AKP’giller’in Ortaçağcı Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Laikliğe karşı kin ve nefret kusmaya devam ediyor
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Tayyip’in son Eğitim Bakanı Yusuf Tekin nam bir Hafız var bildiğimiz gibi. Onun eğitimle de, bilimle de, akılla da, mantıkla da zerre ilgisi yok. Bu, Fesli Deli Kadir’in, Halil Konakçı’nın, Şevki Yılmaz’ın, Ebubekir Sifil’in bir benzeri. Yani aynı kategoride, aynı kafa yapısında bir Ortaçağcı, kafayı yakmış meczup.
Şu videosunu bir izleyelim. Batman AKP Kongresinde yapıyor bu konuşmayı ve AKP’nin bütün kongrelerini dolaşıp böyle gericilik afyonu pazarlıyormuş, satıyormuş bu Hafız. İzleyelim bir:
***
Videonun tapesi:
Yusuf Tekin: Beni eleştiriyorlar. Bana diyorlar ki, laik eğitim açısından senin söylediğin şey ters. Ben de diyorum ki; size ters olabilir ama Batman’da, Erzurum’daki vatandaşa, onun değerlerine ters değil. Bir terslik varsa sizin laiklikten anladığınız şeyle vatandaşın anladığı şey arasında terslik var.
Sizin anladığınız laiklik şu; 1940’lı yılları hatırlayın camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur’an’ı Kerim öğrenmesini yasaklamak. Sizin laiklikten anladığınız şey bu. Siz bunları laikliğin gereği olarak yaptınız. O zaman sizin laiklikten anladığınız şeyle benim anladığım şey aynı değil. Sen Müslümanların inanç özgürlüğünün prangalar altına alınmasını, yasaklanmasını anlıyorsun. O zaman ikimizin laiklik anlayışı arasında kuşkusuz fark var.
2014 yılında bir yönetmelik değişikliği yaptık. Okullarda “doğal aydınlatmalı ibadet alanı” şartı getirdik biz. Laikliğe aykırı, diye iptal davası açıldı. Şimdi bu nasıl laikliğe aykırı ben anlamıyorum Arkadaşlar. Lise öğrencileri de başını örtebilsin, öğretmenler de başını örtebilsin istiyorsa, diye düzenleme yaptık. Laikliğe aykırı, diye Danıştaya başvurdular.
Şimdi burada bir problem var. Şimdi bizim müfredatta yaptığımız şeyleri eleştiriyorlar. Diyorlar ki, sizin yaptığınız şeyler çağdışı, sizin yaptığınız şeyler laikliğe aykırı.
Siz beni ne kadar eleştirirseniz eleştirin ben böyle birisiyim ve ben bunları yapmaya devam edeceğim.
***
Ne diyor?
Sizin anladığınız laiklikte, camilerin, 1940’lı yıllarda olduğu gibi, kapısına kilit vurulur ya da camiler ahır olarak kullanılır, diyor.
Utanmazca, namussuzca, ahlâksızca, düzenbazca yalan söylüyor. Ben 8 Ekim 1945 doğumluyum. 5 yaşımdan itibaren köyümüzde Kur’an Kursuna gittim. Okul yoktu. Konya-Çumra İlçesine bağlıydı o zaman Eksile Köyü’müz ama cami açıktı.
Caminin tarlası vardı. Hoca, orada kendi adına ekim yapar, ürün yetiştirir ve oradaki ürünleri kendisi hasat ederdi. Hatta hoca diye, köylüler çiftini sürerler, tohumunu ekerler, hasadında işçi olarak çalışırlar ve ürününü arabayla evine kadar taşırlardı. Caminin yan odasında da biz Kur’an öğrenirdik, namaz surelerini öğrenirdik. Biz namaz surelerini köyümüzde bu yıllarda öğrendik, köyümüzün imamından, Ali Hoca’dan. Konya’nın May Köyünde doğup büyümüş Ali Hoca’dan öğrendik. Okul yoktu ama cami ve Kur’an Kursu vardı.
Bir tek örnek gösterin, deyin ki; şu caminin kapısına kilit vuruldu, şu cami ahır olarak kullanıldı.
