Halkın Kurtuluş Partisi, Dipsiz Göl’ü Katledenler Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu: Dipsiz Göl’ü katledenleri affetmeyeceğiz!
“Bu göl cumhuriyetin ilanında oradaydı, Atatürk doğduğunda, İstanbul’un fethinde, Osmanlı’nın kuruluşunda, Malazgirt Savaşı’nda, Uhud Savaşı’nda, İsa çarmıha gerilirken, Sezar bıçaklandığında, piramitler yapılırken, hatta yazı bulunduğunda dahi oradaydı, geçen haftaya kadar…”
Karşısına çıkan manzara karşısında öfkelenen Twitter kullanıcısı, Dipsiz Göl’ün define uğruna katledilişine bu sözlerle tepki gösterdi.
Gümüşhane merkeze 50 kilometre uzaklıkta, deniz seviyesinden 2140 metre yükseklikte olan, doğa harikası Taşköprü Yaylası’ndaki kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl, tabanda “define” olduğu söylentisi üzerine, gözünü para hırsı bürümüş insanların elbirliğiyle katledildi. Para uğruna, yaşadığımız çevremizi yok etmekten çekinmeyen, yeraltı yerüstü varlıklarımızı yandaşlara peşkeş çeken, tarihi güzelliklerimizi tahrip ve talan eden, ettiren AKP’giller iktidarı olayın gerçek sorumlusudur. Nitekim kazıyı yapan işadamlarından birisinin AKP üyesi olduğu basına yansıdı.
Dipsiz Gölün katledilmesi üzerine basına yansıyan ve Dipsiz Göl’ün neden önemli olduğunu belirten bazı değerlendirmeleri kısaca aktaralım:
“‘Asla eskisi gibi olamaz, su konulursa suni gölcük olur’
Tongji Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Departmanı öğretim görevlisi Dr. Çağrı Gökdemir’e göre göl bir daha asla eskisi gibi olamayacak.
Ekohidroloji, yeraltı suları, nehir ve göl araştırmaları konusunda uzman bir isim olan Gökdemir, Dipsiz Göl gibi göllerin çok nadir olduğunu söylüyor:
“12 bin yıllık bir göl olduğu söyleniyor. Diğer su kaynaklarından uzak bir gölden bahsediyoruz. Dışarıdan su akışı yok. Bu tarz göller gerçekten nadir. Bunun gibi Alp bölgesinde İtalya’da bir göl gördüm. Çok yüksek rakımlarda bulunuyor genelde. Bu tarz göller çoğunlukla topografi nedeniyle oluşuyor. İki kaynak var. Biri yeraltından, biri yer üstünden yani yağmur. Bir yeraltı suyundan, akiferden kaynak olabilir. 2 bin metrede yeraltı suyunun o şekilde olması ve birikmesi Dipsiz Göl’ü özel kılıyor. Araştırılması gerekilen bir sistem. Ancak yüzey tahrip edildi. Oraya tekrar su konulması orayı sadece suni bir göl haline getirir. Bu da bir anlam ifade etmez. Kendi haline bırakılırsa yine bir göllenme oluşabilir ancak asla eskisi gibi olacağını söyleyemem. Kazı çalışması nasıl yapıldı tam olarak bilmemekle birlikte toprak yapısı ve yüzey şeklinin bozulmuş olabileceğini düşünüyorum. Çünkü 12 bin yıl içinde gölün dibinde bir sediment (tortu) oluşuyor. O sediment yıprandığı için eski haline bir daha gelemez. Ancak gölümsü bir yapı olarak kalabilir.”
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Baran Bozoğlu’na göre ise olup bitene üçüncü dünya ülkelerinde bile rastlanması güç:
“Buraya bir doğal su girişi yok yani bir akar söz konusu değil. Dolayısıyla oradaki ekosistem 12 bin, 13 bin yılın tarihini ve biyoçeşitliliğini taşıyan bir alan. Bu alanın sadece bir maddi kaynak olarak görülüp kazıya izin verilmesi ve yok edilmesi kabul edilemez. Kuşkusuz doğa kendini yenileyebilme kapasitesine sahip. Ama bu ne kadar sürer meçhul. Oradaki biyoçeşitlilik, kaybolan türler, mineral türlerinin tespiti daha önceden yapılmadığı için kaybın boyutunu bilebilmek mümkün değil. Yapılan uygulama üçüncü dünya ülkelerinde bile rastlanmayacak türden. Bu kadar üniversite var, bu kadar kurum var ama buna rağmen devletin eliyle doğal alanımız yok edilmiş durumda.”
