Halkımızı Allah’la aldatmaya aralıksız devam ediyorlar…
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
İşte medyada parlatılan Cübbeli Ahmet namlı Ahmet Mahmut Ünlü isimli meczubun şu videosunu bir izleyelim.
***
Videonun tapesi:
Peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılıyorlar, her sene Hacca gidiyorlar ve hatta eşleriyle cima ediyorlar, diyor. Bu Hadisi Şerif sahihdir.
***
Peygamberler ölmüyorlar. Buna göre, kabirlerinde, oradaki bir sarayda yaşıyorlar. Yani Hacca gidiyorlar, namaz kılıyorlar, abdest alıyorlar hatta eşleriyle cima yapıyorlar. Demek ki eşleri de yaşıyor. Yani Hz. Muhammed’in 10’un üzerinde eşi var, onlar da yaşıyor.
Yahudi Peygamberlerine gelirsek iş daha da artık, ne diyelim, akıl almaz boyutlara ulaşır. Mesela Hz. Süleyman’ın, Tevrat’a göre 700 eşi var, 300 cariyesi var. Yine Kütüb-i Sidde yazarlarından Buhari’nin anlatımına göre, 700 çok fazla herhalde, diyor, 70’e indiriyor, sondan bir sıfır atıyor. Bir gecede hepsini ziyaret ediyor, hepsiyle cima yapıyor Tevrat’a göre. 700’üyle bir gecede cima yapıyor. Yahu o zaman, yeraltında peygamberlere mahsus koca bir şehir var, demek ki. Mezar değil, bir devasa, masallarda anlatılan yeraltı sarayı.
Orada cima yapınca boy abdesti de almak gerekiyor; namaz kılmak için yine abdest almak gerekiyor; su içilmesi gerekiyor. Yiyecekleri de artık Kur’an’da İsrail Kavmi için anlatıldığı gibi, bıldırcın etiyle, kudret helvası mı geliyor gökten devamlı onlara, onunla mı besleniyorlar?
E, bir de kaka yapmaları gerekiyor, o nasıl oluyor?..
Bunların aklı fikri, dikkat edersek hep belden aşağıda. Bu Cübbeli ahlâksızı, biliyorsunuz, Uzakdoğu’dan, Avrupa’dan kandırılmış kadınlar getirterek onlarla iş tutuyor, üç tane eşi olmasına rağmen.
Onun kasetini de kim verdi Fatih Altay’lıya?
Cübbeli’nin de dâhil olduğu İsmailağa Cemaati. Hem kasete alıyor o zavallı kadınlarla bunun iş tutuşunu hem de Fatih Altaylı’ya servis ediyor. Bunlar insan sefaleti. Bütün bu tarikatlarda, cemaatlerde bunların körpecik yavrularımıza tecavüz etmeleri boşuna değil. Hep buralardan kaynaklanıyor.
Bunun da temeli nereye varıp dayanıyor?
Medine Köleci Toplumunun örfünün, din ambalajı diye insanlarımıza sunulmasına dayanıyor. Orada da Köleci Toplumun efendileri hür insanlar; körpecik kızlara, kız çocuklarına düşkün. Cariye diye, köle diye, savaşlarda ele geçirilen zavallı kadıncağızları alıyorlar. İnsan da sayılmıyor onlar. Sonra birbirlerinin körpecik yavrularını alıyorlar. Kur’an’da Cennet anlatımı yine öyle biliyorsunuz. Yani körpecik kız çocukları tarif ediliyor.
Nasıl tarif ediliyor?
“Memeleri yeni tomurcuklanmış huriler”, diyor. Sayısız, cennetlik erkeklere verilecek, onların her türlü hizmetinde olacak…
Bu dünyadaki eşleri kadınlar ne yapacak?
Bir köşeye sinip erkeklerinin o sayısız, körpecik huriyle iş tutmalarını izleyecek. Kadınlara bahşedilen, verilen Cennet de o.
Kadınlar için Cennet mi, Cehennem mi o hayat?
Artık onu özellikle, öncelikle kadınlarımızın düşünmesi, sorgulaması gerekir.
Dikkat ederseniz bu tacizler, bu tecavüzler yurtlarda, tarikatlarda hep bu din sınıfının mensupları tarafından yapılıyor. Çünkü bunlarda kul kişilik olduğu için bir ahlâk gelişmiyor. Kendilerine ait bir değerler sistemi olmadığı için bir ahlâk sistemleri de olmuyor bunların. O yüzden her türden ahlâksızlığı hiç düşünmeden, çekinmeden yapabiliyorlar.
İşte bütün bu İmam Hatip Okullarını, İlahiyat Fakültelerini, Kur’an Kurslarını pıtrak gibi Parababaları ve onların efendisi, ağababası olan ABD Emperyalist Haydudu niye çoğalsın diye uğraşıyor, niye bunları artırın, çoğaltın, diyor?
İnsanlarımızda bu tarikat yuvaları, bu zehir tüccarları, beyin çürümesi, zihin hasarı yaratsın diye.
Bunların tezgâhından geçen, bunların tuzağına düşen insanda artık doğayı, toplumu anlayacak, kavrayacak beyin mi kalır?
Kalmaz.
Hep söylediğimiz gibi, yarı narkozlu bir şekilde gezer durur artık.
Bunca vurgunlarına, bunca soygunlarına, hırsızlıklarına, talanlarına, yağmalarına ve ihanetlerine, vatan satıcılıklarına, kanunsuzluklarına rağmen Tayyipgiller’in çeyrek yüzyıla yakındır iktidarda kalmaları neye dayanıyor, nereden kaynak alıyor?
İşte bu tarikatlardan, cemaatlerden, İmam Hatiplerden, İlahiyat Fakültelerinden, Kur’an Kurslarından ve oralarda insanlarımızın zehirlenmesinden, uyuşturulmasından kaynak alıyor.
Öyle olunca bu insanlar dünyayı hiçbir şekilde algılayamazlar, toplumu da algılayamazlar. Bilimle, teknolojiyle zerre miktarda ilgileri olamaz. Çünkü olayları göremez ki, anlayamaz, kavrayamaz ki. Yarı meczup bir şekilde dolaşıp durur. İşte toplumlar o hale gelsin istiyor ABD Emperyalist Haydudu. Ve 500 yıldan bu yana İslam Dünyası işte bu sebepten bir tek teknolojik buluşa imza atamamış durumda. 1 milyar 400 milyon nüfusa sahip İslam Dünyası, hep ABD-AB Emperyalist Haydutlarının kulu, kölesi, kuklası, sağmal sürüsü durumunda. Ve dünyanın bilimsel yeterlilik bakımından en önde gelen 500 üniversitesi arasına hiçbir Türk Üniversitesi giremiyor, işte bu sebepten.
En değerli bilim üreten üniversiteleri de Tayyip ne yaptı?
Rektörlerini ve yönetim kademesini değiştirerek onların bilimle bağını kopardı. İşte bizim mezun olduğumuz İstanbul Üniversitesi artık Tayyipgiller’in bir tarikat yuvasına döndürüldü. ODTÜ’yle, Boğaziçi Üniversitesiyle o yüzden uğraşıyor Tayyipgiller. Oraları da tümden ele geçirelim ve tarikat yuvalarına döndürelim, diye. Bir de Aziz Nesin’in 1993 yılında o dönem Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu’yla televizyonda yaptığı tartışmada söylediği şu sözlere ve yaptığı şu dâhiyane uyarıya bakalım.
***
Videonun tapesi:
Aziz Nesin: İmam Hatip Okullarından başladı. Bu okuldan çıkanlar devletin içine girdi, devletin yüzde ellisinden fazlası bunların içerisinde. Yargıç bunlardan oldu, avukat bunlardan oldu, hekim bunlardan oldu, mühendis bunlardan oldu, belediye başkanı bunlardan oldu, şimdi onlar karşımızda. Bu böyle kalmayacak, uğraşıyorlar şimdi.
Ne uğraşıyorlar?
Görüyoruz ki Orduyu ele geçirmek. Bu seçim yoluyla halka eroin gibi gericiliği vere vere, halk daha fazla gericilik istiyor, buraya geldi. Demokrasi de halkın isteğidir. Bunun isteğini yerine getiriyorlar. Bu yolla olmazsa, iktidara geçemezlerse Orduya girmek, bütün askeri okullara. Her sene beş yüz, bin, iki bin kişi ihraç ediliyor. Şimdi durmadan, İmam Hatip Okullarından çıkanları Harbiye’ye sokmak istiyorlar. Yarın çok büyük felaket gelecektir bu Türkiye’nin başına. Bunu söylüyorum ve üstelik çarpıtarak düşünceleri, beni halkın düşmanlığına maruz bırakmak için de, “dış etkenlerin etkisiyle ben bunları yazmışım”, diyor.
Asıl dış etkenlerin etkisinde kalan kimler?
Asıl Suudi Arabistan’ın, asıl İran’ın etkisinde kalanlar kimler onu bilmem. Söyleyeceğim budur. Türkiye’nin uyanması gerekir, aydınların uyanması gerekir. Çok kötüye gidiyor Türkiye.
***
İşte bu tarikat yuvalarının sayılarını artırır; insanlarımızı, onların kişiliğini kalıba döken 3 ila 12 yaş arasındaki kritik süreçte bu eğitimden geçirerek zehirlersek ne olur?
Ve onun devamında İmam Hatipler, İlahiyat Fakülteleri, tarikatlar, cemaatler, Kur’an Kursları dersek, işte meczup insanlar ülkesi haline geliriz. Türkiye’yi 100 yıl geriye götürür Tayyipgiller.
İşte Afganistan’a saldırdılar değil mi?
1979 Devrimiyle, Sosyalist Devrimiyle birlikte dünyanın en ileri düzenine kavuşan Afganistan’ı, 1993’te yıktılar. Ve şu anda Afganistan’ı 500 yıl geriye götürdüler. Taliban Mollalarının eline teslim ettiler.
Özellikle ülkenin kadınları cehennemi yaşıyor. 10 yaşından sonra eğitim almaları yasak. Kamuda çalışmaları yasak. Evlerinden dışarıya çıkmaları yasak. Evlerinin sokağa bakan pencereleri kerpiçle örüldü, taşla, betonla örüldü, kapatıldı yani sokağa bile bakmaları yasak. Eve hapsedildi.
Kadının yeri neresi?
Yatak odasıyla mutfak arasında erkeğin kölesi olmak, çocuk doğurmak ve erkeğin her türlü hizmetinde bulunmak. Sosyal hayatta kadının yeri yok.
Aziz Nesin, Ateist değil Deistti, onu da belirtmiş olalım. Ateist diye bilinir ama bu doğru değil. Deistti Aziz Nesin.
Biz tabiî ki insanların inanışına, ibadetine kesinlikle karışmayız. Sosyalist İktidarda insanlar istedikleri şekilde inanacaklar, istedikleri şekilde ibadet edecekler. Yani nefes alır, su içer gibi özgür olacaklar. Devlet ve kişi karışmasına kesinkes uğratılmayacaklar. Çünkü bir insanın inancına müdahale etmek onun kişiliğine yapılmış en ağır saldırılardan biri sayılır. Fakat biz, halkımıza bilimin ışığını düşürerek onun zihnini açmak, onun yolunu aydınlatmak için dinlerin ne olduğunu da anlatmak, öğretmek durumundayız.
İşte ne diyoruz onun için, daha önce de söylediğimiz gibi?
İslam’ın temel kitabı olan Kur’an’ı okuyun, diyoruz. Tabiî Kur’an’ın Türkçe mealini ya da çevirisini okuyun, diyoruz anlamak için. Yoksa Arapçasını bir ömür, her gün saatlerce okusanız İslam Dinine dair bir tek cümle öğrenemezsiniz. Onu yer yer ölçülü, kafiyeli bir şiir ya da tecvitli okursanız bir ilahi ya da şarkı gibi okur geçersiniz ama İslam’a dair hiçbir şey öğrenemezsiniz. Türkçede 30 civarında meal var, çeviri var. Diyanetin çevirisi var, ilahiyatçıların çevirileri var, değişik ilahiyatçıların. Onları karşılaştırmalı da okuyabilirsiniz. Bir ayeti bu 30 kişi nasıl çevirmiş ya da 30 heyet nasıl çevirmiş, aralarında farklılıklar var mı, diye. Öyle de okuyabilirsiniz. Ama ayetlerin ortaya konuş sırasına göre okuyun ve ayetlerin o 23 yıllık süreçte, İslam’ın ortaya konuş sürecinde hangi sosyal olaya karşılık gelmek üzere, hangi sosyal olaya çözüm getirmek üzere ortaya konduğunu gözeterek, o bağlam içinde okuyun, diyoruz.
O zaman Kur’an’ı ve ayetlerini anlarsınız. O ayetlerin doğaüstü evreni yaratan ilahi bir gücün, sonsuz güce sahip bir varlığın buyrukları, mesajları değil; insan yapımı, insan tarafından ortaya konulmuş sözler olduğunu görürsünüz. Ve Medine Köleci Toplumunun örfünün, din diye formatlandığını, ambalajlandığını ve kitaplaştığını görürsünüz. Hep söyleyegeldiğimiz gibi, bütün dinler, yaşanılan maddi hayatın din dünyasına yansımasından oluşur. Yani tamamı insanlar tarafından yapılmıştır. Kur’an’ı okursanız ya da İncil’i, Tevrat’ı okursanız aynı gerçekle karşılaşırsınız. Ama sorgulayan bir akılla, aydınlık bir düşünceyle okuyacaksınız. İşte o yüzden biz, eğitimin birincil amacı zihni işletmektir, diyoruz. Her şeyi sorgulayacağız. Tabu kişi, tabu düşünce yok bizim için.
En önemli olan nedir?
Olaylardır. Olayları sebep sonuç ilişkileri içinde ve tüm ilişki, çelişkileri içinde bağlamıyla birlikte; süreci izleyerek okuyacağız, anlayacağız, gözleyeceğiz. Ancak o zaman olayların gerçekliğini anlarız. Yani aslında neyse öylece anlarız olayları.
Doğada ve toplumda olmuş bitmiş hiçbir şey yok. Bir süreçler bütünüdür doğa da toplum da. İşte olayları süreci içinde nedenleriyle, ortaya çıkış nedenleriyle, sebep sonuç ilişkileriyle ve izledikleri bütün süreç içinde tüm bağlamından ayırmadan izlersek, o zaman kavrarız, gerçeğe ulaşırız. İşte ancak o zaman insan olmanın zihni anlamda, mental anlamda hakkını vermiş oluruz. İnsan olmanın sorumluluğunu yerine getirmiş oluruz.
Kalın sağlıcakla…
9 Haziran 2025