Be utanmaz adamlar! Yiyip içtiğiniz yalan, hile, düzen, ahlâksızlık, namussuzluk.
Bakın bu Hafız, yine kendilerinden oynayan, kendilerinden görünen “Güçlü Kadınlar Derneği” denilen derneğin Başkanı olan Tuğba Sarıca Yıldız’a; “Bizim kafadan olan kadınları afyonla, meczuplaştır ve bizim avenemiz kıl”, diye 1 milyon 900 bin lira para veriyor. Kadın parayı cukkalıyor, çarpıyor, arazi oluyor.
Bu Hafız’a soruyorlar. Diyor ki; Böyle bir kadını tanımıyorum, hiç görmedim, hiç adını duymadım, hiç tanışmadım.”
Sonra resmi çıkıyor. Bakın, bu 16 Kasım 2024 Cumartesi gününün gazetesi. Sözcü’sü. 12’nci sayfa. Bakın Hafız’a, bademe. Utanır insan yalan söylerken.
Yine hemen şurada bir haber:
“Eğitimcilerden protesto.”
Tabiî laik eğitimcilerden protesto.
“Diyanete değil eğitime bütçe.
“Millî Eğitim Bakanlığının 2 trilyon 186 milyar 575 milyon 227 bin lira olarak belirlenen 2025 yılı bütçesinin 100 milyar lirası din eğitimine ayrıldı.”
Buyurun, 100 milyar lirayı önümüzdeki yıl din eğitimine aktarıyorlar.
Din eğitiminde ne yapıyorlar?
Aslında öğrettikleri din eğitimi de değil. Dini kıssalar, safsatalar, uydurmalar, yakıştırmalar, güzellemeler. Kur’an eğitimi filan yok.
Gerçek din eğitimini biz Devrimci Sosyalist İktidarımızda vereceğiz, diyoruz.
Nasıl vereceğiz?
Kur’an’ın Türkçesini çocuklara okutacağız, öğrenci yavrularımıza. Orada İslam’ın gerçeğini görecekler. İslam’ın, 1400 yıl öncesinin Medine Köleci Toplumunun örfünün, sosyal düzeninin entelektüel dünyaya, mental dünyaya, zihin dünyasına, din dünyasına yansımasından ibaret olduğunu netçe görecekler.
Köleci Toplumun bütün kuralları, bütün örfü İslam’da var, hem de Allah buyruğu olarak var: Kölelik var, cariyelik var. Köle ve cariye insan değil. Kadınlar mecbur olmadıkça sokağa çıkamayacaklar. Açık… Ahzâp Suresi 54’üncü ayet… Açın okuyun. Afganistan onu uyguluyor işte. Sadece yatak odası mutfak arasında erkeğe kölece hizmetle görevliler kadınlar; başka bir sosyal işlevleri yok.
Ha bir de ne var?
Çocuk doğurmak ve çocuk büyütmek. Erkeğin cinsel isteklerine, zevklerine hizmette bulunmak…
Kadını bu denli aşağılar Köleci Toplum.
İslam’da da aynen bu Allah buyruğu olarak yer alır.
Serkeşlik yapan kadın dövülür. “Döv” der, Kur’an.
Bunlar İslam’dan, kadının kafasının bohçalanmasını anlıyor. O da İslam’da yok. Başörtüsü, sadece Hür Kadınların bir belirteci. Köle Kadınlara başörtüsü takmak yasak, cariyeler başörtüsü takamaz. Cariye taktığı anda suç işlemiş olur. Nitekim cariyesi başörtüsü takınca, Hz. Ömer, elindeki değnekle başörtüsünü takıp atıyor yere; “Hür kadınlar gibi başörtüsü takamazsın”, diyor. Yani başörtüsünün dini bir işlevi yok. Onun bile farkında değiller. Dinden zerre miktarda bir şey anlamış değiller, zavallı bunlar.
Bunu kitabımızda anlattık bütün kanıtlarıyla…
“Türban Konusu ve İşin Aslı… Örtünme, Kadına Bakış Bağlamında Mekke ve Medine İslam’ı” adı altında kitaplaştırdık bu konuyu.