Halkın Kurtuluş Partisinin Programı’nda “Çevreye ve Tarihe Saygı” şöyle anlatılır:
“Kurtuluş Partisi, insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bilmektedir. Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yanadır. Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinmeyecek, insanlık ve doğa düşmanı emperyalist devletlerle mücadeleden de geri durmayacaktır.
“Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.
“Dağ, nehir ve şehir adlarından da anlaşılabileceği gibi, ülkemiz, bizden önce, onlarca Antika Medeniyetin, hatta medeniyet öncesi toplumun yaşamış olduğu bir coğrafyaya sahiptir.
“Şehirlerimiz, bu medeniyetlerden bize miras kalan pek çok yapı, tarihi eser ve kalıntıyla doludur. Bunları özenle korumamız, insan ve tabiat olayları tarafından bozulmalarını, yok olmalarını önlememiz gerekmektedir.
“Parababaları, yalnız insana değil Tarihe ve Tabiata da hiç saygı duymamaktadır. Sevgi beslememektedir. Bu sebeple de şehirlerimizin Tarihi dokusunu, yeşil alanlarımızı, kıyılarımızı acımasızca tahrip etmekte, yok etmektedir. Şehirlerimizdeki Tarih varlıklarını kazıyıp, yerlerine iş merkezi, katlı otopark, lüks konutlar yapmaktadır. Namuslu bir bilim insanımız, geçen yıl; ”Konya’da son yirmi yılda yapılan Tarih katliamı, önceki beş yüz yılda yapılana denktir” demişti. Diğer şehirlerimizde de hemen hemen aynısı yapılmaktadır.
“Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.
“Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.
“Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.
“Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.
“Para ve kâr tanrısına tapınan Parababalarının, bu insan, Tarih ve doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.
“Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.” (HKP Programından)
Halkın Kurtuluş Partisi; Türkiye’nin en Yurtsever, Halkçı, Çevreci ve Kamucu Partisidir.
HKP, “tüyü bitmemiş yetimin hakkı” olan kamu mallarının göz göre göre, yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekilmesine, çevrenin, doğanın ve tarihi güzelliklerimizin tahrip ve talan edilmesine seyirci kalmamaktadır. Halkına olan sorumluluğu nedeniyle Dipsiz Göl’ün katledilmesi üzerine tüm şüphelilerin yargılanarak cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunmuştur. 22.11.2019
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi
Suç Duyurusu Dilekçesini aynen yayımlıyoruz:
GÜMÜŞHANE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Gönderilmek Üzere;
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNAN : Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ : Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI,
Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Halil AĞIRGÖL,
Av. Azime Ayça OKUR, Av. Pınar AKBİNA KARAMAN,
Av. Doğan ERKAN
Ortak Adres:Sezenler Cad. No:4/15 Sıhhiye/ANKARA
Ş Ü P H E L İ L E R : 1- Kamuran TAŞBİLEK (Gümüşhane Valisi)
2- Hüseyin ATEŞ (Gümüşhane Kültür ve Turizm İl Müdürü)
3- Serpil YÜKSEL (Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdür Vekili)
4- Uğur KORKMAZ (Trabzon Çevre ve Şehircilik İl Müdürü)
5- Elif ÖKTEM(Gümüşhane Müze Müdürü )
6- Yunus AĞA ( Trabzon Müze Müdürlüğü görevlisi)
7- Fatih SÖZEN (Kazıyı yapan 1. kişi)
8- Ahmet CANBAKKAL (Kazıyı yapan 2.kişi)
9- Soruşturma sırasında tespit edilecek bunların fiillerine onay veren, menfaat sağlayan, görmezden gelen diğer görevliler.
S U Ç : Temel Milli Yararlara Karşı Faaliyette Bulunmak Üzere Yarar
Sağlama (TCK 305), Görevi Kötüye Kullanmak (TCK.257/1,2),
Anayasayı İhlal, Çevre ve Milli Parklar Kanununa Muhalefet.
SUÇ DUYURULARIMIZ : 1- Kamuoyuna ve basına yansıdığına göre; Gümüşhane merkeze 50 kilometre uzaklıkta, deniz seviyesinden 2140 metre yükseklikte olan, manzarasıyla ilgi çeken Taşköprü Yaylası’ndaki kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl‘de ‘define’ söylentisi üzerine önce ismi açıklanmayan 2 kişi, kazı için başvuruda bulundu. Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün olumlu görüşleri üzerine Gümüşhane Müze Müdürlüğünce ilgili kişilere define arama ruhsatı verildi. Gümüşhane Valiliği ile Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün onayı ile 6 Kasım’da jandarma yetkililerinin eşlik ettiği kazıda suyu tahliye edilen gölalanı, iş makineleri ile kazıldı.
Dipsiz Göl’de, yasal izinle yapılan kazıda sonuca ulaşılamazken, iddiaya göre, bölgede bir dönem kalan Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’daki 4 büyük lejyonu arasında gösterilen, 15’inci Apollinaris lejyonunun var olduğuna inanılan hazinesinin arandığı öğrenildi. Dipsiz Göl’de, 4 gün sürdürülen kazı çalışmaları, define bulunamayınca sonlandırıldı..
Kaynağı ve akarı olmayan, Buzul Çağı’ndan kalma, 12 bin yıllık krater Dipsiz Göl’de tamamlanan kazı çalışmalarının ardından ekipler, alandan ayrıldı. Gümüşhane Valiliği, göl alanının eski haline getirildiğini açıkladı; ancak Dipsiz Göl alanının toprakla doldurularak, kapatıldığı görüldü. Su kalmayan göl, taş ve toprak yığını haline döndü.
2- Basına yansıdığı üzere; Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) eski öğretim üyesi, jeoloji mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, Dipsiz Göl’ün eski haline dönüştürülmesi için başlatılan çalışmaları şöyle değerlendirmektedir:
‘GÖLÜN ÖZELLİKLERİ KAYBOLDU’
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) eski öğretim üyesi, jeoloji mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, Dipsiz Göl’ün eski haline dönüştürülmesi için başlatılan çalışmaları değerlendirdi. Gölün su tutup, tutmayacağının tamamen şansa bağlı olduğunu kaydeden Bektaş, “Bu göl doğal bir yapıydı. Bu gölün içinde bir canlı yapısı yani florası vardı, bitkisel bir jeolojik yapısı vardı. Bu gölün suyunu boşalttılar; içinde kazı çalışmaları, taramalar yapıldı. Define avcılığı yapılarak orası talan edildi yani gölün orijinali bozuldu. Şimdi de rehabilitasyon çalışmaları yapılarak göl eski haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Gölün özellikleri artık kayboldu. Bundan sonra orada yapılacak olan göl, doğal değil yapay göl olacaktır. ‘Dipsiz Göl, su tutar mı, tutmaz mı’ sorusu ise tamamen şans. Çünkü bu tür göller, hem üstten yağmur suları ile hem de alttan kırıklardan sızan yeraltı suları ile beslenir” diye konuştu.
‘DERS ÇIKARILMALI’
Yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Bektaş, “Orada killi, kireçli bir malzeme kullanılarak dolgu yapıldı. Dolgunun kalınlığı, özelliği nedir bilmiyorum. Orası su tutar mı, tutmaz mı zaman gösterecek. Suyun kaçmasını sağlayacak olan yeraltı kırıkları ve buharlaşmadır. Gelen su ile giden suyun bir dengesi olması gerekiyor. Dört mevsim varlığını sürdürebilmesi için gelen suyun giden sudan daha fazla olması gerekiyor. Bu olaydan ders çıkarmamız gerekiyor. Bu tür buzul gölleri bu bölgelerde çok var. Bunlar son buzul çağlarının bizlere bıraktığı miraslardır. Maalesef yasa ve yönetmeliklerde eksikler var. Bu eksikler tamamlanmalı. Yasal bir kazı yapıldı ama maalesef bu gölün jeolojik önemi bilinmiyor. Ekoturizme olan katkısı göz önüne getirilmiyor” dedi.
Define aramanın daha basit yolları olduğuna da dikkat çeken Bektaş, “Doğamızı korumalıyız ve koruduğumuz bu muhteşem güzelliklerden yararlanmalıyız. Bundan sonra doğal güzelliklerimizi daha korumalı ve turizme kazandırmalıyız. Doğayı bu şekilde tahrip etmeye gerek yoktu. Orada eğer bir define şüphesi varsa oraya basit bir şekilde jeofizik profil atılabilirdi. Göle de hiçbir zarar gelmezdi. Çok basit bir şekilde bu kadar yükten de kurtulurduk. Şimdi o defineyi oradan çıkarsan da oraya verdiğin tahribatın üzerini kapatamazsın. Orada doğal bir hazine yok oldu, geçmiş olsun” diye konuştu.”
Diğer bir haber şöyledir:
“Son dakika… Dipsiz Göl’le ilgili önemli rapor! ‘İddialar gerçek değil!’
Gümüşhane‘de Taşköprü Yaylası‘nda yasal izinle yapılan define kazısı sonucu yok olan Dipsiz Göl‘de, Jeomorfoloji Derneği tarafından oluşturulan heyetçe teknik inceleme yapıldı, rapor hazırlandı. Dipsiz Göl’ün su birikintisi olduğu yönündeki iddiaların gerçekçi olmadığına yer verilen ön raporda gölün, uzun yıllarda oluşan doğal bir göl ve paha biçilemez değerlerden olduğu belirtildi.
Gümüşhane’nin merkeze bağlı Dumanlı köyü sınırlarındaki Taşköprü Yaylası’nda yasal izinle yapılan define kazısıyla 12 bin yıllık Dipsiz Göl’ün yok edilmesine tepkiler sürüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ‘Doğal SİT alanı’ kapsamına alınan ve eski haline dönüştürülmesi için çalışmaların başlatıldığı Dipsiz Göl’ü incelemek üzere Jeomorfoloji Derneği’nce heyet oluşturuldu.
Heyet geldiği gölde teknik incelemelerde bulunarak, rapor hazırladı. Yapılan ilk incelemelerin ardından hazırlanan ön raporda; su birikintisi olduğu yönündeki iddiaların gerçekçi olmadığına yer verilen Dipsiz Göl’ün ‘doğal göl’ olduğu açıklandı.
‘DİPSİZ GÖL, DOĞAL GÖLDÜ’
Jeomorfoloji Derneği’nden yapılan açıklamada, Dipsiz Göl’ün yağışlar ve yüzeysel drenaj ile beslenen doğal göl olduğu belirtilerek, “Dipsiz Göl coğrafi anlamda doğrudan kalın bir kar kütlesinin varlığı ve hareketi ile gelişen bir buz ve kar kütleleriyle oluşan, bunların kristalleşme ve aşındırmaları sonucunda ortaya çıkan çanak yapıdır.
Bir paleocoğrafya arşivi yok olmuştur ve telafisi mümkün değildir. Bilim insanlarının araştırma yapabilmek için aylarca uğraşarak yasal izin ve etik kurulu belgeleri toplamaya çalıştığı ülkemizde, nasıl bir gerekçeyle bu kazıya yasal izin verildiğini anlamak mümkün değildir.
Dolayısıyla yaşanan bu tecrübe, bu tür izinlerin verilmesinde, konu hakkında bilimsel yeterliliği olan kurumlardan da görüş alınmasının; doğal, kültürel ve bilimsel değerlerimizin korunması, sürdürülebilir kullanımı ve faydalanılması bakımından önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Jeomorfoloji Derneği olarak Türkiye fiziki coğrafyasının paha biçilemez doğal değerleri olan göllerimize, bu şekilde kontrolsüz ve bilgisizce zarar verecek her türlü hatalı uygulamaya karşı olduğumuzu kamuoyu ile paylaşıyoruz” denildi.
‘NİHAİ RAPORU PAYLAŞACAĞIZ’
İstanbul Üniversitesi Öğretim üyesi ve Jeomorfoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Turoğlu, Dipsiz Göl olayının, bilimsel arşiv niteliği taşıyan ve ekolojik öneme sahip olan doğal göllerin, çeşitli yollarla yok edilmesinin son örneği olduğunu kaydetti.
Gölün kazıyla yok edildiğini ifade eden Turoğlu, “Orada kaybedilen veriyi belki de başka bir yerde bulamayız ve artık geri de getiremeyiz. Kontrolsüzce yapılan kazıyla önemli bir bilimsel hazine kaybedildi.
Şu andan sonra yapılacak çalışmalar gölü eski haline getirmeyecektir. Nihai raporumuzu hazırlayarak Dipsiz Göl konusunda kesin bilgileri paylaşacağız” dedi.
‘YAŞANAN OLAY TRAJİKOMİK’
Uzun yıllardır, buzul göller üzerine bilimsel çalışmalar sürdüren Trabzon Üniversitesi’nden Hidrobiyoloji (Su biyolojisi) ve Limnoloji (Tatlı Su Biyolojisi) Uzmanı Prof. Dr. Bülent Şahin de, Dipsiz Göl’ün, Karadeniz’deki yüksek dağ göllerinden biri olduğunu ve insan etkisinden uzak olduğu için binlerce yıllık fauna ve flora taşıdığını vurguladı.
Küresel ısınmanın etkilerinin yüksek dağ göllerinden takip edildiğini kaydeden Şahin, “Bu olay sonucunda üzgünüz ama göl maalesef fauna ve florasını kaybetti.
Gölün ortadan kaldırılması sadece gölün ekosistemini değil, karasal ekosistemdeki canlıları da etkiledi. Dipsiz Göl’ün kazılarak yok edilmesi, bilim insanların gelecekte yapılacak keşifleri de ortadan kaldırdı.
Gölde altın arandığı söyleniyor. Yaşanan olay trajikomik. 2 kişinin devletin yetkisine müracaat edip, pek çok basamağı geçerek izin alıp, böyle bir olayın olması düşündürücüdür” diye konuştu.
‘CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI SORUŞTURMALI’
Balıkesir Üniversitesi’nde görevli öğretim üyesi Dr. Erdal Gümüş ise, Dipsiz Göl’ün yüksek yamaçlarda bulunması nedeniyle ‘Alpin’ olarak bilinen, soğuğa karşı dirençli ve hassas ekosistemin bir parçası olduğunu ve gölün ortadan kaldırılıp bölgedeki ekosistemin tüm parçalarına zarar verildiğini savundu.
Dr. Erdal Gümüş, “Dipsiz Göl’ün su birikintisi olması bile onun önemini kesinlikle azaltmaz ve burayı yok edebilecekleri anlamına gelmez. Define aramak için gölü yok ettiler ama esas define gölün kendisiydi. Esas define; Gümüşhane’nin dağında, taşında, toprağında ve suyunda.
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu olay karşısında devlet adına soruşturma yürütmesi gerekiyor. Şikâyete lüzum yok.
Orada yaşanan olay ile devletin herhangi bir kurumunu ateşe vermekten farksız. Özel mülk olsaydı orada o kazı yapılamazdı” dedi.
(http://www.milliyet.com.tr/galeri/dipsiz-golle-ilgili-onemli-rapor-iddialar-gercek-degil-6083468/35)
3- Şüpheliler; Anayasayı, Orman Yasasını, Çevre Yasasını, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Yasasını ihlal ederek; temel milli yararlarımıza karşı faaliyette bulunuyorlar ve toplumun çıkarlarını hiçe sayarak kendileri ve yandaşları lehine haksız yarar sağlıyorlar.
a-) Şüpheliler Anayasanın 56 maddesini ihlal etmekteler:
Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56’ncı maddesinde; Herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir.
b-) Şüpheliler Çevre Kanunu kurallarını da ihlal etmekteler.
2872 Sayılı Çevre Kanunu ilkeleri ile; Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunmasının esas olduğu, ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki plânlarda gösterilmesi zorunlu olduğu, koruma statüsü kazandırılmış alanların ve ekolojik değeri olan alanların, plân kararı dışında kullanılamayacağı, biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliliğinin sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki ve hayvan türlerinin korunması esas olduğu, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu edilmeleri yasak olduğu, ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması öngörülmüştür.
Yine aynı yasanın 12’nci maddesinde de “Denetim, bilgi verme ve bildirim yükümlülüğü” ayrıntılıca düzenlenmiş ve bu Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Bakanlığa verilmiştir. Aynı yasanın 28’inci maddesinde ise “Çevreyi kirletenlerin ve çevreye zarar verenlerin sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumlu” olacakları hükme bağlanmıştır. Otuzuncu maddede de; “Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir.” hükmü bulunmaktadır. İşbu dilekçemiz de hem bu “bilgi edinme ve başvuru hakkı”nın kullanılması hem de sorumlular hakkında gerekli soruşturmanın açılması amacıyla savcılığınıza verilmektedir.
4- 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Kanununun 65’inci maddesinde; “Tescil edilen sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet verenler ile (…) (*) izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.” hükmü öngörülmüştür. Olayımızda, korunması gereken sit alanlarından olan DİPSİZ GÖLde yasalara aykırı olarak kazı izni verilmiştir. Bu izni veren yukarıda belirtilen tüm kamu görevlileri açıkça 2863 sayılı yasanın 65. maddesinde öngörülen suçu işlemiştir.
5- Şüphelilerin baştan itibaren anlatılan ve çeşitli yasalara açıkça aykırı olan eylem ve eylemsizlikleri; bir bütün olarak değerlendirildiğinde; TCK 305’inci maddede tanımlanan “Temel millî yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama” suçunun kapsamına girmektedir. Bu nedenle doğrudan soruşturma yürütülmelidir. Zira “temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak” suçu görev dokunulmazlığına girmez.
Bütün bu nedenlerle; şüphelilerin hakka, hukuka, hakkaniyete ve yasaya en küçük bir saygı duymadan, bu uygulamalarla kamu mallarının yağmalanmasının önüne geçilmek zorunluluğu vardır.
6- Halkın Kurtuluş Partisini Programında “Çevreye ve Tarihe Saygı” şöyle anlatılır:
“Kurtuluş Partisi, insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bilmektedir. Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yanadır. Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinmeyecek, insanlık ve doğa düşmanı emperyalist devletlerle mücadeleden de geri durmayacaktır.
“Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.
“Dağ, nehir ve şehir adlarından da anlaşılabileceği gibi, ülkemiz, bizden önce, onlarca Antika Medeniyetin, hatta medeniyet öncesi toplumun yaşamış olduğu bir coğrafyaya sahiptir.
“Şehirlerimiz, bu medeniyetlerden bize miras kalan pek çok yapı, tarihi eser ve kalıntıyla doludur. Bunları özenle korumamız, insan ve tabiat olayları tarafından bozulmalarını, yok olmalarını önlememiz gerekmektedir.
“Parababaları, yalnız insana değil Tarihe ve Tabiata da hiç saygı duymamaktadır. Sevgi beslememektedir. Bu sebeple de şehirlerimizin Tarihi dokusunu, yeşil alanlarımızı, kıyılarımızı acımasızca tahrip etmekte, yok etmektedir. Şehirlerimizdeki Tarih varlıklarını kazıyıp, yerlerine iş merkezi, katlı otopark, lüks konutlar yapmaktadır. Namuslu bir bilim insanımız, geçen yıl; “Konya’da son yirmi yılda yapılan Tarih katliamı, önceki beş yüz yılda yapılana denktir” demişti. Diğer şehirlerimizde de hemen hemen aynısı yapılmaktadır.
“Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.
“Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.
“Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.
“Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.
“Para ve kâr tanrısına tapınan Parababalarının, bu insan, Tarih ve doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.
“Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.” (HKP Programından)
Görüldüğü gibi, Halkın Kurtuluş Partisi; Türkiye’nin en Yurtsever, Halkçı, Çevreci ve Kamucu Partisidir. Müvekkil parti, “tüyü bitmemiş yetimin hakkı” olan kamu mallarının göz göre göre, yerli yabancı parababalarına peş çekilmesine, çevrenin, doğanın ve tarihi güzelliklerimizin tahrip ve talan edilmesine seyirci kalmamaktadır. Halkına olan sorumluluğu nedeniyle işbu şikâyetin yapılması zorunlu olmuştur. Kuvvetli suç şüphesinin varlığı da gözetilerek soruşturmanın acilen başlatılması gerekmektedir.
SONUÇ ve İSTEM : Yukarıda açıkladığımız ve Cumhuriyet savcılığınca resen
araştırılacak sebeplerle, şüphelilerin eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu ve ilgili kanunlarda belirtilen suçlarından yargılanıp cezalandırılmaları amacıyla haklarında gerekli soruşturmanın yürütülerek Kamu Davası açılmasını müvekkil Parti adına talep ediyoruz. 22/11/2019
Suç Duyurusunda Bulunan
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Vekilleri
Av. Metin BAYYAR Av. Sait KIRAN Av. Ayça OKUR Av.Doğan ERKAN