Genel Başkan’dan Taksim Direnişi Değerlendimesi II
Saygıdeğer yoldaşlar,
28 Mayıs başkaldırımız sadece ülkemiz içinde değil, tüm dünyada yankılar uyandırdı. Direnişin başlamasını takip eden bir hafta süresince dünyada atılan tweetlerin % 85’ini yalnızca bizim bu direnişimiz oluşturdu. Yani bu denli dünyada yankılar uyandıran bir eylem oldu ve hâlâ da zaferle ilerlemekte, sürmekte…
75 ilimizde gerçekleşti bu direniş ve bu illerimizin 300 büyük meydanında 600’ün üzerinde ana caddesine ve binlerce, on binlerce mahallesinde, sokağında gerçekleşti bu direnişimiz. Bu bakımdan direnişe katılanların sayısına bakarsak milyonları hatta 10 milyonu bile aştı diyebiliriz rahatlıkla. Tayyipgiller iktidarına karşı onların yaptığı zalimane, acımasız, insanlık dışı zulme karşı, ihanetlere karşı halkımızın biriken tepkisi nihayet 28 Mayıs’ta patladı, yoldaşlar. Ve kitleler, artık yeter, diyerek isyanlarını caddelere, meydanlara döktü. Ve bugüne dek ABD’nin en uşak iktidarı olan, ona en kölece bağlı olan iktidar çatırdadı. Bu isyan sonrasında çatırdadı. İşte apaçık bir şekilde Abdullah Gül, Bülent Arınç ve bakanların ağırlıklı kesimi ayrı bir safta yer aldı ve Tayyip neredeyse yalnız denilebilecek bir durumda bir başka, öbür safta yer aldı. Tabiî ABD için uşakların, hizmetkârların değeri sadece onların kullanım değerlerini sürdürdükleri sürece verilir.
Nedir bu değeri ifade eden şey?
Onların halkı kandırma, uyutma, aldatma gücünü ellerinde bulundurdukları süredir. Onu başaramadıkları anda onların miadı dolmuş sayılır ve hurdalığa, çöplüğe atılır onlar. Hiç yüzlerine bakılmaz. İşte Tayyip de o duruma gelmek üzere, yoldaşlar.
Böylesine büyük her sosyal olay, o ülkedeki tüm siyasal güçleri sınavdan geçirir, arkadaşlar. Onların güvenilirliklerini, kalitelerini, kalibrelerini testten geçirir.
Bu açıdan Türkiye’nin siyasal güçlerine baktığımız zaman ne görürüz?
Meclisteki burjuva partilerine baktığımız zaman, bunların tümünün sınıfta kaldığını ve kaybedenler cephesinde olduğunu görürüz, yoldaşlar. İşte iktidarda olan AKP yıpranmış ve çatırdamış, sallanmaya başlamıştır.
Ve onun en Amerikancı iki müttefiki; MHP ve BDP; onlar da komik, gülünç, acınası durumlara düşmüşlerdir.
İşte iktidarın, Tayyip kaçtıktan sonraki Başbakan Yardımcılığını sürdüren Bülent Arınç:
“BDP ve MHP’yi takdir ediyoruz ve teşekkür ediyoruz. Muhalefet partilerimizin aklıselimi öne çıkararak ve yatıştırıcı tavır sergilemelerini arzu ediyoruz ve bunun gerçekleştiğini görmekten de mutluyuz. MHP’nin olayın başından bu yana tutumunu takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz. BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.”, dedi.
Demek ki arkadaşlar açık, net bir şekilde bu partiler Amerika’nın emri üzerine halkın ve isyanın, direnişin karşısında yer almışlardır.
MHP bildiğimiz gibi Kontrgerilla’nın, Süper NATO’nun özel örgütü, partisidir. Onun Amerika’nın emri üzerine isyan karşıtı, halk karşıtı bir tavır alması son derece doğal. Zaten bunun için yapılmıştır, üretilmiştir bu parti.
Burjuva Kürt Hareketinin temsilcisi olan BDP de ne yazık ki onunla aynı safta yer almıştır. Gerekçelerini görüyor musunuz arkadaşlar ne kadar hazin ve gülünç. Bahçeli 7 Haziran 2013 tarihli Hürriyet’te diyor ki bu isyan için:
“PKK provası”.
O yüzden burada yer almayız anlamında devam ediyor.
Aynı gazetenin aynı sütununda, hemen alt tarafta HDK Eşbaşkanı Ahmet Türk de bu isyana neden katılmadıklarını şöyle anlatıyor:
“Çözüm sürecine karşı bir oyun seziyorum. Birileri bir taşla iki kuş vurmaya çalıştı. Hem burada kendilerini öne çıkarmaya çalışan hem de çözüm sürecinin işlememesi konusunda bazı oyunların olduğunu hissediyorum.”
Hangisine inanacağız?
Her ikisi de komik ve zırva. ABD öyle emretti MHP böyle davrandı. BDP ise bu aşamada ABD ve Tayyip’le yürüttüğümüz süreç böyle gerektirir diyerek isyana karşı bir tutum aldı, işin gerçeği bu, yoldaşlar.
Zaten BDP’nin resmi haber ajansı ANF’de yayımlanan bir yazısında, BDP’nin yayın organı Gündem’de yazan Cahit Mervan 4 Haziran 2013’te açıkça, “Hükümet istifa! Kürtlerin talebi değildir.”, diyor. Daha önce de söylediğimiz gibi, Kürtler şu anda AKP ile ittifak halinde ve ortak durumundalar. O yüzden AKP’nin hırpalanması, sarsılması onların işine gelmez. Ortakları güçlü olacak ki, onunla yaptıkları her mutabakat hayata geçsin. Onların arzusu bu, yoldaşlar. O bakımdan açıkça isyana ihanet etmişlerdir bu partiler.
Saygı duyduğum bir ekonomist var: Mustafa Sönmez. Yorumlarına katıldığım, ekonomik yorumlarına katıldığım bir ekonomist. Bugüne dek bu Amerikancı İmralı sürecini hararetle destekliyordu. Ekonomist olduğu için siyasi olayları kavramakta yetersiz kalıyor ama bu olay onun bile gözünü açtı. İşte 4 Haziran tarihli Yurt Gazetesi’ndeki yazısında Nazım’ın şu dizesi başlığı oluyor: “Ateşi ve İhaneti Gördük”. Burada bir; medyanın ihanetini koyuyor işliyor, iki; Kürt siyasetinin yani BDP’nin direniş, isyan konusundaki ihanetini ortaya koyuyor.
Demirtaş’ın şu açıklamasını aktarıyor:
“Gezi Parkı’nda yaşananları barış müzakerelerinin karşıtlığına çevrilmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü biz onlarla hareket etmiyoruz. Tabanımız kesinlikle ırkçı ve faşistlerle aynı etkinlikler içinde olmayız. Bizim tabanımız ne yapacağını bilir.”
Bu sözler üzerine Mustafa Sönmez diyor ki:
“Kürt siyaseti büyük bir hayal kırıklığı yaratırcasına bu direniş de nereden çıktı demeye getirmektedir.”
Tabiî ne güzel AKP’yle Tayyipgiller’le, Amerika’yla, Soros’la, TÜSİAD’la, tüm Ortaçağcılarla, ne güzel biz Yeni Sevr’e doğru Türkiye’yi götürüyorduk, Amerikancı süreci izliyorduk. Bu direniş bizim işimizi aksattı, demeye getiriyor, Demirtaş.
CHP’nin tutumuna gelirsek: İzlediğimiz gibi, o ortaya oynadı. Bir iki milletvekili direnişe geldi Genel Başkanı ise göstermelik olarak uğrayıp gitti. Geçen cumartesi yani tam bir hafta önce Kadıköy’de yapacakları mitingi erteleyerek kitlelerini Beşiktaş’a gönderdiler ama onu da sonradan öğrendik ki, gençlik kollarının isyanı üzerine o kararı almışlar. Gençlik kolları ortaklaşa bir karar alarak biz Kadıköy Mitingi’ne gitmiyoruz. Bizim şu anki yerimiz, Taksim’deki direnişe, isyana destek vermektir, demişler. Yönetim bu isyan karşısında çaresiz kalarak kitlesini oraya yönlendirmiş. Ondan sonra da birkaç kuru söylemi dışında Kılıçdaroğlu’nun aktif bir desteğini göremedik.
Burjuva partisi AKP, iktidardaki parti AKP ise çatırdadı.
Demek ki bu büyük, yiğit, şanlı direniş, başkaldırı tüm burjuva partilerini yerden yere vurdu.
Gelinen duruma baktığımızda, yoldaşlar, bundan sonra Türkiye’de artık hiçbir şey siyasi planda eskisi gibi olmayacak. Çünkü kitleler yüz binler, milyonlar halinde ortaya çıkıverdiği anda, hiçbir gücün karşılarında duramayacağını gördüler ve sonsuz, müthiş bir özgüven kazandılar. Bu özgüven, bu isyanın, direnişin halkımıza kazandırdığı en büyük getiridir, değerdir. Ve bu asla kaybedilmez, yitirilmez. O bakımdan bundan sonra bu tür başkaldırılarla karşılaşacağız sık sık. Bu nedenden ABD uşağı satılmışların, hainlerin, Parababalarının, TÜSİAD’cıların onların siyasi plandaki her türden temsilcilerinin ve Ortaçağcıların işleri Türkiye’de artık zor. Artık her namussuz, her Amerikan uşağı, halkın bu direnişini hesaba katmak durumunda kalacak.
Yoldaşlar,
Bildiğimiz gibi her yüce dava, her kutsal dava taraftarlarından büyük fedakârlıklar ister. Şehit olmayı, acılar çekmeyi, sakat kalmayı, zindanlarda yatmayı ister. Ama o yüce davanın taraftarları, davalarına o denli bağlanmışlardır ki, bunlar hiç umurlarında olmaz. İşte bu kutsal isyanımızda da şehitlerimiz oldu. Şu anki şehit sayımız üç. Ne yazık ki dört de ölümcül yaralımız var. Bu yoldaşlarımız hakkında da ümitvar olamıyoruz. 6-7’nin üzerinde gözünü kaybeden, gaz bombalarının çarpması, vurması sonucu gözlerini kaybeden yoldaşlarımız var. Kolu kırılan kadınlı erkekli yoldaşlarımız var. Yaralanan gencecik kızcağızlarımız, delikanlılarımız var. İsyancılarımıza yardım için gelen ama polis tarafından acımasızca dövülen kadın doktorlarımız var. Ama bunlara rağmen halkımızda en ufak bir yılgınlık, bir korku, bir bezginlik yok. Şu kesin ki, yüzlerce şehit bile versek halkımızın gözünü korkutmak mümkün değil artık. Tersine daha da öfkesi artacak, kini artacak ve isyanın çapı daha da büyüyecektir. Tayyipgiller de bunu kavradı geri adım atışlarının, yüz geri oluşlarının sebebi bu.
Gerçek anlamda devrimci olmayan siyasetler yani burjuva, küçükburjuva siyasetleri insanı acımasızlaştırır, gaddarlaştırır, vicdansızlaştırır. Yani bir anlamda insanlığından çıkarır. Şu yönüyle ki, insan sadece siyasi odağına kilitlendi mi, onun dışındaki tüm değerler gözünde silinir, önemsizleşir. Varlığını ve değerini kaybeder, görünmez olur. O yüzden insan, siyasi amacının dışında hiçbir şeye değer vermez olur. İşte bu ahlâkî ve insanî erozyona, tahribata bütün burjuva partileri uğramıştır, arkadaşlar. Bu eylem bir de bunu ortaya çıkardı. Tayyipgiller’in, her türden sözcüsünün isyana ve isyancılara karşı tutumu, polisin tutumu ve isyancılar karşısında MHP’nin ve BDP’nin aldığı tutum, onların gerçekten de siyasi mücadelenin esiri olduklarını ve o yüzden insanî, ahlâkî, vicdanî değerlerini kaybettiklerini ortaya çıkardı.
Her mücadele böyledir. İşte o yüzden insanın, insanlığını korumak için olağanüstü çaba göstermesi gerekir her an. Bunu dünyada başarabilmiş siyasetler hep gerçek anlamda Marksist-Leninist siyasetlerdir, yoldaşlar.
Kim başarmıştır?
Che, Fidel ve onların Küba’sı başarmıştır. O yüzden halkla hep iç içe olmuşlardır. Halkın asla dışına çıkmamışlardır. Asla hiçbir ayrıcalık talep etmemişlerdir. Ve halkla mahallelerinde bir komşu gibi içli dışlı yaşamışlardır. Sadece davranış planında değil, ekonomik planda da yani yaşam standartları, maddi gelir düzeyleri de ortalama Küba Halkıyla aynı olmuştur. O yüzden hep insan kalmışlardır. Tersine bu mücadele onların insanî, ahlâkî, vicdanî yönlerini daha da güçlendirmiş ve zenginleştirmiştir. Zaten Marksizmin-Leninizm’in amacı da budur. Yani insanı hayvanlık konağından kurtarıp gerçek bir insancıl düzene kavuşturmak, insancıl bir toplumu yaratmak, insancıl bir dünyayı kurmak. İşte bu amacımızı hiç gözden uzak tutmadığımız için ve her şeyin insan, hayvan, bitki, doğa ve bu dünyamız için olduğunu bilmemizden dolayı bütün mücadelelerde, bütün kavgalarda hep insanlığımızı, vicdanımızı, acıma duygumuzu, empati yetimizi korumuşuzdur, yoldaşlar biz de.
Hz. Muhammed ne diyordu: “Yeryüzünde ayağı ile debelenen, kanadıyla uçan bütün yaratıklar, tıpkı sizin gibi bir ümmettirler. Yani sizinle eşittirler ve yarın Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.”
Eşitliyor yani hayvanları, doğayı, toplumu. Eşitliyordu ve hiç haksızlık yapmayacaksınız, diyordu. Marksizm de aynı şeyi söylüyor, arkadaşlar.
Ve biz Halkın Kurtuluş Partisi de Programımızda buna genişçe yer verdik, yoldaşlar.
Sosyalist Kamp neden çöktü, dedik?
Acımasızlıktan, sevgisizlikten, gaddarlıktan, nobranlıktan çöktü, dedik. Öyleyse bu dersi çıkarıp, Marks’ın, Engels’in, Lenin’in, Kıvılcımlı’nın, Hz. Muhammed’in ve büyük devrimci önderlerin öğütlerini hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Her şey gerçek anlamda insanî bir toplum kurmak içindir. Ama şu anda yaşadığımız dünya hayvancıl konaktan kurtulmuş değil. Ve biz insanlar da o konağın içerisindeyiz. İşte bu konaktan insanı çıkartmak istiyoruz. Bunu her an aklımızda tuttuğumuz için bu mücadele de bizi hep geliştirdi, güçlendirdi, insanî yönümüzü yüceltti, işledi, zenginleştirdi.
İsyanımıza gelirsek, yoldaşlar:
Başta da söylediğim gibi, biz zaten şu anda kazanmış durumdayız. Tayyipgiller açıkça yaptıklarından yüz geri ettiler. Bakmayın Tayyip’in öyle söylenmesine, hâlâ yükseklerden uçmasına. O da artık pişman oldu yaptığına. Ama bunlar tabiî zalimlikten asla geri durmazlar.
İşte çok daha büyük doğaya yönelik bir katliamı öngören bir yasayı Meclise getirmişlerdi ve bu isyan günlerinde Mecliste görüşülecekti, karara bağlanılacaktı, yoldaşlar. Bu da Türkiye’nin bütün SİT alanlarının ve ormanlarının yapılaşmaya, yağmalamaya açılmasına karar verecek olan, izin verecek olan bir yasaydı. Ama isyanın gücünden korkarak onu şu anda geriye çektiler. Ama daha başka katliamları da var. İşte 3’üncü Boğaz Köprüsü, diyorlar. 2 milyon ağacı katledecekler orada. Yani Beykoz ve Belgrat Ormanlarının, yeşil alanının kökünü kazıyacaklar. Yani İstanbul’u oksijensiz bırakacaklar. Çılgın proje Kanal İstanbul, diyor. İstanbul’a bir on milyon daha nüfusun çekilmesi demek bu, arkadaşlar. Yeni bir İstanbul’un daha eklenmesi demek. Oraların da taşlaşması demek. Yapılması gereken bunun tam tersi. İstanbul’un soğutulması, küçültülmesi, köylerin, kasabaların şehir düzeyine getirilerek, insanların orada da şehirdeki tüm imkanlara kavuşarak yaşamalarının sağlanması; insanî toplum ve yerleşim bunu emreder, arkadaşlar.
Gezi Parkı’ndaki 606 ağacı kurtardık ama bunların daha milyonlarca ağaç katliamı yapmak önlerindeki hedeflerinden. Onları da kurtarmamız gerekir ve o bakımdan mücadeleyi bu dirençle, bu isyandan aldığımız heyecanla, moralle, güçle; daha atak, daha enerjik bir şekilde aralıksız sürdürmemiz gerekir. 08.06.2013
Unutmayalım ki: Örgütlü Halk Yenilmez!
Sonunda kazanan mutlaka biz olacağız!