İndirin bre hainler, Mustafa Kemal’in resmini! Meclisinizden de, Devletinizden de ve de bulunduğunuz her yerden!

09.09.2016
992
A+
A-

İndirin bre hainler, Mustafa Kemal’in resmini!

Meclisinizden de, Devletinizden de ve de bulunduğunuz her yerden!

Zaten, o ceylan derisi kaplı, sosyetik Meclisin ne ilgisi var, Mustafa Kemal’in Meclisi’yle?..

Zaten, şu an oturduğunuz yere, Mustafa Kemal hiç ayak basmamıştır ki… Kaldı ki, Meclis, bina değildir. Meclis, her şeyden önce, içindekilerle, orayı dolduran insanlarla Meclis olur. Eğer orada, halkın gerçek temsilcileri, yani halkın hak ve menfaatlerinden başka hiçbir şey düşünmeyen, vatanı ve milleti korumaya and içmiş ve Mustafa Kemal’in “Tam Bağımsızlık” ilkesinden milim sapmayan, namuslu, halksever ve yurtseverler doldurursa orayı, ancak ondan sonra orası “Milletin Meclisi” olur, “Halkın Meclisi” olur, “Mustafa Kemal’in Meclisi” olur.

Bugünse kimler var orada?

Amerikancı Dörtlü Çete’nin mensupları…

Hepsi de, ABD’ye sadakatle bağlı, onun çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen ve o hain emperyalistten aldığı emri uygulamakta tereddüt etmeyen halk düşmanları doldurmuş durumdadır orayı.

Başta ABD gelmek üzere, onun “Yeşil Kuşak Projesi”nin ürünü, Ortaçağın karanlık ümmetçilik konağında yaşayan ve Türkiye’yi de o karanlıklar ülkesine çekip götürmek isteyen Kaçak Saraylı’nın AKP’giller’i, Amerikancı Yeni CHP, Kontrgerilla’nın Özel Partisi, sahte milliyetçi MHP ve Burjuva Amerikancı Kürt Hareketi’nin temsilcisi HDP, ortada Meclis mi bıraktı, gerçek anlamda?

Bağımsızlık mı bıraktı?

Siyasi ahlâk ve namus mu bıraktı?

Din mi bıraktı, hukuk mu bıraktı, laik eğitim mi bıraktı, Laik Cumhuriyet mi bıraktı?..

Hepsini çürüttü. Çöpe döndürdü.

Şimdi de, kurulmuşlar ceylan derisi kaplı koltukların üzerine; “Biz TBMM’yiz”, diyorlar.

Yok ya… Kimi kandırıyorsunuz siz?..

Siz, aslında, Amerikan Meclisisiniz. Yaptığınız işlev, görev, budur.

Komşu da bırakmadınız. Hepsine ihanet ettiniz. Hepsini arkadan vurdunuz. Irak’ı mı vurmadınız, Libya’yı mı vurmadınız, Suriye’yi mi vurmadınız… Nereyi vurmadınız siz… Yugoslavya’yı gidip vurdunuz. Yedi parçaya böldünüz, bir zamanlar farklı milliyetlerden halkların kardeşçe yaşadığı, sosyal eşitsizliğin ve sömürünün neredeyse olmadığı Sosyalist Yugoslavya’yı. Tam Bağımsızlıkçı, mazlum dünya halklarının dostu ve yandaşı, gönüldaşı Mareşal Tito’nun ülkesi Sosyalist Yugoslavya’yı… Şimdi o yedi ayrı parçada yaşayan halklar, birbirine düşman edilmiş durumda.

Türkiye dostu ve en kara günlerinde yardımımıza gelmekte duraksamayan, içtenlikli Müslüman ve Tam Bağımsızlıkçı Lider Muammer Kaddafi’yi linç ettirdiniz, çakallara. Ve ülkesini cehenneme çevirdiniz.

Suriye’de yaptıklarınız ve yapmakta olduklarınız zaten meydanda. Yarım milyon masum Müslümanın kanına girdiniz. Üç milyon insanı vatanlarını terke zorladınız. Altı milyon insanı ülke içinde yersiz yurtsuz bıraktınız. Ve hep bildiğimiz gibi, üç milyon civarında Suriyeli Müslüman da bizim ülkemizde. Büyük çoğunluğu aç, sefil. Acılar içinde.

Hep bu ihanetleri, efendiniz ABD’nin size verdiği emir üzerine ettiniz. O alçak emperyalistin her emri, sizin için Tanrı buyruğu mertebesindedir, değil mi?

Böylesine bir bataklıkta yaşıyorsunuz işte. Ülkemizi de parçalanmanın eşiğine getirdiniz. Afganistanlaştırdınız, Suriyeleştirdiniz.

Aslında, kendiniz açısından bir kerecik de olsa tutarlı davrandınız, Mustafa Kemal’in askeri üniformalı resmini Meclisteki yerinden indirmekle. Başkalarını da indirin, hiç vakit kaybetmeden…

Öyle ya; sizin ne ilginiz olabilir, Mustafa Kemal’le?..

Yerle gök kadar, gündüzle gece kadar zıtsınız Mustafa Kemal’e, karşıtsınız, ve de düşmansınız. Hem de tamamınız…

Bu Dörtlü Çete’nin dördü de düşmandır esasında Mustafa Kemal’e de… düşmanlık ölçüleri farklı farklı. Yani aralarında nitel bir fark yok da, nicel farklar var.

Zaten, daha birkaç ay önce ne demişti, Meclis Başkanınız, kaşar Ortaçağcı İsmail Kahraman?

Nasıl hakaret etmişti, Mustafa Kemal’e ve silah arkadaşlarına?

“Cumhuriyet’i kuranlar dinsizdi.”, diye, değil mi?

Sen ne demiştin, Kaçak Saraylı; Mustafa Kemal ve can yoldaşı, en yakınındaki silah arkadaşı İsmet İnönü hakkında?

“İki Ayyaş”. Öyle değil mi?

İşte bugün, egemen sizsiniz. Devran sizin. Öyleyse, namuslu ve tutarlı olun. Mustafa Kemal’in tüm devlet dairelerindeki resmini indirin. Bu devlet de, bu Meclis de onun devleti, onun Meclisi değil çünkü. Bunu siz de biliyorsunuz. Ve hatta, dediniz de, değil mi?

Ne demiştin, Kaçak Saraylı sen?

“İster kabul edilsin, ister edilmesin. Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” (http://www.milliyet.com.tr/erdogan-turkiye-nin-yonetim/siyaset/detay/2102172/default.htm)

Yani diyorsun ki, “Ben Mustafa Kemal’in ve Birinci Kuvayimilliyecilerin kurduğu Laik Cumhuriyet’i yıktım. İster kabul edin, ister etmeyin. Artık Sultan benim. Bu, fiili bir gerçekliktir. Bu sebeple, benim bu durumuma Anayasal bir kılıf geçirin, olsun bitsin.”

Evet Kaçak Saraylı!

Dürüst ol, tutarlı ol; Anıtkabir’e filan da gitme artık.

Gidip de orada “sap gibi ayakta dur”ma.

“Ben Mustafa Kemal’e düşman, Ulu Hakan Vahididdün’e dostum.”, de. “Benim mürşidim, Mustafa Kemal hakkında Vahdeddin’in çıkardığı idam fermanını, verdiği fetvayla din adına onaylayan Dürrizade Abdullah Efendi’dir.”, de. “Ben İngilizciyim. Anadolu’yu işgale girişen Yunan Ordusu’nun yandaşıyım, Vahdeddin gibi.”, de.

“Ben Birinci Kuvayimilliye’ye ve Antiemperyalist Birinci Milli Kurtuluş Savaşı’na karşıyım.”, de. Açık ol, dürüst ol, tutarlı ol, azıcık da olsa cesaretli ol.

“Ben laikliğe filan da karşıyım.”, de. Bir zamanlar söylediğin, ki gerçek düşüncendir o, şu sözü söyle:

“Hem laik, hem Müslüman olunmaz. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar.”, de. “Ben demokrasiye de inanmıyorum.”, de.

“Demokrasi bir tramvaydır. Gideceğiniz yere kadar gider, orada inersiniz.”, de. Ve devam et, korkma. “Gideceğim yere kadar geldim işte. Şimdi de iniyorum. Artık demokrasi memokrasi lafını kimse etmesin. Onu da sildim süpürdüm.”, de. Dürüst ol. Açık ol…

Ama böyle yapmıyorsun. Sinsi davranıyorsun. Mustafa Kemal’in bütün resimlerini indirin, diye emir vermiyorsun avanene.

Onu, Finans-Kapital ajanı, sarı sendikacı Salim Uslu’ya söyletiyorsun.

Ne diyor bu kişi?

“Atatürk’ün Meclis’te yüzlerce sivil resmi varken üniformalı resminin oraya konması doğru değil. Esas sorun Meclis’te üniformayı temsil eden mekanizmaların ortadan kaldırılmasıydı. O resim kışlada olur, hiçbir şekilde Meclis’te olmaz.” (http://odatv.com/kurdugu-meclisten-bu-resmini-indirdiler-0909161200.html)

Aslında, Mustafa Kemal’in Ordusu’nun da işini bitirdiniz, değil mi?

Önce NATO vurdu ona; içini boşalttı, akıllarını aldı komutanlarının. Onları NATO’culaştırdı. Sonra Pensilvanyalı İmam’la ikiniz vurdunuz. Geri kalanını da sen silip süpürdün, değil mi?

Şu anda meydanlarda komutan, general üniformasıyla dolaşanları, gerçek komutan saymayınız. Bunlar, rahmetli Kemal Sunal’ın “Tosun Paşa”sından zerrece farkı ve komuta kalitesi olmayan sahte komutanlardır. Suretleridir, öyle görünen sadece.

Saygıdeğer dostumuz, “Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonunun mağdurlarından yarbay Mustafa Dönmez’in tabiriyle; onların üzerindeki “sünnet çocuğu” üniformasıdır, giysisidir. İçindekilerin de sünnet çocuğundan farklı bir yapıları yoktur.

Bu dostumuz da bizi, telefonla arayıp 15 Temmuz ve sonrası yaşananlar konusunda, eşi Rana Hanım’la birlikte bizimle aynı düşündüğünü belirtmişti.

Ne yazık ki, bu dostumuzun dışında, olayı bizim gördüğümüz gibi netçe görebilen başka asker yoktur. Sadece, Türker Ertürk Paşa, bize oldukça yakın değerlendirmiştir olayı.

Tayyip’in Meclis İdare Amiri Salim Uslu, alınteri akıtarak bir fabrikada işçilik yapmamıştır. Fabrikanın idare kısmına patron tarafından konulmuş, bu şekilde “işçi” statüsü kazandırılmış, sonradan da ajan sendikası “Hak-İş”in tepesine getirilmiştir. Yıllar yılı, satmıştır burada işçileri, patronlara.

Üstelik de bu süreçte, altına 170 bin Avroluk Mercedes S300 çekilmiştir. Bu ihanetini de, “Güvenli arabaya binmek benim de hakkım.”, diyerek savunabilmiştir.

Soralım bu işçi düşmanına:

Senin hakkın da, yıllar boyu patronlara sattığın işçilerin hakkın değil mi, güvenli arabalara binmek?

Değil, dersin hemen, değil mi… Onlar işçi. Onların yük hayvanından ne farkı var ki senin gözünde?..

Ne diyordu, rahmetli sanatçımız Ahmet Kaya?

“Ve korku bir kahpe yaratır içerden işler

“Vurur hançerini şah damardan ihanet

“Satarsın ulan satarsın

“Açılmamış gonca gülü”

Satar bunlar, arkadaşlar. Mustafa Kemal’i de, Laik Cumhuriyet’i de, vatanı da, milleti de… Bu Salim Uslu, Soros’un “Açık Toplum Enstitüsü”nün “Danışma Kurulu Üyesi”dir, aynı zamanda. Yani, derin bağlantılara sahip, bu şahıs.

Laikliğe de, karnınızda sakladığınız düşmanlığı niye açıkça getirmiyorsunuz?

“Biz laikliğin de düşmanıyız. Artık laiklik maiklik yok.”, diye niye demiyorsun, Kaçak Saraylı?

“Meclis” dediğiniz yerde Salim Uslu’yu konuşturttuğun gibi, burada da yandaşınız ihanetler medyasının temsilcilerini konuşturuyorsun. Kendinse, susuyorsun sadece. “Benim adıma siz konuşun”, diyorsun o amigolaşmış kişilere. Onlar da konuşuyor tabiî, senden aldıkları güçle ve de parayla. Hiçbiri bedava yapmaz o işi çünkü. Aslında birliğinizi sağlayan da para… Yani çıkar birliği aranızdaki, yalnızca.

Bakın ne diyor Kaçak Saraylı’nın AKP’gilleri’nin resmi televizyonu A Haber’in programcısı Erkan Tan:

“15 Temmuz dinci bir darbedir’ tespiti üzerinden laikliği pompalıyorlar. Tarikatlara, cemaatlere vuruyorlar. Tarikatları, cemaatleri bombalayıp sapkın Kemalist laikliği pompalıyorlar. Hedefte yine dindarlar var.” (http://odatv.com/sapkin-kemalist-laikligi-pompaliyorlar-0909161200.html)

2013 öncesi, bugün Tayyip’e yaptığı yalamalığı Pensilvanyalı İmam’a yapıyordu, bu A Haber sözcüsü. Bir an önce “gel”, diyordu, Pensilvanyalı efendisine. Ve de devam ediyordu:

“Siz olmadan burada eğlenemiyoruz. Yeterince coşamıyoruz.”

İşte bu yalama, Mustafa Kemal’in laikliğini de, kendisini de, yapıp ettiklerini de, “sapkın” olarak görüyor.

Aslında bu görüş, hep söylediğimiz gibi, Kaçak Saraylı’nın ve AKP’giller’in tamamının görüşüdür. Pensilvanyalı’nın ve tüm diğer tarikatların meczuplaştırdığı, akıldan izandan koparıp düşünme yetisini felce uğrattığı zavallıların bütününün görüşüdür. Kur’an Kurslarından, İmam Hatiplerden geçirilip yine aynı şekilde düşünme melekesi yitirtilmiş, acınacak durumdaki insanların görüşüdür.

Bu Yezid İslamcısı sözde dindarlar, aslında, “sapkın”ın en önde gidenidir. Bu, vicdandan, ahlâktan, namustan arındırılmış; vurguna, soyguna, hırsızlığa, soysuzluğa, yalana, dolana, dümene ve de Amerikan uşaklığına, CIA-Pentagon İslamcılığına indirgenmiş olan sahte din, sahte İslam; bunların inanınışının özüdür.

Dolayısıyla da bunlar; dini çürütmüşlerdir, İslam’ı çürütmüşlerdir. Ahlâkı, namusu, mertliği, insanlığı çürütmüşlerdir. Tüm İslam ülkelerini Amerikan sömürgesi durumuna düşürmüşlerdir. O duruma düşmeyi kabul etmeyen birkaç ülkeye de, Libya, Suriye, Irak gibi, saldırarak oraları da yakıp yıkmanın ve masum Müslümanları katletmenin derdindedir bunlar.

Cehenneme çevirmişlerdir, bu hainler ve vurguncular sürüsü, İslam Coğrafyasını.

Gece gündüz laikliğe saldıran, hakaretler yağdıran düzenbazlar, Çağdaş Yezid’ler; bir bakın şu İslam topraklarına. Her yer kan revan… Cehenneme dönmüş ülkeler.

Ve insanlar, vatanlarından, ülkelerinden kaçıp canlarını, ırzlarını kurtarma telaşına düşmüşlerdir.

Bir bakın, bre utanmaz arlanmazlar!

Bu kaçan insanların bir teki, Suudi Arabistan’a, Afganistan’a, Pakistan’a, Katar’a, Kuveyt’e gitmiyor. Çünkü cehennem, tüm İslam Coğrafyası.

Nereye gidiyor?

Hıristiyan Batı ülkelerine gidiyor. Oralara ulaşmayı ve güvenli bir ortama kavuşmayı hayal etmekteler. O yüzden Akdeniz’in azgın dalgaları arasında yitip gidiyor, bu masum insanların ve gencecik çocukların, anaların, bebelerin canları.

Bu Müslüman insanlar niye Hıristiyan Batı’ya gitmeye çabalıyor?

Çünkü oralarda laiklik var. Kimse, dininden, mezhebinden, inanışından dolayı birbiriyle savaşa tutuşturulmuyor oralarda. İşte bu sebepten… Bir de oralarda iş bulabileceğinden, iyi kötü karnını doyurabileceğinden… Çünkü oralar, İslam ülkeleri gibi sömürge, yarısömürge değil. Çalıştırdığı insanlara, hiç değilse geçimini sağlayabilecek bir ücret ödeniyor oralarda. İşsizlik oranı da yüzde üç, beş gibi, çok düşük oralarda.

Fakat siz, bütün bu söylediklerimizi anlayacak durumda değilsiniz ki…

Çünkü sizin, vatan, millet, halk, umrunuzda değil ki… Sizin derdiniz vurgun. Küp doldurmak. Tek odaklandığınız hedef bu.

Bütün bu ekranlardan konuşmalarınız da, aslında, cahil ve yoksul insanlarımızı “Allah’la aldatma”ya yöneliktir. Yani hep yalan, dolan, hile, dümen peşindesiniz.

İşte bugün haber sitelerine düşen bir haber daha:

“15 Temmuz’un kanlı ortağı ulusalcılar”

“AKP’ye yakın Diriliş Postası gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erem Şentürk, bugünkü başyazısında ulusalcıları hedef aldı.

“İşte o yazı:

“(…)

“Darbeciliğin şahı muhtemelen 15 Temmuz’un da kanlı ortağı olan ulusalcıların, fırsat bu fırsat diye kendi hesaplarını görmeye çalıştıklarını da hep aklımızda tutmak lazım…” (http://odatv.com/15-temmuzun-kanli-ortagi-ulusalcilar-0909161200.html)

Gördüğümüz gibi, arkadaşlar, bunların tamamı artık zıvanadan çıkmış durumdadır. Vicdan, namus, utanma, arlanma aramayacaksınız artık bunlarda. Adamlarda, ulusa ait değerler o denli alerji yaratıyor ki, akıllarına gelebilen her kötülüğün sorumlusu olarak ulusalcıları görüyorlar. Çünkü kendileri, Ortaçağ’ın karanlıklar dünyasının ümmetçiliğinin savunucusu durumundadırlar. Yani ümmetçidirler. Ve de Ortaçağcıdırlar.

Bu vatandaş, daha önce de bir paylaşımda bulunmuş. Orada da şöyle demiş:

“15 Temmuz’dan sonra artık mecburen Laik olacağız diye dayatan kesimlere açık uyarı. Bedelini ağır ödersiniz.”

Görğümüz gibi, laiklik de öylesine alerji yaratmış ki bunlarda, laik olacaksın, dedin mi bunlara; sanki domuz olacaksın, demiş gibi oluyorsun. Anında kendilerinden geçip feveran ediyorlar.

Çünkü arkadaşlar, defalarca tekrarladığımız gibi; bunların Muaviye’den, Yezid’den, IŞİD’den, El Kaide’den, El Nusra’dan, ÖSO’dan, Suudi Hanedanından, Arap emirlerinden, şeyhlerinden zerrece farkları yoktur.

Bu Ortaçağcı, Yezid İslamcıları, bir de tarikatları savunuyorlar, değil mi arkadaşlar?..

Pensilvanyalı’nın tarikatının dışındaki tüm tarikatlar, cemaatler, bunların dostu, müttefiki ve devletteki ortaklarıdır artık. Onlarla iş tutacaklar bundan böyle. İşte bu sebepten; “Aman laiklerle hiçbir işimiz olmasın. Onlara da göz açtırmayalım.”, diyorlar.

Yine hep tekrarlıyoruz ya; Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanlığı bunların beyin hücrelerine kodlanmıştır, diye… Oradan o düşmanlığı ancak toprak söküp atabilir, diye… Aynen öyle, arkadaşlar. Başka türlü bunlar asla değişmez, iflah olmaz, ıslah olmaz.

Çünkü, zehirlenmiştir bunlar bir kez. Eroinmanlar gibi, tüm bedenlerini bir inme gibi sarmış, beyinlerini çürütmüştür, Muaviye-Yezid Dinciliği, CIA-Pentagon Dinciliği…

Bunların değişebileceğini, olumlu işler yapabileceğini uman; halkımızın deyişiyle “Abesle iştigal etmektedir”. Bizim deyişimizleyse; boş hayaller dünyasına dalmaştır.

Aldanmayalım!

Kendi kendimizi kandırmayalım. Boş hayallerle avutmaya çalışmayalım.

Gerçeği, acı da olsa, görelim… Görelim ki, ona göre tutum belirleyebilelim. Doğru bir mücadele hattı oluşturabilelim.

Hani, sağlıkçılarımız da der ya;

“Öncelikli iş, teşhiste yanılmamaktır.”

Teşhiste yanıldınız mıydı, tedaviniz boştur. Hiçbir sonuç vermez…

Bakmayın, bunların bugün meydana hakim görünmelerine. Güçlü görünmelerine.

12 Mart’ın, 12 Eylül’ün faşist diktatörleri de kendilerini çok güçlü görüyorlardı. Fakat, işte apaçık ortada olduğu ve herkesçe de görüldüğü gibi, artık lanetle anılmaktadır onlar. Bunların da sonu gelecek. Hem de hesaba çekilecekler. Hesap vermeden gidemeyecekler, kaçıp kurtulamayacaklar.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

09 Eylül 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı 

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz