Devrimci Savcımız Doğan Öz’ün Kontrgerilla tarafından katledilişinin 46’ncı yıldönümünde, bu alçakça katliamın detaylarını ve Kontrgerilla gerçeğini Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut’un kaleminden bir kez daha yayımlıyoruz
Mustafa Kemalci, Kuvayimilliyeci, Laik, Antiemperyalist, Devrimci Savcımız Doğan Öz’ün Kontrgerilla tarafından alçakça katledilmesinin üzerinden tam 46yıl geçti…
Devrimci Savcımız Doğan Öz, Konya Devrimci Ortamının Ulu Çınarlarından, zamanın TÖS Başkanı Mehmet Ali Köylü Ağabey’imizin yakın arkadaşıydı. Kendisi de Mehmet Ali Köylü Yoldaş’ımızı bir ağabey olarak samimi ve içtenlikli bir şekilde benimser, severdi. Mesai bitiminin ardından TÖS’ün Konya’daki şubesine uğrar, zamanını burada geçirirdi.
Yurtsever Savcımız Doğan Öz, aynı zamanda kendisini kaydı hayat şartıyla Devrimci Kavgaya vakfetmiş olan, 2018 yılında bedence aramızdan ayrılan, Gerçek Devrimci-Gerçek İnsan Orhan Özer Yoldaş’ımızın da çok yakın arkadaşıydı. Doğan Öz ve Orhan Yoldaş’ımız arasında sarsılmaz bir dostluk bağı vardı.
Devrimci Savcımız Doğan Öz, Kontrgerilla’yı açığa çıkarmaya çalıştığı için ipleri ABD Emperyalistlerinin ellerinde bulunan Kontrgerilla tarafından alçakça katledildi.
Doğan Öz’ün katledilişinin 46’ncı yıldönümünde, Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut’un bu alçakça katliamı anlattığı, Devrimci Mücadele Dergisi’nin Kasım-Aralık 1996 tarihli 20’nci Sayısından alınmış olan, yine Genel Başkan’ımızın “CIA’nın Örgütlediği Kontrgerilla-Süper Nato ve yine CIA’nın Örgütlediği Ergenekon Davası Saldırısı” adlı kitabında da yer alan bölümü bir kez daha yayımlıyoruz.
***
Cesur savcının başına gelen
Savcı Doğan Öz, 1978’in 24 Mart’ında Ankara’da katledildi, Kontrgerilla tarafından. Cellât, İbrahim Çiftçi adlı MHP’li bir faşistti. Tabiî aynı zamanda da Kontrgerilla’nın bir görevlisiydi ya da tetikçisiydi. İ. Çiftçi, Kontrgerilla’nın yaptığı başka katliamlara da katılmıştı. İ. Çiftçi bugün de MHP’nin Genel Yönetim Kurulu üyesidir. Bugünlerde sık sık televizyonlara çıkıp MHP adına savunmalar yapmaktadır.
Doğan Öz, “bizde de cesur savcılar çıkmalıdır!” diyenlere, gösterilebilecek çok somut bir örnektir. Doğan Öz yiğitti, yurtseverdi, namusluydu, bilinçliydi ve yüreği insan sevgisiyle doluydu.
1960’lı yıllarda, Şeriatın Ortaçağ olduğunu görmüş ve bu türden örgütlerin üzerine gitmişti.
1978’lerde de, Kontrgerilla’nın uygulamakta olduğu D. Galula planının neyi amaçladığını çok açık biçimde görmüş, bu hayâsızca akına karşı mücadeleye girişmekte gecikmemişti. Yoğunluğu her gün biraz daha arttırılan kanlı Kontrgerilla eylemlerinin, hazırlanmakta olan bir faşist diktatörlüğe uygun ortam ya da gerekçe oluşturmak için yabancı emperyalist güçler tarafından yönlendirildiğini belirten bir rapor hazırlamıştı. Raporunu da gerekli gördüğü yerlere gönderdi. Geçtiğimiz günlerde, Can Dündar’ın “40 Dakika” adlı televizyon programında B. Ecevit, Doğan Öz’ün o günlerde raporunun bir örneğini de kendisine verdiğini söyledi.
Kontrgerilla’nın, Doğan Öz’e yanıtı çok çabuk ve çok acımasızca ve çok insanlık dışı bir biçimde oldu… İ. Çiftçi canavarına Doğan Öz’ü güpegündüz cadde ortasında kurşunlatarak öldürttü.
Katil, yakalandı. Olayı bütün ayrıntılarıyla anlattı. Suçunu çok açık ve kesin bir ifadeyle kabul etti. Sonra olayın bir de görgü tanığı vardı. Hayati Erdoğan ismindeki bu işçi, cinayeti çok yakından görmüştü. “İ. Çiftçi’nin o kadar değişik bir yüz yapısı vardı ki, onu, bin kişi arasında bile olsa yine de tanırım” diyordu bu yürekli işçi kardeş. Nitekim yüzleştirmede İ. Çiftçi’yi, hiç ikircikliğe düşmeden hemen teşhis etti (tanıdı). İşçi Kardeş, Kontrgerilla’nın, tanıklıktan çekilmesi için yaptığı ölüm tehditlerine de boyun eğmedi. Ölümü göze alarak namuslu tutumunu yargılamanın sonuna dek sürdürdü…
Olay hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak denli netti. Askeri Mahkeme, İ. Çiftçi’yi ölüm cezasına çarptırdı. Fakat Askeri Yargıtay, Kontrgerilla tarafından teslim alınmıştı. Kontrgerilla emretti, Askeri Yargıtay, Mahkemenin kararını bozdu; İ. Çiftçi’yi beraat ettirdi. Askeri Mahkeme kararında direndi. İ. Çiftçi’yi yeniden idama mahkûm etti. Askeri Yargıtay yeniden bozdu. Askeri Mahkeme ile Askeri Yargıtay’ın mücadelesi sürüp gitti…
Askeri Mahkeme, İ. Çiftçi’yi dördüncü kez suçlu bulunca, bu kez dosya Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’na gitti. Orası da kuşatılmıştı Kontrgerilla tarafından. Orası en yetkili makamdı ve kararı kesindi. Oranın kararına itiraz edilemezdi. Orası, İ. Çiftçi’yi beraat ettirdi. Sonunda Kontrgerilla’nın dediği oldu.
Askeri Mahkeme, beşinci kez yargıladığı İ. Çiftçi için şöyle diyordu:
“Mahkememize göre, İ. Çiftçi’nin, Doğan Öz’ü öldürmüş olduğu kesindir. Fakat Mahkememiz, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun verdiği karara, yasalar gereği uymak zorundadır. Bu nedenle İ. Çiftçi için Mahkememiz de beraat kararı vermektedir.”
Askeri Mahkeme, bu sözleriyle, Askeri Yargıtay’ın bir tarafsız hukuk kurumu olmadığını açıkça dile getirmiş oluyordu.
Askeri Yargıtay, gerçekten de bir hukuk kurumu değildi artık. Kontrgerilla’nın emrinde çalışan bir örgüttü.
Bu konularda D. Galula şunları öğütlüyordu:
“Politika yok”, vazifesi yalnız düşmanı yenmek olan askerin, normal bir harpteki tabiî bir reaksiyonudur. Fakat ayaklanmaları bastırma hareketlerinde askerin vazifesi halkın yardımını kazanmak olduğu için, ASKER PRATİK SİYASETLE MEŞGUL OLMALIDIR.” (David Galula, A. B. H. –T. ve T., Aktaran: M. Emin Değer, s. 156.)
Kontrgerilla’nın, Türkiye insanlarına ve vatanına ihaneti emreden ideolojisiyle şartlandırılan 12 Eylül Faşist Cuntasının satılmış generalleri, hatırlayacağımız gibi, il il dolaşarak devrimci, halk, işçi, sendika ve aydın düşmanı nutuklar atmışlardı. Onlar bu aşağılık işi, efendileri olan CIA ve onun Türkiye’deki uzantısı ya da şubesi olan Kontrgerilla emrettiği için yapmışlardır. Emir, D. Galula’nın yukarıdaki satırlarında açıklanmaktadır.
Silahlı Kuvvetlerin bir parçası olan Askeri Yargıtay da D. Galula’nın bu emri doğrultusunda ele geçirilmişti.
Galula bu konudaki isteklerini daha da belirgin hâle getirir:
“Adli sistemin bir ayaklanma olayının olağanüstü durumuna hemen uyarlanabilmesi bir ihtiyaçtır…” (agy, s. 162)
12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde devreye sokulan Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri, Askeri Yargıtay, Sıkıyönetim Adli Müşavirlikleri ile bugünkü Devlet Güvenlik Mahkemeleri, hep D. Galula’nın yukarıdaki emirleri doğrultusunda oluşturulmuş kurumlardır. Tabiî, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu” da bu çerçevede oluşturulmuş olan bir örgüttür.
Askeri Yargıtay da, İ. Çiftçi’nin suçsuzluğuna karar veren yargıçlar da Kontrgerilla’nın görevlileridir. Onların da elleri Doğan Öz’ün kanına bulaşmıştır. Gün gelecek bütün bu davalar yeniden görülecektir…
1 Mayıs 1977 Katliamı’nı araştırmaya kalkan namuslu savcıya yapılan uyarı: “O işi bırak!”
1 Mayıs 1977’de, bilindiği gibi, Türk Gladiosu büyük katliamlarından birini daha yapmıştı. 35 masum insanı kurşun yağmuruna tutarak Taksim Meydanı’nda katletmişti.
İş bu kadarla kalmamış, katliam sonrasında trajedi daha da yürek parçalayıcı duruma getirilmişti: Polis, 1 Mayıs’ı kutlamaya gelen beş-on devrimciyi ve demokratı rastgele yakalamış olayın suçlusu diye mahkeme önüne çıkartmıştı. Yani olayın mağdurları, olayın suçluları diye gösteriliyorlardı. Bu, her namuslu insanı isyan ettirici, iblisçe bir oyundu. Mahkeme de önüne getirilen insanların suçlular değil, mağdurlar olduğunu biliyordu. Ancak o da Kontrgerilla’nın dolaylı ya da dolaysız etkisi altındaydı. Mahkeme için “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” deyiminin anlattığı durum doğmuştu. Bu nedenle de bir türlü karar veremiyor, davayı sonuçlandıramıyordu. Dava 17 yıl sürdü. Tabiî sonunda mağdurlar beraat ettirildiler. Zaten onlar cezalandırılmak için toplanmamışlardı. Amaç halkın gözüne kül atmaktı. Polis; hiçbir şey yapmadı denmesin diye toplanmışlardı o masum insanlar.
1 Mayıs Katliamı, D. Galula’nın teorisinin çok “başarılı” uygulamalarından biridir.
Günün birinde İstanbul’a cesur ve namuslu bir savcı geliyor. Ve 1 Mayıs 1977 Katliamı’nın gerçek suçlularını bulmak için araştırmalar yapmaya başlıyor. Kontrgerilla’nın hemen haberi oluyor, yapılan çalışmadan. Namuslu Savcı’ya, şu sinyali çekiyor Kontrgerilla: “O işi bırak, karıştırma!”. Fakat Savcı hem namusludur hem de cesur. Araştırmasını sürdürüyor.
Bir süre sonra Savcı’nın görev yeri değiştiriliyor. Tabiî araştırma da böylelikle son bulmuş oluyor.
Bu olayı, Namuslu Savcı, 1994 Mart’ında, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan anılarında anlatmıştı.
Namuslu Savcı’ya, “Bu işi bırak!” diyen haberi getiren kişi Kontrgerilla ile bağlantılıdır. Onun görev yerini değiştirenler de Kontrgerilla ile bağ kurmuş durumdadır. 1 Mayıs Şehitlerinin kanlarına bunların da elleri bulaşmıştır. Yani bunlar da Kontrgerilla ile suç ortaklığı etmişlerdir.
Namusluların başlarına gelenler hep bunlar türünden işlerdir. Yani öldürülmek ya da sürülmektir, onları bekleyen…
Bu tehlikeleri de herkes göze alamaz, bildiğimiz gibi. O nedenle de hem namuslu hem de cesur olan savcılar, yargıçlar çok az çıkar…