Hangi yüzle okullarda Cihadı anlatacaksınız?
Hangi yüzle okullarda Cihadı anlatacaksınız?
Sizin 15 yıldan bu yana yaptığınız, Emperyalist Haçlı’nın 10 milyon Müslümanın canına kıydığı katliamda taşeronluk rolü oynamak be!
Darağacında art arda tekbir getiren Saddam Hüseyin’i mi anlatacaksınız?
Türkiye dostu Muammer Kaddafi’yi nasıl linç ettirdiğinizi mi anlatacaksınız?
Suriye’de yarım milyon Müslümanın nasıl canına kıydığınızı mı anlatacaksınız?
İşte biz, bu milyonlarca Müslümanın, efendimiz ABD’nin ve AB’nin emirleri doğrultusunda, onlarla birlikte canına kıydık, kanını döktük, böylece de Cihad yaptık mı diyeceksiniz?
Ayıp be!
İnsanda utanma arlanma diye bir şey olur. İnsanda birazcık da olsa yüz olur be!..
Sizin devşiriciniz, yapımcınız, iktidara getiriciniz, iktidarda tutucunuz, insan soyunun başdüşmanı, emperyalist haydut Amerika’dır be!
Siz de 15 yıldan bu yana büyük bir heveskârlık ve sadakatle onların hizmetindesiniz.
Hangi yüzle Cihadı anlatacaksınız, gençlerimize, çocuklarımıza?..
Sizdeki ikiyüzlülükle ancak Muaviye ve Yezid yarışabilir…
Milli Eğitim Bakanlığı, önümüzdeki yıl Ortaokul ve Liselerde okutulacak olan derslerin içeriklerine yönelik hazırlamış olduğu taslağı yayımladı, resmi internet sitesinde.
Daha önce de söyledik ya; Kaçak Saraylı Caligula ve avanesi artık hızla Ortaçağcı bir Din Devleti oluşturmaya gidiyor. O bakımdan, okullarda okutulan ders kitaplarının, zaten antidemokratik olan içerikleri AKP’giller’i kesmiyor artık. Onlar, tümüyle Muaviye-Yezid İslamı’nı bütün kapsamıyla yerleştirmek istiyorlar ders kitaplarına. Dolayısıyla da çocuk yaştaki masum gençlerimizin belleklerine, zihinlerine… Onları bir anda çağdan koparıp Ortaçağ’ın karanlıklarına götürüp bir Ortaçağ insanı haline getirmek istiyorlar.
Açıkladıkları taslağa göre 7’nci sınıftan itibaren öğretmeye başlayacaklarmış, bu Yezid Dini’nin kavram ve kurallarını. Normal Ortaokullarda okutacaklarmış, İmam Hatip Ortaokullarında okutacaklarmış, İmam Hatip Liselerinde okutacaklarmış. Yani Ortaöğretimin tüm birimlerinde okutulacakmış bu irtica dersleri.
Gelelim Cihad mevzuuna…
Cihad, tabiî ki var Kur’an’da. Sözde ilahiyatçıların söylediklerinin tersine, İslam barış dini filan değildir. Hiçbir din barış dini değildir. Zaten “ben barış diniyim, beni tanımayana, kabul etmeyene hiç karışmam”, dediği anda o, kendini inkâr etmiş olur. Doğasıyla çelişmiş olur.
Çünkü bu Kitaplı Dinlerin iddiası ne?
En ideal toplum düzenini, Tanrının buyrukları doğrultusunda kurmak…
Böylesine yüce bir amaca sahip olduğuna inanan bir din, onu tüm dünyada egemen kılmak istemez mi?
Kaçınılmaz biçimde ister…
Zaten Tarihe de baktığımız zaman, tüm Ortaçağ’ın bir yönüyle Dinler Savaşı biçiminde geçtiğini görürüz. Tabiî bu, sadece işin görüntüsüdür. Altta yatan temel sebep, sınıflar savaşıdır. Antika Sömürgen Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı ile İlkel Komuna geleneklerine sahip toplumların arasındaki savaştır. Ayrıca da, Tefeci-Bezirgân ekonomisinin egemen olduğu devletlerin birbiriyle savaşıdır. Yani, sömürgen sınıfın tümüyle egemenliğinde bulunan farklı devletler arasındaki savaştır.
Cihadın Kur’an’da nasıl yer aldığına ilişkin bir iki örnek gösterelim, isterseniz:
“Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve insanların Allah'ın dininin egemenliğini kabul etmelerine kadar onlarla savaşın. Eğer inkâr ve fitneden vazgeçer direnmeyi bırakırlarsa bilin ki, Allah onların edip eylediği her şeyi görmektedir.” (Enfal Suresi, 39’uncu Ayet, Abdullah Parlıyan Meali)
“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216’ncı Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Bakara Suresi, 218’inci Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.” (Ali İmran Suresi, 157’nci Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa Suresi, 76’ncı Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.” (Enfal Suresi, 65’inci Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe Suresi, 41’inci Ayet, Diyanet İşleri Meali)
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!” (Tevbe Suresi, 73’üncü Ayet, Diyanet İşleri Meali)
Çok açık biçimde görüldüğü gibi Kur’an, müminlere, “Kâfirlerle ve münafıklarla Allah yolunda savaşın. Allah’ın dinini yeryüzünde egemen kılmak için savaşın!” buyruğu veriyor.
Ne zamana kadar savaşılacak?
Allah’ın dini, yani Kur’an İslamı yeryüzünün tamamında egemen oluncaya kadar. Kâfirlerin ve münafıkların kökü kesilinceye kadar.
Hep söylüyoruz ya; Kur’an ve Hz. Muhammed’in yaşayışıyla örneklik ettiği İslam, bir Tarihsel Devrimin ideolojisidir.
Yine pek çok kez tekrarladık ya; Hz. Muhammed’in gönlünde İlkel Komüna gelenekleri yatar. Yani Sosyalizm yatar. Fakat o an, Arap Toplumunun içine girmiş bulunduğu sınıflı toplumun şartlarından dolayı Hz. Muhammed, gönlünde yatan bu düşüncelerini kısmen, kesin buyruklar ve tavsiyeler biçiminde Kur’an’da ortaya koyabilmiştir. Tümüyle ve kesin biçimde ortaya koysaydı, İslam’ın o toplumda başarı şansı büyük ölçüde azalırdı. Çünkü toplum artık sömürücüler ve sömürülenler olarak iki uzlaşmaz karşıtlıklar barındıran sosyal sınıfa bölünmüş bulunmaktadır.
İşte bundan kaynaklanan ve zulüm üreten çelişkileri önemli oranda ılımlandırmayı başarmıştır, Hz. Muhammed ve Dört Halife Döneminin İslam’ı.
Bundan sonra da İslam Medeniyeti derebeyleşmiş, din de Muaviye-Yezid Dini olmuştur artık. Yani zalim sömürücü sınıfın halkı zulüm altında tutmada kullandığı ideolojik bir araca dönüşmüştür.
Tayyipgiller de işte İslam’ı böylesi bir araç olarak kullanmaktadırlar. Sömürülerine, vurgunlarına, soygunlarına, kamu malı hırsızlıklarına, ihanetlerine ve ABD işbirlikçiliklerine bir maske olarak kullanmaktadırlar. Bu İslam’ın ardına saklanarak yaptıkları bütün zulüm ve ihanetleri gizleyebilmektedirler. Ne yazık ki İnsanlar da, bunlar Müslüman adam, dolayısıyla da iyi adam, bunlar hakkındaki olumsuz söylenenlerin demek ki doğruluğu yok, diye düşünmekte ve kanmaktadır, kandırılmaktadır.
Bunların elinde ihanetlerini gizleyen ve kendilerini koruyan bir kalkandır İslam. Bir siyaset aracıdır, iktidar aracıdır sadece. Abdullah Bin Mubarek’in deyişiyle de dünya menfaati sağlamada bir araçtır.
İşte bu sebeple, Tayyipgiller’in Cihadı da bir tersine Cihaddır. Yani sahte Cihaddır. Kur’an, Müslümanlar birleşin, kâfirlere karşı savaşın yeryüzünde Allah’ın dinini egemen kılmak için diyor; bunlarsa tam tersini yapıyor. Yani kâfirlerle bir olup, onların emri altında Müslümanlara karşı savaşıyor, Müslüman kanı döküyor, Müslüman canına kıyıyor… Hep deriz ya; Gerçek İslam yani Hz. Muhammed ve Kur’an İslamı ne emrederse, bunlar onun tam tersini yapmışlardır, yapmaktadırlar.
Kur’an, kâfirlerle birlik olmayın, diyor; bunlar birlik olmanın ötesinde onların emrine girip Müslümanlarla savaşıyor, kanlarını döküyor, canlarına kıyıyor ve Müslümanlara zulmediyor.
Kur’an, yalan söylemeyin, diyor; bunlar soluk alır gibi her an durup dinlenmeden yalan söylüyor.
Kur’an, kimseye iftira atmayın, diyor; bunlarsa her türlü iftirayı atmaktan asla geri durmuyor. En tepedeki, “Camilerde içki içtiler!”, diyerek Gezi Direnişçisi arkadaşlara iftira atıyor. “Kabataş’ta benim türbanlı bacımı tekmeleyip yere yıktılar, üzerine işediler.”, diyerek İblis’in bile aklına gelemeyecek iftira atıyor, fitne çıkarmak istiyor.
Kur’an, çalmayın, zerre miktarda da olsa kamu malını zimmetinize geçirmeyin, yolsuzluk yapmayın, doğruluktan ayrılmayın, diyor; bunlarsa hiç durmamacasına tersini yapıyor.
Kur’an, zulmetmeyin, zalimlerden olmayın, diyor; bunlarsa hem ülkemiz halkına, hem de kardeş Müslüman ülkeler halklarına, cana kıyma dahil, en ağır zulümleri etmekten hiç geri durmuyor.
Kur’an, rızık olarak kendilerine çok verdiklerimiz onu ihtiayaç sahiplerine versinler ki rızıkta eşitlik sağlansın, diyor; bunlar tam tersini yapıyor, mal mülk istiflemekten hiç geri durmuyor. Gözleri doymamacasına…
Bir de kalkıyor Tayyip, hak arayan işçilerimizin hak arama yollarını tıkadığını söyleyerek övünüyor bu zulümden dolayı işverenler karşısında:
“Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.”
İşte böylesine açıktan övünüyor, yaptırdığı zulüm ve kanunsuzlukla. İşçi Sınıfımız hak ararsa, Tayyip’e göre iş dünyası sarsılmış oluyor.
Ne yapılmalıymış?
İşçi Sınıfımızı yük hayvanları derekesine düşürerek işverenlerin hizmetine sokmak gerekirmiş. Biz bunu yaptık, diyor işte…
Burada apaçık bir şekilde “Maun Mücrimi” olduğunu nasıl da itiraf ediyor, değil mi arkadaşlar?
Ne diyordu Maun Suresi?
“Gördün mü o, dini yalan sayanı?
“İşte odur yetimi itip kakan:
“Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
“Lanet olsun o namaz kılanlara/dua edenlere ki,
“Namazlarından/dualarından gaflet içindedir onlar!
“Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
“Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına/zekâta/yardıma/iyiliğe engel olurlar.” (Maun Suresi, Yaşar Nuri Öztürk Meali)
Ne güzel anlatmış Kur’an Tayyipgiller’i, değil mi arkadaşlar?..
Kur’an, yeşili koruyun, ağaç dikin, hayvanlara zulmetmeyin, onlar da sizin gibi can taşırlar ve onlar da aynen sizin gibi ümmettirler, diyor; bunlarsa nerede yeşil görürlerse, kökünü kazımak için saldırıyorlar. Milyonlarca ağaç kestiler bugüne dek. Akarsularımızı, derelerimizi kuruttular. Dağlarımızı, ovalarımızı vurguncu Parababalarının maden şirketlerine talan ettirerek zehirlettiler. Sokak hayvanlarını dağ başlarına götürüp atıyorlar, açlıktan susuzluktan ölsünler diye, bunların belediyeleri.
Hayvanlara karşı her türden zulmü uygulayanları, hatta hayvanları katledenleri bile ceza yasası kapsamı dışında tutuyorlar. Hayvana işkence etmeyi suç değil de “kabahat” olarak görüyorlar. Bu cani ruhlu yaratıkları Kabahatler Kanunu kapsamında sadece para cezasına çarptırarak cezalandırmış oluyorlar güya…
İnsana zulmeden ve bu zulmüyle övünen, iktidarını korumak için emperyalistlerin buyruğunda milyonlarca Müslümanın kanının dökülmesine yardımcı olan bu sahte Müslümanların hayvanları ve doğayı düşünmesine imkân var mı?
Tabiî ki yok…
Bunlar vurgundan, talandan, mal mülk istiflemekten, koltuktan, makamdan, ünden, pozdan ve ihanetten başka hiçbir şey düşünmezler. Bunların dışında başka hiçbir şey de umurlarında olmaz.
İşte bu din bezirgânlarını, ABD Emperyalist Haydutu başımıza bela etti, arkadaşlar. Kullanıyor da…
Nasıl da hizmet ediyorlar emperyalist haydutlara, değil mi?
Hem maddi değerlerimizi, varlıklarımızı peşkeş çekiyorlar emperyalist ağababalarına; hem de onların BOP’unu pratiğe geçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bugüne kadarki ihanetleri yetmemiş gibi şimdi de vatanımızı parçalatacaklar. Yeni Sevr’i hayata geçirtecekler. Emperyalist haydut efendileri böyle buyurdu bunlara çünkü…
Burada, herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için şunu da belirtmemiz gerekir:
Tabiî biz, laikliğin en kararlı ve bilinçli savunucusuyuz. Bu bakımdan din adına yapılacak hiçbir savaşı da doğru bulmayız. Din savaşları toplumu Ortaçağ Dünyasına sürükler. Ve asla ilerletmez. İnsanlara da zulümden, kandan ölümden başka hiçbir şey getirmez. Yani din savaşları cehenneme döndürür dünyayı. Asla sonu gelmez. İnsanı giderek akıldan, mantıktan, vicdandan uzaklaştırır. Bugün yapılması gereken, sınıf esasına dayanan savaştır. Tabiî bu savaş zaten sürmektedir de en şiddetli biçimiyle. Biz bu savaşta toplumun gelişmesini sağlayacak, insanlığı ileri yönde yürütecek, ezilen ve sömürülen sınıfın safında yer almak mecburiyetindeyiz, Gerçek Devrimciler olarak.
Çünkü sömürüden ve zulümden zerre miktarda olsun çıkarı olmayan tek sınıf İşçi Sınıfıdır. İşçi Sınıfı, kimsenin yarattığı değerin, emeğin kimse tarafından el konularak sömürülmesini istemez. Herkesin emeği kendisinin olsun, kimse kimsenin emeğine el koymasın, onu gasp etmesin, der. Onun için mücadele eder.
İşçi Sınıfı mücadelesi bu yönüyle de tüm insanlığın gerçek anlamda insanlık mücadelesidir. Bu mücadelenin dünya çapında zafere ulaşması, insanlığı bugünkü hayvanlık konağından çıkarır ve gerçek insanlık konağına ulaştırır. O konakta savaşlar, sömürüler, zulümler son bulmuştur artık. Dinlerin vadettiği Cennet, bu dünyada kurulmuş olur o zaman.
İşte biz bunun mücadelesini veriyoruz. Bu mücadelenin bugünkü parolası da insan soyunun başdüşmanı ABD ve AB haydut devletlerine ve onların ülkemizdeki, bölgemizdeki hain işbirlikçilerine karşı olmaktır, onlara karşı mücadele etmektir, savaşmaktır.
Devrimciliğin, Gerçek İnsanlığın birinci şartı budur bugün.
Biz Gerçek Devrimcilerin bu Tarihin en meşru ve haklı davası er geç zafer kazanacak, başarıya ulaşacaktır…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
24 Temmuz 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı