Be canavarlaşarak insanlıktan çıkmış cellat! Ne istiyorsun zavallı hayvancıklardan?..
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Bu Amerikan yapımı, Amerikan devşirmesi, Amerikan piyonu, Amerikan hizmetkârı hainler haini Tayyipgiller iktidarı; yaptığı binbir kötülüğe ilave olarak yeni, büyük bir kötülüğe daha hazırlanıyor. Türkiye’nin insanlarını mahv-ı perişan etti, kanlarını kuruttu, işsizlik ve pahalılık cehenneminde yakıp kavurdu, kuru ekmeğe, kuru soğana muhtaç etti. Ormanlarını, nehirlerini, göllerini, madenlerini, ovalarını mahvetti, zehirledi.
Şimdi sıra hayvanlarına geldi, diyor. Sokak hayvanlarını da yok edeceğim, diyor. Şunlara bakın ya!..
Kaçak Saray’da oturan cehennem ifriti buyruk verdi; “Sokakta ne kadar köpek varsa toplayın, imha edin”, diye. İşte avenesi de ona girişti. Grup Başkanvekili Abdullah Güler açık açık savunuyor; “Bu hayvanları toplayıp uyutacağız”, diyor. Yahu katletmenin, hayvan soykırımına girişmenin adını “uyutma” koymuşlar bunlar. Tıpkı efendileri ABD Emperyalist Haydudunun işgal edip, yağmalayıp katliamlara girişeceği bir ülkeye giderken; “oraya demokrasi götürüyoruz”, demesi gibi…
Böyle bir İblislik olabilir mi?
“Yasa taslağını hazırlayıp bir hafta içinde Meclise göndereceğiz”, diyor. Yine İblis soyundan bir başka avene, AKP Grup Başkanvekili, 500 küsur bin liralık Rolex saate, iki milyon liralık başka bilmem ne marka saate tapıcı, meta tapıcısı; “Hazırlayacağız böyle bir katliam yasasını, Meclise göndereceğiz, Meclis kapanmadan”, diyor.
Şunlara bakın!
Kaçak ve Haram Saray’ın avenesinden Testici, Çömlekçi de; “Destekleyeceğiz biz bu yasayı!”, diyor.
Bu Çömlekçi, kendisini o makama getiren, o partinin başkanlık koltuğuna oturtan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırasına bile sahip çıkamıyor, ona bile ihanet ediyor. Onu katleden FETÖ’ye övgüler düzüyor, videosu internette. Bunlar böyle insanlar… Satarlar! Satmayacakları hiçbir değer yok bunların, ihanet etmeyecekleri hiçbir konu yok.
Ne dedik biz?
Bunların alayında insani bir his aramayacaksınız, bulamazsınız.
Bu hayvan katliamının dünyadaki en büyük uygulayıcısı ABD Emperyalist Çakalıydı, bildiğimiz gibi. Birkaç yıl öncesine kadar her yıl aşağı yukarı 11 milyon köpeği canice katlediyordu. Ardından İngiliz Emperyalist Çakalı geliyordu; o da 5 milyon civarında köpeği katlediyordu. Avrupa’da başka bu katliamı yapan; Arnavutluk var, Kazıklı Voyvoda’nın mirası Romanya var. Doğuya gelirsek; Ermenistan var, ne yazık ki Azerbaycan var. Diğer Avrupa ülkelerinde kaldırılmış böyle bir uygulama, yok böyle bir şey. Kaldı ki bu cani ülkelerde bu uygulamadan vazgeçme yoluna girmişler artık, utanç duymaya başlamışlar bundan.
İşte en cani ülkeler bile bundan vazgeçme uygulamasına yönelirken bizimkiler bu caniliğe soyunuyorlar. Sanki bu ülkenin insanını, hayvanını, doğasını yok etmek için gönderilmiş bir bela bunlar. ABD Haydudu tarafından başımıza musallat edilmiş bir bela, bir lanet halkası bunlar!
