19 Mayıs 1919’dan çok daha ağır ve karanlık günlerden geçiyoruz
Saygıdeğer Arkadaşlarım;
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının 106’ıncı Yıldönümü değil mi?
Vatanımız dört bir yanından işgale uğramıştı; İngiliz, Fransız, İtalyan Emperyalistleri tarafından. Ermeni burjuva çeteciler tarafından ve emperyalistlerin kuklası Yunanistan tarafından, ki Ermeni örgütleri de, Taşnak örgütü de emperyalistlerin kuklasıydı, onlar adına işgaller, katliamlar yapıyorlardı. İşte o kara günlerde vatanımızı ve halkımızı kurtarmak için 18 yiğit silah arkadaşlarıyla birlikte, İstanbul’dan yola çıkıp 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmıştı Mustafa Kemal. Bugünse o günlerden çok daha kara günleri yaşıyoruz.
Biliyorsunuz geçen yılın 1 Ekim’inde; ABD’nin, CIA’nın, Pentagon’un, Washington’un emrindeki NATO’nun, Süper NATO’nun, Gladyo’nun, Kontrgerilla’nın siyasi parti formundaki örgütü MHP’nin kaset tutsağı Devlet Bahçeli’si, Kaçak Saray’ın kuklası, yeni bir Abdullah Öcalan Açılımı başlattı değil mi?
Tayyip de aynen o harekâtın içindeydi, o ihanet açılımının içindeydi ve Bahçeli onun elinde tutsak, onun piyonu, kuklası yani esas şef; Tayyip. Her ikisinin birden şefi; ABD Emperyalist Haydudu.
Ne diye başladılar bu ihanet sürecine?
“Abdullah Öcalan ve PKK hiçbir talepte bulunmadan kendi kendisini feshedecek”, dediler.
Ama fesih bildirgesinde, hiçbir talepte bulunmamak bir yana, Türkiye’nin tapusu olan, varlık senedi olan Lozan’a saldırıyordu Abdullah Öcalan ve PKK. Aynı zamanda Osmanlı dahil, Kuvayimilliyeci Atalarımız dahil, Cumhuriyet’imiz dahil Türkiye’yi soykırımcılıkla suçluyordu.
Oysa Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın da dediği gibi; “Halkımız dünyanın en toleranslı, en hoşgörülü halkıdır.”
Ne Türkiye Cumhuriyeti ne Osmanlı hiçbir kavime karşı, millete karşı soykırımda bulunmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti düşmanı, Kuvayimilliye, Mustafa Kemal düşmanı üç hain odak: Abdullah Öcalan-Devlet Bahçeli-Tayyip Erdoğan. Üçü de bizim varlığımıza düşman.
Öcalan PKK’nin siyasi kimliğini Türk düşmanlığı, Türkiye düşmanlığı üzerine inşa etmiştir.
Tayyip’se siyasi ideolojisini aynı şekilde Kuvayimilliye, Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı üzerine inşa etmiştir.
Devlet Bahçeli ise zaten Amerikan kuklası, Amerikan hizmetkârı, Amerikan piyonu Süper NATO’nun, Gladyo’nun, Kontrgerilla’nın partisi MHP’nin bir ajan şefidir.
Ve bunların üçü de kriminal psikopattır; vicdan, merhamet, acıma duygusu diye bir duygu yok bunlarda, his yoksunudur bunlar.
Abdullah Öcalan; “Bize karşı gelenlerin, Kürt aşiretlerinin kadınlarını, gençlerini, çocuklarını, bebeklerini de katledin”, diye emirler veriyordu. Yani bebeklerin bile katledilmesini emrediyordu. Bunun sebebini soran, kendisini İmralı’da sorgulayan Hasan Atilla Uğur’a da; “Evet bu emirleri verdim çünkü, herkesin PKK’den korkup bize karşı hiçbir harekette bulunmamasını sağlamayı amaçlıyordum, herkesin bize tabi olmasını sağlamayı amaçlıyordum”, demiştir.