İnanın, bu Yusuf Tekin ve Tayyipgiller avanesinin en kallavi hafızları bile, bizim burada koyduğumuz derinlikte İslam dininden bilgiye sahip değiller. Zavallıca kulaktan dolma, menkıbeler, kıssalar bunların bütün bildikleri.
Bir de ne diyor?
“Biz din öğreteceğiz”, diyor.
Hayır sen din öğretmiyorsun. Sadece sen Sünni İslam’ın hurafelerini öğretiyorsun, kıssalarını öğretiyorsun sen. Dinin ne olduğunu bile bilmezsin sen. Habersizsin sen. Dinler tarihinden habersizsin sen.
Bir de herkese özgürlük tanırmış, eşit davranırmış. Ne özgürlüğü tanıyacaksın ya…
Senin amigoların Ebubekir Sifil, Halil Konakçı; “Namaz kılmayanlar öldürülür”, dedi. “Devlet öldürebilir namaz kılmayanları”, dedi. Halil Konakçı; “dövülür namaz kılmayanlar”, dedi.
Cehennem senin anlattığın din devleti, din dünyası…
Ne özgürlüğünden yanasın sen.
İşte Taliban Afganistan’ı.
O yanındaki türbanlı, makyajlı kadıncağızları gönder bakalım bir Afganistan’a, öyle dolaşabiliyorlar mı, görülebiliyorlar mı, yüzlerini açabiliyorlar mı? Bırakalım boyanmayı süslenmeyi yüzlerini, gözlerini gösterebiliyorlar mı?
Burkanın içinde olacak kadın, sesi erkeğe duyulmayacak. Yüzü, sureti dahi hiçbir erkeğe gösterilmeyecek. İslam’ın kadına biçtiği rol bu. Kandırıyorsunuz o zavallı çocukları. Sizde vicdan yok, ahlâk yok, dürüstlük yok, mertlik yok. Kul hakkı yemek, kamu malı aşırmak diz boyu. Hayatınız bu.
(Gazete sayfasını göstererek) Bakın aynı sayfada. Bakın bu Hafız burada, Yusuf Tekin Hafız’ı. Bu da aynı sayfada bir başka haber:
“Öğretmenlerin sesini duyun. Bu sistemi kabul etmiyoruz.”
Hıçkırıklarla ağlıyor Hoca Hanımlar. Yazılı sınavda 80 küsur puan almış ama mülakat diye uydurduğunuz bir seçmeceyle 70 puan alan yandaşlarınız bile bu Hoca Hanımlarımızın önüne geçiyor. Onları atıyorsunuz, bu Hoca Hanımlar atanmıyor.
Niye?
Yandaşınız değil çünkü. Kafası bohçalı değil bu çocukların.
Bu apaçık kul hakkı yemek.
Utanmıyorsunuz, arlanmıyorsunuz! Vicdan, ahlâk yok sizde!
Ondan sonra da eşitlikten, özgürlükten, haktan, adaletten bahsediyorsunuz.
Hadi lan! Düzenbazlar!
Her konuda böyle…
FETÖ bile sizin yanınızda melek kalır. Hiç değilse o, sınav sorusu çalıyordu, birkaç bin kişinin hakkını yiyordu. Sizler mülakat diye, yandaşınız olmayan yüz binlerce gencimizin hakkını yiyorsunuz.
Mülakat ne demek?
Bizden mi değil mi? Bizim gibi badem mi, hafız mı, laik mi? Mülakat bu.
Mülakatı yapanın bilgisi, çapı ne? Kalibresi ne?
O öğretmenin, adım gibi biliyorum, belki on kat, yirmi kat daha altında. Ama o mülakatçılar sizden değil mi? Aynı senin benzerin. Kafayı yakmış Hafızlar, meczuplar.
Tek ölçütünüz var; “Laik Cumhuriyet’i yıktıktan sonra kuracağımız Ortaçağcı Faşist Din Devletinde bize memur olur mu, olmaz mı?”
Ona bakıyorsunuz siz, onu seçiyorsunuz siz. Aradığınız o.
Evet, dedik ya; bunlar hak, adalet diye bir şey bilmez. Vicdan, merhamet diye bir şey bilmez. Ahlâk diye bir şey aranmaz bunlarda. Hiçbir insani erdem yok bunlarda.
AKP Elâzığ İl Başkanının şu açıklamasına daha doğrusu şu itirafına bakın bir:
***
Zeki Akbıyık: Özel İdareyi söyle Başkan. Keban TEDAŞ’ı söyle
Şerafettin Yıldırım: Ne var İdarede?
Zeki Akbıyık: Dünya kadar eleman alındı. Yani referansı olanlar girdi. Referansı olmayanlar girebildi mi Özel İdareye Başkanım?
Şerafettin Yıldırım: Mutlaka referanslı girmişlerdir.
Zeki Akbıyık: Evet. Acaba gerçekten işin ehli insanlar mı girdi yoksa işin ehli olup da referansı olmayanlar da giremeyebildi mi? Veyahut da TEDAŞ’ta kavga çıktı mesela Keban’da niye çıktı Başkanım?
Şerafettin Yıldırım: TEDAŞ’ta?
Zeki Akbıyık: He.
Şerafettin Yıldırım: Bakın.
Zeki Akbıyık: Evet. Yani şey Başkan bu gerçek. Bizim gönlümüz istiyor ki…
Şerafettin Yıldırım: Sadece bir başlık alıyorsun gerisini kendin dolduruyorsun, benim anlatmama da izin vermiyorsun.
Zeki Akbıyık: Şunu söylüyorum Başkan
Şerafettin Yıldırım: Valla seni terletirim.
(Gülüşmeler…)
Zeki Akbıyık: Başkanım şunu söylüyorum. Mülakat olmasın bu Türk vatandaşı evladı rahatça girsin yani Özel İdareye de girsin İlçeye de girsin.
Şerafettin Yıldırım: Bakın ilçelerle ilgili çok net bir şey kullanıyorum. İlçe Başkanımız da dinliyorsa bunu tasdik ediyorlar oraya işe girmiş kardeşlerimiz de bunu tasdik eder. Bir ilçede herhangi bir kurumda bir alım olduğu zaman ben İlçe Başkanıma inisiyatifi bırakırım. Çünkü o yörenin insanı orada çalışıyor.
Zeki Akbıyık: Ama İlçe Başkanı referans olmuş oluyor Başkanım.
Şerafettin Yıldırım: Tamam.
Zeki Akbıyık: Yine bir adaletsizlik oluyor burada.
Şerafettin Yıldırım: Bu kadar da olacak canım…
***
Ne diyor?
Kamu kurumlarına alınacak tüm personel bizim seçimimizden geçer, diyor. Bizim önerdiğimiz insanlar kamu kurumlarına yerleştirilir, diyor. İlçelerde de İlçe Başkanlarına yetki veririz biz, diyor. İlçelerdeki atamaları da İlçe Başkanları yapar, diyor. Şuraya bakın…
Ama işte bunların liyakatten anladıkları bu.
Badem mi değil mi?
Kafa bohçalı mı, değil mi?
Bizden mi, değil mi?
Ölçüt bu bunlarda. Ona göre seçim yapıyorlar bunlar.
Dedik ya; kendi devletlerini oluşturuyorlar. Tabiî, kendi din devletlerinin aktif militanlarını oluşturuyor bunlar devlet kadroları olarak. O yüzden hakkaniyet diye, adalet diye, vicdan diye, merhamet diye, halk diye bir dertleri yok bunların. Sadece yandaşlarından derleşik bir Ortaçağcı Faşist Din Devleti kurmak bütün dertleri. Ve ona uygun atamalar yapıyorlar her yerde, her kurumda. Mülakat dedikleri de bu amaca yönelik diğer kurumlara atamalarında İl, İlçe Yöneticilerinin yani AKP’li yöneticilerin referansıyla, önerisiyle işe yerleştirmelerde de öyle. Tek amaç bu. Kendi devletlerinin yapı taşlarını oluşturuyor bunlar.
O bakımdan halkımızın en ağulu düşmanları bunlar. İktidarlarını sürdürebilmek için de ihanette sınır tanımaz bunlar. Kendilerini devşirip, Laik Cumhuriyet’i yıkma görevi verip ve BOP Haritasını uygulama görevi verip, iktidara taşıyıp, 22 yıldan bu yana bunları iktidarda tutan ABD Emperyalist Haydudunun verdiği emirleri uyguluyor bunlar.
O da bunlardan aynı şeyi istiyor: “Laik Cumhuriyeti yıkın onun yerine Amerikancı, Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti kurun. Tabiî bu arada Türkiye’yi de üç parçaya bölün.”
Verilen emir bu, yapılan uygulama bu. Böylesine hainler haini bir iktidarla karşı karşıyayız. Tehlike böylesine büyük işte. İşte bu sepetten “Yüzyılın Felaketi” diyoruz biz bu hainlere. Bunlardan kurtulmak ülkemiz ve halkımız açısından en acil meseledir.
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Hep söyleyegeldiğimiz gibi acı gerçek, kahredici gerçek tekrar tekrar ortaya çıkıyor. En kör gözlere bile batıyor. Dolu gibi vuruyor yüzümüze.
Nedir bu?
Tayyipgiller Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti inşa ediyorlar. Laik Cumhuriyet’i en alt tuğlasına kadar yıkıp onun yerine Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti inşa ediyorlar, dertleri bu. Aynı Taliban Afganistan’ında olduğu gibi.
Zaten Tayyip demedi mi; “Taliban’la bizim inanç yönünden pek bir farklılığımız yok”, diye?
Evet, bir farklılığı yok bunların. Yani Türkiye’yi 1400 yıl öncesinin Medine Köleci Toplumunun kokmuş karanlıklar düzenine götürmek, sürüklemek ve orada prangaya vurmak istiyorlar.
Bunlar, dünyanın adı en bilinen uyuşturucu baronlarından Escobar’dan bile bin kat daha tehlikeli ülkemiz ve halkımız ve vatanımız için.
Ülkemizin ve halkımızın, insanlarımızın bütünüyle zihnini yakmak istiyorlar, meczuplaştırmak istiyorlar. Fesli Deli Kadir’e ve benzerlerine döndürmek istiyorlar. Ordumuzu da tarumar ediyorlar dün anlattığımız gibi. Halkımızı da kuru ekmeğe, kuru soğana muhtaç ettiler. Ama kendileri lüks içinde yüzüyor, saraylarda yaşıyor kendileri. Alayı hırsız, vurguncu, düzenbaz, soyguncu. Kamu malı gördü mü dayanamaz bunlar, hemen aşırırlar. Bir, iki, üç, beş, kırk maaş alan var bunlardan. Hiç utanma arlanma yok…
Saygıdeğer Halkımız;
İşte böylesine bir karanlık süreçten geçiyoruz. Kurtuluşumuz senin idrakine kalmış, anlayışına, kavrayışına kalmış.
Sorgula!
İnsanın hayvandan farkı bu. Hayvan içgüdüleriyle davranır, aklını geliştiremez. Ama sen aklını kullandıkça geliştirirsin.
Her şeyi sorgula!
Eğitimin birincil amacı da bu zaten. Doğaya ve topluma dair tüm olayları, sebep-sonuç ilişkileri içinde, süreç içinde görüp, anlayıp, kavrayıp, irdelemen, değerlendirmen, çözümlemen ve sonuçlar çıkarman için olmalı eğitim. İşte o çıkardığın sonuçlar bilimi ve teknolojiyi oluşturur. Akıl o zaman bir işe yarar.
Düşün bir, 500 yıldan bu yana İslam dünyası bir tek bilimsel buluşa neden imza atamadı, diye düşün bir!
1400 yıl öncesinin Köleci Toplumunun örfü kafanı prangaya vurursa ne dünyayı kavrayabilirsin ne toplumu kavrayabilirsin. Batı dünyası o prangayı söküp attı. Katolikliğin prangalarından kurtuldu. Protestanlıkla birlikte Deizmi, Ateizmi gördü. Yani zihni özgürleştirdi. O sayede Batı tekniğini yaratabildi.
Kalın sağlıcakla…
18 Kasım 2024