Bunlar bir de Müslüman geçinir. Din alıp satarak iktidara gelirler ve 22 yıldan bu yana da o sayede iktidarda kalırlar. Tabiî Amerikan Emperyalist Haydudunun bunları devşirip iktidara getirmesi ve orada tutması da var. Zaten “Yeşil Kuşak Projesi” denen projenin ürünü bunlar, bu Tayyipgiller benzeri iktidarlar. Bütün sermayeleri din alıp satmak bunların. Bunların. defalarca söylediğimiz gibi, Hz. Muhammed’in kurduğu dinle, Kur’an’la zerre miktarda ilgileri yok. Bunlar Muaviye-Yezid soyu, CIA-Pentagon-Washington İslamcısı bunlar. Bunların biricik tanrısı Para Tanrısı, bugüne kadar onlarca defa tekrarladığımız gibi.
İşte Kur’an, En’âm Suresi, Ayet 38:
“Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir.”
Yani aynen insanlar gibi ümmettir, birer topluluktur onlar, diyor.
“Biz bu Kitapta herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla.”
Yani yaratılmış olanların, yaratılması gerekli olanların tamamını biz yarattık, diyor.
“Onlar sonunda Rab’ları önünde haşredilirler.”
Yani insanlar, hayvanlar, yeryüzünde debelenen, ayaklarla yürüyen havyanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar Rab’larının huzurunda haşredilirler. Yani Allah’ın huzuruna çıkarılırlar ve birbirleriyle Allah’ın huzurunda hesaplaşırlar, diyor.
İşte Diyanet İşleri Başkanlığının meali ve tefsiri, Ayet 38. Bir de oradan okuyalım Türkçe tercümesini yani mealini:
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet hepsi toplanıp Rab’lerinin huzuruna getirileceklerdir.”
Demek ki onlar da bizimle eşitmiş, aynı şekilde Allah’ın yarattığı canlılarmış. İşte Kur’an aynen bunu söylüyor. Ve bunun açıklamasını da, tefsirini de yapıyor Diyanet.
İşte “Tefsir Kur’an Yolu” adlı tefsirinden burada uzun bir bölüm aktarmış. Kur’an Yolu Tefsir, Cilt 2, sayfa 399-401. Biz buraya aktaralım videomuzun içinde metin olarak görülsün; bu tefsiri okumak isteyen arkadaşlar tamamını okusun biz son cümlesini okuyalım isterseniz:
“Fakat sonunda onlar rablerinin huzurunda haşrolunacaklar ve birbirlerinden gördükleri zarar, ziyan ve acıların karşılığını bulacaklardır.”
Tefsirin son cümlesi bu. Açıkça Kur’an böyle emretmesine rağmen bunlar nasıl böyle bir köpek soykırımına girişebiliyorlar?
(Tefsirin bu bölümünün tamamı ise şudur:)
“Görenler, düşünenler için yeryüzünde ve insanları kuşatan tabiatta da birçok âyet, mûcize, Allah’ın kudretini apaçık gösteren deliller vardır. Âyette bu delillerden birkaçına işaret edilmektedir. Buna göre yeryüzünde yürüyüp dolaşan bütün canlılar, gökyüzünde kanat çırpıp uçan bütün kuşlar da insanlar gibi birer “ümmet”, düzenli birer topluluktur; insanlar gibi onlar da birer canlı sınıfıdır. Hepsi de Allah’ın kudretinin eseri olup O’nun verdiği rızıkla beslenmekte, O’nun verdiği canla yaşamakta ve üremekte, ilâhî kudretin birer nişanesi olarak cinsler, türler oluşturmaktadır. Bütün bunları düzenleyen kanunlar Allah tarafından konulmuş olup O’nun varlığına, ilmine ve kudretine delâlet etmektedir.
“Âyette “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyuruluyor. Buradaki kitap birkaç şekilde anlaşılmıştır. Bir görüşe göre bu kitap levh-i mahfûzdur. Yüce Allah, âlemde olmuş ve olacak her şeyi, her varlığı ve her olayı, ilm-i ezelîsinin bir ifadesi olarak levh-i mahfûzda bütün ayrıntı ve kanunlarıyla tesbit ve tayin etmiştir. Âlemde vuku bulan her şey O’nun ilmi, O’nun kurduğu düzen içinde gerçekleşmekte, ilmine ve kudretine şahadet etmektedir. Daha zayıf bulunan diğer bir görüşe göre bu kitap, Kur’an-ı Kerîm’dir. Çünkü Kur’an’da insanların muhtaç olduğu pek çok bilgi, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayı gerekli kılan yeteri kadar delil mevcuttur. Buna rağmen inanmayanlar, Kur’an’da eksik bilgi verildiğinden değil, inatlarından veya İslâm’ın getirdiği hükümleri kendi menfaatlerine aykırı bulduklarından dolayı inanmamaktadırlar. Fakat sonunda onlar rablerinin huzurunda haşrolunacaklar ve birbirlerinden gördükleri zarar, ziyan ve acıların karşılığını bulacaklardır.”
Bizim söylediğimizin gerçek olduğu bir kez daha bu şekilde ortaya çıkıyor. Bunların Hz. Muhammed’in kurduğu Dinle ve onun Kitabıyla, Kur’an’ı Kerim’le ve onun sünnetiyle zerre miktarda ilgileri yok. Bunlar Yezid soyu. Şam’da Halife sıfatıyla oturan Yezid’in Kerbelâ’daki Valisi, azatlı bir fahişenin oğlu olan, yani babası belirsiz olan Valisi Ziyad ve onun derlediği 2 bin 500 kişilik ordu Kerbelâ’da Hz. Muhammed’in “Hayatta en çok sevdiğim insan”, dediği Hz. Hüseyin’i ve kendi soyundan 22 kişiyi ve Hz. Hüseyin’in yoldaşlarıyla birlikte toplamda 72 kişiyi canice, canavarca katlediyorlar. Bununla yetinmiyorlar; Hz. Hüseyin’in başını kesip Şam’daki Yezid’e götürüyorlar; gövdesini de atlarının ayakları altında kâğıt gibi olacak şekilde ezip çiğniyorlar.
Ve bu haberi alan, Hz. Hüseyin’in başı önüne konulan Yezid ne diyor?
“İşte şimdi Bedir’in öcünü aldık”, diyor.
Yezid Müslüman mıymış?
Hayır!
Bedir’de Kâfir ordusu neyse, Yezid de aynen odur; Muaviye de, Yezid de aynen odur. İşte bunlar da aynen odur.
Ve şimdi de bir gerçek Müslümandan, içtenlikli bir din adamından bir video izleyelim. Hz. Muhammed’in kurduğu dine göre bu hayvanlara nasıl yaklaşmamız gerekiyormuş, onu anlatıyor bu saygıdeğer din adamı, Aziz Mahmut Hüdai Camii’nin, Üsküdar’da bulunan camiinin imamı Hafız Mustafa Efendi.
Dinleyelim aktardıklarını bir…
***
Günümüzde birçok yerel yönetim sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve düzenli olarak aşılanması gibi temel önlemleri ihmal ediyor. Bu durum hayvanların kontrolsüz bir şekilde çoğalmasına ve zaman zaman toplum içinde çeşitli sorunlar yaşanmasına neden oluyor. Kur’an-ı Kerim’de En-âm süresinde belirtildiği gibi yeryüzündeki tüm canlılar bizler gibi topluluklar halinde yaşarlar ve bu nizamı bozmamak gerekir. Onların “uyutulma” adı altında öldürülmesi ne insanlığımıza ne de inancımıza uygun değildir. İnsanın üstün yaratılması diğer canlıları öldürmesi için değil, onlara Allah’ın emaneti gözüyle bakıp sahip çıkması içindir. Hayvanları sadece sokaklarda yaşayan bir sorun olarak görmek yerine onların da yaşam hakkına saygı göstererek daha sürdürülebilir ve merhametli çözümler üretmek bizlerin ve idarecilerin sorumluluğundadır. Yetkililere çağrımız, kısırlaştırma ve yerinde yaşatma politikalarını etkin bir şekilde uygulayarak hem bu canların hem de toplumun huzuru için çalışmalar yapmalarıdır. Çocuklarımızın, vatandaşlarımızın güven içinde yaşamalarını sağlamak yetkililerimizin de asli görevlerindendir. Ancak bunu sağlamanın yolu asla onları öldürmek olmamalıdır. Bakın, “uyutma” kelimesi masum bir kelime gibi görünse de yatağa yatırıp da uyutmak manasında değildir. Uyutma kelimesi bu canları öldürmek için üretilmiş bir kelimedir.
***
Evet Arkadaşlar, ne diyor İslam dini?
Bu hayvanları Allah, biz insanlara zimmetledi, diyor. Biz bunlara bakmakla yükümlüyüz, diyor. Bu ibadettir, diyor. Allah’ın yarattığı canlılara yardımda bulunmak, onların yaşamasını sağlamak, onların acılarını dindirmek en büyük ibadettir.
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Bırakalım İslam’ı, Hz. Muhammed’in 1400 yıl önce kurduğu dini ve Kur’an’ı; bundan ortalama dört bin yıl önce yaşamış Zerdüşt’ün kurduğu Zerdüştîlik Dini’nde bile köpeklere zülüm edilmez. Bırakalım zulmetmeyi, Zerdüştlüğün Kutsal Kitabı Avesta aynen şunu der:
“Bir köpeğe bir parmak iriliğinde kemik vererek onun dişini kıran ya da ona sıcak bir yiyecek vererek ağzının yanıp yaralanmasına sebep olan biri ölümcül bir suç işlemiş olur. Ve bunun cezası ağırdır, büyük suçlar arasındadır.”
Ve köpeğe karşı suç işleyen ve onu taşlayan, yaralayan, kovalayan, korkutan, hamile bir köpeğin korkuttuğu için yavrularını düşürmesine yol açan insanların yine ağır ölümcül suçlar işlemiş olduğunu öne sürer. Ve suçların kefaretini ödemeyenlerin Siret Köprüsü’nden geçemeyeceklerini ve o köprüden geçmeye yol bulamayacaklarını söyler. Yani cehennemcil bir yere düşüp orada cezalandırılacaklarını söyler. (İslam’daki “Sırat Köprüsü” terimi Zerdüştîlikten gelir. “Siret Köprüsü” der Zerdüşt de Avesta’sında) Zerdüştlüğün Tanrısı Ahura Mazda’dır, bildiğiniz gibi. Ahura Mazda köpekleri sever, korur. İnekleri, öküzleri sever korur. Hayvan sevgisiyle doludur.
Yani demek ki bu Tayyipgiller avenesi, dört bin yıl öncesinin Zerdüştîlerinden bile, Zerdüşt’ün kurduğu dinden bile çok daha gerilere düşerler. Gaddar bunlar, zalim. Acıma, vicdan, merhamet asla bulamazsınız bunlarda. Bakın yüzlerine, suratlarına dikkatlice, bakın gözlerine; gerçekten insani hiçbir anlam göremeyeceksiniz.
Bu sahipsiz sokak köpekleri sorununun nasıl çözüleceğini biz bugüne kadar onlarca kez anlattık. Bu konuda kitabımız da var, orada da anlattık. 2014 yılında çıkmıştı kitabımız.
Ne diyorduk?
“İnsan Kalmak Kolay Değil.” Alt başlığı da “Kedi Davaları Savunmaları” idi.
Çözüm basit: Bu sokak hayvanlarını kısırlaştırdığımız anda sorun büyük oranda çözülür. Zaten ömürleri 3-5 yıl, o da en şanslı olanlarının. Yeni nesiller üreyip sayıya katılmadığı için 5 yıl sonra bu sorun kendiliğinden çözülür. Sokaklarda ancak eser miktarda hayvan kalır. Birkaç yıl içinde onlar da yok olur gider.
Hep tekrarlıyorum; hiçbir hayvansever sokaklarda hayvanlar olsun, ben onlara bakayım, onlardan mutluluk duyayım, demez. Ama farkındalık oluştuğu için hayvanseverlerde, vicdan ve merhamet duyguları geliştiği için, ruhları tümüyle canlandığı için; o sokak canlarının da, o patili minik, sadık, içtenlikli, dürüst, sevecen, sevgi dolu canların da aynen bizim gibi duyguları olduğunu, onların da acı çektiğini, sevinçleri olduğunu bilir. Ve onların acılarını dindirmeye çalışır, onları mutlu etmeye çalışır. “Bana ne onlardan”, diyemez. Çünkü onlar da can. Taşta betonda ne bulup yiyecekler? Hiç değilse karınlarını doyurayım, hayatta kalabildikleri kadar kalsınlar, der. Hastalıklarını elden geldiğince tedavi ettirmeye çalışır. Biz, Eşim Hoca Hanım ve ben bugüne kadar mahallemizdeki 7 civarında köpeği kısırlaştırdık. Üsküdar Belediyesine ait olan Üsküdar Minik Dostlar Veteriner Kliniği buna tanık, kayıtlı orada. 50 civarında kediyi kısırlaştırdık.
Hayvanseverlerle Belediyeler, Bakanlık el ele verse, bu hayvanlar kısırlaştırılır; zor bir şey değil bu. Yüzlerce işsiz veterinerimiz var, (belki binlerce, tam sayıyı bilemiyorum şu anda) işe alınır, belirli kısırlaştırma merkezleri kurulur, günde 500-1000 hayvan kısırlaştırılır, daha fazlası kısırlaştırılır. Belediyeler ve Bakanlıklar şehir dışında 10 bin, 20 bin, 30 bin metrekare açık alanlı barınaklar kurar, hayvanseverler oraya gönüllü gider. Şehir içinde insanların rahatını bozan, onları tedirgin eden hayvanları götürür oraya, hayvanseverler bakar orada, mutlulukla yaşar hayvanlar. Bu da zor bir şey değil. İnternet ortamında görüyorsunuz; bazı hayvansever birkaç kişi, iki kişi, üç kişi yüzlerce köpeğe bakıyor; kırsalda barınaklar kuruyor, sabah akşam geziyor, dolaşıyor, bu canlara bakıyor. Belediyeleriyle, Bakanlığıyla devlet el attıktan sonra bu hayvanların sorununu halletmek çok kolay…
Hayvan düşmanları bir de şunu öne sürüyorlar: “Bu sokak köpekleri çocukları parçalıyor, insanları parçalıyor.”
Niye biz göremiyoruz, medyada niye yer almıyor?
Birkaç senede belki bir tane çocuk ya da insan köpek saldırısı sonucunda hayatını kaybediyor, medyada izlediğimiz bu. Ama açın gazetelerin üçüncü sayfalarını, hemen her gün en az bir kadın, bir genç kız katlediliyor. Eski eşleri tarafından, boşanmak üzere oldukları eşleri tarafından, eski sevgilileri tarafından vahşice, canavarca katlediliyorlar. Bazıları annesi babasıyla, kardeşleriyle birlikte katlediliyor. Taciz ve tecavüz vakalarını araştırdığınız zaman, yığınla…
Bütün bunları görmeyeceksiniz, yok sayacaksınız; zavallı sahipsiz, çaresiz, savunmasız, kimsesiz sokak canlarının peşine düşeceksiniz, onları katledelim, onların katliamından siyasi rant devşirelim, diyeceksiniz.
Ayıp yahu! Yazıklar olsun sizin insanlığınıza! Ne büyük kötülük potansiyeline sahipmişsiniz siz ya!
Ama hep söyleyegeldiğimiz gibi sizlerin gözlerinde, yüzlerinde o zavallı patili köpeciklerin bakışlarındaki his, duygu, anlam yok. Hiçbirinizin gözünde ve yüzünde o anlam yok. İnsan suretinde yaratılmışsınız ama sureta insansınız. Yapay zekayla oynayan bir varlık gibi, bir nesne gibisiniz; insana dair hiçbir şey yok sizde.
Fakat şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Eğer bu canavarlığı yaparsanız, eğer bu soykırımı yaparsanız unutmayın ki adınız Tarihin en lanetli sayfaları arasında yer alacaktır. Bugüne kadar işlediğiniz binbir suça ilaveten bir de “Köpek Soykırımcısı”, “Köpek Katilleri” olarak gıyabi ya da vicahi yargılanacaksınız Tarih huzurunda, insanlık huzurunda. Hiç aklınızdan çıkarmayın bunu!
Burada Türk Veteriner Hekimler Birliğine teşekkürlerimi ve takdirlerimi de belirtmek istiyorum. Açıkça, netçe, dürüstçe, mertçe tavır koydular: “Biz yaşatmak için eğitim aldık, öldürmek için değil. Hiçbir veterinerimizin hayvanları zehirleyerek, zehirli sıvılar enjekte ederek öldürebileceğini sanmıyoruz”, dediler.
Türkiye Barolar Birliği de bu konuda takdire değer bir tavır aldı. Türkiye Barolar Birliğinin Hayvan Hakları Komisyonu da açıkça, netçe; “Öldürmekle bu sorunun çözülmez olduğunu, insana yakışmadığını, insani olmadığını”, söyledi. İnsani olanın yaşatarak, kısırlaştırarak ve sağlıklı barınaklar kurarak bu canları yaşatmak olduğunu, korumak olduğunu ve insanlara bir zarar veremez, insanları rahatsız edemez hale getirmenin yolunun bu olduğunu söyledi.
Burada bir görev de Türk Tabipler Birliğine düşüyor tabiî. Her ne kadar onların konusu insansa da insan da, hayvan da canlı türleri, gelişkin canlılar alemini oluşturur. Biyolojik, fizyolojik yapıları birbirlerine hayli benzer. Onların da bir açıklama yaparak bu canavarlığa karşı çıkmaları gerekir.
Evet… Birkaç gündür sinirlerim altüst, uykularım kâbus. Öfkeden tir tir titriyorum. Biz ki bunlara bir tekme atanın bile anında yakasına yapışmışız, kavgalara girmişiz onlarla. Biz ki bu can dostların sularını dökenlerin, bunların yiyecek kaplarına çamaşır suyu yani zehirli su dökenlerin anında yakasına yapışmışız, kavgalara girmişiz onlarla. Ve bugüne kadar olmuş bitmiş 8 davamız olmuş bu hayvan düşmanlarıyla. Dokuzuncusundan da şu anda 8 aydan bu yana ev hapsinde tutulmaktayız. Yani bizim gibi, bu canlarla doğduğu andan itibaren yan yana iç içe yaşamış bir insanın, yani kedilerle, köpeklerle, koyunlarla, keçilerle, ineklerle, öküzlerle, tavuklarla, hindilerle, ördeklerle, güvercinlerle yan yana yaşamış bir insanın böyle bir katliamdan duyacağı acıyı bir düşünün…
İşte öylesine acılar içindeyim, kalbim kanıyor…
Neylersiniz…
Türkiye böylesine canilerin eline düşmemeliydi, bu günlere gelmemeliydik. Birinci Kuvayimilliyeci Atalarımız bu vatanı, bu ülkeyi, bu Cumhuriyet’i kurmak için 2 buçuk ila 3 milyon arasında şehit verdi. Ama sonunda işte bu ciğeri beş para etmez Amerikan devşirmesi, his yoksunu, vicdan merhamet, insani değerler yoksunu bir canavarlar, bir vurguncular, bir soyguncular, bir hainler çetesinin eline düştü ülkemiz!
Öfkeden kahrolmamak elde değil neredeyse…
Kalın sağlıcakla…
28 Mayıs 2024