Bohçalı ise; üç bin devrimci, demokrat, aydın, ilerici, Mustafa Kemalci gencin, aydının katliamından, şefi Alparslan Türkeş’le birlikte, birinci derecede sorumlu eli kanlı katillerden biridir.
Tayyip de aynı şekilde; acıma, vicdan, merhamet bilmez.
Türkiye şu anda bunlara teslim durumda, bunların elinde oyuncak.
Ve bu hain Kaçak ve de Haram Saray’ın Arkadan Bohçalı’sı, kaset tutsağı Bahçeli yeni bir açıklama yapıyor. Ne diyor?
“Mecliste bir komisyon kurulsun, Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin taleplerini görüşmek üzere masaya oturulsun”, diyor.
Demek ki, ilk sözünde; “hiçbir talepte bulunmadan Abdullah Öcalan PKK’yi feshetsin”, derken, hainane bir yalan söylüyor, bir düzenbazlık, bir oyun, bir hile yapıyor. Bunlar böyle, yılan gibi kıvrılırlar. Bunların hiçbir sözüne, hiçbir davranışına güvenilmez. Amerikan Emperyalist Haydudu ne emrederse bunlar bire bir aynen onu uygularlar.
Ve DEM anında cevap veriyor Bahçeli’nin bu acıkmasına değil mi?
Yakında ölen sinemacı Sırrı Süreyya’nın yanında Öcalan’ın postacılığını yapan Pervin Buldan; “Evet Bahçeli’nin komisyon kurulması önerisini aynen destekliyoruz, çok doğru bir tavırdır, yerindedir. Buna ana muhalefetin liderleri de katılmalıdır”, diyor. (Zaten Davidson Ahmet’in Gelecek Partisi’yle Bebecan Ali’nin DEVA’sı da bu sürece destek verdiklerini, dahil olduklarını açıkladılar.) “Onlar da dahil olmalı bu komisyona ve komisyon başkanlığını da Tayyip’in emrindeki satın aldığı Meclis Başkanı Kurtulmuş Numan yapmalı. Ve bu komisyon, 15 Temmuz’da Meclis tatile girmeden görüşüp, Öcalan’ın ve bizim taleplerimizi yerine getirmeli; o doğrultuda kararlar, hükümler oluşturulmalı. Böylece Yeni Sevr’e yani BOP’a giden yolun, ihanet sürecinin önündeki engeller, barikatlar ortadan kaldırılmalıdır”, diyor.
İşte böyle hainane, karanlık, tehlikeli günlerden geçiyoruz. Ve halkımız ne yazık ki bunların elinde oyuncak durumuna düşürülmüş durumda. İşte bu hainler ne yazık ki şu günde bile toplumun yüzde 48,5’unun oyunu alabiliyorlar.
Peki bu nasıl olageldi?
Bu Kuvayimiliye düşmanı, Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanı hainler, 23 yıldan bu yana nasıl esir aldılar ülkemizi ve adım adım nasıl bu ihanet sürecini bugünlere getirdiler?
Bu sürecin başındaki hainler haini, birincil numaradaki şef Tayyip, Mustafa Kemal’e “sarhoş” dedi, “zalim” dedi, “hain” dedi, “ölmüş inek” dedi ve avanesi de benzer hakaretlerde bulundular.
Ve halkımız bunları nasıl hazmetti, nasıl sineye çekti, nasıl uyanmadı 23 yıldan bu yana?
Ama hep söyleyegeldiğimiz gibi uyutuldu, narkozlandı, Allah’la aldatıldı. En etkili morfinle uyuşturuldu, beyin çürümesine, zihin hasarına uğratıldı.
Bu işte de en etkili morfin ya da zehir ne oldu?
1400 yıl öncesinin Medine Köleci Toplumunun örfünün, geleneğinin, göreneğinin, anlayışının din diye halkımıza enjekte edilmesi, halkımıza yutturulması oldu. Daha önce de söyledik defalarca; o dinin morfinini yuttunuz muydu artık yarı narkozlu bir şekilde gezersiniz. Ne doğada ne toplumda olup biten hiçbir şeyi gerçekliğiyle kavrayamazsınız.
Geçenlerde Nurettin Yıldız diye bir meczup Boğaziçi Üniversitesine geldi, değil mi?
Evet. Oradaki bütün öğrenci kulüpleri ortadan kaldırılıyor ama sadece dinci kulüplerin varlığına izin veriliyor. İşte o dinci kulübün daveti üzerine geldi, sözüm ona konferans verdi. Ve ilerici, devrimci, Mustafa Kemalci, Laik gençler onu protesto ettiler ve 100’e yakını gözaltına alındı, dayaktan geçirildi ve 6’sı da tutuklandı; şu anda tutuklu.
Ne demişti bu meczup?
“6 yaşında kız çocukları da evlendirilebilir. Kız çocuklarının evlendirilmesine dair bir kayıt, şart-şurt yok İslam’da”, demişti. “6 yaşında, 9-10-12 yaşında kız çocukları, 50-60-70-100-135 yaşında da olsalar erkeklerle evlendirilebilir”, demişti.
Bir sosyal medya kullanıcısı, bize de olumlu bir bakışa sahip olan bir genç, bu olay üzerine bir paylaşımda bulunuyor, diyor ki;
“Aslında Nurettin Yıldız’a teşekkür edilmesi gerekir çünkü İslam’ın gerçeğinin ne olduğunu ortaya koyuyor. Din bu!”, diyor. “Bu dinin kurucusu Hz. Muhammed de yaşayışıyla, uygulamalarıyla bu anlayışa bizzat örneklik etmiştir”, diyor.
Evet, din bu!
Sadece Hz. Muhammed, 6 yaşında Hz. Ayşe’yle nişanlanıp 9 yaşında zifaf yapmamıştır. Hz. Ömer de, Hz. Ali’nin 9-10 yaşındaki kızını zorla alıp koynuna çekmiştir.
Din bu!
Ve dinin bu olduğunu namuslu, aydın, ilahiyatçı Prof. Mustafa Öztürk de açıkça ortaya koymaktadır artık.
Evet, yine son videolarından birinde verdiği şu örnek, bu anlayışına açıkça işaret eder;
Talâk Suresi 4’üncü Ayet, Mustafa Öztürk de videosunda bunu söylüyor. Aynen şöyle söylüyor:
“Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olanlarla adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır”, diyor.
Demek ki, henüz adet görmemiş yani ergenliğe ulaşmamış kız çocuklarıyla da evlenilebilir ve onlar boşanabilir, boşanılabilir onlardan. Onların yeniden evlenmeleri için üç aylık bir süre gereklidir, diyor.
Evet, din bu!
Çünkü 1400 yıl öncesinin Medine Köleci Toplumunun örfü bu.
Yine Hz. Muhammed, evlatlığının eşi Zeynep’i banyo sonrası ıslak, üzerine yapışmış geceliğiyle görünce aklı başından gidiyor ve; “Ey insanların aklını başından alan Allah”, diyerek çıkıyor evden. Zeynep bunu söyleyince eşi Zeyd’e, Zeyd meseleyi anlıyor ve Zeynep’in Hz. Muhammed tarafından beğenildiğini kavrıyor ve artık o evliliğin sürmesinde onuru açısından bir gereklilik görmüyor. Hz. Muhammed’le gidip görüşüyor. Hz. Muhammed; “Git Zeynep’i benim adıma iste”, diyor. Ve sonrasında da yine Kur’an’da anlatıldığı gibi, o zamanki Arap örfüne bile ters gelen bu birlikteliği, bir ayet patlatarak Allah’ın ağzından, meşrulaştırıyor. Allah; “Nikâhınızı ben kıydım”, diyor. Allah nikâh kıyıyor yani.
Yine Ahzâb Suresi’nin 50’nci Ayetinde, Hz. Muhammed’e hitaben şöyle denir:
“Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
Diğer Müslümanlara değil, sadece “sana helâl kıldık”, “sana herhangi bir zorluk olmaması için”, deniyor. İyi ama bu durumda diğer Müslümanlara zorluk olmuyor mu?
Ve bu da adalet oluyor, Allah’ın adaleti oluyor, Allah iltimas yapıyor elçisine.
Cariyeler… Cihat yapıyorsun gidip öldürüyorsun eli silah tutan erkekleri, diğerlerini esir alıyorsun. Çocukları, kadınları, köleleştiriyorsun, kadınları cariyeleştiriyorsun; istersen onları beğenip yatağına atıyorsun, istersen ticari mal olarak satıyorsun. Köle, cariye, insan değil Kur’an’da ve İslam’da; ticari mal, meta.
Din bu!
Öbür dünyada da, vaat ettiği Cennet’te de erkeklere, benim burada söylerken bile yüzümün kızaracağı sübyan huriler vaat ediliyor; memeleri yeni tomurcuklanmış huriler, sayısız vaat ediliyor Cennet’te. Ama kadınlara bir şey yok. Kadınlar bir köşeye sinip erkeklerinin o sübyan hurilerle iş tutmasını izleyecekler Cennet’te de.
Dinin, İslam’ın özü, gerçeği bu işte!
İşte bu afyonla zehirlediler insanları.
Din demek ki, Nihat Hatipoğlu’ların, Menzil şeyhlerinin, cübbeli cübbesizlerin, İskenderpaşa Dergâhındaki din tüccarlarının vb. ilahiyatçıların anlattıkları güzellemeler değil, dinin özü bu!
Ve o yüzden hep ne diyoruz biz?
Kur’an’ın Türkçe metnini okuyun ama sorgulayan bir akılla okuyun. Bu anlatılanların hiçbirine inanmayın.
Dinin temel kitabı, Kur’an mı?
Açın okuyun ama ayetleri ortaya konuş sırasına uygun olarak okuyun. Yani o 23 yıllık İslam’ın ortaya konuş tarihini de inceleyerek ve ayetlerin onlarla, o tarih içinde yaşanan olaylarla ilişkilerini kavrayarak okuyun. Yani hangi ayet, ortaya çıkan hangi olaya çözüm getirmek için ortaya konmuş Hz. Muhammed tarafından, onu göz önünde bulundurarak okuyun, diyoruz. Yoksa Kur’an’ın şu anki biçiminde düzenlenmiş olan sureleri tamamen tersyüz eder Kur’an’ı. Yani ayetlerin ortaya konuş sırasını asla gözetmezler. Konu içerikleri açısından birbirine uygun, yakın olanları bir araya getirirler ve onlara sure adı verirler. Böylece Kur’an anlaşılmaz hale gelir. Bu bakımdan sorgulayan bir akılla, aydınlık bir düşünceyle, Kur’an ayetlerini ortaya konuş sırasına göre ve hangi tarihte ortaya konmuşsa o an yaşanan olaylara bakarak, onlarla ilişkilendirerek okuyun, kavrayın, diyoruz. İşte 211 bin kişilik Diyanet kadrosu, 4500 İmam Hatip Lisesi, 98 İlahiyat Fakültesi, 30 tarikat, yüzlerce cemaat, binlerce Kur’an Kursu hep insanlarımıza bu zehri nakletmek için, bu zehirle insanlarda beyin çürümesi, zihin hasarı, ruh çürümesi yaratmak için yapılıyor. Bu çürümeye uğradınız mıydı artık, başta da dediğimiz gibi, gerçeklikle tümden bağınız kopar; birer kul kişilik olursunuz, birer kukla olursunuz. Ve Allah’la aldatıcıların elinde oyuncak olursunuz.
İşte buna güzel bir örnek yine sosyal medyada dolaşan bu beyin hasarına, beyin çürümesine uğratılarak kadınlık onurunu ayaklar altına almış, şu kadının söylemini bir izleyin:
***
Video girecek
Videonun çözümü
Video: Yüce rabbim erkeğe 4 hanımı helal kılmış. Sen kim oluyorsun da haram ediyorsun mare. Madem öyle gücüne gidiyor istemiyorsan o zaman eşine dört dörtlük bir hatun olacan. Sokakta yanında manken gibi bir hatun olacaksın öyle çok yeme Abug’un gazı gibi her bulduğunu yutma. İki; evinde çocuklarına tertemiz şıkır şıkır bir anne olacan. Üç; eşini daime sevecen kollayacan. E, dördüncüyü sen daha iyi biliyon mare.
***
Evet, işte bu hale gelir insanlarımız. Ne insanlık kalır ne insan onuru kalır ne kadınlık onuru kalır ortada. Bir zavallı, bir insan sefaleti, bir kukla kalır böylece. Ne anlatabilirsiniz ki bu hale getirilmiş insanlara?..
İşte o yüzden Cumhuriyet’imiz bugünkü kara günlere sürüklendi içimizdeki hainler tarafından. Mustafa Kemal’in “Gençliğe Hitabesi”nde işaret ettiği “yerli hainler” tarafından bu kara günlere sürüklendi.
Tayyipgiller’i, ABD Emperyalist Haydudu Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıksınlar diye devşirip, partileştirdi, iktidara getirdi ve 23 yıldan bu yana da iktidarda tutmaktadır. Bu hainane işi sadakatle yerine getirmektedir bu Tayyipgiller de.
Laik Cumhuriyet’imizi yıkıp onun yerine tıpkı Sevr’deki gibi Yeni Sevr demek olan BOP haritasına göre, bir yeni parçalanmış ülke, o parçalardan birinin üzerinde kurulmuş bir ülke yaratma çabasında bunlar. O ülke de 1400 yıl önceki Medine Toplumu gibi Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti olacaktı, işte onun peşindeler. Ve insanlarımız bunu alkışlıyorlar, bu Tayyipgiller’i alkışlamakla. Varlığımıza kasteden bu iç ve dış hainleri alkışlıyorlar, onların peşinden gidiyorlar…
Burada kaç defa tekrarladık, bir kez daha tekrarlayalım; 1950’de yani 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara getirilen tümüyle ABD yapımı, ABD kuklası Bayar-Menderes Çetesinin liderliğindeki Demokrat Parti’yle birlikte ülkemiz Amerikan Haydudunun yarısömürgesi durumuna düşürülmüştür. Ve o günden bu yana iktidara getirilenler hep ABD kuklası hainlerden derleşik olmuştur. Bayar-Menderes’ler, sonrasında Demirel’ler, sonrasında Tansu Çiller’ler, Turgut Özal’lar, Mesut Yılmaz’lar, Alparslan Türkeş’ler, Molla Necmettin Erbakan’lar ve sonrasında da Tayyipgiller, Bohçalıgiller, bu hep hainler zincirinin, Amerikan kuklalar zincirinin birer halkasını oluşturmuşlardır.
Ve sözlerimizi, daha fazla uzatmadan, her okuyuşumda gözlerimin nemlendiği, bazen de gözyaşlarıma hâkim olamadığım Kuvayimilliye’mizin destanını yazan, dünyanın en önde gelen şairlerinden biri olan Nazım Hikmet’in “Kuvayimilliye Şehitleri” adlı şiiriyle bağlayalım.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya’da, İnönü’nde, Afyon’dakiler
Dumlupınar’dakiler de elbet
ve de Aydın’da, Antep’te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Yıl 1959
Kalın sağlıcakla…
19 Mayıs 2025