba çekmenin hazırlıklarını yapıyoruz ve mücadelesini yapıyoruz.

Vatana, halkımıza ve milletimize dair suç işleyen hiç kimsenin işlediği suç, yaptığı ihanet yanına kalmayacak. Akıllarına mıh gibi yazsınlar bunu Tayyipgiller!

Bizi korkutup sindirebileceklerini sanıyorsalar, fena halde yanılıyorlar!

Biz bu yaşımıza kadar hep kelle koltukta yaşadık. Vız gelir bize Tayyipgiller’in yapacağı zulüm, edeceği işkence, attıracağı zindan!

Kalın sağlıcakla…

06 Ocak 2024

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz