Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut: Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti demektir!

16.02.2024
82
A+
A-

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Geçen 10 Kasım’da Tuzla Piyade Okulunda Ortaçağcı bir tarikat, cemaat üyesi teğmen, Mustafa Kemal’in resmini yakasına takmadığı gibi, onu buruşturup yere, ayağının önüne atıyor. Kendisiyle aynı kafadaki iki teğmen de ona arka çıkıyor. Bunu gören dört namuslu yurtsever, Mustafa Kemal, İnönü ve Kuvayimilliye ruhu, geleneği taşıyan dört teğmen müdahale ediyor, “Nasıl Atatürk’ün resmini buruşturup, yere atarsın?”, diye. Bunun üzerine bu yedi kişi hakkında, dört Mustafa Kemalci, üç gerici tarikatçı teğmen hakkında soruşturma açılıyor ve iki gün önce de Ordudan ihraçları kararı veriliyor, Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından. Önce açığa alınıyorlar sonunda da Ordudan ihraç ediliyorlar.

Şuraya bakar mısınız, arkadaşlar?

Mustafa Kemal’i savunmak, Kuvayimilliye’yi savunmak ordudan atılmayı gerektiren bir suç olarak görülüyor artık.

Peki, öbür üç gerici teğmeni niye attılar?

“Böyle zamansız çıkıntılık yaptınız, açık düşürdünüz kendinizi. Daha o günler gelmedi, şimdilik FETÖ’nün aynen 99’lu yıllardaki medyaya düşen kasetlerinde ortaya koyduğu gibi daha işini bitirmedik Laik Cumhuriyet’in. Sessizce kılcal damarlarında ilerleyeceğiz menzile tam ulaşıncaya kadar. Siz acele ettiniz, oyunbozanlık ettiniz. Bu da sizin gibilere ders olsun”, diye açığa aldılar. Yarın onları mamalayacaklar. Göreceksiniz, ya ballı bir maaşla bir kamu kurumuna getirecekler yahut Tayyipgiller’den bir belediyenin üst yönetimlerine getirecekler bunları.

Mustafa Kemalci Geleneğe de gözdağı veriyorlar böylece. “Ne olursa olsun Mustafa Kemal’e sahip çıkmayacaksınız. Size mi kaldı sahip çıkmak. Bırakın kim ne yaparsa yapsın.” mesajı veriliyor. Yani geride kalan genç askerlerimize gözdağı veriliyor böylece.

Bu neyi gösteriyor, neyi kanıtlıyor?

Bizim yaptığımız şu tespiti; Türkiye’de artık ikili devlet vardır, tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi. Biri günbegün çökertilen, Kuvayimilliye’nin Zaferi üzerine inşa edilmiş, Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin kurduğu Laik Cumhuriyet Devleti, öbürü günbegün güçlenen, yapılanan Tayyipgiller ve Kaçak Saray merkezli, ABD yapımı Ortaçağcı Faşist Din Devleti.

Bu yıkım, yapım işi bir anda olmuyor. Yabancı orduların bir ülkeye girip tümden her şeyini yakıp, yıkıp, orayı istila etmeleri gibi olmuyor. Sinsice, gizlice bir dönüşüm, dönüştürme sağlıyor ABD Emperyalist Haydudu. Yani her gün Kuvayimilliye, Mustafa Kemal ve İnönü devletinden birkaç tuğla alınıp Tayyipgiller’in Faşist Din Devletine ekleniyor. Böylece Laik Cumhuriyet gittikçe çökertiliyor, yerle bir olmaya yaklaştırılıyor, Tayyipgiller’in Faşist Din Devletiyse gittikçe genişleyip, güçlenip, büyümeye devam ediyor. Onun inşası hızla sürüyor. Bu gerçeği kanıtlıyor.

Ve biz ne dedik bundan önce de defalarca?

Tayyipgiller, Ordunun komuta kesimini ele geçirdiler. Tabiî alt kesimde namuslu, Mustafa Kemalci, yiğit, çok sayıda binlerce askerimiz var ama komuta kesimini tuttular. Yargıyı ele geçirdiler, eğitimi ele geçirdiler, istihbaratı ele geçirdiler, aşağı yukarı tüm devlet kurumlarını ele geçirdiler, tepeden, yönetim kadrosu bakımından. İşte bu onu gösteriyor. Artık Türk Ordusu’nun komuta kesimi Kuvayimilliye Gelenekli, Mustafa Kemal, İnönü’lerin, Laik Cumhuriyet’in Ordusu değil; merkez üssü Kaçak Saray olan Tayyipgiller’in Faşist Din Devletinin Ordusu olarak işlev görüyor. İşte bu olay onun kanıtı.

Yani biz böyle açık, net, çarpıcı tespitlerimizi hayali gerekçelerle yapmayız. Olay neyse olduğu gibi kavrayıp, değerlendirip, bilimin, bilincin ışığında yorumlayıp, çözümleyip hükme varıyoruz, sonuç çıkarıyoruz. İşte bu tespitlerimiz de aynen onlardan biriydi.

Şimdi bunu kanıtlayan bir gerçek daha, bir olay daha var. İki gün önce yine Mustafa Kemal Gelenekli, Kuvayimilliye ruhu taşıyan yiğit komutanlarımızdan Saldıray Berk’i yitirdik. Saldıray Berk, 3’üncü Ordu ve EDOK Komutanlığı yapmıştı. EDOK’un açılımı, Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı demek. Yani Kara Kuvvetlerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin dost düşman analizini yapan, değerlendiren ve o doğrultuda eğitim veren biriminin komutanlığını yapmıştı. Gerçekten de onun hakkını verdi. Aynı zamanda yiğit bir komutanımızdı. Tabiî böylelerine, CIA yönetimindeki Pensilvanyalı İblis FETÖ, en azılı düşmandır. Tıpkı Tayyipgiller’in yaptığı düşmanlık gibi. Atbaşı gider ikisinin düşmanlığı. Ergenekon, Balyoz Kumpaslarında bu komutanımızı da hedefine almıştı. Saldıray Berk’i de sanık dosyasına eklemiş ve ifadeye çağırmıştı ama bu yiğit komutanımız gitmedi. FETÖ’nün polisleri birliğe gelip komutanımızı zorla götürmek istedi; komutanımız onları birliğe sokmadı. Geldikleri gibi gönderdi; kıçlarına bakarak geri döndüler. Ve birliğinde hiç kimseyi de vermedi FETÖ’ye. İşte o dönem İlhan Cihaner de Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıydı.

Onu aldırdı değil mi, arkadaşlar?

FETÖ aldırdı onu. Osman Şanal diye FETÖ’cü operasyon yürüten başka bir savcı, bu Balyoz Kumpaslarının operasyonunu yürüten meczup bir savcı, geldi yanında polislerle makamında tutuklayıp götürdü. İlhan Cihaner’in de emrinde polisler olmasına rağmen direnemedi, o cesareti gösteremedi. Biz o zaman da eleştirmiştik.

Eğer diğer komutanlar da Saldıray Berk Komutanımız gibi direnebilseydi, asla CIA’nın yönettiği Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy bilmem ne adlarıyla anılan, taşeronluğunu FETÖ’nün ve Tayyipgiller’in yaptığı Türk Ordusu’na ve Mustafa Kemal Gelenekli aydınlarımıza, akademisyenlerimize, gazetecilerimize yapılan saldırı başarıya ulaşmaz, başta püskürtülürdü.

İşte bu dönemde Erzincan Savcısı var yine İlhan Cihaner’in yerini, makamını dolduran. Bayram Bozkurt. Bu operasyonda gizli tanık olarak, bu da FETÖ’cü savcı, ifade veriyor. FETÖ’nün ve Tayyipgiller’in safında sahte ifade veriyor. Bundan ne amaçladıklarını (kendisi sonradan bu kumpaslar boş çıkınca, fos çıkınca, ifşa edilince kendisi de Tayyipgiller’e yamanıyor, FETÖ’ye sırtını dönüp Tayyipgiller yönünde tavır koyuyor, o safı seçiyor.) o zaman şöyle itiraf ediyor:

“Ergenekon Davasında gizli tanık olan İliç eski Savcısı Bayram Bozkurt, Saldıray Berk’in önünü kesmek için yalan ifade verdiğini itiraf etmişti.”

Demek ki, “bu komutan giderek Genelkurmay Başkanı olursa biz yandık. Bize nefes aldırmaz, bizim kumpaslarımızı püskürtüp geçer, ezip geçer”, diyerek bu komutan hakkında komplolar kurmuşlar..

Evet Arkadaşlar…

“Berk’in Genel Kurmay Başkanı olabileceğininin o dönem FETÖ’cü albaylar arasında konuşulduğunu anlatan Bozkurt; soruşturmada amaç Berk’in yükselmesini önlemekti”, diyor.

Nitekim bu amaçlarına da ulaştılar. 2011’de emekliye sevk edildi Saldıray Berk Komutanımız, Genelkurmay Başkanı yapılmadı. Ve devam ediyor, dikkat edelim:

Nitekim Ergenekon, Balyoz gibi davalarla TSK’nin yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesi cemaatin istediği gibi şekillenmiştir.”

Demek ki, bizim olayları gözleyerek, değerlendirerek, tahlil ederek çıkardığımız sonucu bu bizzat hainler safında yaşayarak itirafıyla ortaya koyuyor. Oradan edindiği bilgilerle ne yaptıklarını, nasıl ihanet ettiklerini itiraf ederek ortaya koyuyor. Demek ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesi böylesine hainane kumpaslarla pasifize ve tasfiye ediliyor. Yerlerine de Hulusigiller’den oluşan kadrolar atanıyor. Ergenekon, Balyoz saldırıları bitti görünüşte ama CIA’nın v e Tayyipgiller’in elde etmek istediği sonucuna ulaştı.

Peki, 15 Temmuz 2016’da ne oldu?

Sadece, esas oğlan kim olacak? Bu Laik Cumhuriyet’i yıktık, ganimetinin üzerine kim oturacak? Sultan, kral, şah, padişah, halife kim olacak? savaşıydı.

Yani Laik Cumhuriyet’in Ganimetini Paylaşım Savaşı’ydı 15 Temmuz 2016. Ama sonuç gerçekleşti. Zaten FETÖ de gelse aynı işi yapacaktı, Tayyipgiller kazandı bu Ganimet Paylaşım Savaşı’nı, aynı iş yapıldı. Her ikisi de Kuvayimilliye Gelenekli Laik Cumhuriyet’i yıkıp Faşist Ortaçağcı Şeriatçı bir Din Devleti kuracaktı. FETÖ kuramadı, yenildi ama Tayyipgiller kuruyor. Yani amaç, ortak amaç gerçekleşti ve hızla ihanetlerini sonlandırmak için, nihai noktasına ulaştırmak için çalışmaya devam ediyorlar. Bu onu gösteriyor.

Bu İliç eski Cumhuriyet Savcısı Bayram Bozkurt, gördüğümüz gibi bir zamanların FETÖ’cüsü, şimdilerin Tayyipgiller’cisidir. Ve bu da ABD Emperyalist Haydudunun şirketi (Anagold) İliç dağlarını, nehirlerini, ovalarını tarumar ederken onun yanında yer almıştır. Anagold’un yol açtığı büyük maden faciasının sorumluları ve suçluları arasındadır. Nasıl başta Tayyip, sonra Milyar Ali Yıldırım, sonra Murat Kurum, sonra o ÇED Raporu hazırlayanlar, sonra Erzincan’ın Valisi, Kaymakamı, İliç’in Belediye Başkanı nasıl suçluysa bu da işte onlardan biri, suçlular arasındadır onlar gibi bu da.

Mustafa Kemal’in resminin buruşturulup ayaklar altına atılması, çiğnenmesi artık suç olmadığı gibi savunulmaya değer bir şey değil, tersine onu savunmak suçtur, diyor, şu andaki Tayyipgiller’in emrindeki Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı. Evet, bu açıkça bunların, artık Tayyipgiller’in Ortaçağcı Faşist Din Devletinin emrine girdiklerini, onun buyruğu ve komutası altında olduklarını gösteriyor.

Yahu Mustafa Kemal Bayrak demektir Türkiye Cumhuriyeti için. Bu Devletin, bu Cumhuriyet’in kurucusudur, kurucu lideridir Mustafa Kemal. Ona saldırmak Bayrağa saldırmakla eşdeğerdir. Mustafa Kemal’in resmini buruşturup ayakaltına atmak, Bayrağı buruşturup çiğnemekle eşdeğerdir. İşte böylesine hainler ortamında yaşıyoruz.

Ve bunların hepsini kim idare ediyor?

ABD, onun casus örgütleri, CIA…

Ergenekon, Balyoz Kumpaslarında yıllarca 5-6 yıl belki 7 yıl Silivri Zindanında tutulan Kıbrıs Kahramanı Yüzbaşı Muzaffer Tekin ne demişti?

“Bu FETÖ’de, Tayyipgiller’de, bu operasyonları düzenleyip, bu kumpasları kuracak ne çap var, ne cesaret var, ne bilgi var. Bunlar piyon. Bunları yöneten, Atlantik ötesindeki o kuzguni güç”, demişti, ölmeden aylar önce verdiği bir röportajda, evinde röportaj yapmışlardı. Kanserden genç yaşta hayatını kaybetmişti, bu kahraman da.

Evet, Laik Cumhuriyet’i yıkacak, onun yerine Faşist bir Din Devleti kuracak çap, cesaret, yürek, bilgi, bilinç yok bunlarda, hiçbirinde yok. Bunları yöneten ABD Emperyalist Haydudu ve onun casus örgütleridir. Maalesef durum bu!..

Ve gelip gelip bir başka kahredici gerçekliğimiz ortaya çıkıyor: 1950’den beri Türkiye Amerikan Emperyalist Haydut Devletinin yarısömürgesi durumuna düşürülmüştür. Eğer böyle olmasaydı ne FETÖ yetişebilirdi ne Tayyipgiller yetişebilirdi ne de bu felaketleri yaşardık.

Dert çok, fazla uzatmayalım…

Kalın sağlıcakla…

16 Şubat 2024

İletişime Geç
Merhabalar,
Bize buradan ulaşabilirsiniz