Kadına yönelik şiddete, Ortaçağcı gericiliğe ve emperyalizme karşı emekçi kadınlar direniyor!
Selam Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara!
Karanlık günlerden geçiyoruz!
Ülkemiz Ortadoğu bataklığının bir parçası oldu artık!
AB-D Emperyalizminin BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesi) hızla uygulanıyor!
Suriyeleştik!
Patlamalar, ölümler, doğa katliamları, vurgunlar, talanlar, tecavüzler, kadına yönelik şiddet, sahillere vuran bebeler sürekli gündemde.
Ülkemizde gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet, cinayet ve baskı yaşanmasın! Özellikle de Ortaçağcı gericiler tarafından yeni bir kadını yok sayma açıklaması yapılmasın!
AKP’giller kadını ikinci sınıf vatandaş olarak erkekten eksik olarak görmekte ve kadının özgürlüğüne izin vermemektedir. AKP’giller’in 14 yıldır ülkemizi getirdiği nokta tüyler ürperticidir.
AKP’giller, emperyalizme uşaklıkta sınır tanımamış, “Ilımlı İslam” adı altında laikliğin kırıntısının dahi kalmaması için şeriat özlemini her fırsatta haykırmıştır. Bu haykırışları gün geçmiyor ki Diyanetin yeni bir fetvası, sözde din adamlarının yeni bir açıklaması şeklinde olmasın. Çıkardıkları yasalar ve kanunlarla da yine kadınlara olan tahammülsüzlüklerini aleni bir şekilde görmek mümkün.
Şöyle kısaca bir hatırlayalım yaptıkları değişimleri ve söylemlerini:
Kadının adına dahi tahammül edilmediğinden, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının adı değiştirildi; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu.
Kadınların mahremine kadar girerek kürtaj yasağı, tecavüzcüsüyle evlenme, üç çocuk isteme gibi tasarıları hayata geçirmeye çalıştılar. Gün geçmiyor ki ülkeyi ortaçağ karanlığına götüren tasarılar, yasalar çıkarılmasın.
“Kadına şiddet abartılıyor”, “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “Kürtajı cinayet olarak görüyorum”, “Başbakan sensin ister asar ister kesersin!” (23 Nisan’da koltuğunu bıraktığı küçük çocuğa hitaben) (Recep Tayyip Erdoğan), “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” (Mehmet Şimşek-Maliye Bakanı) “Biz kadınların asıl görevi kocalarımızı mutlu etmektir”, “Çok eşlilik yasal olsun” (Fatih ve Eyüp Belediyesi Aile Danışmanı Sibel Üresin)
Gördüğümüz gibi kullandıkları dil cinsiyetçi ve Ortaçağcıdır.
En akıl almaz korkunç sapıkça olan söylemlerinden biri ise Furkan Vakfı Kurucusu Alparslan Kuytul’un “Annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder”dir.
Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız’ın “7 yaşında bir kız çocuğu, 25 yaşında erkek çocuğu ile veya 7 yaşında bir erkek çocuğu, 25 yaşında bir kız ile nikâhlanabilir. Nikâhlanmalarında sakınca yoktur. Evlilik için bir yaş söz konusu değildir. 10 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında nikâha engel bir durum yoktur” sözleri de bunların örneğidir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddeti caydıracak hiçbir yaptırım olmadığı gibi kadın katliamlarına göz yumulmakta, örneğin tecavüze uğrayan kadın için “kadının o saatte ve orada ne işi vardı!” gibi söylemlerle durum normalleştirilmektedir maalesef.
2015 yılında 303 kadınımız cinayete kurban edilmiştir. 2016’nın ilk ayında bile 46 cinayet daha eklenmiştir bu sayıya. Türkiye’de ortalama her gün 6 kadın sevgilileri, eşleri ya da tanıdıkları tarafından öldürülüyor, tecavüze uğruyor; boşanmak isteyen kadınlar ise şiddet mağduru oluyor. Halkın Kurtuluş Partisi programında “Kadının sosyal açıdan ezilmişliğini fırsat bilen, sömürücü, vurguncu, yani alınteriyle para kazanmayan her türden ahlâk anlayışından uzak sermaye sınıfından erkekler, kadını cinsel zevklerini doyuracak obje olarak görmekte ve kullanmaktadır. Irz suçunun cezası idamdır.”
İşte böyle bir zamanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyoruz.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü diğer günlerden ayıran nedir?
1857 yılının 8 Mart’ı tarihi öneme sahiptir. ABD’de 15-16 saat çalıştırılan dokuma işçisi kadınlar; “eşit işe eşit ücret”, “insanca bir yaşam ve 8 saatlik işgünü talebi” ile greve giderler. Dokuma işçisi kadınların bu grevleri, kanlı zalim ABD Parababaları tarafından kanla bastırılır ve 129 dokuma işçisi kadın yakılarak katledilir.
1910 yılında 2’inci Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar toplantısında, Clara Zetkin’in önerisiyle, bu yiğit dokuma işçisi kadınların anısına 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. Aradan 159 yıl geçmesine rağmen mücadelemiz aynı kararlılık ve azimle devam etmektedir.
8 Mart özü itibariyle kızıl bir gündür ve kızıl kalacaktır. Dokuma işçisi kadınların mücadelesiyle tarihe geçmiş bir gündür. Parababaları bu günü sıradanlaştırmak, içini boşaltmak, anlamsız bir gün yapmak için 16 Aralık 1977 tarihinde Birleşmiş Milletler Kararıyla; bugünü, Emekçi kelimesini kullanmadan “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan etmişlerdir.
Parababaları 8 Mart’ın içini böyle boşaltırken Feminizm gibi kadın sorununu, erkek ve kadın arasındaki bir sorunmuş gibi gösteren burjuva anlayışlar da vardır. Oysa kadın sorunu sınıfsal bir sorundur. Nitekim burjuva sınıfına mensup kadınlar kendi hemcinslerini sömürmekten çekinmezler hiçbir zaman. Örneğin kadın ve çocukların katledilmesine ses çıkarmayan Merkel de (Almanya Başbakanı) bir kadındır. Kadın olmaları bir şey değiştirmez.
Günümüzde kadını çifte sömürüye (hem cinsel, hem de sınıfsal) uğratan, işsizliği, pahalılığı yaratan Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân Sınıfının, yani halkımızın deyimi ile Parababalarının sömürü ve soygun düzenidir. Bunlara karşı vereceğimiz mücadele erkeklerle beraber vereceğimiz sınıfsal mücadeledir. Bu nedenle bir burjuva akımı olan Feminizm kadın sorununu çözemez. Kadın Sorunu’nda erkeği düşman görmek/göstermek sorunu çarpıtmaktır. Sorunun özünü kavrayamamaktır.
Oysa 8 Mart sömürüye, emperyalist savaşlara, Ortaçağcı gericiliğe, şovenizme, işsizliğe ve pahalılığa karşı mücadele günüdür. Kadının kurtuluşu İşçi Sınıfının kurtuluşundan bağımsız değildir!
Kadın insanlık tarihi boyunca hep ezilen ve sömürülen cinsiyet miydi?
Hayır!
Bir milyon yedi yüz bin yıl önce insanlığa geçişte, insan soyunun ortaya çıkmasında; dişi cinsiyet başrolü oynamıştır. Soy, kadın üzerinden geliştiği için kadın, önderdi, saygı duyulandı. Kadın on bin yıl öncesine kadar insanlığa önderlik etmiştir.
Bu önderliğini de hiçbir zaman karşı cinsiyet olan erkeği sömürmek için kullanmadı, kullanamazdı da. Çünkü bu Anacıl Düzenin hâkim olduğu İlkel Komünal Toplumun doğasına aykırıydı. Çünkü insanlığın bu aşamasında sömürü diye bir olgu yoktu. Zaten kadının sömürülmesi Orta Barbarlık konağında erkeğin sürü üzerinde özel mülkiyeti ile kadının altedilişi sonucu başlar. Sınıflı topluma geçişle birlikte bu sömürü katmerlenir.
Kapitalist sistemde kadın çifte sömürüye tabi tutulmaya başlamıştır. Biz emekçi kadınlar olarak biliyoruz ki kadının sömürülmesinin nedeni; bizleri açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve pahalılık cehennemine, emperyalist savaşlara mahkum eden ABD-AB Emperyalistleri ve onların işbirlikçileri AKP’gillerdir.
Peki çalışma hayatındaki kadının yeri nedir?
Kadınlarda işsizlik DİSK-AR raporuna göre % 24.4’tür (Ocak 2016). İşsiz kadınların sayısı 2015 Ocak ayından itibaren 41 bin kişi daha arttı. Sözde kadın istihdamı için yeni tasarı çıkarıyorlar. Bu tasarı ile kadın iş hayatından ihraç edilmek istenmektedir. Kadınlara esnek çalışma saatleri ve süresiz izinler tanınmaktadır. Bu durum dahi kadın ile erkeği eşit kılmamaktadır. “Kadınlara kreş yardımı”, “doğum izninde artış”, “annelere kısmi çalışma-tam maaş” diyerek göz boyanmaktadır. Ortaçağcıların hedefi, kadını çalışma hayatından uzaklaştırmaktır. Kafalarındaki asıl düşünce ise “kadınla erkeğin birlikte çalışması caiz değildir’. Parababaları düzeninde kadın çifte sömürüye uğrar. Bu nedenle işçi kadın ve tüm emekçi kadınlar sömürüye zulme karşı mücadele etmeli ve örgütlenmelidir.
Bu sorunun çözümü Halkın Kurtuluş Partisi Programında şöyle konur:
“Bu insanlık dışı duruma son vermenin ilk adımı; Kadının sosyal hayatın her alanında en aktif biçimde rol almasını sağlamaktır. Kadın, ekonomik hayatta da, siyasi ve entelektüel hayatta da erkeğe eşdeğer bir görev alacaktır. Ekonomik hayatta erkeğin hâkimiyetine son verilecektir. Kadınla erkek eşitlenecektir.”
Kapitalist sistem içerisinde sömürülen, hor görülen, ikinci sınıf cinsiyet muamelesi gören biz kadınlar bu saldırılar karşısında ne yapmalıyız?
Peki o zaman Kapitalist sistem içerisinde sömürülen, hor görülen, ikinci sınıf cinsiyet muamelesi gören biz kadınlar bu saldırılar karşısında ne yapmalıyız?
Emekçi Halklarımızın böylesine acı içinde olduğu bu günlerde yaşamın yarısı olan biz kadınları her zamankinden daha çok mücadele bekliyor. Ya sokağa yalnız çıkamayacak, çalışma hayatından çekilecek, kız çocuklarımızı okutamayacak ve köleleşeceğiz ya da 8 Mart’ı bize armağan eden NewYork’lu kadın tekstil işçileri gibi, Antiemperyalist I. Kurtuluş Savaşımızdaki gibi, Gezi Direnişimizdeki, Artvin Cerattepe’deki yiğit kadınlarımız gibi kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.
Yolumuz Clara Zetkin’lerin, Rosa Lüksemburg’ların, Birinci Kuvayimilliye’deki Kara Fatma’ların, Kurupskaya’ların yoludur!
Kadın erkek el ele örgütlenerek İkinci Kurtuluş Savaşımızı zaferle taçlandıracağız!
Demokratik Halk İktidarını kurup özgür eşit kardeşçe yaşayacağımız düzeni kuracağız!
Buna inancımız tamdır!
Gün Halkın Kurtuluş Partisi Saflarında Örgütlenme ve Mücadele Günüdür!
Selam Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara!
Selam Olsun 8 Mart’ı Özüne Uygun Yaşatanlara!
Kurtuluş Partili Kadınlar